REKLAMI GEÇ

RÜZGAR

15 Ocak 2018 Pazartesi

Rengârenk el işi kâğıtları verilmişti elime, bir de incecik ahşap çıtalar. Yanında da upuzun, sonsuz olduğunu zannettiğim bir ip!

Sarısı güneşten, yeşili çimenden, mavisi denizden, kırmızısı kalbimdendi kâğıtların. Yere bağdaş kurmuş, özenle kesip yapıştırıp, 7 köşeli bir uçurtma yapmıştım kendime. En sevdiğim renkten yani maviden afili bir kuyruk kesip eklemiştim. Şöyle bir kaldırıp uzaktan baktım eserime, ne şahaneydim yahu, muhteşem bir eser yaratmıştım. Artık sonsuza kadar uçurabilirdim, ben, kendim ve şahsım!

Uzandım bir tepenin yamacına doğru ve başladım koşmaya. Hem koşuyor, bir yandan da yavaş yavaş ipini salıyordum uçurtmamın.

Yavaşça havalanmaya başladı, bir iki savruldu sonra başını doğrulttu ve incecik bir kız gibi süzülmeye koyuldu.

O tatlı tatlı süzülürken, sadece süzülüyor, başka hiç bir şey düşünmüyordu.

Bense onu düşürmemek için, dahası uçurduğumu düşündüğüm eserimin kontrolünü elimde tutabilmek için, kâh düşüp dizimi kanatıyor ve hemen kalkıyordum, kâh bileğimi sıkan ipi gevşetip ipi uzatmaya uğraşıyordum. Ne bileğimdeki mor ağrı, ne dizimdeki kırmızı acı umrumdaydı. Ben uçuruyordum, ben.

Bütün dikkatim uçurtmamdaydı. Düşürmemeliydim onu. Bir tek ben yapabilirdim bunu ve yapacaktım!

Koşarken ne baharı tazelemiş papatyayı, ne saçıma dizilen yağmurun incisini, ne yanı başımdan şakıyıp giden kristal dereyi, ne omzuma dokunan mavi kelebeği görmüştüm!

Uçurtmam ve ben!

Uzunca bir zaman bu böyle düşe kalka devam eden bir tutkulu, nefessiz yolculuk oldu.

Sonra…

Sonra bir anda uçurtmam hayattan umudunu kesmiş bir hazan yaprağı gibi yavaşça sendeleye sendeleye indi, indi, indi bir ağacın en yüksek dalında son nefesini verdi…

Olamazdı, ben çok iyi uçuruyordum…

Tuttum koca ağacı salladım tüm gücümle. Kurtulsa uçacaktı, hadi ama!

Kan ter içinde ağaçla savaşırken, takatim tükendi, kol kaslarım çözüldü, gözü yaşlı beni izleyen çimlerin kucağına çöküverdim. Saçlarım yüzüme yapışmıştı, havalanmıyorlardı, alnım soğumuyordu, so-ğu-mu-yor-du!

Aaa, RÜZGÂR kesilmişti!

RÜZGÂR!
Ben uçurmuyordum, o uçuruyordu uçurtmamı!
Rüzgâr!
Oturduğum yerde kalakaldım.
İpi sakince elimden çözdüm, ağacın dibine bıraktım.
Islak pantolonum beni kendime getiriyordu serinleterek.
Nemlenmiş gözlerimi alıp yanı başımdaki papatyanın narin beyazına bıraktım.
Saçlarımı çiy damlalarına,
Omzumu mavi kelebeğe,
Ellerimi şakıyan dereye teslim ettim.

Yine uçurtma yapıyorum, uçuruyorum mavilerde.
Ama artık ipi bileğime bağlamıyorum.
Parmak uçlarımla tutuyorum.
Gerisini rüzgâra bırakıyorum…

ADIM RÜZGÂR
Adım rüzgâr.
Okşadığım saçta kalır
rengimin kokusu.
Mavi bir ıslıkla çalınır
açtığım kapının şarkısı.
Serin masallar dolaşır
değdiğim tende.
Göçmen ruhum
bir mevsim konaklar
bir bedende.
Kartal yalnızlığında yüksek,
martı aymazlığında özgür estikçe,
dağlar alçak,
okyanus sığ,
içim kendime dar gelir.
duramam bir yerlerde,
başımı alır giderim.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı