REKLAMI GEÇ

GERÇEKLERLE YAŞAMA KÜLTÜRÜ

20 Kasım 2016 Pazar

Duygusal insanlardan oluşma bir topluluk ya da toplum, ne kadar gerçekçi olabilir ? Sevdiğimizin eksik ve yanlış yönlerini, ve sevmediğimizin tam ve doğru yönlerini görebiliyor muyuz ? Sevmediğimiz hakkındaki olumsuz ifadelere kolayca inanmıyor muyuz ? Yanlış olabileceğini aklımıza bile getirmek istemeyiz. Gözümüzü sevdiğimizin kusurlarına kapatırken, sevmediğimizin erdemlerine de kapatmış olmuyor muyuz ? Albert Einstein’a göre eğitim; gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesidir. Eğitim sistemimiz bizlere merak, sorgulama, düşünme ve analiz yeteneği kazandırmıyorsa; duygu denetimi ve yönetimi yapma şansımız kalır mı ? Bu durumda, aklımızı duygularımızın önüne geçirme yetisini nereden kazanabiliriz ? Aklımız duygumuzdan önce gelemiyorsa, gerçeklerle yaşama kültürümüz ya da sanatımız olabilir mi ? Gerçeklerle yaşamaya cesaretimiz var mı ?

Oluşturduğumuz kanılar inanca dönüşür ve inandıklarımız bizi gerçeği filtrelemeye; yani gördüklerimizi, işittiklerimizi ve hissettiklerimizi filtrelemeye yöneltir. O zaman da algıda seçicilik başlar ve bu durum gerçekleri görmemizi ciddi oranda engeller. Bu filtreleme bizi, özellikle inandığımız yöndeki ayrıntıları görmeye yöneltir. Bu durum bir doğrulama olarak çalışır ve inançlarımızı güçlendirir. Böylece çember tamamlanır. Artık gerçeklere kapalıyızdır. (Laurent Goumelle, ‘Mutlu Olmak isteyen Adam’ kitabından)

Oscar Wilde, yalnızca gerçeklerle yaşama kültürü edinmiş olanların iyi anlayacağı şu aforizmalarıyla da ünlüdür :

  1. Hepimiz çamur içindeyiz ama bazılarımız yıldızlara bakar.
  2. Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi, kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.
  3. Gölgelerden korkma. Onlar bir yerlerde ışığın var olduğunun kanıtıdırlar.

Bu sözlerden de anlaşılıyor ki; gerçeklerle yaşama kültürü, her konuda madalyonun iki yüzüne de bakmayı gerektirir. Durum analizi, vizyon geliştirme, ve o vizyonu uygulama gerektirir. Parça-bütün ilişkilerinin doğası ve dinamiklerinin anlaşılmasını gerektirir. Günümüzde gerçekle aramıza bir şeyler sokmaya meraklıyız. Fotoğraf makinesi, cep telefonu, bilgisayar tableti gibi. Yani, anı yaşama yerine anı kaydetmeyi tercih ediyoruz. Sonradan, bu aygıtlarla çektiğimiz fotoğraflara baktığımızda, taze yemek yerine buzdolabından çıkmış yemek tercih etmiş kişiler gibi oluyoruz.

Cenap Güray’a göre gerçeklerle yaşama sanatı ; sağlıklı, mutlu ve başarılı olmanın tek yoludur. Bunun için ; gerektiğinde hayır diyebilmeyi, ailemize çok önem vermeyi, paranın kölesi değil efendisi olmayı, kimin çıkar için yanımızda olup kimin gerçek dost olduğunu, öncelikle yanında huzur bulacağımız eşi ve insanları seçmeyi, ve çok sevmeyi öğrenmeliyiz. İnsan hayatında başarının en önemli formülü gerçekler ile düşler ya da vizyonlar arasında bağ kurabilmektir. Düşlerimiz ancak gerçeklerle örtüştüğü müddetçe yol açıcı olabilir ve gerçekle buluşmayan hiçbir düşüncenin insanı aydınlığa çıkartması mümkün değildir. Gerçeklerden kaçarak ne mutlu olmak mümkündür, ne de başarılı olmak. Cenap Günay, ‘Gerçeklerle yaşama sanatı’ isimli kitabında; başarının ve mutlu olmanın ancak gerçeklerle yüzleşerek olabileceğini anlatıyor.

Baltasar Gracian y Morales, SJ (8 Ocak 1601 – 6 Aralık 1658), bir İspanyol Cizvit ve barok nesir yazarı ve filozoftu. Bu düşünürün ‘Akıllı yaşama sanatı’ isimli ünlü kitabı ; arkadaşlık, liderlik, duygu yönetimi gibi son derece önemli konularda yol gösteriyor. Ayrıca okurlarına başarı ve ahlak arasında seçim yapmadan, hem ahlaklı hem de başarılı olmanın ipuçlarını veriyor. Baltasar Gracian’ın karakter ve idrak üzerine yazdığı aforizma kanımca çok aydınlatıcıdır : ‘Karakter ve idrak, kapasitemizin iki kutbudur. Biri eksikse mutluluğumuz yarım kalır. İdrak yetmez. Karakter de gerekir. Ancak böylelikle kendimize uygun iş, muhit, eş ve arkadaş edinebiliriz’. Ünlü yazarın ‘bilgi ve cesaret birlikte olmalıdır. Biri olmadan öteki bir işe yaramaz’ sözünü de önemsiyorum. Gerçeklerle yaşama kültürü, kanımca aynı zamanda bilgi, idrak ve cesaretle yaşama kültürüdür de.

Duygu eğitim ve yönetimi; yukarıda değindiğim gibi, gerçeklerle yaşama kültürünün olmazsa olmazlarındandır. Dr. Hamdi kalyoncu’ya göre ; İhtiyaçlar, insanın tutsak edilmesinde en önemli etkendir. Yeme içme, korunma, barınma, üreme, inanma, sevme gibi ihtiyaçları karşılamak için insan kendi onurundan ödün verme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden bazen ihtiyaçlar, onurlu yaşamanın önünde engel teşkil edebilir. İnsanlar düşünceleri ile algılar, duyguları ile yaşarlar. Duygu ve temel ihtiyaçlar iyi tanınmadığı takdirde istismara en açık alanlardır. Kişinin, insanlığından ödün vermeden hayatını yaşayabilmesi için öncelikle duygularını iyi tanıması gerekir. Bunun için duyguların en erken yaşlardan itibaren eğitimi büyük önem arz eder.

‘Mutluluk İçin Duygu Eğitimi’ isimli kitabında Dr. Hamdi kalyoncu özetle şöyle demektedir : İhtiyaçlar ve ona bağlı olarak gelişen duygularımız, bizi başkalarına mecbur eden, meftun eden, boyun eğdiren baş etkenlerdir. Temel ihtiyaçların temininde söz konusu olabilecek tehlikelerden korunmak ancak duyguların tanınması ve kontrolü ile mümkündür. Aksi halde özgürlüğümüzden ve varoluş amacımızdan taviz vermeye mecbur kalır; yaşamın anlamı ve tadını kaybederiz. Duygu Eğitimi’nin amacı; hayatı tadında, onurlu, özgürce yaşamak ve mutlu olmak için insana kendini tanıtmak; Yunus Emre’nin de dediği gibi, “İlim ‘kendin’ bilmektir!” düsturunu kişinin kendi yaşamında uygulamaya koymasına yardımcı olmaktır.

Özetle; yalanlara inanmayı sürdürerek, gerçeklerle yaşamayı başaramayız. Duygularımızı eğitmeyi ve yönetmeyi öğrenmeden de başaramayız. Bir yandan da, düşünme eğitimi almış olmamız şart. İçine düştüğümüz zor zamanlarda duygularımıza yenik düşerek umutsuzluğa kapılmak kolaydır elbette. O zamanları fırsata dönüştürmek ve çıkış yolları inşa etmek için, gerçeklerle yaşama kültürünü edinmiş olmak gerekir.

Bize bu yolda kolaylık sağlayacak pratik öneriler çoğaltılabilir : Yalnızca kendi görüşümüzü yansıtan yayınları okumakla kalmayıp, farklı görüşleri de okumak bunlardan biridir. Farklı bakış açılarına da kanımca açık olmalıyız. Bilgi kirliliğinin ve kasıtlı bilgi çarpıtması olan dezenformasyonun çok yaygınlaştığı günümüzde, nispeten doğru bilgiyi nasıl edinebiliriz ? Örneğin, bir konuyu internette araştırırken o konudaki kuruluşların siteleri daha doğru bilgiler içeriyor olabilir. Kuşkucu ve sorgulayıcı akıl, en çok burada devreye giriyor, sanırım.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı