REKLAMI GEÇ

HAYAT DOLGUNLUĞU

5 Haziran 2017 Pazartesi

Baharın yatıya kalışından mı, yağmurların sıkça dünyayı yıkama isteğiyle toprağı çitilemesinden mi neden bilmem, bir ağırlık hissettim sol yanıma doğru. Bahar yorgunluğu desem değil, yağmur mahmurluğu desem değil.

Hah buldum hayat dolgunluğu bu.

İçimi dışımı tıka basa doldurmuşum ondan bu ağırlık üzerimde.
Derin bir nefesle kendimi içime çektim bunu fark edince. Yüreğimde açtığım mavi boşluğa kuruldum. Yavaş yavaş boşluğu genişletmeye başladım.
Elimle ilk iteklediğim kalabalık gölgeler oldu, hayatımın ortasında gezinen yalnızca siluet birikintileri. Yanımdayken yok gibi, uzaktayken var gibi olanlar. Yani “gibiler”. Bir fiske ile yuvarladım yüreğimden aşağı, düşerken ses bile çıkarmadılar, o kadar yoktular. Kendime biraz daha yer açılmıştı, popomu güzelce yerleştirdim.

Bağdaş kurduğum yerden sağıma bir döndüm ki, işim öyle ruhsuz bakıyordu ağırkanlı, soğuk.

“Yeter artık” dedim birden, ”boğma beni, seyrel, bırak akayım.” Bir tekmeyle attım aşağı, tutundu eliyle yüreğimin kenarına, kıyamadım. “Ya tamam gel ama lütfen az uzak dur, hayat sadece seninle geçirmek için çok kısa.”

Oh dedim bir nefes daha çektim kendimden, bu sefer daha derin. Ne güzel içime kendimden çektikçe boşluğum genişlemeye devam ediyordu.

Az ötede sinmiş, korkuyla gözlerime bakan mecburiyetlerim duruyordu. Ters ters baktım “bak dedim, kanatlarımdaki kıkırdakları kırdın şimdiye kadar. Uçmayayım, gitmeyeyim diye. Ama ben sardım onları özgürlüğümle. Ve artık ben gidiyorum, sen kalıyorsun.“

Bir iki damla süzüldü duygu sömürüsüne hazırlanan bakışlarından. Başımı çeviriverdim, hassas şahsiyet kaydı gitti kendiliğinden merdivenin trabzanından.

Yüreğimin en sıcak köşesinden oğlum başını uzattı “ben de gideyim mi anne?” Hayatımda hep en büyük yeri işgal eden, ama hiç kalabalık etmeyen, ağırlığı olmayan tek şeydi o. “Kuzum dedim, sen hep orada kal, en çok senin annen olmayı sevdim ben.”

Oğluma tatlı tatlı gülümserken, bir yandan yoklamaya devam ediyordum daha ne atabilirim diye.

Aha kendime yüklediğim suçlar öbek öbek orada birikmişler, taş gibi duruyorlardı. “Sizi gidi kımıl zararlıları” dedim. “Ne yaptıysam kendim içindi, affettim gitti, hadi yolunuza…” Yuvarlana yuvarlana silindiler gözlerimden.
Mükemmel Hanım salına salına yanımdan geçmeye çalışırken, tuttum bacaklarından “hükmün bitti senin artık afet-i devran” dedim. “Hayat olduğu gibi güzel! Senin peşinden koşarken olanın güzelliğini kaçırdım, defol gözüm görmesin seni.” Gururuna dokundu tabii, kendini bırakıverdi aşağı.

Oluyordu işte, ne kadar çok yer açılmıştı kendime, mavileştim, laciverte döndüm, hatta bir tutam eflatun da saçıma kondu, güzelleştim. Kuş gibi hafiflemiştim, kanatlarımın tozunu silkeledim şöyle bir.

Tam kalkıyordum, oturduğum yerde bir kitap gözüme ilişti, başladım okumaya “DÜN DEĞİL ŞİMDİ…”

DÜN DEĞİL ŞİMDİ
Değilim
dünkü ben değilim
çünkü
hayat dokundu bana
iyi ki…
nice esvaplar dokundu bana
giyindim bir zaman.
soyundum,
çıplağım şimdi
iyi ki…
zihnimden
fikrimden
tenimden
soyundum
dardım
zordum
oyundum..
gerçeğim şimdi…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı