REKLAMI GEÇ

DANS ETMEK GEREK, KİMSE YOKMUŞ GİBİ…

2 Ekim 2017 Pazartesi

Dün akşamüzeri günün yorgunluğunu atmak, havanın pusunu dağıtmak niyetiyle bir fincan kahve ikram ettim kendime. Balkonda ayaklarımı uzattım, bilgisayarı da açtım ne var ne yok gezineyim diye.

Bir video çıktı karşıma, bir anda kendimi balkonda dans ederken buldum.

12 yaşında bir kız çocuğu, sevimli bir Kore melezi, gülerken çizgi olan gözlerine bakılırsa. Kıvrak Latin ritimleri içeren kıpırdak bir şarkıyı her duyduğunda zıplayıp bir anda dans etmeye başlıyor. Muhtemelen babası olan adam ki ekranda görünmüyor, yemek yerken, alış veriş yaparken, okula giderken o şarkıyı çalıyor açıveriyor telefonundan. Velet o anda ne yaparsa yapsın bırakıyor, anında dansa geçiyor. Hani Transandantal Meditasyon vardır insanı dünyadan koparır bir süreliğine. Bence bu da Trans-dans-al Meditasyon. Her şeyi, herkesi, gelmişi, geçmişi, kaygıyı, endişeyi unutmak ve sadece dans etmek!

Yani ne yapıyorsan o anda sadece onu yapmak. İçinden ne geliyorsa onu istediğin için, kimse yokmuş gibi, sadece kendin için, aferin beklemeden, eleştirilmekten korkmadan, utanmadan, gururlanmadan öylece yapmak.

Sanki ağırlığın yokmuş, ruhun kuş kadarmış, hatta görünmüyormuşsun, rüzgârmışsın, sadece hissediliyormuşsun gibi.

Savaş yokmuş, çocuklar ölmüyormuş, bütün insanlar kardeşçe yaşıyormuş, sokakları resimler süslüyormuş da herkesin dilinde bir şiir evreni dolaşıyormuş, dünyayı paraya tapan 3-5 putperest yönetmiyormuş da, tüm insanlık barış içinde yaşamaya kendi iradeleriyle karar veriyormuş, cebimizdeki revolverlerden altı tane gül patlıyormuş, ölümün adı yine ecel oluyormuş gibi…

Dans etmemiz gerek, kimse yokmuş gibi.

Şiir okumak gerek, üstümüze serpilen düşmanlık tozundan silkiniyormuş gibi.

Resim yapmak, resim anlamak gerek gözümüze çekilen milden kurtuluyormuş gibi.
Şarkı söylemek gerek, ağıtları sesimizin billûrunda eritiyormuş gibi.

Güzel olanı çoğaltmak gerek ki, çığ gibi büyüsün alsın götürsün çirkini, kötülüğü.

Silaha kalemle direnmek gerek, ahlaksızlığa erdemle, günaha sevapla, bizi bizden çıkarana toplanarak, bizi bize bölene kendimizi çarpıp çoğaltarak direnmek gerek.

Dans etmek gerek, kimse yokmuş, insanlık varmış gibi…

VAKİTLİ ÖLÜM
Ölüm
büyütür derler insanı,
biz her ölümde
git gide küçülüyoruz.
Çocuklar öldükçe büyüyorlar,
biz nefesimizde boğuluyoruz
bir türlü ölmüyoruz.
Maviyi gömüyorlar kırmızıya,
yer gök kurşun oluyor,
patlayan çocuk kadar ağır.
Umut dilsiz,
vicdan sağır…
Ne bekliyorsun durma!
İnsanlığını geri çağır.
Kalk,
al yüreğini düştüğü yerden.
Korkma insansız bedenlerden
bağır bağır bağır
bir çocuk vakitli ölene dek…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı