REKLAMI GEÇ

İMAR AFFI: Arazi Çapulculuğu Meşruiyeti

İMAR AFFI: Arazi Çapulculuğu Meşruiyeti

İmar affı ve yapı denetimini konu alan yazı periyodumuz üç gün boyunca devam etti. Konu ile ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz uzmanlar, yaklaşık bir yıldır tartışılan sürecin gelişimini ve gelecek projeksiyonunu çeşitli boyutlarıyla ortaya koydular. Yaptığımız röportajların sonunda gördük ki, Türkiye çapında matematiksel olarak en az iki kişiden biri imar affı ile doğrudan ilgili. Dolayısıyla yapı denetimi dediğimiz güvenlik konusu da aynı oranda hayatımızı etkileyen veya etkileyecek olan çarpıcı bir konu.

Yaşar TOK / DENİZLİHABER / 18 Ocak 2019 Cuma, 10:04

Kısaca “İmar barışı” olarak sunulan 7143 sayılı ‘torba yasa’daki geçici 16. madde değişikliği 2018 yılının Mayıs ayı ortalarında meclisten geçti, 18 Mayıs’ta Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Ardından, Yasanın sorumlu kıldığı Çevre ve Şehircilik ile Maliye Bakanlıkları tarafından hazırlanan, “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı tebliğ, 6 Haziran tarihinde Resmi Gazetede yayımlandı ve uygulama başladı.

Tebliğ, Yapı Kayıt Belgesi müracaatı, bu belgenin bedelinin hesaplanması ve ödenmesi, belge verilen Hazineye ait taşınmazların satışı, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmeyecek yapılar ile bu belgenin düzenlenmesi safhasında yalan beyanda bulunanlar hakkında yapılacak işlemlere ilişkin hususları kapsıyordu. Buna göre, Yapı Kayıt Belgesi 31 Aralık 2017’den önce yapılmış yapılar için verilecek, belge için müracaatlar 31 Ekim 2018’e kadar yapılacak, belge bedeli ise 31 Aralık 2018’e kadar ödenebilecekti. Tebliğle, gerektiği durumda Bakanlar Kurulu başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatabilecekti.

Aynı torba yasanın 18. Madde değişikliği ile 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası’nın birinci maddesine “n” bendi eklenerek, teknik öğretmen, yüksek tekniker, tekniker ve teknisyenler “Yardımcı Kontrol Elemanı” adı atında yapı denetim sistemine eklendi. Değişikliğin 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle geçerli olması öngörüldü.

AF MI? BARIŞ MI?

Türkiye’nin, çok partili dönemden sonra iktidara gelen hükümetler ve siyasi partilerin popülist politikalarına teslim ola ola bu günlere geldiğini saptamak abartı değil. Şimdiye kadar iktidar koltuğuna oturan partilerin ilk işi, her zaman kendini baki kılacak uzun vadeli hesaplar yapmak olmuştur. Ama bunu gerçekleştirmek için kapasite yetmediğinden mi bilinmez, hesaplar küçük ve dönemsel çabalara kurban gitmiştir.

Bu istikrarsızlığın hangi sosyolojik panoramaya ve Türkiye’nin hangi toplumsal gelişmişlik durağına tekabül ettiğine bakmadan sebeplerini anlamak mümkün değil. O nedenle söz konusu tarih aralığına bakıp, dönemsel gerçekliğin ne olduğunu kısaca değerlendirmek, konuyu fazla uzatmadan anlamayı sağlayabilir.

KIRSALDAN GÖÇ VE GECEKONDU GERÇEĞİ

İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan soğuk savaş, Ortadoğu ve Batı arasındaki jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye’yi stratejik bir ülke haline getirdi. Özellikle Marshall yardımı, ardından NATO’nun kurulması, Türkiye’nin yeni miladı oldu. Uzun savaş yılları boyunca arada-derede gidip gelen bir diplomasiyle idare edilen ülke ekonomisi, savaşın ertesinde iyice istikrarsızlaştı. Muhalefet yükseldi, İnönü hükümetleri art arda değişikliklerle “idare-i maslahatçı” politikalarla kaçınılmaz olanı geciktirmeye başladı. 1946 seçimleri durumu iyileştirmek şöyle dursun, daha da kötüleştirdi. Şaibeli seçim sonuçları muhalefetin diline pelesenk oldu, huzursuzluğu daha fazla körükledi.

Bun duruma gelmesinde en önemli pay hiç kuşkusuz kırsal kesimde yaşanan yoksulluğundu. Cumhuriyetin ilanı sonrası köklü adımlarla tarım reformunun gerçekleşmemesi, savaşın ertesinde bardağı taşırdı. Kırsaldan kente göç hızla arttı. Gecekondulaşma önlenemez bir hızla çoğaldı. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde gecekondulardan oluşan yeni yerleşim bölgeleri türedi. Özellikle hazine arazileri üzerinde ortaya çıkan bu yapılaşma biçiminin hiçbir denetimi yoktu. Devletin elinin uzanamadığı, yoksul kesimlerin en dayanıksız malzemeyle sadece barınma amaçlı inşa ettiği bir-iki odalı, sağlıksız, salgın hastalıklara davetiye çıkarmaya uygun mekanlardı. Çoğunlukla kırsal kesim yaşam formunun kör-topal kurgulandığı mahalleler ortaya çıktı. Altyapı bulunmuyordu. Kent planlamasının tamamen dışında ve ölçeğin çok üzerinde bir hacimle büyüme gerçekleşiyordu. Yerel yönetimlerin eli kolu bağlıydı ve çaresizlik içinde ya seyrediyor ya da bu mekânsal oluşumları dışlıyordu.

İmar affı olarak bilinen yasal düzenlemeler işte bu dizginsiz nüfus değişiminin denetim ve kontrol altına alınması amacıyla ilk kez 1948 yılında hazırlandı.

“GELEN GİDENİ ARATIR!”

Geriye dönüp baktığımızda, Türkiye’de 1948 yılından bugüne en az 20 ayrı imar affı yasalaşmış. İlk imar affı 5218 sayılı yasayla düzenlendi. 22.06.1948 tarih ve 6938 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ancak sadece Ankara için çıkarılan bu yasanın yetersizliği kısa sürede görüldü ve iki hafta sonra 5228 sayılı başka bir yasa ile af tüm ülkeye yayıldı.
O ilk yasalar, aftan sonraki kaçak yapılara müsamaha göstermek istememiş ve özellikle gecekondulaşmayı önlemek üzere ağır yaptırımlar öngörmüştü. Ancak bu çok uzun sürmedi. Daha ilk yasadan itibaren başta sözünü ettiğimiz popülist politikaların kurbanı oluverdi.

1948-50 arası üç ayrı af yasası çıktı. Yeni yürürlüğe giren her yasa, öncekini aratır oldu. Ardından neredeyse beş yılda bir yasa çıktı. 1953, 1959 ve 1966 ile birlikte o yıla kadar Meclis altı kez imar affı yasası çıkardı. O yıldan sonra nispeten istikrar yılları geldi.

1980’li yıllar, Özal’ın en popülist af yasalarına tanık oldu. 1983-1988 arası geçen beş yıl içinde beş ayrı af düzenlemesi yapıldı. Her defasında kapsam daha da geniş tutuldu.

Yine uzun bir aradan sonra 2001 yılında yeni bir yasal düzenleme yapılması, adeta uyuyan devi uyandırdı. AKP hükümetleriyle birlikte 7-8 ayrı düzenleme ile imar affına ilişkin hükümler çeşitli torba yasalara girdi. Sonuncusu ise 11 Mayıs 2018 tarihinde yasalaştı, 18 Mayıs’ta Resmi Gazetede yayınlandı.

‘İMAR BARIŞI’MI FELAKET Mİ?

Son uzatmayla birlikte bir yılı aşkın süre yürürlükte kalacak olan son imar affı düzenlemesi, uzmanların değerlendirmesiyle Türkiye tarihinin gördüğü en geniş kapsamlı ve en riskli af düzenlemesi. Hem kapsamı hem de denetim konusundaki belirsizlikleri ile deprem kuşağı altındaki ülke coğrafyasında felakete adeta davetiye çıkaran bir vurdumduymazlık örneği. Beraberinde artık zihinlerde meşru hale gelen rant için olağanüstü bir kaynak. Devlete ait kamu arazilerinin talan edilmesini resmiyete dökme aracı. Özellikle kıyı kanunu ile nispeten korunan kıyıların anayasal ortak kullanım hakkının gasp edilmesine göz yumma resmiyeti. Kamuya ait arsa ve arazi gaspıyla ortaya çıkması kaçınılmaz doğa tahribatına bile bile lades demek.

Bu olumsuzluklar zinciri içinde “Barış” sözcüğü, son elli yıl içinde epeyce aşınmış olan af sözcüğünün yerine kamuflaj işleviyle seçilmiş sanki. Konuya ilişkin en fazla söz söyleme hakkı bulunan meslek mensupları inşaat mühendisleri ve mimarlar. Her iki meslek grubunun meslek odasını çatısı altında bulunduran çatı örgütü TMMOB’un İmara Affı Raporu’na göre bu düzenlemenin “esasen, eşitsizlik yaratması ve yasadışı uygulamaları yeni kurallarla “hukuki” bir zemine taşıması nedeniyle barış ve toplumsal uzlaşı ile ilgili herhangi bir bağı yoktur.” Çünkü Barış toplumsal bir olgu olmanın ötesinde, evrensel bir kavramdır. Kavramın içeriğini doldurmak için uzlaşı demek yeterli değildir. Barış; toplumsal olarak ihtiyaç duyulan her alanda o toplumun ortak yaşama haklarının gaspına önlem alan, demokratik biçimde uygulanması için eşitlik prensibini koruyan, sağlık ve güvence unsurlarını yaşam hakkının olmazsa olmaz ilkeleri olarak benimseyen bir durumun olgusudur. O nedenle adına ‘barış’ dediğimiz her şey, her zaman barış getirmeyebilir. İmar barışı adıyla yürürlükte olan uygulama da bu basit prensipler açısından dahi gerçek barışla bağdaşmayacak bir düzenlemedir.

YAPI DENETİM DÜZELECEK Mİ?

Yapı Denetim Yasası’nda değişiklik yapan torba düzenlemesine de değinmek gerekirse; genel anlamıyla diyor mimar ve mühendis ve akademisyenler, bu düzenleme olumludur. Çünkü zaten meta olan inşaat gibi bir unsurun pazarlıklarla denetim süreci yaşıyor olması anlarca yıldan beri bu mesleğin zayıf halkasıydı. İşi denetleyenin patronu, denetlenendi. Yani denetlediğiniz kişi veya kurum, sizin ücretinizi ödüyordu. Serbest piyasa ilişkileri içinde parayı verenin seçme ve pazarlık imkanları, denetim dengesini olumsuzluk lehine çevirecek bir mekanizmaydı. Sonuç ucuz işçilik, ucuz denetim, niteliksiz malzeme ve dayanıksız yapı olarak ortaya çıkma potansiyeline sahip oluyordu.

Şimdi bu değişti. İşveren ve denetleyen karşı karşıya gelmiyor. İş sahibi istediği denetim firmasına iş yaptıramıyor. Yüz yüze gelmeyince pazarlıkla işin hizmet değerini düşüremiyor. Dolayısıyla denetimci üzerinde mali baskı oluşturamıyor.

Artık bundan sonra, iş yaptırmak isteyen inşaat firması ya da gerçek kişiler doğrudan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvuracak. Orada sıraya girip Bakanlığın belirlediği yapı denetim firmasına işi yatırabilecek. Parasını oraya yatıracak, pazarlık yapamayacak. Para konusu denetim firması üzerinde baskı oluşturmayacak çünkü firma parasını bakanlıktan alacak veya mal müdürlüğü hesabından.

YARDIMCI ELEMAN ASLİ DENETMEN

Burada en önemli sorun, Yapı Denetim Yasası’nın son düzenlemede 18. madde ile yasaya eklediği birinci madde “n” fıkrası. Bu fıkra tam olarak şöyle: “Yardımcı kontrol elemanı: Denetçi mimar ve mühendislerin sevk ve idaresi altında görev yapacak olan mimar ve mühendisler ile Bakanlıkça sınırları belirlenen yapı grubu ve inşaat alanına kadar olan yapılarda mimar ve mühendisler yerine yapı denetimi faaliyetlerine katılabilen teknik öğretmen, yüksek tekniker, tekniker ve teknisyenleri,…”

Meali nedir? Artık kontrol elemanının mühendis veya mimar olması gerekmiyor. Yardımcı elemanlarda aynı yetkiyle denetim yapabilecekler. En önemli sakıncası bilgi, birikim ve dolayısıyla denetimin kalitesi sorununa yol açma olasılığı. Bakkal ya da berber çırağına el verme türünden lonca sistemi değil ki bu! Doğrudan insan yaşamını ilgilendiriyor.

Diğer yandan, ucuz emek ve ucuz işgücü anlamına geliyor. Denetim firması için mühendis veya mimar istihdam etmek yerine neredeyse yarı fiyatına ‘yardımcı eleman’la çalışma fırsatı demek oluyor. Bu görüşün sahibi de bir yapı denetim firması sahibi, üç gün önce bu sütunlarda konuşan Fatih Mardinoğlu.
***
Uzatmadan nokta koyalım.

İmar affı ve yapı denetim yasa değişikliği, Türkiye’nin konut ve yapılaşma sorunlarının çözümünden uzak düzenlemelerdir.

Merkezi hükümetin, on yılı aşkın süredir devam eden inşaata dayalı büyüme stratejisinin iflasını geciktirme uygulamasıdır.

Ekonomik çöküşün seçim öncesi ivme kazanmasına set çekme gayretidir.

İflası resmen olmasa da ulusal ve uluslararası piyasalarca teyit edilmiş bir gidişatın mali portresine ‘ne pahasına olursa olsun’ parasal girdi sağlama nafile çabasıdır.

Siyasal kayırmanın ve izlenen seçmenden oy toplama politikasının yol açtığı doğa ve hazine arazisi tahribatının üzerinden son damlasına kadar nemalanma gayretidir.

2000’li yıllarda semiren rantiyenin ve arazi çapulculuğunun hükümeti sıkıntıya düşüren yasal açmazlarını bertaraf etme, bu arada maliyeye nakit akışı sağlayarak ‘bir taşla iki kuş vurma’ zihniyetidir.

Yapı denetimi, imar affı uygulamasında yok hükmündedir. Olası bir depreme ise ‘ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’ formülüyle çare üretme taktiğidir.

Nokta.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı
 

Hava Durumu

DenizliSıcaklık (°C)Durum
En
Düşük
En
Yüksek
20 Nisan 2024 Cumartesi 13 18
21 Nisan 2024 Pazar 8 25Parçalı Bulutlu
22 Nisan 2024 Pazartesi 11 27Parçalı Bulutlu
23 Nisan 2024 Salı 15 34Parçalı Bulutlu
24 Nisan 2024 Çarşamba 18 34Çok Bulutlu