REKLAMI GEÇ

BİTMEYEN RESİM…

29 Mart 2018 Perşembe

Çekinerek girmiştim Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin, dar, ince, biraz da zemin katında olmasının verdiği rutubet ve tiner kokusunun birbirine karıştığı atölyesine. (o zaman altta, zemindeydi)

İptidai şartlar sanat icra edilen bu yerin büyüsünü bozmaya engel olmadığı gibi, aksine bir asalet katıyordu.

Ellerimde bir kaç tuval ve eskiz çalışmalarımla durmuş muhatap olacağım kişiyi gözlerimle ararken, zayıf, sıska elleriyle ceketini ilikleyip yanıma gelmişti.

Elbette ki yirmili yaşlarının başında genç ve toy bir insanın karşısında ceketini iliklemeyebilirdi, ama insana olan saygı ve nezaket, bu yaşını başını almış (ve hatta hafif sırtını kamburlaştırmış hayat gailesi ve meslek deformasyonu diyelim) insana hassas ve zarif hareketleri yaptırıyordu, kendisine ve sanatına yakıştırıyordu, yapmacıksız…

Adettir, eğer yerlisiysen bir şehrin, neyin nesi ve kimlerden olman önemlidir ve illaki öğrenilir. İster merak deyin, ama bunun sonu akraba, olmadı, ahbap çıkmayla biter el mahkum.

Nitekim falancanın pişmancası, kaynatanın, yengesinin, görümcesinin, eltisinin, amcası derken, bingo! Biz de bir yerlerden ahbab, mahalleli, tanıdık çıktık. Bu tanıdıklık kontenjanı diyelim, beni kızı gibi sevdi.

Resimlerime baktı uzun uzun, başını salladı anlamlı, anlamlı. Beğenmişti işte. Bu da onu daha çok sevme sebeplerim arasına girdi. Bana güven vermişti. Daha bir yıl olmuştu Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin açılışı. Değerli ustamız Celal Günaydın da çiçeği burnunda hocasıydı oranın. A. Cevdet Şemsioğlu adıyla atölye daha bir anlam kazanmıştı. Onu resimlerini yaparken izlemek ayrı bir keyif olmuştu bizler için. Sanat ve hayata dair sohbeti de, iptidai şartlarda kendi demlediğimiz çay keyfini uzattırır olmuştu bize. Kim bir demet mevsimlik taze çiçek getirse, o güzelliğe dayanamaz hemen oturur yapardı resmini. Kıvrak, zarif hareketlerle fırçasının tuval üzerindeki dansı büyülerdi adeta hepimizi. Ben kırmızı gonca gülleri, mavi sümbülleri, hele mor salkımları onun tuvalinde sevdim…

Siyah renkten kaçındığı kadar, sebiyeye sığınışını, ışığı, gölge kontrastıyla yansıtışını, empresyonist tarzı benimseyişini ve kıvrak hareketlerle, boş tuvaline fırçayla desen çizişini ben ondan öğrendim. Tuvalime direk deseni fırçayla çizerken, kendi elimi onun eli gibi görürüm. O zarafeti kendime yakıştırmak istediğimden belki de.

Bir kaç yıl sonra yeni evime geçecektim, bana dedi ki, ‘gel senin portreni yapayım, sana benden hatıra, benim ev hediyem olsun!’ Önce mahçup olmuştum, ama bu konuda ısrarcıydı. O ara ev taşınma telaşım uzun süre karşısında durmama engeldi, kendisinin de sağlık sorunları vardı ve resim için acele ediyordu. O zaman sana bir manzara resmi yapacağım” dedi…

O resim hiç bitmedi!!!
Çok geçmeden sağlığı kötüye gitmiş ve çok geçmeden de hayatını kaybetmişti.

Celal Bey bana atölye de duran bu bitmeyen resmi verdiğinde, kıvrak ve zarif elin artık durduğunun idrakına o zaman vardım. Belki de son resmiydi…

Arkasına Ömür Eke Hanım kızıma ev hediyesi diye yazmış…
Ne zaman resme baksam o kıvrak elin tuvalde dansını hayal ederim…
Yeşilleri, sebiyeyi, güneşin tonlarını özgürce sürüşünü…
Bitmeyen resmi hayalimde bitiririm…
Ben her gün o resmi bitiririm hayalimde…
Ama o resim hiç bitmez…

İyi ki onu tanımışım, kısa bir süre bile olsa iyi ki hocam olmuş…
Aydın insan, aydınlık yüzlü insan… Işıklarda yat A. Cevdet Şemsioğlu…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı