REKLAMI GEÇ

Oruç Ve Yalan

Oruç Ve Yalan

Ramazan-ı şerif ayı ve özel ibadeti olan oruç’un pek çok hikmetleri vardır. Daha önceki yazılarımda bazılarına temas etmiştim. Bu gün de özellikle orucun nefsi terbiye etmesi ve ruhu olgunlaştırması üzerinde durup bu neticeyi elde edebilmek için nasıl oruç tutmamız gerektiği hususuna bağlamak istiyorum. Dünya aleminde nasıl zıtlıklar var ise gece-gündüz,iyi-kötü,faydalı-zararlı,sevap-günah vs. ruhani alem için de aynı zıtlıklar sözkonusudur.Bunlardan bir tanesi ruhani ve nefisini mücadeledir….

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 17 Temmuz 2014 Perşembe, 11:41

Mehmet-yigin-manset

Ramazan-ı şerif ayı ve özel ibadeti olan oruç’un pek çok hikmetleri vardır. Daha önceki yazılarımda bazılarına temas etmiştim. Bu gün de özellikle orucun nefsi terbiye etmesi ve ruhu olgunlaştırması üzerinde durup bu neticeyi elde edebilmek için nasıl oruç tutmamız gerektiği hususuna bağlamak istiyorum.

Dünya aleminde nasıl zıtlıklar var ise gece-gündüz,iyi-kötü,faydalı-zararlı,sevap-günah vs. ruhani alem için de aynı zıtlıklar sözkonusudur.Bunlardan bir tanesi ruhani ve nefisini mücadeledir. İkisi de fıtrî dir .Yani nefis daima kötülüğü emreder.Nitekim Kur’an Hz. Yusuf’un diliyle ‘‘Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.’’ ayeti ile nefsin bahs olunan özelliğine dikkatimizi çeker.

Peygamber Efendimiz de nefsin kur’an yoluyla bize öğretilen ve bizim için son derece tehlikeli olan bu özelliğinden korunabilmek için bize yol gösteriyor ve özel dua bile öğretiyor. Biricik kızı Hz. Fatıma validemize ve O’nun şahsında biz ümmetine öğrettiği duada ‘Ya rabbi! Beni, göz açıp yumuncaya kadar dahi nefsimin eline terk etme” buyuruyor.

Kur’ân’da, “Sana ruhtan soruyorlar. De ki; Ruh, Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir” buyrulmaktadır (İsrâ, 17/85). Buna göre ruhun mahiyetini bilmemiz mümkün değildir, mahiyetini sadece Allah bilir. Biz ancak onun varlığını yaptığı işlerden ve hareketlerinden anlayabiliriz. İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır. İnsan öldükten sonra ruh yaşamaya devam eder. İlâhî hitâba muhatap olan, sorumluluk yüklenen ve mükellef olan ruhtur.

Ruh nefsin zıddına İlâhî hitâba muhatap olması, sorumluluk yüklenmesi ve mükellef olması itibarıyla insanı iman ve amel noktasında olgunlaştırma temayülü ve fıtratının temsilcisidir. Yani nefis ruha galebe çalarsa insan nefsinin esiri olur neticesinde de kötülükleri terk edemez,günahtan rahatsızlık duymaz hatta günah işlemekten zevk alır hale gelir.

Böylece günaha batan kimse vicdanen rahatsız olmaktan kurtulamadığı için sadece kendi günahı ve günahından zevk alması ile yetinmez başkalarını da aynı veya benzer günahlara teşvik eder; taki işlediği hata veya günahtan dolayı kınandığı zaman  ‘‘BU HATAYI VEYA GÜNAHI İŞLEYEN BİR TEK BEN DEĞİLİM BAK FAZİLETLİ BİLDİĞİNİZ FALANCA DA BENZER HATA VE GÜNAH İÇİNDE’’ diyebilsin.

Tersi olur ruh nefse galebe çalarsa o zaman insan olgun bir Müslüman olma keyfiyetine erişir. Kendisiyle barışık,çevresine örnek ve faydalı,itikadı sağlam,ibadetleri kusursuz bir insan olur.Allah(cc)hepimize böyle olma hususunda yardım etsin.

Tutmuş olduğumuz oruçla terbiye ettiğimiz nefsin bütün kötülüklerinden de kurtulmak en büyük gayemiz olmalıdır.Eğer bunu başaramazsak oruç tutarak sadece aç ve susuz kalmış oluruz.Hadis-i şerifte “Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine sadece açlığı ve susuzluğu kalır.”buyrulmaktadır.

Orucun neticesi nefis terbiyesinin tam olması orucun karının da çekilen açlık ve susuzluk olmaması için oruçlunun;yalan söylememesi,yalancı şahitlik yapmaması,gıybet etmemesi,laf gezdirmemesi,başkalarını üzmemesi, zarar vermemesi gerekir.

Orucu oruç olmaktan çıkaran şeylere örnek sadedinde yalanı öne çıkardık bilvesile yalan ve yalancı şahitliğin kötülüklerinden bir bahsetmek yerinde olacaktır.

Yalan manevi bir hastalıktır, Müslümanın  bundan şiddetle kaçınması ve koruması  gerekir. Peygamberlerin beş ortak sıfatlarının birincisi sıdk(doğruluk) bir erdemdir.yalancılık ise tam bunun zıddıdır.Bu kötü hastalıktan neslimizi koruyarak en önemli tedbiri almalı,çocuklarımıza daha küçükken doğruluğu,doğru sözlü olmanın  faziletini anlatmalı anlatmakla da kalmayıp onlara bizzat örnek olmalı ,böylece doğruluğa  alıştırılmalıyız.

Abdullah b. Amr (r.a.) diyor ki; Peygamberimizin evimizde bulunduğu bir günde, annem, “yavrum gel, sana bir şey vereceğim” diye beni çağırdı. Peygamberimiz anneme: “Çocuğa ne vermek istedin” diye sordu. Annem: Hurma vermek istedim, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Eğer bir şey vermeseydin sana bir yalan günah yazılırdı” buyurdu.

Örnek olmadan yalanın zararlarını kendilerine anlatamayız. Biz kendimiz doğruluğu yaşayamaz yani örnek olamazsak sözle doğruluk ve dürüstlükten bahsetmenin veya yalanın kötülüğünü anlatmanın çocuğa sağlayacağı bir faydanın olamayacağını hepimiz biliriz.

Yalan insan vicdanını tahrip eden, kendisine ve topluma saygısını yok eden çirkin bir davranıştır ve günahtır.  Mümin yalan konuşmaz. Zira mümin güvenilir kimse demektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de yalanı ve yalancılığı yasaklamış bunun zararlarına işaret etmiştir. Konuyla ilgili bir örnek ayet şu:

“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” Ahzab süresi 70-71

Yalancı şahitlikle ilgili iki ayet-i kerime arzedeyim çok önemli

“Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” Furkan, süresi72

Diğer ayet ise ; ‘‘Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.’’

Bu ayette dikkatimizi çeken husus şu: Asla menfaatimizi ön plana çıkararak başkasının hukukuna tecavüz etmeyeceğiz,adaleti saptırmayacağız.Şahsımızın veya en yakınlarımızın aleyhine de olsa hakkı söyleyeceğiz ,yalana tevessül etmeyeceğiz.

Dinimiz, yalan söylemeyi haram kılmış, dünyada da ahirette de huzur, mutluluk ve kurtuluşun doğru söylemekte olduğunu bildirmiştir. Atalarımız: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derken önemli bir gerçeğe işaret etmişlerdir. Yalan, sahibini utandırır, rezil eder. Kişinin yalancı olduğu bir kere anlaşıldı mı, söylediği doğru sözlere de inanılmaz.

Yalan, insanların birbirine düşmesine, insanların şiddetle ihtiyacı olan güven duygusunun kaybolmasına, fertler arası itimadın kaybolmasına, toplumdaki ahengin bozulmasına sebep olur ki, Toplumun huzursuzluğunu netice verir. Bundan dolayı dinimiz yalan söylemeyi,yalancı şahitliği çok çirkin bir fiil, bir günah olarak kabul etmiştir.

Yalanın ne kadar kötü ve günah olduğunu anlamak açısından bir iki hadis-i şerifi de örnek olarak paylaşayım.

Safvan İbnu Süleym (r.a.) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! dedik, mü’min korkak olur mu?”

“Evet!” buyurdular. “Pekiyi cimri olur mu?” dedik, yine:

“Evet!” buyurdular. Biz yine:

“Pekiyi yalancı olur mu?” diye sorduk. Bu sefer: “Hayır! buyurdular.”

Diğer bir hadis;İbnu Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Sıdk insanı birr’e (Allah’ı razı, edecekiyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.”

Ebi’l-Cevzâi r.a. anlatıyor: “Hasan İbnu Ali r.a.’ye: “Rasulullah (s.a.v.)’dan ne ezberledin?” diye sordum.  :

“Rasulullah (s.a.v.)’dan “Sana şüphe veren şeyi terk et, emin olduğun şeye ulaşıncaya kadar git. Zira sıdk (doğruluk) kalbin itminanıdır, yalan şüphedir, diye cevap verdi.”

İbnu Amr İbni’l-As (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:”Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.”

Konuyla ilgili en bilinen hadis ile noktalayalım konumuzu.

Ebu Hureyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:“Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder”

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı