REKLAMI GEÇ

SADECE BİR SERGİ!

22 Ocak 2019 Salı

Aydın Oruç Sergisi İzlenimleri
Le Corbusier, 20. yüzyıl mimarlığının öncülerinden. Fransız kökenli mimar ve sanatçı, 1942’de yazdığı “Mimarlık Öğrencileriyle Söyleşi”* başlıklı ünlü risalede, sanat ve yaratma olgusunun felsefe plantasyonunudan çıkıp pratikte nasıl vücuda geldiğini eserin son bölümünde şu çarpıcı sözlerle özetliyor:

“Satırlarımla, karşı karşıya gelen güçlerin doğurduğu o keskin buluşma anını hatırlattım sanırım: Kimileri us alanıyla ilgili bu güçlerin, adım adım öğretilen teknik gibi; kimileriyse bilinçten doğan, geliştirilen ve ancak bir iç çabanın ardından meyve verebilen güçler!…”

“…bilinçten doğan, geliştirilen ve ancak bir iç çabanın ardından meyve verebilen güçler!…”

Bu bize günümüz taşrasında sanata ilgi duyan insanların çabasına bakıp tanımlarken nasıl bir yöntem izlememiz gerektiği hakkında fikir vermiyor mu?
***
Taşra demişken, “iç çabanın” en çok görüldüğü yerdir. İmkansızlıklarla örülü bir coğrafyadır. Popüler teknoloji oyuncaklarının gösterge olduğu ‘gelişmişlik’ yanılgısı her ne kadar baskın olsa da, gerçek gösterim arzusunun tutkuya dönüşmesini ortadan kaldıramaz. “Varoluş” sorunsalı realiteden öte ‘kader’dir. Kaderi alt etmek ise “iç çaba”da ısrar etmekten geçer.

Yoksa iktidarların sığ sularda sanata düşmanlık yolcuğuna ayrılmış saltanat kayığının güvertesinde, her zaman bir kişilik yer bulmak işten değildir.
***
Siyaset alanı hegemonyasının ana sanat dallarına, resme ve heykele karşı toplumun tümüne sunduğu tiksinti duyma talebi, aynı toplumun en alt kesimlerinde yer yer refleksif olarak karşılık buluyor. Yoksa insanoğlunun en natüralist sanat duygusunun dışavurumu sayılması gereken kardan adam heykeline, gecenin bir yarısı aile efradıyla tekme tokat girişen yurdum insanını nasıl açıklayabiliriz?

İnsanların en kârlı üretime koşullandığı günümüz dünyasında- “iç çabanın ardından meyve verebilen güçler” yerine, heykeli tekmeleme çabasıyla yetinip mutlu olabilen birey modelleri bir evrimin değil, olsa olsa başkalaşımın (metamorfoz) sonucu olabilir.
***

İç çabaya neden takıldım?

Sanat yapmak sadece bir iç çabanın ürünü değil haliyle. Eğer “adım adım öğretilen” değil ama öğrenilen bir teknik bu çabaya ortak olabilirse, ortaya çıkacak meyvenin hakkını vermemek olmaz.
İki hafa önce açılıp geçtiğimiz hafta sona eren bir Turan Bahadır sergisinden söz ediyorum. Denizli Barosu avukatlarından Aydın Oruç tarafından 11 Ocak Cuma günü açılıp 17 Ocak’ta sona eren resim sergisinden. Toplam 54 resmin görücüye çıktığı sergide, kendisine sormadım ama epeyce tablo satıldığını duydum. Tablolar 30×40, 25×35, 40×50 gibi küçük sayılabilir ebatlardaydı. Sorduğumda en büyük tablonun 50×70 ebatlarında olduğunu söyledi.

***

Hemen açıklayalım, Aydın Oruç’un ilk sergisi değil bu, sanırım üçüncü. Birkaç yıl önce başka bir sergisini, ondan çok önce ise yine bir başka sergisini hatırlıyorum. “3-4 yılda bir açabiliyorum” dediğine göre, yanılmıyorum. Sonra ekledi, “mesleğimi sürdürüyorum. Bu nedenle, çok istememe rağmen resme o kadar fazla zaman ayıramıyorum.”

Oysa biz son zamanlarda gördüğümüz, resimsel değerleri güçlü bir sergiye tanıklık ettik, hiç öyle boş zamanlarda yapılan hobiye benzemiyordu. İç çabaya biraz bundan takıldım.

***

Avukat Aydın Oruç’u tanıyanları bilir, fiziksel bir özrü var, bir kolu yok. Bu engel çalışma esnasında kendisini bir hayli yavaşlatıyor olmalı. Ayrıca avukatlık gibi hareketli bir meslek sahibi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun. Denizli Barosu üyesi.

Resme ilgisi ortaokul yıllarında başlamış. Hocasının birkaç arkadaşıyla birlikte kendisine özel ilgi göstermesi, içindeki sanata ilgi kıvılcımını tutuşturmuş. Şimdiye değin ilgisini yitirmediği gibi her aşamada üstüne koymuş. O ilgiyi nasıl çoğalttığını kendisi şöyle ifade ediyor:

“Benim yabancı dilim İngilizce. Okuyup yazacak düzeyde iyiyim. O nedenle istediğim ama Türkçe baskısını bulamadığım sanat kitaplarını Amazon.com’dan isteyip okuyorum. Bunlar daha çok teknik kitaplar. Boya, renk, harmoni/soğuk harmoni, ışık, renkler arası ışık farkları, gölge, fırça, boyamanın çeşitli teknikleri gibi pek çok detaya ilişkin temel bilgilere dair böyle bir birikim oluşturdum.”

Evde, balkonu korunaklı hale getirip atölyeye dönüştürdüğünü, çalışmalarına burada devam ettiğini belirtiyor. Burada özetlediğim sözlerini “ben tırmanıyorum, henüz bir şey olduğum yok” diye noktalıyor.

“…iç çaba…”ya takılışımın diğer nedeni işte bu söyledikleri.

***

Resimlere gelince; önce birkaç cümle ile kendi gözlemimden söz edeyim.

Sergi salonuna girerken doğal bir önyargıya sahiptim. Önceki sergi resimlerinden hatırladığım ayrıntı yok. Ancak resimlerin bıraktığı etki ‘amatör’ çaba olmanın ötesinde değildi. O nedenle ilk birkaç resmi gördüğümde kuşkum hemen ortadan kalkmadı ama kafam karıştı. Bu ilk gördüklerim farklıydı. Acaba rastlantı mıydı? Öyle ya, bu tür sergiler görücüye çıkarken çok basit bir yöntemle vitrine çıkarılabilir, çarpıcı etkiye sahip olan resimler sıranın başına yerleştirilirdi. Ama bu kez farklıydı.

Beklenenin aksine doğa, natürmort ve peyzaj ağırlıklı tablolarıyla şaşırtıcıydı Aydın Oruç. Her tablo öncekini takip ediyordu sanki. Renk uyumu, kontrastı ve harmonisi oturmuştu. Üslup oluşturabilecek işaretler taşıyordu. Sıcak renkler (özellikle limon küfü gibi zor yeşil ve tonları) figüratif betimlemelerde yetkin olarak kullanılmıştı. Hepsinden önemlisi daha toplumcu, dolayısıyla anlatımcı zorlamalardan kaçınmış, birtakım ödevlerle yükümlendirmemişti. Bunun nedeniyle ilgili konuştuğumuzda, “biraz deneysel çalıştım, zaman zaman arkadaşlarla çıktığımız balık avı sırasında gözlediğim doğayı tablolara konu yapmayı seçtim” demişti.

***

Sergi çıkışı Denizli’de uzun yıllardır resim yapan iki dostun gözlemlerini sordum. Altmışıncı sanat yılına merdiven dayayan Yılmaz Kahraman ve resimlerini hem soyut hem figüratif arayışlarla kurgulamayı seven resim öğretmeni Doğan Gencer, sergiye ilişkin olumlu değerlendirmeler yaptılar.

“Bir kere renkler çok temiz kullanılmış. Belli ki çalışmalar özel bir araştırma ürünü” diyerek düşüncelerini açıklayan Kahraman’ın sözlerini Doğan Gencer, “kompozisyon, denge ve tutarlılık açısından baktığımda ciddi işler” diye tamamladı. “Harmoni, doku ve kompozisyon anlayışı eskisinden çok farklı. Önceki resimleri ölçü almak ne derece doğru ayrı konu” görüşü ortak olarak dile getirildi.

***

Bu sadece bir sergiydi. Ama yıl içinde, Denizli Turan Bahadır Sergi Salonunda bir-iki kez rastlayabileceğiniz türden resimsel zenginlik taşıyan sergiydi.

Uzun zamandır bu konuda tembelliği ayyuka çıkmış ve yazmayan bizim gibileri yazmak için kışkırtan sergilerdendi.

Bir de sanırım artık eleştiriyi de, övgüyü de sessizce, bakışlarımızla, imalarla geçiştirdiğimiz zamanların geride kalması gerektiğini, iyi işlerin çıkmasını görmek ve izlemek istiyorsak tez zamanda olgun bir eleştiri dili geliştirip bunu sanat çevresi ve kamuoyu için legal hale getirmeyi hatırlatan bir sergiydi.

Notlar:
* Leo Corbusier, Mimarlık Öğrencileriyle Söyleşi, Çev. Samih Rifat, YKY, İst. 2018, 7. baskı

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı