REKLAMI GEÇ

CELİLE’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ?

1 Eylül 2016 Perşembe

Celile?

Kimdir bu kadın?

Birçoğumuzun bir çırpıda cevap veremeyeceğinden eminim. Cevap verenlerin büyük çoğunluğunun ise öncelikle büyük şair Nazım Hikmet’in annesi diye cevap vereceğinden eminim. Daha ayrıntılı bilgi sahibi olanların ise mutlaka usta şair Yahya Kemal Beyatlı üstünden bir şeyler söyleyeceğinden kesinlikle eminim.

Ya ressamlığı?

Yıllar önce “İlk Kadın Ressamlar” kitabını aldığım zaman, resimlerini ofset baskı, kuşe tam sayfa gördüğümde bayılmıştım (o zamanlar ne internet, ne de Google denen bir şey vardı, eldeki ansiklopediler ise küçük birer resim koyuyorlardı.) Cumhuriyet öncesi ressamlar dendi mi akla asker ressamlar gelir ya da Osman Hamdi, Namık İsmail, Avni Lifij, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Mahmud Cuda’yı bilirdik….

Bir Mihri Müşfik, bir Müfide Kadri, bir Hale Asaf, Fahrenissa Zeydne kadar biliniyordu?
İşte Celile, güzelliği ile dillere destan, 1880 doğumlu Celile… İtalyan kökenli, Osmanlı’da saray ressamlığı yapmış meşhur Fausto Zonaro’nun talebesi olan Celile…

denizli-omur-eke-celile-nasil-bilirsinizi-2

Daha sonra Paris’te sanat eğitimine devam ediyor.

Soy desen, her iki taraftan duble paşaların kerimesi, torunu… Şöyle ki, 1848 yılında Avusturya ve Rusya saldırılarından kaçıp Osmanlı’ya sığınan Leh (Polonya) kontu Konstantin Boreczki, adını ve dinini değiştirerek Mustafa Celaleddin Paşa olur, mahdumu Hasan Enver Paşanın kerimesi kızıdır, anne Leyla Hanım tarafından Hamburg’lu Ludwing Karl Fredrich Detroit, yani Mehmet Ali Paşa’nın da torunu. Kafanız karıştı değil mi? Hani hep anlatılır ya, 1839 yılında Hamburg’tan kalkan gemiden İstanbul’da atlayıp Kız Kulesi’ne yüzerek çıkıp, Osmanlı paşalığına kadar yükselen Ali Paşa hikayesi… İşte onun torunu Celile. soyu dışarıdan yani.

Haliyle Fransız dadılar, lalalarla yetiştirilmeler, piyano dersleri falan…. Tam bir Osmanlı saray hanımefendisi olarak yetişiyor, saraylılardan yani. Bir de güzel mi güzel. Peri masalı olsa, bundan alası Şam’da kayısı! Bir kaç dil cepte!
Resme merak sarıyor, paşa babası kızının bu yeteneğine ilgisiz kalmayıp sarayın baş ressamını, Fausto Ustayı kızına hoca olarak tutuyor. Bununla da kalmıyor güzel kızının bir dediğini iki ettirmeyerek Frenk ülkesine yolluyor. Ver elini Paris!

Dönemi hatırlatırım, Osmanlı’nın son dönemleri, Abdülhamit daha tahtından edilip sürgüne gönderilmemiş. Şehzade (son halife) Abdülmecid henüz ressam. Ülke karışık, dünya karmakarışık…

Bir paşa kızının Avrupa serbestisini düşünün. Modern bir hayat. Tıpkı Mihri Müşfik gibi. Saraylı ve paşalı ailelerin kızlarının çağının çok önünde,yeteneğinin peşinde cesur hayatlar… Onlar öncü kadınlar.

Sonrası klasik hikaye. Paris dönüşü yine bir paşa oğluyla, dönemin önemli Valisi Mehmet Nazım Beyin snop ama iş bilmez oğluyla görkemli bir izdivaç .Yıl 1900…

Hikmet Bey ile kör topal giden evlilik…Derken aileye bir erkek evlat geliyor, Nazım Hikmet! Tarih 15 Ocak 1902.
Sıkıldığı zaman resme dalan, hüzünlendiği zaman piyanodan medet uman, güzelliği, ela gözleriyle meşhur Celile’yi gün geliyor sanat kesmiyor, gün geliyor evlat sevgisi yetmiyor. Evlilikse şiddetli geçimsizlikle bitiveriyor. Yıl 1916. İşte çok hikaye anlatıcısının ağzını sulandıran bölüm ananaan!

denizli-omur-eke-celile-nasil-bilirsinizi-3

Karşısına oğlunun edebiyat hocası genç şair Yahya Kemal çıkıyor.
Ama oğlu Nazım bu gidişin gidiş olmadığını biliyor ve kibarca Yahya hocasının cebine acı mektubu koyuveriyor;

“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz”

Nokta!

Buruk ve ateşli aşk hikayesi böyle sürüyor, sonunu Nazım’da, Yahya’da biliyor ama bilmeyen bir tek güzel Celile oluyor. Oysa ne hayalleri vardı. Savaş yıllarının sıkıntısında, güzel ve yalnız kadının namus savaşında evlilik, yuva kurmanın tatlı telaşında…

Pısırık, korkak ve bencil bir adamı sevdiğini çok geç fark ediyor.

Ve tabii ki kaçınılmaz veda sahnesi. O da vapura binip ayrılırken yaşanıyor.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan…

Meçhule giden bir gemi kalkar limandan..”

İşte hepimizi hüzünlendiren meşhur “Sessiz Gemi”yi bu sahne sonrasında kaleme alıyor Şair.
“Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol…”
1916 yılında başlayan fırtınalı aşk,aşkına sahip çıkamayacak kadar korkak, sorumluluk alamayacak kadar bencil, kalbinin değil ellerin sesine önem verecek kadar dedikodudan tırsan pısırık bir şair tarafından 1919 yılında son bulur.
“Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu…
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…”

Ölüm ayrılığında söylediğini sandığımız bu buruk içli dizeleri aslında bir sevgilinin terk edişinde yazmış oluyor Yahya Kemal.

İlişkisindeki sünepe ve sorumsuz davranışını bu eşsiz dizelerle ölümsüzleştirmiş oluyor. Görkemli hicranlı bir veda! Kendisinin kişiliksiz kimliğini sanatıyla saklamayı ve fevkalade ambalajlamayı bilmiş bir şair olarak tanınıyor tanıdıklarınca. Hiç bir sorumluluk almadan, ota-çöpe karışmadan milletvekilliğine kadar yükselmeyi becermiş ve asalak yaşamayı ilke edinmiş bir şahsiyet. Maalesef bunları ben söylemiyorum. Kendini Paris’lere atan, oradan sanatına kaçan, yılmadan çalışan üreten kırık kalp, güzel gözlü Celile bu arada başarısız bir evlilik daha “atlatıyor”. Sonrası başarılarıyla göze batmaya başlayan genç şair, bahriyeli çocuk, biricik oğlu, hayatının tek erkeği…

denizli-omur-eke-celile-nasil-bilirsinizi-1

Nazım, tek yaşam nedeni oluyor.

Nazım’dan sonra bir bebek kaybı ve bir kızı oluyor. Ama hiç biri Nazım’ın sevgisini geçemiyor.

Bu dönemlerinde resmi hiç bırakmıyor sergileri oluyor, sattığı ölçüde hediye dağıttıkları da oluyor eserlerinden.
Sonrası hayatına hep Nazım damgayı vuruyor. Mutlulukları, gururu olsa da Nazım onu hep düşündürüyor, ürkütüyor. Kaygısı hiç bitmiyor. Ne tanıştırdığı gelin adaylarını beğeniyor ne de elini öpen gelinlerini. Onun tabiri ile Piraye gibi hep kara kuru gelinler oluyor seçtikleri. Bir tek Münevver’i beğeniyor, o da sevgili olarak kalıyor.

Münevver kendi kanından yeğeni… Nazım usta bir şair, sıkı bir sosyalist olup, dönemin iktidarına ters düşünce felaketler birbirini kovalıyor. Artık bundan sonraki hayatı Nazım’ın kodes köşelerine ziyaretle geçiyor. Mutsuz evlilikler, ümitsiz aşklar, işgal altındaki ülke,savaşlar,mücadeleler… Pamuklar içinde, bol paşa babalı başlayan saraylı saltanatlı hayat, oğlunun zindanlardan kurtulması için verilen hayat-memat açlık mücadelesine dönüşüyor.

Izdırap hep yakasında. Oğlunun kurtulması için çalmadığı makam kapıları, aşındırmadığı iktidar koltuğu kalmıyor.

Zor gören gözleri ile pankartlar açıp yollara dökülüyor son çare. İmza kampanyaları başlatıyor aydınlar ve yüreği cesur olanlar arasında. Bir darbe daha geliyor, dönemin milletvekili, iktidar kayığındaki büyük şair, oğlunun hocası Yahya Kemal ‘den. Nazım’ın kurtuluşu için açılan imza kampanyasını reddediyor. Yine başım belaya girer korkusundan. Bu Celile’ye çok ağır geliyor. Koca ve görkemli bir hayattan elde var yine hüzün…

Güzel gözlü, dönemin imrenilen sosyetik güzeli ressam Celile 1956 yılında bu gök kubbeden kayan bir yıldız oluyor. Yaşam öyküsü birçok yazara konu oluyor. Yazar Ayşe Hacır tarafından romanlaştırılıyor. Daha sonra da çok satar listesine giren “Ela Gözlü Pars Celile” adlı biyografik bir romanla Osman Balcıgil listeleri zorluyor. Ama daha çok şair aşkı olarak, bir de şair anası olarak! Yani değişen bir şey yok!

Kalan güzel resimleri resim heykel müzelerini süslüyor. Ressam yönünü bilen biliyor.

Bu kadın çağın muhafazakar şartlarını zorlayan bir kadın. Yaptığı “nü” (çıplak ) resimleriyle müstehcen anlayışına kafa tutuyor.Ve özellikle nü resimlerini verirken dostlarına,ricada bulunuyor:
“Lütfen bu resmi yatak odasına değil, salona asınız!”

Hala çıplak kadın resimleri yatak odalarına asılıyor günümüzde.

Erkek şairlerin gölgesinde kalan bir kadın ressam Celile!

Kültürlü, görgülü, eğitimli, asil, çok dilli… Hepsinden önemlisi bir Ressam!

Cesur, çalışkan, üretken… Çağının çok üstünde ve mücadeleci…

Bunu hatırlatmak istedim…

Yorumlar

Vay Canına!   -  Bağlantı 30 Eylül 2016, 11:23

Ne kadar güzel bir yazı olmuş. Hem Celile’nin hayatı hem yazım üslubunuz beni çok etkiledi. İkiniz de bana ilham verdiniz. inandığım şeylerin ardında koşmaya devam etmek adına…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı