REKLAMI GEÇ

DARBENİN ES/TETİĞİ

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Yorgun dünyamız, kayıtsız bir şiddetle kendini durduracak bir gün
Ama dönen bir şeyler kalacak derinde
Kalbinde yaşattığı bu kıtlık, çürüyen ve irinleşen şeylere karşı duyduğu bu dehşet sadakat
Belki iyileşmez bir yarayı kaşıyoruz durmadan
Belki kemiğe ulaşana dek tırnaklayacağız birbirimizi
Belki belkiden sonra bir cümle dahi kuramayacağız
İçinde ellerimizin olmadığı bu dünya ne denli incitiyor ellerimizi
İçinde devlet içinde millet içinde olmanın dayanılmaz olmazlığı
Bir f16 bile uçuramadık kalbimize
Bir tetiğin birim zamanda alacağı yolu hayal edemedik
Uçaksavarlar kuşku duyanlar kuş uçurtmayanlar kuşattı her yerimizi
Alınla buluşan ağır kurşunun kırmızıyla dansından çıkan acıyı duyumsamaktan
Başka nasıl olabilirdi ki bir devlet sevgisi bir barış sevgisinden güzel
Herkes içine kaçmış kötülükle bir sokak kedisini nasıl sevebilir
İnsanın insana kurşun sözler döktüğü bin coğrafyada
Buralarda yokken sapiens özgürlük dağların tek sahibiydi
Sonra paçalarında sürükleyerek geldiler mızrakları ve bayraklarıyla çeşit çeşit
Buralar her koyağı şırıl şırıl dereler iken kızıl akmazdı toprak kızılından başka
Kız alır insan verirdik kayınpeder kayın ana
Kayıboylarında tavuklarımız birbirine karışır insan kesmezdik
Birlikte imecelerdik ekin ve tütün ve umut tarlalarını
Zaten bu hayat birlikte ötekilerimizin ruhuna sarılırken hayattı
Zaten bu ıssızlık bu parlak yıldızlar eskiden yıldızdı eskiden parlak
Zaten bu hayat nicedir hayat olmaktan da sıyırmıştı eteğini
Varsın daha da küçülelim daha da azalalım daha da
Daha az olan şeyler tanımlasın artık birbirimizi
Canavarlaşan şeylerle çoğalmaktır derimizi kavuran
Bizi dindar bizi insan bizi yurttaş bizi hayvan bizi biz
Yani bizden başka her şey yapan bu ağır dişli dünya
Darbenin öncesi ve sonrası arasında kalan bir zombi benim babam
Ve benim babamdan doğan nice soyun anamda acıya dönüşmüş hali
Bir hayvanın nasıl bir estetiği olabilir kuyruğundan kuyruksuz yalana asılmışsa
Daha azalalım daha az ve daha da azalım belki de
Vesikalık kafalarımızın derilerini palalarla parlatalım ne bileyim
Ancak böyle bu acıya dayanır giderek yok olan aklım
Ne güzel en çok acı çekmeyi öğreniyor kentler
Kendi kazdığımız hendeklerde kendi ölü çiçeklerimiz yeşeriyor
En çok yalnız kalmayı daha çok yalnız daha daha daha az alalım diye
Her şey vasfını yitirip vasıfsız bir ruhun eceliyle uğruna ölüyor
Ve ne kadar çok kendimiz dışında uğruna ölünüyor dünyamda
Ama bu rüyanın bir de sonlandığı bir sabahın serinliği de var
Üstümüzden sıyrıldı bütün giysilerimiz ve makyajı döküldü suratımızın
Eskiden kim şampiyonsa onun bayrağını sallardık balkonlarımızda
Şimdi bir kurşunu gövdemize alacağız gururla ve sokağa çıkma yasaklarıyla
Ve ekmek kuyrukları ve sevgilinin elinde terleyen zaman kırıklarıyla
Ve çok koşan çoook konuşan çooooooookkkkkk konuşan
Mikrofonla dudak arasında sıkışan adamların gövdesiz ayakları
Biz darbeden önce de insandık sokaklarınızda seçimden önce de
Ve ölene de dinleyeceğiz elbet büyük harflerle söylenilen yalanları
Ama durup dururken de mülteci düşleri görmenin bu ülkede nasıl sağlam bir yeri var
…………..

Peki sustum artık!
Bu korkunç zamanın ağrısı hala neden türer dudaklarımızda
Ve başkaları yerine de neden utanır acılı yüreklerimiz?
Meğer darbelerle omuriliğimizden kalkmaların da eksik bir estetiği var

Peki, bu sefer gerçekten sustum…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı