REKLAMI GEÇ

AŞKA DAİR, HAYATA DAHİL

11 Eylül 2017 Pazartesi

Aşka dair yazmayalı ne kadar oldu hatırlamıyorum. Ona sıra gelmiyordu bir türlü. Ne zaman başlasam, ya dizelerimden kan damlıyor, ya cümlelerimin dili tutuluyor, ya da elim utanıyordu bunca kötülüğün içinde aşkı yazmaya.

Sonra düşündüm; aşkı da unutursak, unutturmalarına izin verirsek şiir gücenecek, sözcükler boynunu bükecek. Dünyayı güzellik nasıl kurtaracak o zaman?

Can Yücel’ in dediği gibi “başka türlü bir şey” yazmak istediğim.

Hayattan kopan, bir fanusun içinde yana yakıla perişan olan iki pervane, hani dağın zirvesinde tek başına, her şeyden uzak nirvanaya ulaştığını düşünen guru misali bir hallenme değil dilimden dökmeye niyetlendiğim.

Hayatın tam da içinde yürekleşme diyelim.

El ele meydanlara çıkmak diyelim haksızlığa boyun eğmeyerek.

Bir elin belindeyken, diğeriyle sokaktaki hayvanların kabına su koymak, sahilde gün batımı seyrederken, boş su şişesini çöp kovası bulana kadar elinde taşımak mesela.

Birbirini sahiplenmek yerine, birlikte dünyaya sahip çıkmak.

Bir yere yetişir gibi değil de, yol kenarındaki çiçekleri koklayarak yürümek.

Onun susmalarını duyabilmek, gözlerinin yazdıklarını okuyabilmek.

Yıldönümünü değil de, yaşadıklarını hatırlayabilmek.

Aldığı hediyenin değil, bakışlarının kaç karat olduğunu anlayabilmek.

Aramazsa vardır bir sebebi diyebilmek.

Yapışık değil, yakışık yaşamak.

Eşitlenmek için onu aşağı çekmek değil, kendini yukarı kaldırabilmek.

Kendinden bir tane daha yapmak ne kazandırır ki?

Mavinin üstüne mavi giyersen şık olur mu? Halbuki maviye beyaz nasıl da yakışır!

Sırtını, sırtına dayarsın ama düşmemek için değil, dinlenmek için.

Göz hapsine almazsın, göz hizana alırsın. Orada bir yerde olduğunu bilmek içini ısıtır.

Sensiz de mutlu olduğunu bildiğinde, gülümsersin. Onun mutluluk kurdelesi değilsindir. Sen olmasan da mutlu olur. “Sensiz saadet neymiş “ sadece şarkılarda sorulur.

Alevde değil, közde pişen balık lezzetlidir. Yakmadan, yavaş, yavaş…

Zor mu?

BÖYLE DAHA İYİ
Ey sevgili
elli bahar çiçek açtı bu ruh bu beden.
Kaç tende har söndürdü,
karda yandı, ağustosta üşüdü.

Gel sen bu vakitlerde.
Gözümün denizini boş ver,
yüreğimin derininde yitir kendini.
Bilmediğim sözcüklere yaz beni.
Dudakların saçlarımı öpsün yeter.
Ellerin ağacının dalları olsun,
altında huzur bulduğum.

Yağmuru anlat bana,kar tanelerini….
Dağlara gölgemizi ekelim.
Sevgili, teninden soyun
ruhunu giyin de öyle gel.
Susalım bazen birbirimize,
solumdaki kanadım ol
uçalım ayaklarımız yere basarken..

Ey sevgili
cesaretini bul da gel.
Korkularını bırak rüzgâra,
yasemen kokusunu savur da gel.
Hayallerini koy cebine,
geçmişini unut da gel.
Kendini kaybet,
beni arama,
yoktan biz olalım…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Göksel Altınışık   -  Bağlantı 11 Eylül 2017, 15:51

Aşk unutturulamaz… Sen de anımsatıcılarındansın… Güzel de yapıyorsun bu işi…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı