REKLAMI GEÇ

YUNANİSTAN: KOMŞUDAN İNSAN MANZARALARI

13 Temmuz 2017 Perşembe

Kalimnos Adasında kaldığımız Hotel Villa Melina’nın sahibi Adonis beyle iyi ilişkiler kurmuştuk. Oteline az ama öz misafirlerin geldiğini, kendisinin de bunu yeğlediğini söyleyen Adonis bey, bizlere de kaldığımız sürece kendimizi gerçekten misafir hissettirmişti. Otelinden, bir arkadaş kazandığımızı bilerek ayrıldık. Otel müşterileri arasında başka Türk aileleri de vardı. Adana’dan gelen bir aileyle orada tanıştık. Çok sessiz ve terbiyeli iki oğulları var. Bizim ayrılacağımız sabah da 7 Türk müşteri daha gelmiş.

Liseyi ülkesinde bitiren Adonis, üniversite eğitimi için Almanya’nın Aachen kentine gitmiş. Aachen Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş. Bir iş aramadan, kendi işini kurmaya karar veriyor ve büyük bir Yunan lokantası açıyor. Giderek işinde çok başarı kazandığını söyleyen Adonis, İzmirli bir Türk’le tanışıyor. Zaten bize, yurt dışında göçmen Yunanlılarla göçmen Türklerin çok iyi anlaştıklarını söylemişti. Birçok Türk arkadaşı oluyor ama İzmirli Yusuf beyle olan dostlukları bir başka. Adonis bey 42 yıllık Almanya göçmenliğinden sonra ülkesine kesin dönüş yapmış ve kaldığımız oteli satın almış. Restore edilmiş eski ve şahane bir İtalyan villası olan otelini büyük bir özenle işletiyor.

Yusuf Bey ise Alman vatandaşı olarak Almanya’da kalmış. Her yaz izinle İzmir’e geliyor ve bir aylık izninin bir haftasını Kalimnos Adasında, arkadaşı Adonis beyle geçiriyormuş. Otel sahibimize siz hiç İzmir’e onu ziyarete gittiniz mi diye sorduk. Adonis bey bu konuda üzüntülü. Çünkü Yusuf Bey’in izne gelişi yaz aylarında olduğundan, Adonis bey bu yoğun turizm sezonu aylarında otelini bırakıp da hiç bir yere gidemiyor. Bize yakın Yunan adalarının çoğu sakini, yaz aylarında tatili Türkiye’de geçiriyorlarmış. Birçoğu da Bodrum’a gelmeyi tercih ediyor. Adonis bey’in sorunu diğer yaz sezonu çalışanlarıyla aynı. Bindiğimiz taksilerin sürücüleri de yazları Türkiye’ye, Bodrum’a tatile gelememekten yakınıyorlardı.

Bu sürücülerden biri olan Kalimnoslu Kostas Bey, bir de antika eşya meraklısı. Adanın çoğu sakini yurt dışına göçmüş olduğundan, adada birçok boş ev var. Bu evlerin çoğu döşeli durumda terkedilmiş. Adalıların, kapısı açık bırakılmış olan evlerden istediklerini alma hakları varmış ve bizim Kostas böyle evlerde harika antikalar bulunduğunu anlatıyordu. Birçok antika eşya almış ve evini bunlarla bir güzel dekore etmiş. Kostas’ın iki genç kızı var ve ikisine de çeyizlerinde yer almak üzere 1940 yapımı iki Çanakkale Seramiği büyük tabak hediye etmiş. Nereden almış derseniz, Kostas bize dedesinin bir Türkiye gezisinde Çanakkale’ye uğramış ve oradan almış olduğunu söyledi. Bu tabaklara gözü gibi bakmış çünkü antika değerinde ve çok güzellermiş. Dedesinin getirdiği üç tabağın üçü de Kostas’a kaldığı için, kızlarından artan birini, Kostas kendine ayırmış. Sıcak ve konuşkan Kostas, bize mutlaka balığın ve deniz ürünlerinin yanında Kalimnos salatası yememizi önerdi ve öyle de yaptık.

Leros Adasında Hagia Marina kasabası sahilinde yer alan bir eve Fenerbahçe bayrağı asılmıştı. Evin sahibi Nikos Bey bize, koyu Fenerbahçeli olduğunu söyledi. Cana yakın ve konuşkan biri olan Nikos, kocaman gülümsemesiyle anılarımızda önemli yer tutacaktır.

Leros Adası’nın Pandeli Plajındayız. Buraya akşama doğru Hagia Marina’dan taksiyle geldik. Henüz açılmamış bir barın bahçesindeki hasır koltuklara kurulduk, yorgunluk gideriyoruz. Yanımıza gelen orta yaşlı, güler yüzlü bey bizlerle azıcık Türkçe, azıcık İngilizce ve bolca Yunanca’yla konuşmaya başladı. Anlaşmak için bir saatten fazla karşılıklı ter döktük desem yeridir. Adı Yorgo imiş ve buradaki en yakın arkadaşı, yıllar önce Girit’ten Leros Adasına göçmüş olan Ali beymiş. Buraya genç yaşta gelmiş olan Girit Türk’ü Ali, Pandeli Limanında liman polisliği yapar ve bu görevden emekli olur. Az ilerde, kendi balıkçı teknesinde uyuklamakta olan Ali beyle tanışamadık. Ama Yorgo beyle gönül dillerimiz uyuştu ve alçakgönüllü sıcak gülümsemesi bize yadigar kaldı.

15 dakika geçmedi, yanımıza Hristo Bey geldi. Dünya vücut şampiyonu olduğu yıllardan kalan muazzam kaslarıyla dev gibi biri. 45 yaşlarında görünüyor. Kap kalın kollarında oluşmuş yumrular ilgimizi çekti. Meğer vücut geliştirme çalışması yapılırken alınan hormon takviyeleri yani steroidler, sporun bırakıldığı ileriki yaşlarda bu yumrulara neden olurmuş. Çocukken ailesi Avustralya’ya göçmüş ve Hristo Bey tüm okulları orada okuyup bitirmiş. Melbourne kentinde oturduğu için, çok sayıda Türk arkadaşı olduğunu söyledi. Orada, saati 25 dolar ücretle bir güvenlik şirketinde çalışıyormuş. İki büyük evinden birini kiraya vermiş, diğerinde oturuyor ve ülkesine iki yılda bir gelebiliyor.

Karşımızdaki balıkçı teknesinde ağlarını onarmakta olan orta yaşlı beyi gösterip bizimle şakalaştı: ‘Bu adamcağız tuttuğu balıkları satarak günde en fazla 25 avro kazanıyor. Oysa teknesini ateşe verip sigortadan para alsa ömür boyu rahat eder. Ben ona bu iyiliği yapacağım ama izin vermiyor’. Bir de bize Yunan Adalarında yankesici, dolandırıcı ve hırsızların çok olduğunu söyledi. Almamız gereken güvenlik önlemlerini bir bir anlattı ve dönüş taksimizi çağırdı. Telefon numaralarımızı paylaşıp tokalaşarak Hristo bey’e veda ettik.

Türklerle fazla karşılaşmamış olan kimi Yunanlılarda bizlere karşı bir uzaklık ve soğukluk vardı. Kibar ama oldukça mesafeli ve bazen alaycı davranan bu insanları hep anlayışla karşıladık. Umuyorum ki, biz Türklerin de çok daha büyük sayılarda Yunanistan’a turist olarak gidebiliyor olmamız durumu değiştirecektir. Sanırım iki halk için de geçerli bir durum. Karşılıklı benzer yanlarımızı keşfediyoruz ve yeterli sayıda cana yakın insanla da karşılaşabiliyoruz. İki ülke arasında kurulan bu ve benzeri barış köprüleri meyvesini veriyor ve bizleri o köprüden geçmeye daha fazla özendiriyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı