REKLAMI GEÇ

“İMAR YASASI DEVLETLE BARIŞ SAĞLAMIYOR!”

“İMAR YASASI DEVLETLE BARIŞ SAĞLAMIYOR!”

“İmar Barışı” ve “Yapı Denetim” üzerine bilgi dağarcığımız geçtiğimiz yıl boyunca hayli zenginleşti. Ezberimiz aynı oranda çoğaldı. “Yasal düzenleme”nin, “devlet tebliği”nin, “yönetmelik”in, “hususlar ve esaslar”ın nelere kadir olduğuna vakıf olduk. Bu bilgilenim bizi, içerik dediğimiz yasal değişiklik maddesinin kapsama alanı konusundaki merakımıza sürükledi. Bir de “İmar Barışı” kavramının çekiciliği var ya! Sanki betona küs bir toplum muşuz gibi adına ‘barış’ türünden evrensel ve ulvi…

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 16 Ocak 2019 Çarşamba, 09:55

“İmar Barışı” ve “Yapı Denetim” üzerine bilgi dağarcığımız geçtiğimiz yıl boyunca hayli zenginleşti. Ezberimiz aynı oranda çoğaldı. “Yasal düzenleme”nin, “devlet tebliği”nin, “yönetmelik”in, “hususlar ve esaslar”ın nelere kadir olduğuna vakıf olduk.

Bu bilgilenim bizi, içerik dediğimiz yasal değişiklik maddesinin kapsama alanı konusundaki merakımıza sürükledi. Bir de “İmar Barışı” kavramının çekiciliği var ya! Sanki betona küs bir toplum muşuz gibi adına ‘barış’ türünden evrensel ve ulvi bir tanım ekleyiverince o çekicilik cazibeye dönüştü.

Yaklaşık bir yıldan beri “İmar Barışı” ile yatıp kalkıyorken, yılın son günleri yeni bir yatak arkadaşımız oluverdi; “Yapı Denetim Yönetmelik Değişikliği.” Biz işten yarım yamalak anlayanlar, her değişikliğe kuşkuyla bakmaya alışkın olduğumuzdan yeni yatak arkadaşımızı önce yadırgadık. Öyle ya! Önyargılarımızı besleyen o kadar yönetmelik değişikliğine maruz kaldık ki yakın geçmişte… Hangisini sayalım? Alın size ÇED yönetmeliği’ 18 yılda 17 kez değişmiş olması size bir şey ifade etmiyor mu? Sonra o yönetmelikle ortaya çıkan ÇED’li ve ÇED’siz ucubelikler! En çok canı yanan da doğal çevre ve ekolojik sistem oldu.


Hal böyleyken Yapı Denetimleri yeniden düzenleyen yönetmelik değişikliğinde ne var, ne yok, ne getirip götürüyor, merakımız arttıkça arttı. Tam merakımız artmaya başlarken, pat diye imar barışı uzatması geliverdi. Haspa uzatmalı sevgili gibi. Yılbaşında, bayram-seyranda, falan filanda pat diye gelip kolunuza girivermiyor mu? İçiniz eriyor, uçuşa geçiveriyorsunuz ki Zeybek oynayasınız geliyor.

İşte bu ahval içinde biz merakımız tarafına daha fazla meyledip şu işi bir kez daha sorup soruşturalım dedik. Neydi bu uzatmalar ve değişiklikler? İmar Barışı, geçen altı ayda ‘barış’ sağlamamış mıydı devlet ve toplum arasında! Sağlayamadıysa neden?

Yapı Denetim sıkıştırmasına ne demeli? Bir yandan imar barışı ile kapıları ardına kadar açıp önüne geleni kucaklıyorsun, diğer yandan yıllardır şikayetlere konu olan yapı denetimlerin, o şikayetlerini dikkate alarak patronla valsine mesafe koyuyorsun? Lahana-turşu meselesi kadar olmasa da, aynı ölçüde karmaşık ve gizemli! Olumsuz mu, işin uzmanları tersini söylüyor. Ama gizemli! Devlet gizemi bu. Hikmetinden sual olunmaz.

***

Konuyu fazla dağıtmadan; İmar barışı ve yapı denetim arasında doğrudan bir ilişki var. Birinin uzamış, diğerinin değişmiş olması, toplam konut sayısı içinde neredeyse %50’leri bulan kaçak yapılaşmanın meşruiyet kazanma sürecinde denetim olgusunu daha da dikkate değer kılıyor. En azından biz ‘ölümlüler tayfası’ böyle olması gerektiğini sanıyoruz. Acaba öyle mi?

İşte bu ve benzeri soruları sorduk. Yanı sıra başka soruların sorulması gerektiğini öğrendik. Bugünkü konuğumuz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı Prof. Dr. Şevket Murat Şenel oldu. Odanın Denizli şubesinde yaptığımız yaklaşık 45 dakikalık görüşme sonunda bildiklerimize yenilerini ekledik, sormadığımız soruların neler olduğu ve nasıl sorulması gerektiğini belledik.

TÜRKİYE KONUT STOKUNUN %50’Sİ KAÇAK

İmar barışının uzatılması ile birlikte geçen mayıs ayındaki yasal değişikliği takip eden bir yapı denetim yönetmelik değişikliği yapıldı. Her ikisi de Türkiye’de son yıllarda alışılageldiği üzere bir iktidar keyfiyeti ile yapıldı. Yapı denetim yönetmeliğini bilmiyorum ama ‘imar barışı’ adıyla sürdürülen uygulamanın ikinci kez ve altı aylık bir süre için uzatılmış olmasının sakıncaları üzerine neredeyse tüm ilgili meslek kuruluşları görüş beyan ettiler. Ancak yerel medya da konu pek gündeme gelmedi. Siz İnşaat Mühendisleri Odası olarak söz konusu değişikliklere nasıl bakıyor ve değerlendiriyorsunuz?

İsterseniz önce İmar barışıyla başlayalım.

Biz yasa yayınlandığı andan itibaren birçok noktaya itiraz ettik. Şöyle bir şey var, kavramsal olarak mahkemelere intikal etmiş, sorun haline gelmiş 12-14 milyon yapıdan bahsediliyor Türkiye çapında. Zaten bizim odamızın hesaplamaları ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) verilerine göre Türkiye’de 22 milyon civarında bina olduğundan söz ediliyor. Buna göre Türkiye’deki bina stokunun yüzde elliden fazlasının ruhsatla ilgili sorunları var. Devlet açısından baktığınızda bu binaları meşrulaştırınca bir takım gelirler elde edeceksiniz. Mesela çevre temizlik vergisi gibi. Meşru kılmamak bunlardan mahrum olmak anlamına geliyor. Bu bir sorun mudur, sorundur.

DEVLET SİGARA KAÇAKÇISINI AFFEDİYOR MU?

İkincisi, mahkemelere intikal etmiş dava dosyalarının mevcut hukuk sistemine oluşturduğu yük var. Bunu ne yapmak lazım? Biz yıllarca şunu söyledik, imar barışı (“barış” kelimesini özellikle kullanıyorum burada) denilen uygulamaya karşı değiliz ama burada bir takım kırmızı çizgiler olmalı. Mesela adam iki kat bina yapmış, üstüne iki kat daha ruhsat almış sonra iki kat daha kaçak yapmış. Bunu ayıralım. Bana göre burada hırsızlık var. Hazine arazisi üzerine bina yapmış! Bunu ayıralım. Türkiye bir deprem ülkesi, Denizli bir deprem şehri. Dokunsak yıkılacak olan binalar var. bunları ayıralım. Bunları affetmeyelim.

Peki İmar barışı uygulaması neleri affetmeliydi?

Neyi affedebiliriz? Adamın binasının bodrum katı falan olarak görünüyormuş da, onu filan olarak değerlendirmiş. Çatı katında şöyle bir yeri amacı dışında kullanmış. Yani bir metrekare daha fazla yapıp suiistimal etmemiş. Bunu affedelim.

Ama depreme dayanıklı olmadığını karşıdan bas bas bağıran bir binayı bu uygulama içine sokmayalım. Barış olacaksa böyle olur. Sigara kaçakçılığı yapanı devlet affediyor mu? Affetmiyor. Ama kaçak imarda da da bir tür kaçakçılık, rant işi var! Öyle oldu-bittiye getirilecek bir şey değil bu.

1984 İMAR AFFINDA KONTROL VARDI

Türkiye’de yapılan ilk imar affı mı bu?

Hayır değil. Mesela 1984 yılında da imar affı oldu. Devlet o zaman şunu söylüyor, ya ben imar affı yapıyorum ama neyi affettiğimi bir zaptu rapt altına alayım. O gün için mühendis ve mimarlara yetki veriliyor. Affedilen yapı için bir rölöve, bir çizim… bir şey istiyor. Yeminli yetki verilmiş bürolar aracılığıyla neyi affettiğinin tescili amacıyla çalışma yapılmasını istiyor.

Son imar affında ise ‘vatandaş mühendis ve mimara para kaptırsın istemedik, beyanı neyse onu geçerli sayıyoruz.’ Şimdi bu teknik bir algıdan ve yaklaşımdan tamamen uzak bir şey. Vatandaş benim bina beyanım depreme dayanıklı dedi geçti. Peki yarın deprem oldu? İstenmeyen sonuçlar çıktı? O zaman devlet diyecek ki benim hiçbir sorumluluğum yok. Ama devlet suyu doğru yere akıtmak adına üzerine düşeni yapmalı ki, ondan sonra benim sorumluluğum yok diyebilsin!

DEVLETİN BU PARAYA İHTİYACI VAR!

Bizde medyanın ilgisi imar barışından kazanılan para kadar. Sanırım ilgili kurumların arzuladığı medya ilgisi de bu. Şu kadar para geliyor, bu kadar yapı affediliyor. Aslında ulusal basının haber içerikleri de pek değişmiyor. Sizce para mı, yapı mı? Hangisi öncelikli olmalı, bunu bir değerlendirir misiniz?

Anlaşılan o ki devletin bu dönemde bu paraya ihtiyacı var. Sanırım hepimizin ortak izlenimi bu. O nedenle çok fazla bürokrasi oluşturacak, detayını arttırıp süresini uzatacak şeylere tahammülü de, vakti de yok. Dolayısıyla olan bitene şu anda bu gözle bakılıyor. Gerekçe olarak ise vatandaşa hizmet öne sürülüyor.

Aslında şöyle bir şey de var, bir kuralım kalıcı hale gelmesini sağlamak için cezaları ağırlaştırmak bir işe yaramıyor. Bence devletin yükümlülüğü, cezanın kaçınılmaz olmasını sağlamak. Bu uygulama ile verilmek istenen ve biz göre üzücü olan şey şu: Yapanın yaptığı, yanına kar kalacak. Ben şu örneği veriyorum: Bir suç olsun ve cezası da idam olsun. Ama bin kişi bu suçu işliyor, sizin kurduğunuz sistem ise sadece bir kişiyi yakalayabiliyor. Aynı suçun cezası idam değil de, iki tokat olsun ama devlet bin suçludan 999’unu yakalasın ce cezayı uygulasın.

VATANDAŞ VE DEVLET BARIŞMIŞ OLMUYOR!

Bunu şöyle mi formüle ediyoruz, kuralı güçlü kılacak olan cezanın gücü değil, uygulamadaki kalıcılığı ve yerleşik olması.

Cezanın ağırlığı caydırıcı olmayabiliyor. Devlet cezanın ağırlığından ziyade kaçınılmazlığını göstermek zorunda vatandaşa, o inancın yerleşmesi lazım. Biz bu affı getirdiğimiz zaman şu mesajı veriyoruz: “Şimdi bunu yapsam, beş on sene sonra yine bir af çıkar biz de sisteme dahil oluruz.” Karadeniz yaylalarında olan biten bu değil mi? Bu af çıkar çıkmaz orada insanlar sağa sola yapı yapmaya başladı. Yani asıl tehlikeli olan, ‘kazanmak için her yol mübah’ anlayışına kapı aralıyor olması, bu yolla kaçak yapı yapanları, rant peşinde koşanları cesaretlendiriyor olması.

Devlet vatandaşın suçunu affedince aynı vatandaşla barışmış mı oluyor? Bu sonradan aynı suçun tekrar etmeyeceğinin güvencesi oluyor mu?

Devlet imar barışı uygulaması sonucu vatandaşla barışmış olmadı. Çünkü benim, senin bu işlerle ilgimiz olmadı, barış sorunumuz yok. O halde devlet burada kiminle barıştığına dikkat etmeli. Birileriyle barışırken işini düzgün yapanları küstürmemelidir. Ben bunun zedelendiğini düşünüyorum.

ANAYASAL EŞİTLİK İLKESİ İHLAL EDİLİYOR MU?

Belki bir hukukçuya sormak gerekir ama imar barışının müteaddit defalar uzaması, anayasal yurttaş eşitliği ilkesini zedeliyor olabilir mi? Yani biri çıkıp bu maddeye istinaden dava açabilir mi? Çünkü ikinci kez uzatılıyor ve 31 Aralık 2017 sonrası (yasanın af öngördüğü suçun işlendiği son gün) yapılan yapılar da bir şekilde af kapsamı içine girmenin yolunu buluyor. 1 Ocak 2018’de yapılan hafif kusurlu bir kaçak yapının affı ise yok ve cezai müeyyidesi var! O yapı sahibinin açacağı bir davanın kazanılması ve emsal oluşturması mümkün mü?

Bunun mümkün olacağını sanmıyorum. Uzatmalarda yasanın belirlediği son suç tarih değişmedi. Zaten 31 Aralık 2017’den önce yapılmış olma şartı vardı kaçak yapının. Devlet bunun kontrolünü yaparken deniyor ki, ‘hava fotoğraflarına bakacak, 31 Aralık 2017’ye ait elinde hava fotoğrafları var, o tarihten sonraki başvurular için yatırdığı parayı yanlış beyan sebebiyle yakacak ama ceza yerine yapı kayıt belgesi vermeyecek.’ Yani yasanın kaçak yapının yapıldığı 31 Aralık 2017 şartı değişmedi. O nedenle Anayasal olarak böyle bir ihlal olarak değerlendirileceğini sanmıyorum. Zaten eskiden de aynı tarih geçerliydi, şimdi de değişmedi. Yani 31 Aralık 2017 tarihi değişmiş olsaydı, o zaman dediğiniz olabilirdi belki.

PHOTOSHOP’TAN ARSA YARATAN VATANDAŞ ZEKASI

Zaten şöyle absürt şeyler de oluyor. Bir-iki hafta önce Vali Bey gündeme getirdi. Pamukkale belediye sınırlarında yaşayan bir vatandaş, olmayan bir binayı photoshop ile arsaya kondurmuş. Şimdi biz bu vatandaşın başvurusunu reddederek olayı geçiştirecek miyiz? O vatandaşın kazanmak için ‘her yol mübah’ zihniyetine ne yapacağız, ona bir ceza vermeyecek miyiz?

Hocam yaz aylarında başka bir olayı köşe yazımda konu etmiştim. Yazının başlığı “Barakaların İmar Barışı Kardeşliği.” O olay da gösteriyor, yasayı her şekilde ihlal etmek mümkün. Olayın faillerinin bazılarının Üniversite’den olduğunu saptamıştık.

Ben o yazıdan sonra herkesten epey telefon aldım. “Hocam senin de yerin var mı orada” diye takılıyorlardı. Ben yazıyı ve fotoğrafları gördüm. Kerpiçten, çok derme çatma bir şeylerdi onlar. Ama sonra belediye yıktı galiba onları. Böyle şeyler herkesi töhmet altında bırakıyor. Benim bu tür şeylere ne hevesim var, ne de dertlenmişliğim var. Mesela siz orada yazdınız üniversiteden bazı hocalar diye. Beni arıyorlar, hocam siz yok musunuz diye. Yanlış, sizin baktığınız yere göre değişmiyor. Yanlış yanlıştır. Benim yan odamdaki arkadaş bile yapsa aynı şeyi söylerim. Yanlış yanlıştır.

İŞİNİ DÜZGÜN YAPAN ENAYİ Mİ?

O örnek imar barışı uygulamasının nerelere kadar uzanan sakıncalara gebe olduğunu gösteriyor bize sanırım. Kamu arazisi üzerine kondurulan her yapının böyle bir af kapsamı içinde alınması olasılığı kim bilir daha başka ne gibi sakıncalar taşıyordur. Benim, bir dava sürecine emsal olabilir mi diye sorduğum bunlar aslında?

Bunun adının gerçekten barış olması için bu tür suistimaller ile bir mağduriyeti ortadan kaldırmak amacıyla atılan adımların bir birinden ayrılması lazım. Bunun için de ‘vatandaş ne beyan ettiyse doğrudur’un biraz dışına çıkmak, biraz çalışmak gerekiyor. Yani keşke daha fazla zamana yayabildiğimiz, sapla samanı birbirinden ayırabildiğimiz şeyler olabilseydi o zaman bu tür şeylere insanlar belki de yeltenmeyecekti.

Şimdi bu yasal düzenlemeyi çıkarmak şöyle bir etkiye sebep oldu: ‘Düğmeye bastık, nereyi kapatacaksanız bir an önce kapatın, imar barışına da bir an önce başvurunuzu yapın’ şeklinde algılayan çok insan oldu.

Biz en başında söyledik, hazine arazilerine böyle bir şeye cevaz verilmemesi lazım. O zaman işini düzgün yapan bir nevi enayi muamelesi görmüş oluyor. Bu gün bu işin tamamen vatandaşın sorumluluğuna bırakılmış olması vatandaşı hakikaten sorumlu kılıyor. Hayat boyu çalışıp, para biriktirip ev sahibi olmak için uğraşan çok ciddi bir toplum kesimi var. Devlet sormuyorsa, artık vatandaş sorma sorumluluğunu üstlenmeli. Depreme dayanıklı mı, imar barışından yararlanmış mı, hangi şartlarda ruhsata bağlanmış, bu soruları sormasının geleceğe dair hayati derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Her başvuruyu aynı kapsamda görmek de doğru değil.

HER BİNANIN HİKAYESİ FARKLI

Ama baktığınız zaman bu yasadan yararlanan af kapsamındaki yapıların depreme dayanıksız olma olasılığı daha mı fazla?

İnşaat Mühendisleri Odasının 17 Ağustos 1999 sonrası Marmara çevresindeki yapılarda yapmış olduğu çalışmalar gösteriyor ki, hasar gören, yıkılan binaların içinde çok fazla sayıda, döneminde imar affından yararlanmış yapılar var. Şimdi bu önemli bir deneyim. Ben o yüzden hepsini aynı çürük sepetine koymayı doğru bulmuyorum. Bunların içinde mağduriyet sebebiyle ruhsat alamamış olan da var. Mesela bazıları yapı denetimde sorunlar yaşamış, teknik- hukuki bir sorun nedeniyle ruhsat alamamış. Bunların, yasal prosedürün çözülmesi anlamında başvuru yapmasını doğru buluyorum. Bu tür başvuruları diğerleriyle aynı kefeye koyamam. İmar Barışı ruhsat alamayan bu ve benzeri yapılar için çıksın. Çünkü her yapının hikayesi diğerinden farklı.

Biz deprem ülkesiyiz. Vatandaşa devletin yüklediği sorumluluk bunu nasıl kapsamalı, açık değil. Yarın öbür gün veya yıllar sonra bir depremle karşılaştığımızda ortaya çıkacak tablo için, ben bu işin hocası olarak nasıl uyarıda bulunmam? Hocalık bir yana bu en başta vicdani bir sorumluluk. Yani devletin bu affına karşı vatandaşın önlemi, seçicilik olmalı. Neye göre hangi şartlara uygun yapı aldığını sorgulamalı.

YAPI DENETİM RUHU DEĞİŞTİ

Yapı Denetim Yönetmeliği değişti. Benim okuduğum kadarıyla orada kontrol- denetim mekanizması ile ilgili maddelerde değişiklik vardı. Denetleyen, kontrol edenin nasıl yetkilendirileceği ile ilgili. Sizce bu değişiklik ne anlama geliyor, nasıl bir kapsama sahip?

Temeldeki en büyük değişiklik denetimin ruhu ile ilgili. Bizim yıllardır sürekli dile getirdiğimiz bir problemimiz var. Denetleyen ve denetlenen arasındaki maddi bağ koparılmalı. Bu aslında sadece yapı denetimi ilgilendiren bir konu değil. Bu gün işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları maaşlarını denetleyecekleri patronlarından alıyorsa bu asla sağlıklı bir denetleme olamaz. Bu bağın koparılması lazım. 2014 yılında Soma maden faciasındaki sebep de bunun aynısı. Orayı denetlemekle yükümlü kişi ve kuruluşlar, denetleme iş hizmetinin bedelini denetleyeceği patrondan alırsa eğer sağlıklı bir denetleme olma şansı var mı? Bugün yapı denetimler ücretlerini denetlemekle yükümlü oldukları müteahhitlerden alırsa eğer, bu ne kadar doğru olur?

SERBEST REKABETLE OLMUYOR

Yönetmelik bunu koruyor mu yoksa ortadan mı kaldırıyor?

Bu yasal düzenlemenin bize göre en önemli olumlu değişikliği burada. Artık puan sistemi ile belirlenecek. Müteahhit şirketleri ve yapı yapan grup yapı denetim şirketleriyle pazarlık yapamayacak. Metrekare, iş, ciro gibi büyüklüklerine bakılacak, belli bir puanı doldurduktan sonra kura ile belirlenecek. Zaten yapı denetim bize göre ticari bir iş olmanın ötesinde kamu adına bir denetim görevi demektir.

Aslında ilk çıkışta da böyleydi. Ancak birisi ‘serbest rekabete aykırı’ gerekçesiyle bunu mahkemeye taşıdı. Sonra da serbest piyasa şartlarında kıyasıya pazarlıkla yapılan bir iş haline geldi. O nedenle bu gün demir, kum ve çimentonun denetimi için betonların içine çip koyar hale geldik. Dünyada ise bunun örneği yok. Çünkü biz hırsızı ve ahlaksızı yakalamak üzerine ha bire yöntem geliştiriyoruz. Halbuki mesleki etik olmadığının ispatı bu. Zaten teknik sandığımız problemlerin çoğu aslında etik.

Hocam sohbet için teşekkürler. Sorularımıza gayet net yanıtlar aldık. Son bir soruyla görüşmemizi tamamlayalım. İmar barışından yararlanmak için yapı kayıt belgesi alanların içinde, ortada olmayan yapılar var. Bunlar nasıl denetlenecek?

Bu konuda da yapı denetimlerle ilgili ciddi sorunlar var. Mesela yapı denetim kuruluşu, burada yapılan bir imalatla ilgili mahkemelik olmuş. Bizim itiraz noktalarımızdan birisi de buydu. Sonra imar affı gelmiş, afla birlikte devlet o binayı ve yaptıranı affediyor. Ama yapı denetimde çalışan bizim meslektaşımızın yasaklı ve cezalı durumu devam ediyor. Bir fiili suç olmaktan çıkarıyor ve fiil sahibini affediyorsunuz ama zamanında o fiilden ceza alan adamı hala hapiste tutuyorsunuz. İşte bu bizim yapı denetimlerde çalışan meslektaşlarımızın sicilleri açısından probleme sebep oluyordu.

SEKTÖR KRİZİ YAPI DENETİMLERİ VURABİLİR

Her isteyen yapı denetim şirketi açabilecek mi?

Yapı denetimle ilgili diğer bir sorun şu: bir şehirde, açılmasına izin verilecek yapı denetim sayısının üst limiti olacak. Denizli için şu anda –yanlış bilmiyorsam- 29 gibi bir sayıdan bahsediliyor. Şimdi birkaç yıl önce yapı denetimlerin elinde iş hacmi 3.5-4 milyon metreküptü. Bu rakam geçen yıl 4.2 milyon metrekareye çıkmış, bu sene ise beklenen o ki, bu rakam bir milyon metre kareyi geçmeyecek. Yani işin özeti şu: Yasal düzenleme çıktı ama bu sene yapı denetim başına düşen iş miktarında ciddi bir azalma söz konusu olacak. Yani yapı denetimlerle müteahhitler pazarlık yapamayacak. Sistem bu ama mevcut tabloda yapı denetimlere düşecek iş miktarında da çok ciddi bir düşüş var. Dolayısıyla bu yasal düzenleme yapı denetimlere bir nefes aldırır mı aldırır ama bu iş yokluğunda bu cirolar onları geçindirir mi pek çok soru işareti var.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı
 

Hava Durumu

DenizliSıcaklık (°C)Durum
En
Düşük
En
Yüksek
19 Nisan 2024 Cuma 11 27Çok Bulutlu
20 Nisan 2024 Cumartesi 14 19
21 Nisan 2024 Pazar 10 26Parçalı Bulutlu
22 Nisan 2024 Pazartesi 11 27Çok Bulutlu
23 Nisan 2024 Salı 14 33Parçalı Bulutlu