REKLAMI GEÇ

8 MART SENDROMU

8 Mart 2018 Perşembe

Son zamanlarda fark ettim ki ne zaman “Dünya Kadınlar Günü 8 Mart” gelse bir panik kaplıyor içimi. Eskiden sevgililer günü, anneler günü, babalar günü yaşardım bu paniği.

Sendrom sebebim büyük beden ti-şort mu, Şipidik terlik, ya da portföy mü den ibaret ve minimumdu. Hatta öğretmenler günü, işçi emekçi günü gibi bilumum günler tetiklerdi de olağan paniğimi, teşhisim özel günlere der geçerdim. Ama “kadın” günü özellikle neden geriyordu beni? İçi doldurulmamış ve lütfedilmiş bir gün olmasından mı, özellikle o gün canhıraş o sergi senin, bu konferans benim, etkinlik peşinde koşmaktan bitap düşmek mi, hamasi, inandırıcılıktan bir hayli uzak, özellikle toplumun erkek söylevcilerinin boş atıp dolu tutmalardan mı bilinmez, beni bu kutlama günleri mahvediyordu velhasıl.

Bir yerde okumuştum “Bu Dünya’da (ülkede) kimin canına okuyorlarsa onlara gün hediye ederler” diye. Yeter ki örgütlenme olmasın, hak aranmasın. Yani çocuğu ağlatmadan, derdini dinlemeden memeyi ağzına tıkmak gibi.

Ha aklıma gelmişken siyasiler, başkanlar, generaller, hoca efendiler, big biraderler, büyük boss’lar günü var mı acaba?

Ben bilmiyorum da!

Kadın meselesine dönersek, gelecek nesiller bize emanet edilmişse, Dünya’nın ve ülkelerin geleceği bizim elimizdeyse, en değerli varlıklarsak, barış bize borçluysa, sulanması, boy vermesi gereken nadide çiçeklersek, cennet ayaklarımızın altındaysa ve o gün elimize bir de karanfil tutuşturulmuşsa, kırmızısından… Diyesim var ki, geç bunları anam babam, geç bunları…

Eşitlik, kardeşlik, özgürlük bunun neresinde?

Manasızlık cehenneminde iktidar otağını kadın cinsinin bağrına ve bedenine kurmuş erklerin ağdalı cümleleri mi kahrediyor acaba beni, yoksa bağrı cayır cayır yanan, kor ateşine devamlı odun sürülen son dönem iktisadi, siyasi, dini yönetim çarklarında köşeye sıkıştırılan kadına salyalı şiirler, berbat dizeler mi? Ya da ‘aa kuşa bak’ misali, marifeti belagat ötesi olmayan sığ laflar mı güldürüyor beni bilemedim.

Yahu biz neyi kutluyoruz hala anlamış değilim!

Mobinge, tacize, tecavüze uğrayan, hatta öldürülen kadınların kat sayısının artışını mı, iş ve çalışma dünyasından kadına el etek çektirilişinin, evlere kapatılışının, erkek eline baktırılışın, emeklerine haksızlık edilişin, adaletsizliği, “kendi rızasıyla” gibi yüz kızartan terminolojiyle “adaletin temeli” sayılan hukuka armağan edenlerin olduğu dünyanın kutlamasını mı? Üstelik tecavüz edenin yanına kar kaldığı, elini kolunu sallayarak dolaşırken, tecavüz edilene, namus uğruna ölümü hak gören insanlık ötesi bir dünya yaratmışlarken, işte ben bu günlerde pis pis sırıtışları da görüyorum. Kıyım kıyım öldürüldüğümüzün ayırdında yas tutasım geliyor bu günde!

İçi boşaltılmış terimlere “feminizm”i de katarak, evlenmemiş, erkek düşmanı kız kuruluklarıyla (ne demekse) eşleştirip maymununu çıkardıkları, alaya aldıkları ve kadın cinsinden bolca müttefik buldukları kara güldürü, çadır tiyatrosu, orta oyununa döndürdüler işi. Kadından hayaletler ordusuyla hep birlikte oyuncusu olduk traji-komedinin. Acı acı gülüyoruz işte.

Yalan dünyalarımızda, bol boyalı, cafcaflı TV ekranlarında bize sunulan pembe dizilerinde mutlu yaşam reçetesi ile uyuşturulup uyutulurken, kırık kalpli kadın sayısını katmerliyorlar ha bire…

İçinizi daralttım değil mi? Sanki mendil ıslatan Yeşilçam film senaryosu Hülya Koçyiğit’in bol hüngürdediği…

Sahi Hülya demişken bu Hülya’larda amma ‘Hülyaya’ daldı değil mi? Oyunculuğun cılkını, kadınlığın kepazeliğini çıkarıyorlar.

Eh artık bana müsaade bayağı iç döktüm. Sendromumu da alıp, yazıma son vereyim artık.

Ayaklarımızı yere bastıran 9 Mart daha gerçekçi ve farkındalıklı geliyor bana.
Hem bademler çiçek açmış beyaz beyaz, şeftaliler de pembe pembe, keyfini çıkaralım. Bahar geldi bile…
(…)
Kutsal kitaplar Adem’le Havva’dan başlar. Havva yasak meyveyi Adem’e uzatırken şeytanla iş birliği yaptığı için cennetten kovulmalarına sebep olmuştur.

Artık istese de tanrıçalar katında yer bulamaz kadın.

Ah Havva ah! Adem’e o yasak meyveyi sundun ya bittin sen bittin, düşüş o düşüş, hala toparlanamadık!

Venüs’e geri mi dönsek acaba?

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı