REKLAMI GEÇ

SANAT ZEKASI VE İDEOLOJİ

8 Haziran 2016 Çarşamba

Denizli’de kültürün ve sanatın gündelik yaşam içinde hak ettiği değeri görmesi bundan böyle çok kolay olacak gibi görünmüyor.

Geçen yıllar boyunca konuya ilişkin yazdığımız pek çok yazıda bu zorlukların kaynaklarına defalarca değinmiştik. O kaynakları kurutacak yöntemlerin neler olduğu üzerine kafa yorup, tartışmıştık. Ne yazık ki, şimdi bulunduğumuz aşamada yapılan, söylenen ve yazılan her şeyin fazlaca anlamlı olmadığına tanık oluyoruz. Özellikle yerel kamu yöneticilerinin iradeleri bağlamında yaşanan gelişmeler, bu anlamsızlığı tescilleyen bakış açılarını her fırsat ve platformda sergilemekten imtina etmiyorken, ‘iki adım geri, bir adım ileri’ ölçeğinde seyreden o gelişmişliğimizi hüzünlü bir çaresizlikle izliyoruz.

Fütursuzca verilmiş demeçler, saygısızca sürdürülen ilişkiler, sanat ve kültür düzeyini el sanatları derekesinde algılayan, sunan ve göklere çıkaran zeka örnekleri bu hüzünlü çaresizliği, ne yazık ki katlayarak bize yaşatma konusunda oldukça ısrarlı görünüyor. Öyle ki, “merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” ya, onlar da kendilerine savunma mevzii olarak seçtikleri noktadan ha bire savurdukları suçlamalarla durmadan kendi kifayetsiz ve çarpık zihniyetlerini ele veriyorlar.

***

Olan kime oluyor, elbette bize, size ve bu kentte yaşayan herkese! Kültürsüzlüğü marifet belleyen bir nesil yetiştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan bağnazlık ve yobazlığın tüm kapıları ardına kadar açıkken, başkaca bir sonuç beklemek mümkün mü?

***

Hazret buyurmuş, yobazlığı en ağdalı haliyle yerlerde sürünen pespaye kağıt tüketicilerinin sayfalarında: “Sanatın milletin değerlerine hakarete dönüştürülmesine izin vermeyiz. Sa­nata sonuna kadar destek veririz ve saygı duyarız. Ama sanatı farklı ideolo­jik amaçlar için kul­lanmak isteyenlere karşı da gerek­li müdahaleyi ya­parız. Denizli halkının bu konuda hiç­bir kaygısı olmasın. Bu konunun takip­çisi olacağız.’

Bu demeci en saf haliyle bile alsanız hazmedemezsiniz. Zaten en basit retorik konusunda yeteneksiz birinin bir de böyle ağdalı ve hamasetten vıcık vıcık demeçler vermeye çalışması onu hepten komikleştiriyor. Resim-heykel sanatını el işi, müzik yapmayı düdük çalmak, tiyatroyu okul müsamerelerinde figüranlık, fazladan ‘davaz zeybeği’ oynamak olarak algılayan zihniyetten daha ne beklenir diyenleriniz olacaktır. Haksız değilsiniz demek isterdim ama haklı değilsiniz.

Kamu adına hizmet üretmekle yükümlü birinin zekasını alkışlamayabilirsiniz. Anlayışla karşılamak mümkün. Ama söz konusu olan halk adına konuşmak ve karar vermek olduğunda, kendine çeki düzen vermek zorunda!

Kolayca kullandığı hamaset cümleleri içinde geçen sözcüklerin uzandığı yeri hesaplamak zorunda. O sözcüklerin gelip kendi ‘sirkat’ini itiraf ettiğini görmek zorunda!

***

Ne diyor pek sorumlu kamu yöneticisi: “sanatı farklı ideolo­jik amaçlar için kul­lanmak isteyenlere karşı da gerek­li müdahaleyi ya­parız.” Bu ifadenin genel geçer doğruluğuna bakıp hemen karar vermeyelim. Arkada, gerilerde, söz sahibinin gündelik pratiğinde bu mesele nasıl seyrediyor ona bir-iki örnekle bakıverelim. Önce ideoloji neymiş en basit tarifini alalım. İdeoloji; politika, hukuk, bilim, felsefe, din, ahlak, estetik alanlarını kapsayan düşünceler bütünüdür.

Halkı halka rağmen ‘ideoloji’den korumaya pek meraklı olana düşen görev, şikayet ettiği şeylerden önce hangisinin ideolojik tutum içinde olduğunu ve neler yaptığını bir bir saymak olmalıydı. Sonra bu saydıklarının zararlarının tarifini yapmak olmalıydı. Bu tarifi, ideoloji kavramının evrensel içeriğine uygun bir sağlamayla deşifre etmek olmalıydı! Ama ne gezer!

***

İşe bu çerçeveden bakınca, sokakta sanat icrası olarak sunulan ideolojik uygulamaların bir-iki örneğine bari biz göz atalım.

* Şiir günleri adı altında düzenlenen günlere gelen ‘şair’lerin seçimindeki ideolojik kıstaslar.  O şiir günlerini bir tür ‘ilahi’ söyleme günlerine çeviren ideolojik akıl. Yine de merak edip gelen dinleyicilere “Cuma’ya gittik gelecez” türünden not veren görevliler içtiması ile karşılama ekibi kurmak.

* Belediye Bandosu yerine ikame edilen ve neredeyse her Allah’ın günü bir sebeple başımızın etini yiyen Osmanlıcı ideolojinin katıksız örneği olarak mehter takımı cinliği.

* Sanat adı altında neredeyse her kapalı pazaryeri altında örgütlemeye çalışılan, tutmadı, Belediye bünyesinde  her tür icraatına mali-mekansal sınırsız destek sağlanan ikinci- üçüncü sınıf çalışmaların göklere çıkartılarak adeta pazarlanıyor olması. Ne adına? Parayı veren adına!

* Cami avlusundaki her iki ağaç arasındaki boşluğu, yeterliliği ve ahlakı kamuoyunda çoğu zaman tartışılan ‘konuşmacıların’ panel vb. toplantılarının duyurusu için panoya dönüştüren uyanıklık!

***

Dikkat edin bayım, sorunun hala kenarında köşesinde dolanan bir yazı bu. Hala, ‘ben yaptım oldu!’ mantığını süzgeçten geçirmedik. Hala, ‘hepsi senin mi ….’ diye sorup tek tek saymadık. Hala, “nereye” diye sormadık.

Ancak tüm o soruların da zamanı gelecek.

Bir kez Pandora’nın Kutusu açıldı ya!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı