REKLAMI GEÇ

DUYGULULUK VE ANALİTİK ZİHİN

3 Nisan 2016 Pazar

Bu yazımda duygululuk ve analitik zihin kavramlarını açmaya ve tanıtmaya çalışacağım. Çünkü bu iki kavram arasındaki ilişkinin ve bağın kavranmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Konulara yaklaşmada ve onları kavramada duygusal davranırsak, analitik ve nesnel değerlendirmeler yapamayız. Onun yerine, hiç değilse duygulu davranışı denemeliyiz. Böyle olursa, konulara daha yüksek empatiyle yaklaşırız.

Duygululuk

Duygusallık kavramına aşinayız, genelde yanlış anlasak da. Çoğu duygusal insanlardan oluşan, temelde duygusal bir toplumuz. Her ne hikmetse (!), bazı televizyon programlarında duygusallık pompalanıyor, övülüp göklere çıkarılıyor. Evlilik programları gibi. Oradaki katılımcılar da, matah bir şeymiş gibi, ne kadar duygusal olduklarıyla övünüyor. Tümüyle yanlış ve saçma bir sav, bizi güldürüyor ya da duygularımıza iyi hitap ediyorsa, alkışlarla karşılanıyor. Böyle bir konuşmacıya bayılıyoruz genelde. Tümüyle doğru ve çözüm üreten bir sav ya da konuşma da, dinleyenleri eğlendirmiyor ya da duygulandırmıyorsa, sıkıntılı bir sessizlikle karşılanıyor. Büyük Atamız, bir yazı ya da konuşmasında; ‘halkımızı, layık olduğu olgunluk seviyesine er geç çıkartmalıyız’ der. Bu bağlamda dile getirmeliyim ki; duygusallık ya da denetimsiz duygusallık, olgunlaşmanın önünde zor aşılası bir engeldir. Atatürk’ün bu sözünü, bir arkadaşımızın face paylaşımında okumuştum. Umarım kelime kelime aktarabilmişimdir.

Gelelim ‘DUYGULULUK’ kavramına : Bu kavram ülkemizin akademik ortamlarında bilinir, ama ne yazık ki çoğumuz duymamışızdır. Aslında İYİ olan, övünülesi olan budur. Duygusal değil, duygulu olmaktır. Ya da, duygusallığımız kaçınılmazsa, onu denetlemek ve duygululukla dengelemektir. Toplum olarak, yetersiz kavram dağarcığımıza eklenmesi gereken ‘duygululuk’ kavramı, ‘duygusallık’ kavramıyla birlikte ele alınarak tanınmalıdır. Böylece, ‘duygusallık’ kavramı doğru tanımına oturur ve insani, toplumsal olgunlaşmada, ‘duygululuk’ hedeflenmiş olur.

Duygulu olmak nedir? canlı ve cansız çevreye karşı duyarlı olmak, kendimize karşı duyarlı olmak, ve kendini bir başkasının yerine koyabilmektir. Empati ve sempati duyabilmektir. Duyu ve duygularımızı iyi -ve iyilik için- kullanmayı bilmektir. Unutmayalım ki, duygusallığı cinayet işlemeye kadar götürebilen bir toplumda yaşıyoruz. Öfke kontrolü ve saygılılık öğretilmiyor ne yazık ki. Yaşam için gerekli bu gibi bilgilerin çocuklarımıza ve her yeni kuşağa aktarılması gerekir. Yaygın halk eğitimi de gereklidir.

Analitik zihin

Analitik zihnin ne olduğunu örneklerle ele alalım : Yanıtı, konuyu çevreleyen etmenlere bağlı sorular vardır. Batı toplumlarında da böyle sorular yöneltilebilir. Yanıtı ise, ‘it depends’ ve benzeridir ; yani, ‘ etmenlerine bağlı’ gibi. Örneğin şöyle bir soru : ‘Jumbo jetlerin inebileceği en az pist uzunluğu nedir?’. Bu soruya verilebilecek biricik yanıt, olsa olsa ‘etmenlerine bağlı’ olmalıdır. Çünkü, uçağın brüt ağırlığı, uçak pistinin deniz yüzeyinden yüksekliği, eğimi, yıllık ortalama ve en yüksek ısı, pistin kaplama yapısı, ve hangi jumbo jet modelinin söz konusu edildiği (Boeing 747, 767, 777, 787, Airbus 330, 340, 380 ) gibi çeşitli faktörler ancak kesin biçimde verildiğinde, yanıtı hesaplanarak verilebilecektir.

Yeterli ve doğru eğitim ve öğretim yoluyla analitik zihin yapısı edinmiş olmamız gerekir ki, yanıtı etmenlere bağlı sorular sormayalım. Çünkü yanıtın etmenlere bağlı olduğunu ancak analitik bir zihin yapısına kavuşmuş isek bilebiliriz. Örneğin yüksek tansiyon hastalığına yakalandığını üzülerek öğrenmiş olduğumuz bir arkadaşımıza sıkça şu soruyu yöneltmez miyiz : ‘Tansiyonun kaç çıkıyor?’. Ne desin arkadaşımız? Analitik zihnin mantıklı cevabı ancak, ‘etmenlere bağlı’ ya da ‘koşullara bağlı’ olabilir. Etmen 1= İlaç almadım, diyet yapmadım, hareketli ve moralli değilim. Etmen 2 = İlaç aldım ama diyet, hareket, ve moral yok. Etmen 3= İlaç aldım, diyet yapıyorum, ama hareketli ve moralli değilim. Etmen 4= İlaç aldım, diyet yapıyorum, hareketliyim, ama moralim bozuk. Etmen 5 = İlaç, diyet, hareketli yaşam, ve moralim tam. Bu liste daha da uzar. Çünkü her etmen’e karşılık gelen ölçümler yapsak, tansiyonumuz farklı farklı çıkabilecektir.

Elbette bir doktor değilim. Kendi hastalık deneyimime ve teşbihte hata olmaz özdeyişine dayanarak tıbbi örnek verdim. Demek istediğim, sorumuzu bir etmen belirterek sormamızın iyi olacağıdır. Örneğin : ‘ Yüksek tansiyon hastası olduğun anlaşıldığı zaman tansiyonun kaçtı ?’. Bu durumda, en azından ilaç ve diyet etmeni elenmiş oluyor ki, yanıtı bize yeterli fikir verebilecektir. Ya da ‘ilaçlarınızı alır ve diyetinizi uygular durumda kaç çıkıyor?’ diye sorabiliriz. Hareket ve moral gibi etkenler devreye girmemiş olduğu halde, yanıt yine de yeterli olabilir. Belki en doğrusu ‘ çevreleyen etmenleri tanımlayarak bana tansiyonunuzun ne olduğunu söyler misiniz?’ olur. Ama günlük dilde konuşma, analitik zihinli insanlar arasında bile, genellikle daha kısa cümlelerle yürür. O durumda çözüm; konunun soru cevaplarla açılması ve çevreleyen etmenleriyle birlikte yanıtın açığa çıkarılmasıdır. Böylece anlaşılmayı zorlaştıran uzun soru ve yanıtlar da olmaz.

Sanırım; duygusal yapıda olsak da, eğer analitik düşünmeyi öğreten bir eğitim alabildiysek, duygusallığımızı denetlemeyi ve onu duygululukla dengelemeyi başarabiliyoruz. Sonuçta eğitimin, doğru eğitimin önemi bu konuda da ortaya çıkmaktadır : Belletmekle kalmayıp, bilgiyi öğrencinin elde etmesini ve işlemesini öngören bir eğitim. Sorumlu birey ve iyi insan olmayı öğreten bir eğitim. Düşünmeyi ve sorgulamayı öğreten bir eğitim. Duygularımızı ve tepkilerimizi de eğiten bir olgunlaştırma sistemi.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı