REKLAMI GEÇ

AVOKADO ÇEKİRDEĞİ

4 Haziran 2018 Pazartesi

Avokado çekirdeğini, iri bir kayısı kadar haşmetli o avokado çekirdeğini saksıya gömmüş ve unutmuştum. Saksıda başka bitkiler de vardı, haliyle devamlı suluyordum. Belki bir sene sulandı toprağın içinde unuttuğum avokado çekirdeği.

Kim bilir ne sancılar çekti, taş gibi sert gövdesini kırabilmek için, ne acılardan geçti!

Damla damla suyu o sert bedene almak için ne kadar gayret etti!

Hiç umutsuzluğa kapıldı mı, çürüyüp gideceğim burada dedi mi hiç bilmiyorum, demiştir belki.

Sulamayı unuttuğum günlerde, ölümü düşledi mi, onu da bilemiyorum.

Yanı başında boy veren fidanlara bakıp, kıskandı mı, kendine bakıp acındı mı?

Güneşe bakıp, bir damla klorofil vermiyor diye gücenmiş de olabilir zaman zaman.

Güneş onun için Tanrı’dır bir ihtimal.

Kendini, kendinden doğurmaya çalışmak kolay olmasa gerek.

Sarı günler, ıslak aylar, beyaz haftalar geçti üzerinden.
Kaç duyguyu tanıdı yüreği bu esnada?
Hangilerine yenildi, hangilerini yendi?

Ve Mayıs’ın gözyaşları içinde dünyayı terk ettiği günlerde elini uzattı saksıdaki esmer toprağın içinden, yeşil- kırmızı elini.

Yeşil- kırmızı el ile göz göze geldik, o anda hatırladık birbirimizi.

Nihayet onca savaştan sonra, kendini kendinden doğurmayı başarmıştı.
O gece ben de beni gördüm, çatlamış avokado çekirdeğinin ortasında uzayan kırmızı-yeşil elin çizgilerinde.

Onun yaşadığını düşündüklerimi, yaşadığımı hatırladım.
Duygularımı o minik elin çizgilerinden aldım, toprağını silkeleyip, masanın üzerine koydum.

Önce yabancı gibi geldiler, ruhsuz baktım yüzlerine.
Sonra gün ağarmaya başlayınca, hangisini kimde tanıdığımı hatırlamaya başladım.

Sevinci, umutsuzluğu
Kıskançlığı, öykünmeyi
Tembelliği, çalışkanlığı
Cimriliği, bonkörlüğü
Başarıyı, başarısızlığı
İnatçılığı, kabullenişi
Bencilliği, sencilliği
Korkuyu, cesareti
Kaybetmeyi, kazanmayı
Onu, bunu, şunu…
Tek tek hatırladım.

Kimde bunları yoğun görüyorsam, bende de vardı, ondan onlarda görüyordum.
Çok canım yandı aslında.

Ben hep bonkördüm diyordu bir yanım, bu cimrilik nerden çıktı? O kadar iyi saklanmıştı ki, taa midemden bulup çıkarırken, elim çizildi. Sonunda buldum ama yanıma oturttum, o kadar tanımıyormuşum ki, tekrar tanıştık.

Korkularım yüreğimin ağzına kadar gelmişti, nerde, nasıl karşılaşmıştık ilk, kimde görmüştüm onu da hatırladım. Cesareti de ciğerimin köşesinde buldum, ikisini cimriliğimin yanına yerleştirdim.

Böyle böyle hangisini kimde, nerede, hangi olayda görmüştüm de görmezlikten gelmiştim şeklinde bir hafıza ishali ile hızlıca masaya, sandalyeye nereyi bulduysam yakınımda oraya döşedim.

Sonra hepsiyle tek tek kucaklaştım.
Kucaklaştığım her duygu hafifliyor ve onu gördüğüm kişilerle ilgili fikrim, önyargım ne hissediyorsam, tül perdenin arkasından gelen güneş ışığı kadar anca ısıtıyor, yakmıyordu bedenimi.

Kendimi, kendimden doğuruyordum.
Kalbindeki iltihabı, narkozsuz, neşterle yarıp akıtmak gibi bir şeydi.
Çığlık çığlığa sessizce bağırıyordum, kimse duymuyordu.

Dağlar duyuyordu, ağaçlardaki kuşlar dinliyordu, yüreğim inliyordu.
Yorgun ve yer çekiminden azade, açık neşter yarası ruhumun orta yerinde uyumuşum.

Yaranın iyileşmesi zaman alacak, ne kadar zaman bilmiyorum, ama irinsiz bir yara çok estetik kapanacak bunu da biliyorum.

Neşteri elime veren avokado çekirdeğine, binlerce kez teşekkür ediyorum…

GECENİN KOKUSU
Gecenin kokusu
amber mi, yasemin mi,
ipekten mi dokusu,
rengi Venüs’ten mi?
Belli bir güzel gelir
dikenlerin içinden
Güzelliği,
dikenin emzirmesinden mi?
Gecenin pembe, ipek kokusu
batar durur gönlüme

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı