REKLAMI GEÇ

PAÜ’DE CEMAATE OPERASYON YAPILDI MI?

PAÜ’DE CEMAATE OPERASYON YAPILDI MI?

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, 2023 hedefinin planlamasını yaptıklarını söylerken, PAÜ’de yapılan görev değişikliklerinin paralel yapıya yönelik bir operasyon olup olmadığı sorumuzu yanıtladı, “kızlı-erkekli apartlar” konusundaki görüşünü anlattı.

Engin Ünal / DENİZLİHABER / 29 Aralık 2014 Pazartesi, 10:38

PAÜ’deki rektörlük seçimiyle ilgili röportajlar dizimize halen rektörlük görevini sürdüren Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ile devam ediyoruz. Selefi Prof. Dr. Hasan Kazdağlı’nın davetiyle 16 yıl önce PAÜ’nün kapısından giriş yapan, rektör yardımcılığı ve dekanlık görevlerinde bulunan Bağcı ile mümkün olabildiğince dünü ve bugünü konuştuk, yeniden seçilmesi durumunda yapmak istediklerini dinledik.

Kendisine rektör yardımcılıkları, dekanlar ve diğer üst düzey görev değişikliklerinin cemaate yönelik bir operasyon olup olmadığını sorduk, “Devletin üniversitelerinde her şey yasa ve yönetmeliğe bağlı olarak belirlenir. Yasa ve yönetmeliğin dışına hiç kimse çıkamaz” yanıtını verdi.

Kızlı erkekli öğrencilerin kaldığı apartlar konusu geçtiğinde hemen akla Denizli’n geldiğini anımsatıp, “ne düşünüyorsunuz?” diye sorduk. Yanıtı, “En huzurlu ortam neyse onun için çalışırım. Dolayısıyla sizin beklediğiniz veya beklemediğiniz cevabı vermem” oldu.

ic-1
PROF. DR. HÜSEYİN BAĞCI KİMDİR?
Engin Ünal: Denizlilisiniz ama öğrenim hayatınız ve mesleğe başlamanız Denizli dışında oldu. Pamukkale Üniversitesi’ne (PAÜ) ilk ne zaman adım attınız?

Hüseyin Bağcı: Bu sorunun cevabını 1998 yılı diye verirsem eksik kalır, önce onu söyleyeyim. Kısaca özgeçimişden bahsedeyim. İlkokulu, 1960 ile 1965 yılları arasında Serinhisar’a bağlı Yüreğil’de, ortaokulu da eski ismi Kızılhisar olan Serinhisar’da okudum. Lise öğrenimimi Acıpayam’da, yüksek öğrenimi Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde yaptım. 1977’de Hacettepe Ühiversitesi’nden mezun oldum ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzmanlık eğitimime başladım.

“HEP DENİZLİ’Yİ DÜŞÜNDÜK, KONUŞTUK”
Bu arada her Denizlili gibi, bir gün gelip Denizli’de çalışacağımı düşündüm. Çünkü Denizli sevdası başka. Bu kelimenin üzerine özellikle basıyorum, Denizli’yi sevenlerin bu noktadaki ifadelerine çok dikkat edin. “Denizli sevdalısıyım” diyenlerin, il dışından, yurt dışından Denizli’ye gelenlerin beden dilini okuyun lütfen.

Yüksek öğrenim dönemimde Denizli’ye nasıl yararlı olabiliriz konusunda Ankara’da 650 kişilik grup; içinde milletvekili var, bürokrat var, yüksek yargının temsilcileri, daire başkanları, üniversite hocalarımız var, kendi aramızda paneller düzenler, Denizli’ye neler yapabileceğimizi konuşurduk.

Denizli’ye ne zaman geldiniz sorusuna cevap verebilmek için bunu anlatmam gerekiyordu. Çünkü biz o yıllarda üniversiteyi konuşuyorduk. O yıllarda da Denizli’yi konuşuyorduk. Kısmet doktora eğitimi sonrası Antalya’ya 1977’de geçişimleymiş. Antalya’dan 15 günde bir gelip, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileriyle, belediye başkanlarımızla, valilerimizle oturup konuşuyorduk. Aile ziyaretlerinin arasına bunu da koyuyorduk. Denizli Sanayi ve Ticaret odalarının yöneticileriyle sohbet ediyorduk.

ic-2

KAZDAĞLI’NIN DAVETİYLE GELDİ
Pamukkale Üniversitesi’nin kapısından formal girişim 1998 sonlarıdır. Geçmiş dönem rektörlerimizden Prof. Dr. Hasan Kazdağlı’nın ataması eylülde olmuştu. Ben de onunla birlikte buraya geldim. 1999’un başında da resmen göreve başladım ve Pamukkale Üniversitesi ailesinin bir ferdi oldum.ic-5

Engin Ünal: PAÜ’ye gelişiniz Hasan Kazdağlı hocanın davetiyle mi oldu?

Hüseyin Bağcı: Evet, Hasan Kazdağlı hocamın davetiyle geldim. Ama Hasan Kazdağlı, beni Denizli’ye davet etmek için kendisinin rektör olmasını beklememişti. Yıllar önce “orayı beraber götürelim ya da buyur sen git veya ben gideyim” demişti. Kısmet Hasan Kazdağlı hocamın rektör olmasındaymış. Rektör olduktan sonra “Birlikte plan yapıyorduk, buyur bu planın bir parçası ol” dedi.

Engin Ünal: İlk başlangıç Tıp Fakültesi miydi?

Hüseyin Bağcı: Başlangıç rektör yardımcılığıyla oldu. 1999-2000 arası rektör yardımcısı, 2000’den 2007’ye kadar hem rektör yardımcılığı hem Tıp Fakültesi Dekanı olarak görev yaptım.

ic-7

17 EYLÜL’DE GİTTİ, 17 EYLÜL’DE DÖNDÜ
Engin Ünal: O dönemde (2007) bir de rektör adaylığınız oldu. O sürecin sonunda siz yeniden Akdeniz Üniversitesi’ne döndünüz. O süreci de anlatır mısınız?

Hüseyin Bağcı: 2007 yılın 19 Ocak tarihinde rektörlük seçimi gerçekleştirildi. O seçimde öğretim üyesi arkadaşlarımızın takdiriyle en yüksek oyu aldım. Ama en yüksek oyu almış olmak o günkü ve bugün devam eden yasalarla rektör olarak atanacaksınız anlamına gelmiyor. Bunun Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Cumhurbaşkanlığı makamının kararları gerekiyor. YÖK aşaması da gerçekleşti ama makamların takdiriyle atanmadım. Başka bir arkadaşımız, yüce makamın takdiriyle atandı ve göreve başladı.

Ataması yapılan sayın rektörümüz 23 Şubat 2007’de göreve başladı. Ben de Tıp Fakültesi’nin Dekanı olarak 27 Şubat’ta ziyaret ettim. “Ben Tıp Fakültesi’nin Dekanıyım, emirlerinizi beklerim” dedim. Görev süremin sonuna kadar çalışmak istediğimi söyledim. Çünkü dekanları YÖK atar, rektör atamaz. Bu değişmeyen bir kuraldır. Yani görev sürem bitene kadar kalmam gerekiyor.

Cevap olarak “14 Mart Tıp Bayramı itibariyle ayrılmanızı istiyorum, başka bir arkadaşımız ile çalışacağım” dedi.

Doğal, hakkıdır rektör olarak. Ancak ben sordum: Niye 14 Mart?

“Siz Tıp Fakültesi Dekanı olarak Harkulade işler yaptınız. Size bir plaket vereceğim ve uğurlayacağım” dedi.

Ben de kendisine “Müsaade ederseniz 14 Mart Tıp Bayramı’nı dekan olarak ben yapayım. Bir sonraki 14 Mart’ta aranızda olamayacağım” diyerek veda etmek istediğimi ifade ettim. Verilecek plaketin bir önemi olmadığını belirterek, “Siz dahil, yardımcı doçent olarak kadromuza aldığımız kişileri profesörlük kademesine yükseltip rektör koltuğuna oturmasına vesile olmuş kişiyim” dedim.

Tabii bu doğrudan ben istediğim için olmaz. Yönetimlerde aracı olunur, vesile olunur. Hak etmişler olmuşlar. Dolayısıyla benim için bundan daha büyük bir plaket olamayacağını söyledim. “Müsaade ederseniz buradan ayrılış tarihimi ben belirleyeyim” dedim. Hasan Kazdağlı hocamın beni arayıp “Denizli’de ol” dediği 17 Eylül’dür. Bunun anlamına atfen 17 Eylül 2007’de buradan ayrıldım.

Ayrılırken de bir mesaj yazdım öğretim üyesi arkadaşlarıma. “Dört yıl sonra döneceğim. Döndüğümde çok büyümüş birn üniversite görmek için mevcut yönetime sizlerden haslaten destek vermenizi istirham ediyorum” dedim.

Dört yıl sonra yine 17 Eylül’de döndüm ve herkesin mail adresine mesaj atıp döndüğümü bildirdim ve rektör adayı olduğumu duyurdum.

ic-6

TAŞ ÜSTÜNE TAŞ KOYANA TEŞEKKÜR
Engin Ünal: O seçimde yüksek oy olarak isminiz YÖK’e bildirildi ve Cumhurbaşkanı tarafından PAÜ rektörlüğüne atandınız. Dekan ve rektör yardımcısı olarak görev yaptığınız üniversiteye döndünüz. Döndüğünüzde ne vardı, bugün ne var?

Hüseyin Bağcı: Bu biraz zor bir soru. “Döndüğünüzde ne vardı, şimdi ne var” dediğiniz zaman sanki benden öncekilerin üzerine ne yaptın sorusu konulur. Önce onu söyleyeyim… Bu üniversiteye taş üstüne taş koymuş her rektörün bugünlere gelmede katkısı vardır. Kuruluş yıllarında Arif Akşit’in büyük gayreti olmuştur. Ama o günkü sistemde o gayretler, onun istediği şekilde karşılık bulmamış olabilir. Ondan sonra Hasan hoca ile birlikte yaptıklarımız… Üniversitenin gerçek anlamda yükseliş trendine girişi Hasan Kazdağlı ve benim yardımcılık dönemime denk gelmiştir. Bu bir devamdır.ic-15

Sonra Necdet hoca, bizim başlattığımız hastane projesini mükemmel bir şekilde tamamlamak istedi. İki yıllık bir projeydi ama dört yıla sarktı. Dört yılın sonlarında hani kaba inşaat delinir ya o tamamlandı. İçinin dolması yine benim dönemime denk geldi.

Yalnız bu gecikmeye neden oldu? İki yılda bitmesi gereken inşaat neden dört yıla sarktı? Ben bunu daha sonra Necdet Hoca’ya da söyledim. Doğu ve isabetli bir karar almış, kendisine teşekkür ediyorum. Bu bölge çok büyük. Hastanenin kapalı alanını, fiziki şartlarını geniş tutmak gerekiyor diye projeyi çok geniş hale getirmişler.

Bu kadar geniş bir proje… Düşünebiliyor musunuz, şu anda bölgenin en büyük hastanesi. Tabii İzmir Ege Üniversitesi’ni kast etmiyorum. Onlar 400 yataklı bir hastane olarak planladılar. Şimdi biz bu planın da üzerine çıktık, 800 yatağı geçtik. Yani biz, o kadar büyük düşünülmüş bir hastanenin üzerine bir o kadar daha ekledik. Bunlar da bitti, yakında açılışları gerçekleşecek.

Sözünü ettiğimiz hastane yatırımının gerçekleşmesi elbette kamunun desteğiyledir. Ama katkı koyan Denizli’nin hayırseverlerini de anmadan geçemeyeceğim. Hastane binasında adı odalara yazılmış 200 dolayında kişi var. Onlara çok teşekkür etmemiz gerekiyor.

ic-10KARAHAYIT’A FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON HASTANESİ
Hastane konusunda “bu kadar sürede bunlar olur mu” diyebileceği bir konum yakaladık. Yıl sonuna kadar Karahayıt’ta 100 yataklı bir hastanenin temelini atacağız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi olacak. Buna devrim diyebiliriz. Niye devrim diyebiliriz? Çünkü 3000 bin yıl önce insanların ayağı bu bölgede suya giriyordu, tedavi oluyordu. Şimdi de üniversitenin şapkası altında insanların ayağı suya değecek.

Buraya dünyanın her yerinden insanlar gelecek. Uluslar arası üniversite kavramı sadece buraya yurt dışından öğrenci gelmesiyle olmuyor. Uluslar arası düzeyde hizmet veren bir hastaneye ihtiyaç var. Onkoloji Merkezi’ne hasta getirmek gibi bi durumumuz herhalde söz konusu değil. Modern teknolojinin bütün çıktılarından yararlanan batı, zaten onu kullanıyor. Ama doğanın sağladığı sağlık konusunu gerçekleştirmek için üniversitenin olması gerekiyordu, onu da orada yapıyoruz. O nedenle bu bir devrimdir.

Engin Ünal: Yıllardır söylediğiniz bu konuyu konuşuruz. Termal anlamda Denizli’nin öncü şehir olması hep konuşuldu ama bir türlü gerçekleşmedi. O anlamda söylediğinize katılıyorum. Orada yapılacak yatırımın maliyeti ne?

Hüseyin Bağcı: 25 milyon lira dolayında bir yatırımla hastane yatırımı gerçekleşecek.

ic-9

KONAKLAMA İHTİYACINI OTELLER KARŞILAYACAK
Engin Ünal: Kür hizmetiyle birlikte aynı zamanda yataklı tedavi hizmeti de verilecek değil mi?

Hüseyin Bağcı: Evet ama yatak sayısını düşük tuttuk. Bunu etraftaki otellerin yatak kapasitelerini göz önünde tutarak yaptık. Biz oraya gittiğimiz zaman karahayıt’ın ekonomisi canlanacak, turizm canlanacak. Pamukkale’ye gelen turist bir gecede dönüyor. Bundan sonra turist sadece Pamukkale ve Hierapolis’i görmek için gelmeyecek, tedavi almak için gelecek ve orada kalacaklar. Onların kalması için bizim yatak sayısını düşük tutmamız, etraftaki otellerle bizim entegre olmamız gerekiyor.

YENİ HASTANELER
Bunun dışında bizim Onkoloji Hastanemiz olacak. Yeni binamızda hizmet veren bir hastanemiz var, Psikiyatri ve Geriatri Hastanemiz var. Yaşlılarımıza bakamıyoruz, özel yerler yetmiyor. Allah herkesten uzak tutsun parkinson ve alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde aile büyüklerimiz çocuklarının, gelinlerinin, torunlarının bakımına muhtaç kalıyor. Ama onların bakımı çok zor. Biz, bunları hastanemize almak zorundayız.

Engin Ünal: Onlara da burada hizmet veriyorsunuz?

Hüseyin Bağcı: Evet veriyoruz… Henüz hastanenin açılışını yapmadık ama hizmet veriliyor. O yüzden biz 400 yatak diye çıktığımız yolculuğa ilaveler yaptık. Yıl sonu itibariyle yatak sayımız 850 olacak.

1998 yılında geldiğimizde Denizli’de şunu gördük. Denizli insanı, “üniversite” dediğinizde sadece hastaneyi algılıyordu. Nereye gittin? Üniversiteye… Dolmuşlarda da Pamukkale Üniversitesi yazıyor. Başka yerden gelen ve bu dolmuşları görenler, “sizin ne kadar çok servisiniz var” diyor. Çünkü buraya gelen her dolmuşta Pamukkale Üniversitesi yazıyor. Bu aslında doğru değil, böyle bir şey olmaz ki… Üniversitenin adı ticari kuruluş diyebileceğimiz dolmuşlarda niye yazsın? Ancak serviste yazar. Biz bunu değiştirmedik. Niye? İlgi böyle biliniyor. O bilinçli yapılmış bir şey değil ki, kendiliğinden gelişmiş.

Fakat bunun getirdiği bir şey var. Bu yazılar dolmuşlara yazılmaya başlandığında üniversite hastasi 47 yataklıydı. Şimdi üniversite hastaneleri, beş ayrı hastane ve 850 yataklı. Bu bir sene sonra bin yatağa çıkacak. Bu ne demektir biliyor musunuz? Biz bin yatağa çıktığımızda ve Şehir Hastanesi yapıldığında Denizli’de 5 bin yatağa ulaşılacak. 1 milyon nüfuslu yerde 5 bin yatak ne demektir? Bölge sağlık merkezi, bölgenin sağlık kampüsü demektir.

Ben dekanlığa başladığımda Denizli Otogarı’ndan her sabah erkenden iki otobüs kalkar, birisi Dokuz Eylül Üniversitesi’ne diğeri de Bornova’daki Ege Üniversitesi’ne… Artık var mı böyle bir şey? Şimdi oralardan geliyorlar. Antalya, Dazkırı, Dinar, İzmir, Aydın, Nazilli’den geliyorlar. “Doktor derdime bir çare” diyoruz. Onun için bu hastaneleri modernleştirmek, çağın imkanlarını kullanmaya yönelik her türlü yatırımın yapılması olmazsa olmazdır.

Bu hizmeti kamu kaynaklarını kullanarak veriyoruz. Bir ameliyat 10 liraya mal oluyorsa, devlet bunun 5-6, bilemediniz 7 lirasını veriyor. Aradaki 5 lira nereden gidecek? Her ameliyatta 3 lira derken bir süre sonra döner sermaye ve hastanelerin zarar ettiği yönünde bir kavram ortaya çıkıyor. İşletme mantığıyla baktığınızda, evet zarar… Hizmet mantığıyla baktığınızda zarar değil. Dolayısıyla devletin gücü burada ortaya çıkıyor. Sağlık hizmetine sürekli yatırım yapılıyor. Ne istersek veriliyor. Hayırseverlerimiz de ne istediysek vermiş. Geriye ne kalıyor? Ey yönetici, ey rektör kaçışın yok.

ic-11

KISKANDIRAN BÜTÇE
Şunu da diyebiliriz… Devlet bana bu kadar veriyor, zarar ediyorum Hayır… Pamukkale Üniversitesi’nin bir farkı var, döner sermayesi zararda değil. Türkiye’nin göz bebeği, yüz akı bir kurumuz. Her yerden tebrik alıyoruz.

Engin Ünal: Bunun sırrı ne?

Hüseyin Bağcı: Sırrı; birlikte yönetim, ortak akıl. Üniversiteyi yöneten rektör değil. Üniversiteyi yöneten kim biliyor musunuz? Tüm hocalar, idareciler, Denizli Valiliği, Denizli Büyükşehir Belediyesi, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları… Bakanımız yönetmeli, milletvekillerimiz yönetmeli, siyasi partilerimizin temsilcileri yönetmeli. Ben dört yıldır bunu yaptım. Bütçeyi de böyle hazırladım. Biz özel bütçeli bir kuruluşuz; ben hazırlarım, onaylanır. Bu üç yıl önceye kadar böyle değildi.

Üç yıldan bu yana ben hazırlığımı yapıyorum, valiliğe götürüyorum, yapacaklarımızı anlatıyorum. Ankara’da milletvekillerimizle Kalkınma Bakanımıza, Maliye Bakanımıza, her yere birlikte gidiyoruz. Milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları, siyasi parti temsilcileriyle her yere birlikte giden tek üniversite burası. Bunun karşılığı 2015 yılı için 234 milyon lira bütçe. Normalde benim 2015 bütçemin 2014’ten düşük olması lazım. Neden? Projeler, yapılanmalar bitti. Aldığımız yüksek bütçeyle ilk 50’deyiz, bu üniversitenin tarihinde ilk defa oluyor. Bu Denizli’ye duyulan bir ilginin göstergesidir.

234 milyon lirayla yetinmiyoruz. 2015’e 200 milyon liralık da döner sermaye bütçesiyle giriyoruz. Bunları böyle değerlendirmek gerekiyor. Bu son üç yılın tablosu. Dört yılın değil. Neden değil? İlk yıl çok farklı bir yıldı.

ic-13
14 FAKÜLTE, 4 YÜKSEKOKUL, 13 MESLEK YÜKSEKOKULU, 4 ENSTİTÜ
Engin Ünal: Üniversite sadece sağlık hizmetleri ve Tıf Fakültesi’nden ibaret değil. Başka fakülte ve yüksekokul, enstitüler de var. Oralarda durum ne?

Hüseyin Bağcı: 24 Şubat 2011’de ben görevi devraldım. O zaman üniversite 6 fakülte, 5 yüksekokul, 8 meslek yüksekokulu, 3 enstitü ve 21 araştırma uygulama merkezinden kuruluydu. 3 bin akademik ve idari personel vardı. Öğrenci sayısı 32 bindi.

Bugün itibariyle ne var? 6 fakülte 14’e çıkmış. Yüksekokul 4, meslek yüksekokulu 13’e çıkmış, enstitü 4’e çıkmış, araştırma uygulama merkezi de 42’ye çıkmış. Öğrenci sayısı da 50 bin. Üç yıl içinde olmuş yalnız. Ben dört yıl demiyorum. 2011 planlama yılıydı benim için.

Artık büyük bir üniversitesin, gelişmekte olan bir üniversite değil artık. Diğer üniversitelerle kıyasladığımızda, gelişmekte olan üniversite değliiz şüphesiz. O zaman bunun gereğini yapmak durumundayız. Bizim yaşıt 23 üniversite var. Bize dediler ki, siz büyüdünüz. Bize de buna göre planlama yapmak gerekiyordu.

Kapalı alanımız 267 bin metrekareymiş 2011’de, bugün 468 bin metrekare… 187 bin metrekareymiş yollar, kaldırımlar, bina erişim alanları ve yeşil alanlar vesaire; o da 450 bin metrekareye çıkmış. Söylediğim gibi fakülte sayımıza 8 ilave olmuş. Bizim kuruluş kanunumuzda Tıp Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi var alıyordu.

Bunların üzerine Turizm, İletişim, Teknoloji, Müzik ve Sahne Sanatları, Mimarlık ve Tasarım, Diş Hekimliği, İlahiyat ve Spor Bilimleri fakültelerini ilave ettik. Ziraat Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve Arkeolojik Bilimler Enstitüsü geliyor.

Cumhurbaşkanımız 2011 yılının Mart ayında üniversitemizi ziyaretinde, “burada bir arkeoloji üniversitesi kurulması gerekir ya da arkeoloji ağırlıklı akademik bir birimin açılması gerekir” demişti. Biz uluslararası düzeyde Arkeolojik Bilimler Enstitüsü’nü kurduk. Laodikya’ya girerken sağ tarafa bakın. Dünyanın en donanımlı atölyeleri, laboratuvarları, büroları, gelecek araştırmacıların çalışacağı mekanlar kuruldu.

ic-14

YOL HARİTASI SAĞLIK VE ARKEOLOJİ
Engin Ünal: İki tane çok önemli şey söylediniz. 1- Karahayıt’a Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi. 2-Arkeoloji bilimleri Enstitüsü. Artık yol haritası çizilmiş üniversitenin…

Hüseyin Bağcı: Anahtar kelime artık yerin üstü değil, yerin altı. Bunun turizme, sağlığa, teknolojiye, mühendisliğe uygulamalarını yapacak bilim insanların bu faaliyetlerinin burada yapılması. Pamukkale Üniversitesi’nin 2015-2019 vizyonu budur.

Sağlık ve arkeoloji beraberinde neyi getirecek? Bu beraberinde mühendisliği, teknolojiyi, Ar-Ge’yi, üçüncü nesil üniversiteyi getirecek. Teknokent aracılığıyla şirket sayımız 80’leri buldu. Şimdi 100’e doğru gidiyoruz. Bunu yaptığımızda üniversite kapılarını kapatmış bir sarayda değil, Denizli’nin tam ortasına yerleşeceğiz. Zaten kampüsümüz tam ortada. Bir fikrim var diyen herkesin, ben eğlenmek, yüzmek, fitnes yapmak, koşmak istiyorum diyen herkesin, sağlıkla ilgili bir sorunumu halledeceğim diyen herkesin, tiyatro ve konser izleyeceğim diyen herkesin tek adresi bizim kampüsümüzdür.

Bakın buraya girişte kimseye kimlik sorulmuyor. Belediye otobüsleri kapılardan giriyor, yolcusunu indirip çıkıyor. Bu rektörlükten izin alınmadan yapılıyor. Türkiye’de bu anlamda tek örnektir.

ic-10

TEKNOKENT TAŞINIYOR
Engin Ünal: O kapılardan giriş oluyor da üniversite ile Denizli tam anlamıyla bütünleşti mi?

Hüseyin Bağcı: Burada kendimi eleştireceğim tek nokta var. Bu kadar iş yapılmışsa, Teknokent’in zirve yapması gerekiyor. Bu girişimci, ihracatta sekizinci sırada olan bu şehrin Teknokent aracılığıyla Ar-Ge’yi zirveye taşıması gerekiyor. Diğer alanlarda bu kadar iş yapan Hüseyin Bağcı, bu işi eksik yaptı.

Engin Ünal: Nedir o eksik?

Hüseyin Bağcı: Sanayiciyi olduğu gibi üniversiteye getirmek zorundayız. Bu eksikliği 2015’te gideceğiz. Nasıl gidereceğiz? Teknokent’i üniversiteden alıp, Organize Sanayi Bölgesi’ne taşıyorum.

Engin Ünal: Yer hazır mı?

Hüseyin Bağcı: Hazır… Hangarları kuruyoruz, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda bunu projelendirdik. 2015’te mevcut yerde sadece ofisler kalacak. Organize Sanayi’de atölyeler, laboratuvarlar, diğer birimler olacak. Ar-Ge’yi Denizli’de sanayici ile üniversite yapmak zorunda. Biz borcumuzu o şekilde ödemek durumundayız. Eğer bunu başaramıyorsak, bunun sorumluluğunun yüzde 50’si üniversiteye, yüzde 50’si de üniversite dışana atfedilmelidir.

Bilgiyi üreten ben olduğuma göre, AR-Ge’de temel de bilgi olduğuna göre, bilgiyi paraya dönüştürebileceğimiz ölçüde bu olacaksa, girişimci üniversite olacaksak; o yüzde 50-50 sorumluluğun yüzde 51’ini ben almak zorundayım. Çünkü bilgiyi ben üretiyorum. Bunu Hüseyin Bağcı olarak söylüyorum, rektör olarak değil.

1970’li yıllarda Ankara’da ne söylemişsem, 2019-2023 döneminde onların hayata geçirilmesi için 2015-2019 döneminde yapılacakları hazırlıyoruz. Herkes 2023’ü konuşuyor, niye rektörler konuşmuyor? Ben bunu konuşmak zorundayım. Benim 2015-2019 vizyonumun, projelerimin, bizi 2023’e taşıyacak akademik anlamda her şeyin mutfağının burası olmasının altını üstünü çiziyor ve askıya çıkarıyorum. Ben hiçbir şeyi masaya yatırmam… Masaya yatırmak ne demek? Neyi masaya yatıracağım ben? Masaya yatırmıyorum, askıya çıkarıyorum askıya. Yüzde 51 sorumluluğu da üzerime alıyorum. Şimdiye kadar yapacağım dedikleri mi yaptım mı?

Engin Ünal: Bilemiyorum, onu size sormalı… Yaptınız mı?

Hüseyin Bağcı: Yaptım…

Engin Ünal: Eksik bir şey kalmadı mı?

Hüseyin Bağcı: Söylüyorum işte…

Engin Ünal: Ben, Teknokent’in dışında soruyorum…

Hüseyin Bağcı: 2019-2023 vizyonuna üniversite olarak bu şekilde girilmez, eksik var… Peki, yapacağım dediklerimi, yaparım dediklerimi de bu vizyonun içine koyduysam, devlet de bu noktada üniversiteye gereken desteği verdiyse geri dönüş var mı? Ben de üniversite olarak bundan geri dönmem.

ic-12

ÖĞRENCİ NEDEN PAÜ’YÜ TERCİH ETSİN?
Engin Ünal: Ben öğrenciyim, üniversite tercihi yapacağım neden Pamukkale Üniversitesi’ni işaretliyeyim?

Hüseyin Bağcı: Bundan sonra iyi bir araştırma, iyi bir sağlık üniversitesidir diyerek öğrenciler bunu görecek. İkincisi Denizli büyükşehir, bölge çok önemli görüyorlar. Arkeoloji, tarih, turizm, gezi görüyorlar. Tıp Fakültesi’nin başarılarını görüyolar. Mühendislik temel ayağımız. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemiz özellikle ekonomi alanında çok iyi eğitim veriyor, çok iyi araştırmalar yapıyor. Öğrenciler bunu zaten biliyor, bir sıkıntımız yok.

Bir sıkıntımız var; fizik, kimya, biyoloji, temel bilimler. En fazla hocamızın olduğu yer orası. Ama orada da yüksek öğretimdeki dalgalanmalar nedeniyle mezun olanların istihdamındaki zorluklar ve eğitim fakültelerinden tümüyle öğretmen çıkarılması oradaki kontenjanlarımızı düşürüyor, tercih edililirliğimizi azaltıyor.

Arkadaşlarla “Fizik, kimya, biyoloji başta olmak üzere öğrenci gelişindeki azalmalar ya da tercih edilmedeki düşüşleri mezuniyet sonrası düzeyde kapasiteyi artırarak, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine taşıyalım, uluslararası ilişkilere taşıyalım diyerek toplantılar yapıyoruz.

Bir de öğrenci gözüyle baktığımızda, öğrenci ne ister? Çalışmak ve eğlenmek, barınma koşullarının günün koşullarına uygun olmasını ister. Denizli o bakımdan iyi bir yer. Yurt kapasitemizi merkezde 5 binden 6 binin üzerine çıkarıyoruz. Ancak şu anda kampüsümüzde 50 bin öğrenci var. Bunun 20 bini kendi ailesi ya da akrabasının yanında kaldığını varsayalım. Geri kalan 30 bin öğrenci nerede kalacak? Apartlar, pansiyonlarda, özel yurtlarda kalacak. Dolayısıyla denizli insanına bu noktada büyük bir görev düşüyor. Onları evladı gibi bağrına basmalı.

ic-3

 

KIZLI-ERKEKLİ APARTLAR KONUSU…
Engin Ünal: Belki yanıtlamayabilirsiniz ama söz buraya gelmişken sormak isterim. Ne zaman apart konusu açılsa Denizli hep kızlı-erkekli yerlerle hatırlanıyor. Siz bir üniversite yöneticisi olarak olaya nasıl yaklaşıyorsunuz?

Hüseyin Bağcı: Bu olaya sizin beklediğiniz veya beklemediğiniz bir cevapla yaklaşmam ben. Bir üniversitenin yöneticisiyim ben. O öğrenciler, benim öğrencim. Onların huzuru için ne gerekiyorsa, onların sağlıklı bir şekilde eğitim almaları, barınmaları, korunmaları için ne gerekiyorsa onun yollarını açmak için herkesle istişare yaparım. Bu benim görevim midir? Hayır… Ben, Kredi Yurtlar Kurumu’nun yöneticisi değilim. Ben, bu şehirde merkezi veya yerel yönetimin de temsilcisi değilim. Ama ben bu şehirde doğdum, büyüdüm. Bu şehirde görev yapıyorsam, bunu kendime görev adlederim. En huzurlu ortam neyse onun için çalışırım. Dolayısıyla sizin beklediğiniz veya beklemediğiniz cevabı vermem.

Engin Ünal: Benim bekleyip beklemediğim diye bir şey yok. Ben sadece çok konuşulan konuda soru yönelttim. Bir de apart konusu açıldığında hemen akıllara Denizli geliyor. Bunun yarattığı rahatsızlığı ifade ettim.

Hüseyin Bağcı: Zaten neyi bekliyorsun, test etmedim. Neyi beklemiyorsun, onu da test etmedim. Ben bu noktada onlarla uğraşmıyorum. 50 bin öğrenci benim çocuğum mu? Ben onların velisi miyim? Velileri onları bana emanet etti mi onunla ilgiliyim. Ben onların burada kalacakları 2 ile 6 yılda huzurlu olmalarının uğraşını veririm. Ben onların bu şehirde en huzurlu kalmaları için ne yapılacaksa yapmak zorundayım. Yasal olarak kimse bana niye uğraşıyorsun, niye uğraşmıyorsun demez. Ama onlar bana emanet edilmiş. Bu duyguyla hareket etmek zorundayız. Hepimiz bu şehirdeyiz. Bana niye böyle düşünüyorsun, amma da hamasetli konuştun ha diyemez. Bu şehir farklı. Popülist yaklaşımlarla “yurtlar meselesine ne diyorsun” diye bir sorunun cevabını bunun dışında asla vermem. Vermedim, vermiyeceğim…

ic-8

GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ PARALEL OPERASYONU MU?
Engin Ünal: Yine bir art niyet aramamanızı söyleyerek bir başka soruya geçiyorum. Rektör olduktan sonra bir dönem birlikte çalıştığınız arkadaşlarınız ile daha sonra yollarınızı ayırdınız. Bu yol ayırma belki tesadüfen 17-25 Aralık operasyonlarının ardından hükümet ile cemaatin arasının açılmasının sonrasında oldu. Dışarıda “üniversitede de paralel operasyon yapılıyor” gibi algı oluşturdu. Bunu birinci ağızdan dinlemek isterim, neler söylersiniz?

Hüseyin Bağcı: Burası bir üniversite, kamu üniversitesi, devletin yasa ve yönetmelikleri kapsamında yönettiğimiz bir üniversite. Kimse kendi başına “şunu şöyle yapıyorum, bunu böyle yapıyorum” diyemez. Sonuçta bir kamudur, devletin parası vardır. Kimse böyle bir şey söyleyemez. Dolayısıyla ben, sizin “sorumu herhangi bir art niyetle sormuyorum” derken, sanki art niyetle soruyormuşsunuz gibi algıladığım şeklinde yanlış bir yere gitmeyin.

Devletin üniversitelerinde her şey yasa ve yönetmeliğe bağlı olarak belirlenir. Yasa ve yönetmeliğin dışına hiç kimse çıkamaz. Üniversitenin yasa ve yönetmeliği, diğerlerinden farklı olabilir. Her kurumun kendisine ait yasa ve yönetmeliği var. Bu üniversitede her şey yasa ve yönetmelikler çerçevesinde, devlet terbiyesi ve ahlakının getirdiği etik değerler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir, gerçekleşmeye devam edecektir.

“HER PROFESÖR REKTÖRLÜK YAPACAK KAPASİTEDİR”
Engin Ünal: Yeni dönem adaylığıyla ilgili söyleyeceklerinizi de alarak sohbetimizi bitirelim…

Hüseyin Bağcı: Yeni dönem için neler yapacağımızı anlattım. Rektör seçimi yakında gerçekleşecek. Pamukkale Üniversitesi’nde görev yapan profesörlerin hepsinin rektörlük yapacak kapasitede olduğunu söyleyebilirim. Şu anda ben de rektörlük şapkamı bir kenara koyarak yarışa katılanlardan birisiyim. Herkese başarılar diliyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı