REKLAMI GEÇ

BABAMIN DOĞUM GÜNÜNDEN BİR GÜN ÖNCE 16 NİSAN

17 Nisan 2017 Pazartesi

Malum dün bir referandum oylaması daha yaptık memleketimizde. Yok, işin siyasi boyutuna, sonuçlarına, sebeplerine falan girmeyeceğim, bunu yapacak çok sağlam, yetkili kalemler var aramızda. Ben buradan yola çıkarak, bir tuhaf ruh halimi anlatmak istiyorum.

İlk kez bir oylamada oy verdiğim an dışında konuyla ilgilenmedim. Oyumu verdim ve bir anda unuttum. Oğlumla kahvaltı yaptım. Onu evden sepetleyince aldım süpürgemi, bir assolist edasıyla şarkılar söyleyerek başladım süpürmeye, silmeye. Bütün gün temizliğin dibine vurdum, keyifle eğlenerek. Galiba, içimi de temizlemişim evi temizlerken. Evden gelen temizlik kokusu sanki yüreğimi dolaşıp öyle çıkıyor sandım dışarı. Aheste beste bitirdim temizliği nihayet. Yorgun bedenim dinlenmiş zihnimin emrine amade, bir fincan kahve yaptım, oturma odasına geçtim, koltuğa bırakıverdim kendimi boş bir çuval gibi.

Sayım epeyce ilerledikten sonra açtım televizyonu, sakince izledim. İlk kez küfretmedim, kasılmadım, ağlamaklı olmadım. İlk kez yüzünü görmeye dayanamadığım iki kişinin konuşmalarını soğukkanlı bir şekilde ve nefretten uzak, söylediklerine içimden cevap vermeden dinledim.

Zafer yoktu ortada. Çünkü savaş değildi, aylardır bu yöne çekilmeye çalışılmasına rağmen. Belki uzun zamandır hasret kaldığımız bir EŞİTLİK vardı.

Bunu ekranda görmek nedense içime bir ferahlık verdi. Belki zor zamanlar daha bitmedi, belki biraz daha üzüleceğiz hep birlikte, çünkü hepimiz bir arada yaşıyoruz bu memlekette. Bazen evladın yaptığı hatayı tüm aile çeker ya onun gibi. Ama küsmeyeceğiz birbirimize, biraz kırılıp sonra affedeceğiz birbirimizi aile gibi. Kötümser olmanın, düşmanlık, nefret söylemlerini tetiklemenin kime faydası var? Olması gereken olur, yaşanması gereken yaşanır. Şimdiden üzerine karabiber serpip burnumuza götürmenin alemi yok. Ömrümüz oldukça yaşayıp göreceğiz, sevgiyi içimizde yetiştirmeye ve gül kokusunu saçmaya devam ederek. Tabii ki inandıklarımız uğruna mücadele etmeye devam edeceğiz ama sağduyu ile.

Neden böyle hissediyorum diye bir yokladım kendimi. Bir anda babam geldi aklıma, çünkü 17 Nisan babamın doğum günü. İki yıldır kutlayamıyoruz birlikte çünkü bu dünyadaki işlerini bitirdi ve başka alemlerde bulunmaya devam ediyor bizsiz. Babamı düşününce sonsuzluk düşüyor zihnime bir de şu toplu iğne başı kadar dünyaya bıraktıklarımız. Ne bıraktı babam giderken biliyor musunuz?

Sevgi bıraktı
Onur bıraktı
Dostluk bıraktı
Herkesi olduğu gibi kabul etmeyi bıraktı
Her fikirden insanla anlaşabilmeyi bıraktı
Kimseye küsmemeyi bıraktı
Biraz da inat bıraktı ama biz onu başucuna diktik.

‘Ya, dedim kendi kendime, bıraktıklarını toplamışım ben babamın da ondan böyle kelebek kıvamındayım.

Hiç zararı yok inanın iyimser olmanın. İçimiz iyi olmalı, dışımıza taşmalı. Birinin ilk adımı atması lazım, biz bir köprüde karşılaşan iki inatçı keçi değiliz. Köprüyü beraber geçen, aynı buluta bakıp aynı yağmuru bekleyen kader ortaklarıyız. Mademki bu topraklarda bir aradayız, birbirimize katlanmak değil, birbirimizle yaşamak olmalı niyetimiz. Tek hatırlamamız gereken, ruhu olan insanlar değil, dünyada insan olmayı deneyimleyen ruhlar olduğumuz, yani bir nefeslik yolculukta yan yana koltuklarda oturduğumuz, kaptan “geldik” diyene kadar.

ARAMA ANNE
Arama anne arama
hepsini babam götürdü
ne varsa aşka dair,
binip geldiği
aynı nisan rüzgârıyla
giderken.
kalmadı geride
bir avuç olsun onur,
gördüm
hepsi ceplerindeydi
veda ederken.
belki yastığında kalmıştır senin
bir çukurluk sevgi o kadar
gerisi babamın
hala gülümseyen
dudaklarındaydı
içimi üşüten taşta yatarken.
yok, bulamazsın
saygının tozunu,
ben süpürdüm
cami avlusunda
binlerce insan
“iyi bilirdik” derken.
boşuna arama anne
karıştırma çekmeceleri
biliyorum
babam
tacımı da götürdü kanadında
uçarken…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı