REKLAMI GEÇ

ÇOCUKLARI BANA VERİN…

23 Ekim 2017 Pazartesi

Çocuk dediğiniz zaman bana, içimde bir kelebek aniden havalanır. Yumuşak karnım çocuklar benim. İsterim ki bütün çocukları bana versinler, yüreğimde hepsine yer bulurum. Sunay Akın bir gösterisinde “siz olmuşsunuz, çocukları bana verin” demişti, işte öyle! Bana verin hepsini.

Hele bir de eşekarısı sokası dilimizle “engelli”, “özürlü”, “sakat”, “geri zekalı”, gibi saçma sapan kelimelerle kıt aklımızca tanımlamaya çalışıp beceremediğimiz çok özel çocuklar var ya, onlar için bir yürek daha dilerdim Tanrı’dan ki, onların kocaman yüreklerini sığdırabileyim içine diye!

Kromozomları fazla, hücreleri eksik, iletişimi kopuk, yüreğiyle zihni arasında kısa devre olan, bedenine söz geçiremeyen, kocaman kalpleri, sönmeyen bir güneş kadar ortada çocuklar bunlar.

Normal dediğimiz -artık o da ne demekse!- insanlardan eksik olan tarafları, neden eksik biliyor musunuz?

Bizde fazla olan bir şeyleri eksiltmek için!

Yani fazla egomuzu, fazla bencilliğimizi, fazla ayrımcılığımızı, fazla maddiyatçılığımızı, fazla kibrimizi, fazla ben bilirimciliğimizi eksiltmek için geldiler dünyaya!

Onlardaki fazlalıkları görebilmemiz için geldiler, o fazlalıklardan nemalanalım diye gönderildiler.

İçlerindeki hesapsız som sevgiyi anlayalım diye,
Bütün yüzüyle gülmeyi, başkası ayıplar mı demeden kahkaha atabilmeyi öğretmek için,
Beyni ve yüreği çikolataya uzanmak isteyip de, kas gücü yetmediğinden uzanamadığı halde, sızlanmamak nasıl bir şey hissedelim diye,
Söylenen her şeyi anlayıp, dili komut almadığı için cevap verememek ve buna rağmen gülümsemek nasıl bir şey diye merak edelim diye,
Düşman diye bir kavramları olmadığından, herkese aynı güzellikte sarılabilmelerinden bir şey çıkarabilelim sevmeye dair diye,
Yürüyebilmenin, konuşabilmenin, kendi başına yemek yiyebilmenin, okula gidebilmenin o kadar da basit şeyler olmadığını idrak edebilelim diye,
Koşulsuz severek, ilgilenerek ve gerekli eğitimlerini vererek, solgun bir çiçeğin nasıl yeşillendiğini görebilelim diye geldiler aramıza.
Biz onlara sepetten çıkan çürük yumurta, çirkin ördek yavrusu muamelesi yapalım diye değil,
Onlardan utanalım diye değil,
Alay konusu yapalım diye değil,
Anlamaz nasıl olsa bahanesine sığınıp, yanlarında onları incitecek laflar edelim diye değil,
Onları bir köşeye atarak, toplumdan uzak tutarak, yani gözümüzü kapatıp yok farz ederek değil,

Onları yüreğimize basarak, kendi eksiklerimizi onararak, fazlalıklarımızı budayarak, varlığına şükrederek, yanımızda taşırken utanmayarak ve bize düşündürdükleri, kazandırdıkları için teşekkür ederek, yapılması gereken her şeyi özveriyle yaparak birlikte güzelleşelim diye geldiler.

Yanımızdan akıp giden hayatın farkına varalım, suyunda yıkanalım, bu çocuklarla temizlenelim diye geldiler, deterjan niyetine.
Hoş geldiler…

Bu güzel ve özel çocukları daha iyi anlayabilmek ve onlara daha bilinçli yardım edebilmek adına, şu sıralar gösterimde olan BABAM filmini izlemenizi, ayrıca çok eski olmasına rağmen beni hala etkileyen Christy Brown’ın SOL AYAĞIM ve Sharon M. Draper’in İÇİMDEKİ MÜZİK kitaplarını okumanızı naçizane öneririm.

Siz yine de çocukları bana verin…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı