REKLAMI GEÇ

UMUT BİLİMİ

29 Mart 2018 Perşembe

Sosyal bilim dalı olarak umut ve iyimserlik konusu daha çok sosyolojinin ve psikolojinin alanına girmektedir. Yapılan toplum bilim araştırma projeleri umut konusundan çok daha fazla iyimserlik konusu üzerinedir. Umut konusunu bir bilim konusu olarak işlemeden önce, bir felsefe konusu olarak nasıl işlendiğine göz atmak yerinde olacaktır.

Umut konusunu ister kişisel tavır isterse de alışkanlık ya da huy olarak ele alabiliriz. Her iki biçimde de, umut insanın kişiliği, davranışları, genel durumu ve geleceğe ilişkin tutumunda kendini gösterir. Ama düşünürler arasında umudun ne olduğuna dair fazla ortak nokta yoktur. Tarihi ve çağdaş düşünürler; umudun tavır mı, duygu mu, erdem mi ya da bunların bir karışımı mı olduğu konusunda anlaşmazlık içindedirler. Bu konuda anlaşanlar bile, bir dizi değişik analizle ortaya çıkarlar.

İyimserlik insan yaşamının önemli bir özelliğidir. Kişinin rasyonel biri olup olmadığıyla bağlantılı bulunmuştur. Örneğin; gözleme dayalı araştırmalar belirtir ki, çoğumuzda iyimserlik ağır basar. İyi şeylerin olma şansını abartır, kötü şeylerin olma olasılığını azımsarız. Bu “yan tutuculuk” olarak adlandırılır (İng.Bias). Bu durumun akıl sağlığının farklı durumlarıyla ilintili olduğunu söyleyen düşünürler varsa da, başka düşünürler bunu aşırı gerçekçiliğe yeğlemektedir. Bu konu tartışmaya çok açıktır ( hopeoptimism.com).

Psikoloji biliminin umut ve iyimserlik konusunu ele alışı farklı olagelmiştir. Yirminci yüzyılın sonlarına kadar, psikoloji insan deneyiminin olumsuz yönlerine odaklanmıştı. Hastalıklar ve tedavileri üzerinde çalıştı. (Sayrılıklar ve sağaltımları demeyi yeğlerdim ama anlaşılır olmaya ağırlık verdim). Umut ve iyimserlik konusuna ilgi 1980’li yıllarda artış gösterdi. Charles Carver, Michael Scheier, Martin Seligman ve Shelley Taylor gibi psikologlar bu dönemde ortaya çıktılar ve iyimserlik kuram ve ölçütleri ortaya attılar.

Artık iyimserlik ve iyi durumda olma arasında ilişki olduğunu ortaya koyan geniş bir psikoloji literatürü var. Yine de bu gelişmelere rağmen bazı noktalar açığa kavuşmamıştır. Örneğin; iyimserlik ve sağlıklılık arasındaki bağıntı iyimserliğin yararlı olduğunu mu gösterir, yoksa kötümserliğin zararlı olduğunu mu? Ayrıca; iyimserliğin ve umutlu olma halinin genetik, nöro-psikolojik ve çevresel kökenleri yeterince araştırılmamıştır.

Umudun psikolojik profili hiç çıkartılamadı. (Genetik, nöro-psikolojik ve çevresel kökenleriyle.) Umut konusunda yaygın kabul görmüş bir tanım ve ölçü yoktur. Bu konuda, amaç odaklı etmenlerin umut psikolojisinde temel olup olamayacağı bilinmiyor. Örneğin, amaçlılık umutlu olmayı getirir mi? Umut üzerinde daha çok psikolojik araştırmalar yapılmalı ve zihinsel kurgu boyutu dahil değişik boyut önermeleri gözlem konusu olmalıdır ( hopeoptimism.com).

Umut ve iyimserlik üzerine yapılan sosyolojik araştırmalar pek azdır. Toplum bilimde iki geniş alan ilgi gördü: İyimserlik ve kültür ve iyimserlik ve dindarlık. İyimserliğin kültürden kültüre değişkenlik gösterdiği ve iyimserliğin iyi gelişen birleşik kültürler için önemli olduğu tezleri üzerinde çalışıldı. Kültürel yapı ve kurumların nasıl iyimserlik üretebileceği üzerinde duruldu. Oysa bu konudaki yeni çalışmaların nörolojik, biyolojik, psikolojik, dinsel ve sosyokültürel mekanizmaların etkilerini konu alması gerekiyor. İlaveten, kültürleri yaşatmada iyimserliğin rolü ve toplumda iyimserlik yaratan kültürel politikaların net özelliklerinin ne olması gerektiği üzerinde çalışılmalıdır( hopeoptimism.com).

Bizim kültürümüzde ve dinsel anlayışımızda iyimserlik yaygındır ve ifadesini şu bilgece önermede bulur: “Her şeyde bir hayır vardır”. İyi gibi görünen şeylerin iyi olmayabileceği ve kötü gibi görünen şeylerin de kötü olmayabileceği bilinir. İyi niyet her zaman iyiliğe yol açmayabilir, kötü niyet de her zaman kötü sonuca yol açmayabilir. İyi ve kötünün iç içe olabildiğini öngören bir kültürümüz var. Bize düpedüz kötü görünen bir şey ya da durumdaki hayrı her zaman fark edemeyebiliriz. Elbette tersi de geçerlidir. Fark etmesek bile, “her şeyde bir hayır vardır” kabulü iyimser kalmamızı sağlar.

Umutlu ve iyimser olmanın her zaman safdillik olmadığını ve hem dinsel hem de bilimsel temelleri olduğunu bilmekte yarar yok mudur? Umut konusunu bu yüzden işleye geldim. Elbette gerçekçi olmayı da elden bırakmamak gerek. Son söz olarak siz değerli okurlarıma, umutlarınızın boş çıkmadığı yaşamlar diliyorum.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı