REKLAMI GEÇ

SUR’U ÜFLEMEK

21 Mayıs 2018 Pazartesi

İlk kez, doğum günümü gece 12.00’yi devirdiğinde gelen mesajlarla hatırladım.
Oysa hep aklımın bir köşesinde dururdu eskiden. Neden çıktı gitti?

Peşinden sürüklediği yıllar arttıkça gönlüm taşıyamaz mı oldu, zihnim sadece bugünü yaşamaya kilitlendi de, gelmemişle uğraşmaz mı oldu hiç bilmiyorum.
Bir anda geliverdi. Eskiden aheste beste çekerdi kürekleri, şimdi paşaya kelle yetiştirir gibi çabucak çıkıveriyor karşıma.
Geldi madem, hoş geldi, hoş gitsin.
Dere tepe dolaşsın, ille de maviye ulaşsın.

“Ben yoruldum hayat” diyor bir türküde, evet ben yoruldum hayat, bayrağı başkası devralsın.

Ben gideyim uzaklara, boşluğum ardımda kalsın.
Ayağımın dibinde minicik bir kedi dolaşsın.
Sağ elim elma toplasın, sol elimle diktiğim ağaçtan.
Bana yeter bahçemde, çocuklar açsın yeşile yayılıp.
Şiir okuyayım onlara, dünyaya üflesinler, dünya baştan ayağa şiire kessin.
Bilmem hangi ülkede, bilmem kimin giyeceği esvabın kumaşını kim keserse kessin!

İki parça çaput, bir çift terlik neyime yetmez.
Güneş yapmış makyajımı.
Rüzgârdan becerikli berber mi bulunur?
Tarasın saçımı, nereden ayırmak istiyorsa o yandan essin.

Her gün bir tas çorba illa ki yaparım, aç olan gelsin, tok dönsün.
Kapımın önünde her daim bir battaniye, üşüyen gelsin örtünsün.

Üstüme vazife olmasa da, kendime vazife edindim, Sur’u boğazım patlayana dek üfleyesim var.

Öyle bir üflemek ki; bütün yangınları söndürsün, savaşları durdursun, acıları dindirsin.
Haksızları dondursun, hırsızları buldursun.

Öyle bir üflemek ki; şike karışmış hayat denen şu maçı bitirsin, yenisini başlatsın.

Hadi ben Sur’u bulmaya gidiyorum.

Giderken heybeme;
huzurun izi,
mavinin tuzu,
beyazın kızı ,
kaktüs çiçeği kokusu,
yakamoz kırıntısı,
yeşilin gölgesi ve minik bir kedi oyunu koyuyorum.
Bir tutam da iyi ki !

Beni beklemeyin,
Ben de kendimi beklemiyorum.
Nice yıllara demeyeceğim, ağır geliyor.
İnce yıllara diyeceğim, en hafifinden…

YORGUNUM

Yorgunum bu gece hem de çok…
Kendim bile fazlayım sanki kendime,
gözümden sağanak ha indi ha inecek
biliyorum, yatağında bu beden dinlenecek
ya ruhum,
yorgun bu gece hem de çok…

Atsam kendimi mavinin kucağına
yatsam dalgaların yastığına,
dağlar beni ayağında sallasa,
rüzgâr eğilip kulağıma
annemden kalan bir ninni fısıldasa
yorulmayacak kadar çocuk olsam
taşı en çok ben kaydırsam,
ne çok sevinsem buna
başka derdim olmasa
dinlenirdim, hem de çok bu gece…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı