REKLAMI GEÇ

UÇMADAN ÖLMEDİM BE!

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Bugün benim doğum günüm. Yarım asrı devirdi ömrüm. Uçakla yolculuk yaparken girdim yeni yaşıma. Bulutlar sergi açmışlardı mavi tuvalin üzerinde. Bir anlık sergi, hiçbir eseri başını çevirdiğin andan itibaren bir daha göremeyeceğin bir sergi! Her biri kendi ihtişamını taşıyordu üzerinde ve ben tek tek hepsini gözlerime astım.

İndiğimde yağmur yağıyordu, otobüs hızla giderken damlalar kırıldılar onları fark etmeyişime, içime dokundu. Ben de yavaşlattım zamanı, içime aldım onları, barıştık. Eflâtun fularını takmıştı yine güneş, sarı saçlarını savura savura endamını bıraktı gitti ardında. Gözden kaybolana dek hayran bakışlarımı verdim yanına. Ne güzel doğum günü hediyeleri almıştım doğadan bugün.

Sonra elli tane üç yüz altmış beş taşı döktüm eteklerimden, içlerinden şunları aldım cebime koydum;

Her doğan gün, mucizesini içinde taşır. Gözüme güneş kaçıyorsa daha maç bitmemiş demektir.

Kapıların yalnız içerden açıldığını öğrenmiştim bir süre önce. Sadece kapıları istediğim renklere boyuyorum artık. Boyayıp gidiyorum renklerini aklımda tutarak. Açılırsa giriyorum, açılmazsa gidiyorum, kapı o kadar çok ki.

Duvarlara pencere açmayı göstermişti hayat usta ne zamandı bilmiyorum. Epey el becerisi kazandım bu konuda, duvar gördüğümde hemen istediğim bir yerden, istediğim renkte bir pencere açıyorum. Ohh! Rüzgâr da beni izliyor, nefes alıyorum.

Haklı çıkmak uğruna çok mutsuz olmuştum eskiden. Artık sadece mutlu olmayı seçiyorum. Sokrat’ın dediği gibi “haksız yere öldürecekler seni” dediğinde karısı “haklı yere öldürülsem daha mı iyi” demişti ya, o misal. Haksız ama mutlu olayım.

Bir dostum “hayallerinin peşinden koş, koştuğunu unut” demişti. Öyle yapıyorum, işe yarıyor.

Sırası geçenle ve sırası gelmemişle boğuşmuyorum. Sadece şunu diyorum “sıradaki…”

Kahvemin damağımda bıraktığı o mistik lezzete, yarım saat sonra asmam gereken çamaşırın yumuşatıcı kokusunu karıştırmıyorum artık, sadece kahvemi içiyorum bütün hücrelerimle.

Bağırmak ses tellerime zarar veriyormuş, öğrendim. Ve bağırdığında sesin karşı tarafa ulaşmıyormuş.

Ne kadar yumuşak konuşursam, kendimi o kadar doğru ifade edebiliyormuşum.
Kendim dahil, hiçbir şeyin benim olmadığını fark ettiğimden beri, kaybetme korkum kalmadı ne güzel.

Üstüme yakışanın kıyafetim değil de, gülüşüm olduğunu, karşımdakinin aynasında gördüğümde anladım.

Dolu bir ruhun, donanmış bir zihnin olmayınca, dolu bir cebin işe yaramadığına şahit oldum.

Herkesin kendini ifade etmek için bir yolu olduğunu biliyorum. Ben şiiri seçtim ve içimde o kadar çok hareket edecek boş alan yarattı ki inanamadım. İnsan kendini ifade edemezse hem içi hem dili kördüğüm oluyormuş.

Kendi gönül evimde nasıl çıplak dolaşıyorsam, öyle çıplak dolaşabildiğim gönüllerde kalmalıymışım yalnızca.

“Bu yaştan sonra…”diye başlayan cümleleri hayatımdan çıkardım. Niyetimde varsa hiçbir şey için geç değilmiş.

Kendimi hiç olmadığım kadar özgür hissediyorum. Çünkü yapmak istemediğim şeyi yapmıyorum. Bir zamanlar demiştim ki” bir şeyi yaptığında mecburiyet, yapmadığında mahcubiyet hissetmiyorsan, yanındakiler doğru kişilerdir.”

Hayatla savaşmak değil dans etmek gerekiyormuş, dans ediyorum artık.

Cesaretin korkmamak değil, korkuya rağmen harekete geçebilmek olduğunu anladığımda şöyle bağırmıştım dağlara doğru “UÇMADAN ÖLMEDİM BEE…”

İyi ki!…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Göksel Altınışık   -  Bağlantı 23 Mayıs 2017, 21:38

Aylincim, değme kişisel gelişim meinlerine aş öıkaracak bir yazı olmuş. İyi ki doğmuşsun….

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı