REKLAMI GEÇ

KRALİÇE’NİN PORTRESİ…

3 Mayıs 2016 Salı

Hiç düşünür müydüm Lucien Freud’u kıskanacağımı.

O meşhur bir ressamdı.

Dünyanın en önemli bilim adamının torunuydu ve Kraliçe 2.Elizabeth’in resmini yapmıştı!

Kraliçe Elizabeth!

Ne var bunda diyeceksiniz?

Doğru, ne var?

Freud bir İngiliz vatandaşıydı… Meşhurdu, sanatında iyiydi!

Üstelik bir ülke liderinin canlı canlı resmini yapan tek ressam da o değil!

denizli-omur-eke-kralice-nin-potre-1Tarih, kral ve kraliçelerin resimlerini yapmış ressamlarla dolu. Hele ki, İspanyol ressam Goya’nın yanında Kraliçe’nin resmini yapmış Freud ne ki? Adam İspanya hanedanının tümünün resmini yapmış metrelerce duvar boyu tuvallere. Yetinmemiş, yeni doğmuş hanedan üyeleri bebeleri bile resmetmiş büyük, büyük. Gidin Madrid’deki Prado müzesine, duvarları Goya’nın devasa kral ve veliaht portreleriyle dolu. Devasa!!!

Keza Louvre ve Napolyon’un ressamı diye bilinen Jacques-Luis David’in, Napolyon’un taç giyme merasimini resmettiği anıtsal boyuttaki tablosu? Ömür mü yeter yüzlerce figürlü, hepsinin de beş benzemez surat ifadeleri, teferruatlı, şaşalı, farbalı, kürklü, kadifeli bol renkli giysilerini resmetmeye?

“Onlar ressamdı da, biz neyiz” sorusunu sora sora dolaştığım, mütevazi atölyeme döndüğümde dumura uğramış melekelerimle resme bozuk attığım talihsiz dönemlerime damga vurmuş ressamlar sürüsünü kıskanmıyorum da, etine dolgun değil, resmen kasaplık et resimleri görünümündeki “oy şişmanım şişmanım” türküsünün bile kifayetsiz kaldığı insan azmanı kadın ve erkek resimlerini yapan Freud’u kıskanacağım?

Ressam demişken, bizim Fatih Sultan Mehmet’in resmini yapan Centini Bellini’yi unutmayalım. Dinen resmin caiz olmadığı dönemlerden bahsediyorum. Ayrıca, Yavuz Sultan Selim diye bellediğimiz kulağı küpeli Şah İsmail resmini de atlamayalım bir zahmet. Ama kulağında ki küpesini taktığımız kadar resmi yapan ressamın kim olduğunu takmadığımızı da hatırlatırım.

Şükür ki Atatürk’ün resmini yaşarken resmetmiş olan İbrahim Çallı’mız var, üstelik Atatürk Kraliçe’den çok uzun yıllar önce Çallı’nın atölyesine bizzat gidip poz vermiş. Sanata ve sanatçıya verdiği saygı ve ehemmiyeti buyurun buradan anlayın!

Gelelim Freud’a…
1922 yılında Avusturyalı yahudi bir baba ile Alman bir anneden olma Freud Berlin’de doğuyor. Daha resim sanatında ün sahibi olmadan dede tarafından ağzında gümüş kaşıkla doğduğu için doğuştan ünlü oluyor. Dede, meşhur psikanalizin ve Oedipus kompleksinin babası Sigmund Freud!

denizli-omur-eke-kralice-nin-potre-2

‘Her çağa aynı aileden bir bilim adamı yeter’ diyen, pek fazla bilimin ipine asılmayan haylaz torun Junior Freud, bir de okulda kısa şortunu indirip arkadaşlarına pipisini gösterince okulun kapı önüne konuveriyor, dede mede dinlenmeden. Ta o tarihten bu yana çıplaklığa takmış olan Freud, kendi soyunamayınca modellerini en doğal çıplak halleriyle resmetmenin yolunu bulmuş. Dedesi yaşasaymış torununun bu kompleksine mutlaka bir isim takarmış da, ömrü vefa etmemiş garibimin.

Tabii ki usta ressamın resim hayatı bu kadar basit anlatılamaz. Sonuçta o kraliçe Elizabeth’in canlı canlı resmini yapmış biri. Toz kondurtmam!

Ben annemi resmini yapmaya ikna edemezken, “aman yüzümün çizgilerini yapma, beni 30 yaş genç yap, cepheden yapma” gibi Türkan Şoray kanunlarıyla boğuşurken, kraliçe pamuk saçına bilmem kaç karatlık gözüm kadar iri pırlanta, kaşıkçı elması gibi elmas bezeli heybetli tacını takmış, Freud’un karşısına geçip meşhur pozunu vermiş komplekssiz komplekssiz. Yok ‘yüzümün kırışıklıklarını yapma, ay botokssuz çıkmam abi’ gibi kaprislerden azade vermiş en Margareth Teacher’i bezdiren, Tony Blair’i çileden çıkaran, Lady Diana’yı dize getiren nobran pozlarından birini. Hadi o kraliçe ta ayağına kadar gidip sanatçının atölyesine, vermiş bu pozu diyelim. Bre Freud, koskoca küresel dünyayı dize getiren, güneşi batmayan imparatorluğun kraliçesini en huysuz sanatçı kaprisinle ayağına kadar getirmişsin, bari tuvalin en babasına yap kadının resmini. Adam kalkmış miniminnacık bir tuvale, en nine pamuk saçıyla tuval kadar yüz yapmış. Oysa ki kraliçe, tacı, yaka broşu ve nişanlarıyla tam bir kraliyet pozu vermeye gelmiş…miş!!

O kadar süslenip gelmiş kadıncağız. Büyük tuvalin mi kalmadı, pintiliğin sırası mı? Üstelik tüm kırışıklıkları, asık suratı ve beklentinin çok altında bir kraliçe resmiyle göndermiş kadıncağızı. Olur mu? “Hööt!” dese bütün dünyayı yerinden oynatacak bir insanı bu ufacık, eciş bücüş resimle göndermek… Üstelik altı seans sürmüş resim. Oysa ki kraliçe sarayında muhteşem bir atölye hazırlatmışmış sanatçıya. İki ego çarpışmasının galibi Freud olmuş. Londra’nın varoş bölgesi Paddington’daki atölyesine bir değil tam altı defa tıpış tıpış gitmiş Kraliçe! Karşına geçip, tacıyla tekmili kıyafet poz vermiş! Yıl 2001…

Ben kimin resmini yapsam beğendiremiyorum, biyometrik resim istiyorlar mübarekler. Sanki pasaportta kullanacaklar da, suratsız polis tanımakta güçlük çekecek resmi. Otursunlar da Kraliçe’yi örnek alsınlar. İşte tam bunun için kıskanıyorum Freud’u!

“Ben gördüğümü resmederim” diyor tüm pervasızlığı ile. “Kraliçesi gelse tanımam.”

Ressam Lucien Freud, 2011 yılında vefat ettiğinde, 88 yaşındaydı. Çağdaşı Elizabeth ise tahta geçişinin 63.yılında, 90. yaşını kutladı geçtiğimiz günler de. Lucien Freud’un yaptığı resmin ünü ise sahibiyle yarışıyor.
Ben hep iki kadının resmini yapmak istemişimdir, biri kraliçe Elizabeth, diğeri Marilyn Monroe.
Biri sömürülmüş dişiliğin, diğeri sömürgeci, güçlü kadının sembolü…

Biri gencecik ve şüpheli bir ölümle göçtü bu fani dünyadan. Vahşi kapitalizmin dişlilerinde kullanılıp, tüketildi, atıldı. Andy Warholl onu sanatıyla ölümsüzleştirdi.

Kraliçe hala yaşıyor ve kocası Prens Philip ile ölümsüzlük şerbeti içmiş gibi görünüyor.Yani hala Kraliçe Elizabeth’in canlı canlı resmini yapma şansım var. Belki 100. yaşında nasip olur, kim bilir?
Bütün iş tacıyla birlikte atölyeme çağırmakta.

Söz veriyorum daha büyük tuvale yapacağım resmini…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı