REKLAMI GEÇ

Fotoğraf çek(tir)menin ince ayarı

23 Nisan 2016 Cumartesi

Fotoğraf bir sanat objesi olarak değil de bir belgeleme aracı olarak hizmet ettiğinde ister istemez bazı sorunları da beraberinde getirir. Doğal olarak akla şöyle bir soru gelebilir. “Her şey belgelenmeli midir?” Belgelendiğinde bu birilerine zarar verecek midir? Belgelense bile fütursuzca paylaşılmalı mıdır? Masumca verilen pozlar hangi olumsuzlukları beraberinde getirecektir? Fotoğraf çekilirken izin alınmalı mıdır? Örneğin, 1871 yılında Paris ayaklanmasındaki eylemciler fotoğraflarının çekilmesine izin vermemeyi akıllarından bile geçirmemişlerdir. Çünkü çektirdikleri fotoğrafların onların tutuklanmasına, hatta ölümlerine neden olacağını tahmin bile edememişlerdir. Tarihte bir ilk yaşanmış ve fotoğraf onları suçlu durumuna düşürmüştür.

velittin-yazi-1

1984 yılında Pakistan’da Afganların kaldığı mülteci kampında Steve McCurry tarafından çekilen “Afgan Kız” Şarbat Gula’nın fotoğrafını bilmeyen pek yoktur. Dünya kızın gözündeki korkuyu görmüştür bu fotoğrafta. Masum, ürkek… Bu fotoğraf dünyada on binlerce basıldı, evleri, iş yerlerini, afişleri, dergileri, kitapları süsledi. Yayın dünyasının en çok bilinen fotoğrafı oldu. Birçok insan ekonomik, duygusal tatmin elde etti. Bireyin onayı alınmadan… Fotoğrafçı, yayınevleri, dergiler Afgan kız üzerinden kazanç elde ettiler. Amerikan psikolojik Savaş Merkezi, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini bu fotoğrafla simgeleştirdi. Fotoğraf savaşın ve hüznün sembolü oldu. Sonradan National Geographic onu Mekke’ye Hacca gönderdi ve finansal yardım sağladı. “… kullandığımız fotoğrafla ilgili de ona borcumuzu ödedik” denildi ve iç huzura erildi. Tüm bunlar bireyin onayı dışında gerçekleşti. Afgan kızın yaşamı değişmedi, ama fotoğrafçı Steve McCurry’nin yaşamı değişti.

velittin-yazi-2

Fotoğraflar, sosyal paylaşım sitelerini boydan boya süslüyor. Her gün milyonlarca fotoğraf paylaşılıyor, yorumlanıyor, “beğen”iliyor. Bir “tık”la beğeniler ifade ediliyor. Fotoğraf yorumlanmıyor, çoğu zaman da ne olduğu bilinmeden basılıyor “beğen” tuşuna. Günümüzde, yaşamın olduğu gibi fotoğraflarla belgelendiği, hiçbir detayın karanlıkta kalmadığı gibi bir yanılgı ortaya çıkıyor. İnsanlar önlerine gelen tabakları, mezeleri, doğum günü pastalarını, kuma bastıkları ayaklarını, kedilerini, köpeklerini ölümsüzleştirirken, dışarıda bir yerlerde, fotoğrafın yeni-şirin-filtreli dünyasına giremeyen kara delikler büyüyor.
Bayraktaroğlu’nun aktardığına göre Mitchell, fotoğraf tüketiminin günümüzde hemen her yere yayılmasını, yirminci yüzyıl kültürünün en karakteristik özelliği olarak, dikkatin görselliğe kayması şeklinde nitelemiş. Fotoğraf tüketen ve görüntüye bağımlı kitlenin göstergesi olarak gördüğü medyanın, “kelime baskın” biçimden, “görüntü baskın” medya şekline dönüştüğünü ifade etmiş. Artık görsel medya eğitimli insanları bile daha az okumaya, daha çok görüntüye yöneltmeye başlamıştır. Fotoğrafın egemen sınıfların ihtiyaç ve arzularını karşılamaya, toplumsal yaşamın olaylarını onlar gibi yorumlamaya en yatkın araç olduğu düşünüldüğünde bu yönelim ve yıkıcı etki giderek artıyor.
Sokaktaki, otobüsteki, derslikteki, tribündeki, evdeki, tatildeki insanlara bakın artık iletişimleri ellerindeki telefonlarla… Sosyal ilişkileri en aza inmiş, kimsenin konuşmadığı, yüz yüze iletişim kurmadığı, gözüne bakmadığı, karşısındakini anlamaya çalışmadığı, empati kurmadığı sanal dünya ile kurulan bir ilişki. Okuma ihtiyacından çok bakma ihtiyacı ağır basmaya başlamış, yeni bir dünya. Zamanın heba olduğu, oyalanmanın-oyalamanın tavan yaptığı… Görüntü baskın dünya.

Gisèle Freund’a göre (Fotoğraf ve Toplum, Sel Yayıncılık, 2006) yazılı sözcükler soyuttur ama fotoğraf içinde yaşadığımız anın somut yansımasıdır. “Mültecileri taşıyan tekne battı” cümlesi soyuttur. Batan tekneden sahile vuran ölümün fotoğrafı gerçek / somut… “Babadağ’da Gündoğdu Mahallesi yıkılıyor” lafı soyuttur. Ama yıkılan evlerin, yaşam ortamlarının fotoğrafları somut… Ancak görüntüler Gündoğdu Mahallesinin bir doğa olayı nedeniyle mi yoksa kentsel dönüşüm nedeniyle mi yıkıldığını açıklamaz. Bu yönüyle göstergeler ortaya konulmazsa fotoğraf açıklamaya ihtiyaç duyar. Fotoğraf bilinçli kullanıldığında toplumu etkileyebilir, toplumsal yaptırımların önünü açabilir, gündemde olmayan bir şeyi gündeme getirebilir ve bu konuda kamuoyu oluşturabilir. Seçmeci değil, bütüncül kullanıldığında görüntüler yaşanan olayların gerçekliğini / doğrulayıcılığını ortaya koyabilir. Abbott “fotoğraflar eğer toplumu düşünmeye, harekete geçirmeye itecek güce sahip değillerse, işe yaramaz görüntülerden başka bir şey ifade etmez” der. Bu yönüyle de gördüğümüz her fotoğraf bize anlık gerçeği açıklamaz, belki daha fazla bilgiye, açıklamaya ihtiyaç duyar. Konuyla ilişkisi olmayan bir yerde/durumda, bireyin özgürlüğünü sınırlayacak biçimde kullanılması da bu genellenebilirliği nedeniyledir.

velittin-yazi-3
Fotoğraf çekerken-çektirirken, paylaşırken, izlerken, yayınlarken içeriği, harcadığınız zamanı, olası sonuçları, bireyin hak ve özgürlüklerini biraz daha düşünün…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı