REKLAMI GEÇ

Borçla “Lale Devri” yaşamak

Borçla “Lale Devri” yaşamak

Prof. Dr. Aziz Konukman’ı yeniden okudukça zaman kavramını yitirdik. Ne zaman konuştu, söyledikleriyle günümüz gelişmeleri arasında bir farklılık var mı, unuttuk. Sonra gördük ki, zaman mefhumu üzerinden algılarımızla oynamak çok saçma. Her şey o gün nasıl dokunuyordu ise şimdi de aynı biçimde dokunuyor. Giderek derinleşiyor olması sadece kötü olanı daha kötü yapıyor. Papaz bahane. Ya da şöyle söyleyelim, papazı bulmadık. Papaz geldi bizi buldu, biz de ‘eyvallah’ dedik. Sonra papaza tutunan Trump gelip bize dokundu.

Yaşar TOK / DENİZLİHABER / 26 Ağustos 2018 Pazar, 11:16

Basit bir örnek verelim, gelişmeler o denli dokundu ki, o röportaj döneminde ortalama 1500 TL olan bir emekli aylığı 450-500 Dolar civarında ediyorken, şimdi 250 dolar civarına düştü. Asgari ücreti hadi bu günün rayicinden alalım, o da 500 küsur Dolar’dan 250-300 Dolar’a düştü. Başkaca elemente ihtiyaç var mı? Bu durumda 10.000 Dolar olarak hesaplanan kişi başına yıllık gelir de 6000 Dolar’a falan düşmüş olmalı.

Hesap yapmayı bir kenara bırakalım. Bundan tam bir buçuk yıl önce Prof. Dr. Aziz Konukman Denizli’yi ziyaret ettiğinde yaptığımız röportaja dönelim. Okuyunca göreceksiniz, o zaman da durum şimdikinden farklı değilmiş. Biz sadece kafamıza siyaset dolu bir torba geçirdiğimiz için görmemiş ya da görmek istememişiz.

KILIÇ GİTMİŞ KINI GİTMİŞ YİĞİT KAÇMIŞ!

Bu güne uzanan krize gebe gelişmeler belirgin olarak ne zaman seyretmeye başladı?

2013’ten sonra manzara değişiyor. Çünkü ihracat pazarları tıkanıyor dışarıda sorunlar var falan… Sonra Merkez Bankası Başkanı hatırlarsanız faizleri yükseltmek istedi onun da etkisi var, velhasıl herkes tedirgindi. O sırada yavaş yavaş çıkışlar başladı. Dolar yükselmeye başladı, sıcak paranın yarattığı suni rahatlama geçmeye başladı. Biz buna dış tasarruf diyoruz. Biraz değiştirerek söyleyelim, Anadolu’dan bir deyişle, başkasının parasıyla ‘Lale devri’ yaşamak! Bunun nasıl sonuçlandığını Düyun-u Umumiye’den biliyoruz. O zaman da böyle yaşandı.

Ulusal gelir planlamasında esas alınan nedir burada? Neye göre hesaplama yapılıyor? Talep mi, arz mı esas alınıyor?

Bunun sebebi, milli gelire talep yönünden değil, arz yönünden bakması. Peki, çeşmenin suyu nereden geliyor? Borç borç… ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ gibi laflar da oradan geliyor. Ama Düyun-u Umumiye geldiğinde bakıyorsunuz yiğit yok ortada! Kılıç gitmiş, kını gitmiş, yiğit kaçmış!
İşte 2013’ten sonra ekonomik dengeler kaybolmaya başlayınca, politik konjonktür, dışarıdaki konjonktür, siyasi gelişmeler… Her şey bozulmaya başlıyor.

ASIL KORKUTAN “GREEN FIELD INVESTMENT”

2013’ten sonra korkuya yol açan gelişmeler neydi, korku duyan hangi tür yabancı sermayeydi? Kısa vadeli spekülatif olabilen sermaye mi, yoksa fiziki yatırım yapan, bizim ‘fabrikatör’ dediğimiz cins sermaye mi?

Ne oldu hatırlayalım; televizyonlara el konuldu, mallara el konuldu, şirketlere el konuldu. Uluslararası sermaye için en önemli şey, mülkiyet hakkının güvencesidir. Her şeyi affederler ama onu affetmezler. Kapitalizmin olmazsa olmazıdır mülkiyet hakkı! Eğer yatırımlarının bu güvenliği yoksa dehşete düşerler. Kısa vadeli sermaye yatırımları için bu çok önemli değildir, o zaten kısa kalıp gidiyor. Ama benim kastettiğim doğrudan, sıfırdan üretim yapmak isteyen yeşil saha yatırımı, “Green field investment” dediğimiz yatırımcı sermaye. Esas kapitalist odur. Gelir burada fabrika kurar. Onlar da endişeye düştü.

‘TERZİ İŞİ’ MERKEZ BANKASI

15 Temmuz darbe girişimi karşısında yabancı sermayenin tepkisi ne oldu? Kredi derecelendirme kuruluşları da durmadan not kırıyor biliyorsunuz.

15 Temmuz’dan sonra durum daha da vahim hale geldi. Sonunda üç reyting kuruluşu kısa süreli aralıklarla Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir düzeyin altına düşürdüler. Bu çok önemli. Söz konusu olan fabrika kurmak için yatırım değil, finans yatırımı! Diğeri daha tehlikeli çünkü uzun vadeli bir yatırım. Benim kastettiğim kısa vadeli gelir yatırımı. Emekli fonunu düşün, adam ne yapıyor geliyor bunu devlet tahviline yatırıyor, düşen para bu. Neden, çünkü bir ülkeye para yatırmak için en az iki reyting kuruluşundan yatırım yapılabilir düzeyde notun olacak. Adam haklı, yarın batarsa ne olacak?
Dolayısıyla reyting kuruluşu kararlarının açıklanmasından sonra çıkışlar başladı. Başımızda terzi işi bir Merkez Bankası var, başında da ceberrut bir Başkan, bir nevi siyasi otoritenin iradesine bağlanmış, o kesip biçip dikiyor. Gelişi siyasi otoritenin rızasıyla olmuş çünkü. Faizi yükseltmiyor. Oysa döviz almış başını gidiyor, bu durumda ateşi faiz arttırarak söndürebilirsin. Bunun iktisatta bize öğretilen başka bir formülü yok. Bunu neden yapamıyor, yukarıdan gelen ‘sakın ha’ uyarılarıyla! Bu sefer de örtülü faiz dediğimiz, politika faizinin üstünde bir fonlama yapıyor.

EKONOMİ KÜÇÜLÜYOR

Ekonomik büyüme rakamları bu vahim durumu yansıtmıyor ama. Devamlı ‘bunlar geçer, spekülatif bunlar’ diyor Ekonomi Bakanı ve kurmayları.

Ama bir çıkmaz var mı burada, var. E bu çarkın dönmesi lazım. Oysa ekonomi bir küçülme trendine girdi. 1.8 küçülüverdik üçüncü çeyrekte. Ortalama büyüme olarak 2.5-3 bandına gidiyoruz. Öngörülenle arasında 2-3 puan farklar var. Eski seriye göre öngörülen büyüme rakamlarına bakalım. 2016 için %3.2, içinde bulunduğumuz yıl için %4.4, 2018 için %5 ve 2019 için %5. Ne olacak şimdi? Siz %2-2.5 bandına doğru düşüyorsunuz?

Büyüme yetmezliği çok önemli. Sonradan düzelttiler gerçi ama Ekim ayı (2016-ed) için hesaplanan KDV’de %25 düşüş oldu. Bu ne demek, iç pazar rezalet durumda demek. Sonra da bunu telafi edebilmek için spesifikasyon değiştirip bazı mallarda ÖTV arttırdılar. Böylece o muazzam açıkları böyle kapatmaya çalıştılar. Bütçe öngörülen düzeye ancak böyle çekilebildi. Ama bu doğru mu? En başta bütçenin saydamlık ilkesine aykırı. Vergi alımının meşruiyetini sorgulatan bir yöntem! Bir araba alıyorum ama bir anda ÖTV’si artıyor. Ama benim önceden bilmem lazım gelmiyor mu? Bütçemi ben de ilan edilen vergilere göre ayarlıyorum çünkü.

BİRBİRİNE PARALEL İKİ BÜTÇE VAR

Buna karşın çok büyük kamu yatırımları var. Çoğunlukla yap-işlet devret modeli geçerli. Kredi sorunu da Varlık Fonu’na dahil edilen devlet bankaları aracılığıyla çözülmek isteniyor.

Bir de iddialısınız. Üçüncü köprü var, havaalanı var, oto yollar var, Çanakkale geçişi var… yani büyük hayalleriniz var. Mega projeler hazırlıyorsunuz. Öyle kolay imparatorluk olunmuyor. Büyüyeceksiniz! Neyle yapılacak bunlar?

Bu mega projeler için dışarıdan borç alınamadı. Olmayınca kamu bankalarına yüklenildi. Ama kamu bankalarının mevduat yapısı, istenen kredinin kat be kat altında. Bir kamu bankasının bu tür projelere kredi vermesi demek, son tahlilde hazinenin otomatik güvence vermesi demek! Banka ödeyemezse hazine ödeme garantisi var. Reyting kuruluşları dahil tüm yatırımcılar bu duruma itiraz etti. Türkiye’nin notu düştü. Sadece ülke notu değil, ülkelerin notu da düştü. İşin garibi bu harcamalar bütçe dışından yapıldığı için, sanki bütçe tutturulmuş görünüyor. Burada aslında çaktırmadan bir nevi paralel bütçe yapıyorsunuz. Bu yatırımları bütçeye koysanız, korkunç şekilde açık verecek. Yine de ben iddialı bir şey söylüyorum, keşke bütçede gösterseler!

Neden?

Neden, çünkü hazine o tarihlerde bu günkünden çok daha rahat borçlanırdı. Sonuçta devlet bu, arkasında kendi garantisi var. Borçlanmayı özel sektör yapınca maliyetler inanılmaz yükseliyor.

DELİ DUMRUL VERGİLERİ

Şimdiki halde devlet güvence olarak ne verdi bu yatırımcılara?

Birincisi, dışarıdan borç alırsan hazine garantisi veriyor. İkincisi, sana modern kapitülasyonlar getiriyor. Nedir bu? Tüm yatırımlarda tüketim garantisi veriyor. Oysa ekonomi küçülüyor ve tüketim gücü düşüyor! Sonuçta realize edilen rakamla fiili durum arasındaki fark açıldı. Bu durumda gerçekleşmeyen gelirle taahhüt arasındaki farkı kim ödeyecek? Hazine! Merak etme, ben garanti veriyorum diyor çünkü. Hatta devlet bu amaçla kendi kurunu da düşük tuttu biliyorsunuz. İşte bu tarih itibariyle 2016’nın bilmem ne ayının kurunu sabitliyorum dedi. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir ticaret? Başka yerde adamı yargılarlar.

MODERN KAPÜTÜLASYON

Bu sistem artık yürümüyor mu?

Bu sistem tıkandı. Bunlar bütçeye muazzam şekilde yansıyacak tabi. Çünkü bu garantiler mecburen bütçede gösterilecek. Gelecek nesilleri bile burada borçlanıyor. Ben buna ‘Deli Dumrul vergileri’ diyorum. Bunu diyelim Van’daki adam anlamıyor. ‘Bana ne, o köprü İstanbul’da yapılıyor’ diyor. Ama farkında değilsin, sen ödeyeceksin. Modern kapitülasyonlar nedeniyle senin ödediğin vergi havuzundan ödenecek, farkında değilsin!

Şimdi reyting kuruluşları notu düşürdü. Paralar artık kamu bankalarında da suyunu çekti. Hazine borçlanamıyor, tıkandılar. İmdada varlık Fonu yetişti.

VARLIK FONU DEMEK İPOTEK DEMEK

Varlık Fonu’nun gerçekte işlevi ne olacak?

Varlık Fonuyla yabancıların ilgisi ne? Onların varlıkları var. Büyük bir kısmı petrol ve doğalgaz zengini! Amaçları gelecek kuşakların varlığını güvenceye almak. Çünkü mali piyasalar inişli çıkışlı, standardı korumak istiyorlar. Mesela Suudi Arabistan bütçe açığı verdi bu yıl. Neden, çünkü petrol geliri istediği gibi olmadı. Yani monarşiler bile o fonu gelecek nesillerini korumak için kuruyor. Bir de bütçe fazlası veren ikinci grup ülkeler var. Onlar da bunun için varlık fonu kuruyorlar. Peki, senin neyin var? Her tarafından açık veriyorsun, senin neyin var? Dolayısıyla Varlık Fonu meselesinin mantığı çok açık! Dünyadaki uygulamanın tam tersi! Onlar gelecek nesilleri korumak için kuruyor, biz ipotek altına almak için kuruyoruz.

Kredilerin kolaylaşmasına aracılık edemez mi?

Bu durumda yine de borçlanamıyor. Kim borçlanacak, Varlık Fonu. Buna bir de yasal kılıf lazım. Onu da borçlanma kanunu kapsamından çıkartarak yaptılar. Fon hazineden izin almak zorunda değil. Bu mümkün mü? Bu ülkenin hazinesine sormadan nasıl yapabilirsin bunu?

TUZAĞA BİLEREK GİRİLİYOR

Bu işin iktisadi mantalitesi nedir?

Devlet kendisi borçlansa hiçbir şeyi ipotek edemeyecek. En fazla moratoryum ilan eder. Biliyorsunuz devletler iflas etmiyor. Ne yaparlar, yıllarca görüşürler falan, borçları ödetmek için uğraşır dururlar. Bunun formülü, ipotek sistemi, yani rehin vermektir. Kısaca el konulabilecek ne varsa bağlamak. Diğer adı bunun düyun-u umumiyedir. Bu durum Osmanlı’da sonradan ortaya çıkarken, bu kez bile bile lades diyoruz. Çok daha kötüsü yani. Bir tuzak var ve siz bu tuzağın içine baştan bilerek giriyorsunuz.

MECLİS DEVREDEN ÇIKARILIYOR

Peki devletin hukuki kontrol mekanizmaları? Mesela Danıştay-Sayıştay gibi!

Bunun Sayıştay denetimi de yok. Yani devletin tüm denetim mekanizmaları devre dışı bırakıldı. Denetim için üç tane bürokrat atıyor Başbakan, uluslararası denetmenlerin raporlarını okuyup bunlar değerlendirecek. Bunu şimdiki sistemde kim yapacak, Cumhurbaşkanı! Yani Meclis de devreden çıkarılacak.

Burasının altını çize çize söylüyorum: Bence bu Anayasa değişikliğinin mantığı şu: Tayyip Erdoğan biliyor ki, mevcut Anayasa ile bu suç. O suçtan kurtulmak için Anayasa değiştiriliyor. Buradan çıkan sonuca gelelim, asıl amaç daha önceki Anayasada suç sayılan fillerin ve hukuksuzlukların ortadan kaldırılması girişimidir. Varlık Fonu da sarayın bütçesi olacak. Kaç bütçe olacak; bir meclis bütçesi, ikincisi fon bütçesi.

Hiç mi umudunuz yok Hocam?

Tüm bu ekonomik kurgunun referandum sonrası bize maliyetinin ne olacağını düşünmek bile istemiyorum.

***

* Prof. Dr. Aziz Konukman
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

Yorumlar

Ahmet   -  Bağlantı 27 Ağustos 2018, 10:05

Bu millet kazığı hakediyor yoksa akıllanmayacağız

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı