REKLAMI GEÇ

Alindair Soğutma Sistemleri sahibi Basri Kabel ile sektör üzerine

6 Nisan 2018 Cuma

Tekstile endeksli bir dinamiği olan Denizli’de farklı alanlarda, oldukça başarılı örnekler de var. Bunlardan biri de Alindair markası ile iklimlendirme sektöründe hızlı bir yükseliş gösteren Basri Kabel.

İşadamı Basri Kabel ile hem yaşam öyküsünü, hem de iş dünyasındaki yerini konuştuk. İklimlendirme sistemleri üretimi ile geldiği aşamayla parmak ısırtan Basri Kabel, asıl takdiri yerli üretim adına ortaya koyduğu çabayla alıyor.

Tamamına yakını ithal ürünlerle çıktığı yolda 10 yıl gibi kısa bir sürede neredeyse yüzde 100 yerli üretime geçebilmiş olması, Basri Kabel’i hedefi olan hem dünya şirketi olma, hem de Denizli’yi doğal klima alanında üs haline getirebilme sürecinde bir adım öne taşıyor.

Basri Kabel ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sizin de aynı keyifle hayat hikayesine tanıklık edeceğine inanıyoruz.

Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
Ben Basri Kabel. Tavas Nikfer kasabasında 1969 yılında doğdum. Ortaöğretimimi Nikfer’de, liseyi Denizli’de, üniversiteyi de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde tamamladım. 1990’lı yıllardan sonra da iş dünyasına atıldım. Hem öğrenciliğimde hem de sonrasında özel şirketlerde pazarlama ve satış yöneticisi olarak çalıştım. 2002 yılında ise kendi şirketimizi eşim Mimar Özlem Durdu Kabel ile kurduk. Bu dönemde şirketin yönetimini Özlem Hanım’a bırakarak ısıtma ve soğutma sektöründe faaliyet yürüten firmada çalışmaya başladım. Bu dönemde bir tekstil fabrikasının soğutulmasıyla ilgili talep aldık ve bu işi iptidai bir yolla çözdük. Fakat bu esnada sektördeki eksikliği fark ettim, buna dönük yaptığımız araştırma neticesinde ithal bir ürün keşfettik ve sanayiye ilk uygulamalarını yaptık. 2007 sonunda ise markalaşma yoluna giderek Alindair markasını oluşturduk. Sonraki yıllarda Kabel ve Greenpad markalarını da tescilleterek markalaşma sürecine devam ettik.

Eğitiminiz hangi alandaydı?
İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler (ÇEKO) bölümünü okudum. Kendi bölümle ilgili hep kıvanç duyarım. Türkiye’de bu bölümle ilgili çok iyi şeyler ortaya konmaz ama Eski Çalışma Bakanları’ndan biri ÇEKO mezunudur. Bölümde biz, iş yasaları, iş kanunları, sendika kanunları, Bağ-Kur kanunları, ekonomi ve sosyal hayat konusunda geçmiş ekonomik sistemler hakkında derin bir eğitim görürüz aslında. Türkiye’de bunun önemi tam olarak  anlaşılamadı. Bu bölümlere gereken önem verilmiyor. O yüzden de pek kimse bilmiyor. Ben şimdi tekrar üniversiteye gitsem, yine aynı bölümde okurdum. Çünkü iş, endüstri ilişkilerinden geçiyor. Endüstri ilişkilerini çözdüğünüzde, ekonomi, siyaset ve insanlar arasındaki ilişkileri anlamış oluyorsunuz. Ama bu konuda eğitiminiz iyi değilse, gelecek yıllarda biraz zorluklar yaşıyorsunuz.

Üniversite yıllarında da aktif miydiniz?
Üniversite dönemim benim en önemli kazanımları elde ettiğim dönemlerdi. Evet, oldukça aktiftim. Başta da söylemiştim, ben Nikferli fakir bir ailenin çocuğuydum. Bu nedenle de imkanlarım kısıtlıydı. Bursa’da üniversiteye başladıktan kısa süre sonra, el poşetleri imalatı yapan bir işyeriyle anlaştım, poşet yapmaya başladım.

“HEAVY METAL BASKILI TİŞÖRTLERİ TÜRKİYE’YE BEN GETİRDİM”
O dönemlerde Heavy Metal fırtınası vardı. Gençlerin büyük çoğunluğu bu müzik tarzını beğeniyor ve dinliyordu. Bunların materyalleri de çok rağbet görüyordu. Almanya’da bir tanıdığım ile bağlantıya geçtim. O zamanlar telefonlar, sosyal medya falan yok. Mektup yazdım ve Heavy Metal tişörtlerinden istedim ve 200 mark gönderdim. Malzemeler geldi, onların satıp yeniden istedim. Her seferinde gönderdiğim para artıyordu. Türkiye’ye Heavy Metal tişörtlerini getiren ilk isim oldum. Bursa’da siyah tişörtlerin üzerine metalci baskıları yapıp satarak üniversite hayatımı tamamladım. Bu süreç hem çok keyif aldığım, hem de iş dünyasına hazırlandığım bir dönem oldu.

Tabi ekonomi yönetimini öğrenemediğiniz zaman, ciddi anlamda bir problem olur. Şimdi Alindair, eğitiminizden, firmanın temellerini atıncaya kadar farklı alanlarda bulundunuz. Bu en doğruyu aramak mıydı, yoksa o geçişlerde başka problemler mi vardı?
Problemler yoktu, doğal zamanlar geçti. Şimdi şöyle düşünmek lazım,
Denizli’den bir öğrenci çıktığında, yoksul bir ailenin çocuğu ne yapabiliri yapmaya çalıştık. Daha iyi eğitim almış arkadaşlar, daha iyi olanaklardan gelmiş olanların bizden daha hızlı yol almaları normal. Çünkü önlerinde imkanları var. Daha iyi eğitimli aileden geliyor, daha iyi okullara gidiyorsanız, bizim 35 yaşında başladığımız işi, siz 25 yaşında yapabilirsiniz. Fark budur, biz o farkı 35 yaşında ortadan kaldırabildik. Bizim imkanlarımız buna izin verdi.

Alindair’in faaliyet alanı nedir peki?
Biz soğutma sistemi imal eden bir firmayız. Tüketicilerimiz bizim ürünlerimize klima diyor. Klima deyince teknik olarak baktığımızda ısıtma ve soğutma işini beraber yapması lazım. Ama Alindair bu işin sadece soğutma kısmını yapıyor. Çünkü ısıtmak kolay iştir. Soğutmak ona göre biraz daha zordur. Biz zor olanı tercih edip, o alanda yürümeye karar verdik. Bizim sistemlerimizde normal klima sistemi gibi gaz yok. Onun yerine su var. Sudan gelen enerjiyi havayla çarpıştırarak havanın sıcaklığını 12-15 derece düşürüyoruz. Serinletilmiş hava nereye ihtiyaçsa oraya gönderiyoruz. Alindair’in yaptığı şey serinletme işi.

Gazlı split klimalar ile sizin serinletme sistemleri arasındaki farklar neler?
Bunu içinde iki önemli fark var aslında. Birincisi, %90 daha fazla enerji tasarrufuna sahip. Bizim ürünlerimiz 1 lira harcıyorsa, bildiğiniz gazlı klimalar 10 lira harcıyor. Bu kadar büyük, belirgin bir fark var. İkincisi bizim sistemlerimiz, yüzde yüz taze hava ile çalışıyor. Gazlı klimalar ise içerdeki ortamın çevrimi ve sıcaklığın düşürülmesi ilgili, hiç taze hava yok. Tabiki taze hava ile çalışan, daha sağlıklı. İki önemli fark var bu şekilde.

Gaz kullanmamanın çevresel etki bakımından değerlendirmesine ne diyorsunuz peki?
Gaz kullanılmadığı zaman, atmosfere zararı olmuyor demektir. Daha az elektrik harcadığı için de elektrik üretimi esnasında kullanılan katı veya sıvı yakıtların da tüketilmesini engellemiş oluyor. Ürün aslında yüzde yüz çevrecidir. Ama çevre ile belgelendirilmesini Türkiye’de başlatılmamış durumda. Çevreye hiçbir şekilde zararlı gaz salamaz, çünkü suyun enerjisini kullanarak soğutmayı gerçekleştiriyor. Uluslararası standartların ülkemizde sağlanması için TSE ile bir çalışma başlatılmış durumdadır.

Sizi birkaç adım öne geçirmez mi, çevre dostu bir üretim olması? Çünkü dünyanın yükselen trendi mahvedilmiş dünyayı artık nasıl koruyabiliriz oldu.
Mevcut klimalar aslında ortamı soğuturken, atmosferi ısıtırlar. Meserret Sokak’ta 10 tane salon tipi klimanın motorlarını düşünürseniz, oradan geçerken sıcaklığı 10 derece daha fazla hissedersiniz. Sistem klimaları bir ortamı soğuturken, aynı zamanda çevreyi ısıtırlar. Hayat standartları açısından veya katı yakıtlar kullanma açısından gayet olumsuz bir örnektir. Bizim ürünlerimizin çevresel standartların gelişmesi ile ilgili bir iş.

Uygulama alanlarını açar mısınız? Bu sistemleri nerelerde uygulayabiliyorsunuz?
Şirketin asıl hedefi, geniş hacimli endüstriyel alanların soğutulması ile ilgiliydi. Endüstri alanlarda üretim sahaları var, güneş nedeniyle dışarıdan ısıya bir de üretim yapan makinaların ürettiği sıcaklık eklenince ürünler ciddi bir sıcaklığa maruz kalıyor. Dışarıda 35 derece sıcaklık olduğu zaman içeride 45-55 derece kadar ortam sıcaklığı oluşuyor. Bu şekilde üretim yapma standardınız düşüyor.
Siz 35 derece üretim yaptığınızda, verim kaybına uğruyorsunuz. Alindair bu ortamları soğutarak, üretimin kalitesini yüzde 20-25 oranında artırıyor. İkinci bir markamız daha var. KABEL markamızla da insanların yaşadığı, oturduğu, gezdiği daha geniş alanlarda uygulama yapmayı hedefledik. Restorantlarda, açık ve yarı açık kafelerde, parklarda kullanılabilecek üniteler bunlar. Onlar da klima ile serinleme şansınız olmayacağı alanlarda devreye giriyor ve ortama kurup, sıcaklığı 10-12 derece düşürebiliyor. Siz bu şekilde açık havada bile serinleme şansı yakalayabiliyorsunuz. Hem endüstride hem dışarıdaki hayatta yoğun bir kullanım var.

Ürettiğiniz cihazların çalışma yöntemi nasıl?
Su, bu sistemde neme doymuş şekilde gönderiyor. Bunun da iki önemli faydası var. Denizli’deki sanayicilerimizin ana faaliyet alanı tekstildir, pamuklu dokumadır, bu da bizim şehrimizin geleneksel sektörü tabii ki. Babadağlı hemşerilerimizin çıkış noktası da burasıdır. Doğal olarak bizim sanayicimiz ve esnafımız, pamuklu dokumanın neye ihtiyacı olduğunu bilir. Pamuklu dokumanın ihtiyacı olan nemdir ve serin havadır, uygun sıcaklıktır. Alindair markalı cihazlar da onların ihtiyacı olan nemi verir ve onların ihtiyaç duyduğu serinliği sağlar. Bunu yaparken de ekonomik olarak sizi yormaz. Soğutma için standart ürünler kullanırken ortaya çıkan elektrik maliyetiyle Alindair markalı ürünler arasındaki oran 10’da birdir.

Dokuma atölyeniz varsa, bu ürünleri kullanıp, ortamdaki rutubeti en az % 45-50 derecede tutabilirsiniz. Ortam sıcaklığı 35-45 C ise siz bunu 25-30 dereceye düşürebilirsiniz. Bu sayede, arıza ortaya çıkmaz. Ortamda nem varsa iplik kopmaz. Konfeksiyonda ortamı böyle bir klima ile serinletiyorsanız, yüzde 45- 50 civarında rutubet oluyordur. Bu rutubet o iplerin gerilmesine, ipliklerin çekmesine, kopmasına neden olur. Bu yüzden sanayide kullanılan ürünlerimizin, nem ve serinlik açısından yüzde yüz etkilidir. Denizli’deki ilk müşterilerimiz de bu nedenle tekstil sanayicileri olmuştur. Onlar da (başta Sayın Derya Baltalı olmak üzere) zaten bize yol göstermişlerdir.

Üretimin sürekliliği ve performansı bakımından da önemli. Siz hem makinaları koruyorsunuz hem de üretenleri koruyorsunuz. Çalışanları koruduğunuz sürece performansı yükselecektir. Sıcaktan bayılmış bir adamın çalışması ile serin bir ortamda çalışanlar arasındaki farkı hesaplamak lazım.
Geçenlerde önemli bir İzmir firmasından bir talep geldi. Bizim iş yerimize bir keşifte bulunur musunuz diye. Çok büyük, bin beş yüz kişinin çalıştığı bir iş yeri. Bu tür projeleri ben, hep yerinde görmek isterim. Keşifi bitirdik, değerlendirmeler ile derken içeri genç bir beyefendi girdi ve “Ne yaptınız?” diye sordu. Firmanın yetkilisi de “pazarlık ediyoruz, görüşmeler devam ediyor” diyerek cevap verdi. Firmanın sahibi olduğunu öğrendiğim genç, “Pazarlığınızı bir an önce bitirin, bir an önce de kurun, benim yüzde 25-30 üretim kaybım var. Her gün ortalama 50 kişi sıcaktan işe gelmiyor, ben istediğim üretimi alamıyorum” dedi. İş yeri sahibi bu sözleriyle bizim bildiğimiz ve savunduğumuz doğruları net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Bizim ürünlerimiz, çalışanların performanslarını yüzde 25-30 oranında arttırıyor. Bir firma normal havada 100 adet üretim yapabiliyorsa, sıcaklık arttığında bu 70’e düşüyor.

Çalışanların su içmesi lazım, tuvalete çıkması, serinlemesi lazım hele ki Ramazan ayı geldiğinde o performans yüzde 50’ye kadar düşüyor. Doğal olarak bizim ürünlerimizle üretim yüzde 20-25 oranında artıyor.

İş hacminizle ilgili biraz bilgi verir misiniz? Potansiyeliniz nedir, üretim kapasiteniz nedir?
Alindair şirketlerinin şu an İstanbul-Bursa’da bölge müdürlüğü, Gaziantep ve Denizli’de üretim sahaları olmak üzere üç ana sanayi bölgesinde faaliyetteyiz. Batı Anadolu’yu iki bölgeden, doğuyu da Gaziantep’ten yönetiyoruz. Toplam çalışanımız şu an 80 civarında. Beyaz yakalılar dahil. Üretimdeki amacımız Türkiye’deki tüm ihtiyacı karşılamak ve bunu her yıl artırarak götürmek.

Havalandırma sektöründe geleceği nasıl görüyorsunuz?
Havalandırma sektörü hiçbir zaman bitmeyecek bir sektör, gıda sektörü gibi. İnsanların konfor şartları biraz daha değişiyor. Üretim alanlarının serinletilmesi, daha elzem haline geliyor. Kim bunu enerjiden ve üretim maliyetinden kısabilirse, daha ucuza mal edebilirse, kara geçiyor. En önemlisi de dünya ısınıyor. Herkes bu senenin çok daha sıcak olacağını düşünüyor. Dolasıyla insanlar bir panik halinde, ne yapacağını düşünüyor. Bu sorunları, sıcak başlamadan çözmek istiyor. Çözemediği zaman kaybedeceği şeyi çok iyi biliyor.

Sizde de var mı kalifiye işçi problemi?
Evet, aradığımız işçiyi bulamıyoruz. Hala işçi almak ile ilgili ilanlarımız var. Ama işçi yok. İŞKUR’a başvuran arkadaşların hangi alanda altyapıları varsa, onunla ilgili mesleklere yönlendirilmeleri yapılması lazım. Bizim de düşüncemiz var, meslek yüksekokulu gibi bir okul kuralım, orada öğrencileri yetiştirelim diye. Sanayicinin ihtiyacı bu.

Denizli’nin önemli firmalarından biri, iş yerine sizin ürünlerinizi kurmak istedi. Üretim ve montajındaki reaksiyonlarınız nasıl? Bir de üretimde millilikten söz etmiştiniz. Geldiğiniz aşama nedir?
Bütün ürünlerimizin kolaylıkla montajı yapılabilir. Biz her üç bölgede faaliyet yürütüyoruz, bu bölgelerde Türkiye’nin belli başlı firmaların ihtiyaçlarını giderebiliyoruz. Bunun için de üretimde süreklilik ve stoklama yapıyoruz. Aynı zamanda ihracat da yapıyoruz. Eğer ihracat da yapıyorsanız zaten stok yapmak zorundasınız.

Alindair şirketinin altında KABEL, GREENPAD, COOLSTEIN gibi çeşitli markalar var. KABEL markasıyla fan imalatımız var, fan imalatımız daha çok tavuk çiftliklerinde, seralarda ve endüstriyel alanlarda kullanılmak üzere. Bunun yanında klimalarımızda kullanılan GREENPAD markalı eşanjör imalatımız var. Bu ısı değiştirici eşanjör olmadan sizin ürününüzün hiçbir değeri yok. Biz bu eşanjörün Greenpad markasıyla Türkiye’de imalatını başlattık. Bu yılın başından itibaren bu ürünün yurt dışına da satışı başladı. Yıllardır yıllık ne kadar parayı yurt dışına verdiğimizi çok iyi biliyoruz. Planlı bir çalışmayla bu ürünler yerli olarak Türkiye’de üretilebilirdi, biz bunu yerli hale getirdik. Tüm rakiplerimiz dahil herkesin ihtiyacını giderme şansımız var. İhracat potansiyelimiz çok iyi, çünkü Orta Doğu’daki, Afrika’daki bir müşteri, Made-in Turkey dediğimizde size inanıyor ve güveniyor. Fiyatımız fazla olsa bile bizi tercih edebiliyor. Made-in Turkey olarak tercih edilen hale geldik. Denizli’deki tekstil de aynı şekilde. Kabel fanların yerlileşme çalışmasını geçen sene bitirdik.

Bu sene de Alindir markalı endüstriyel klimalarımızın yerleştirme çalışmalarını sezon başında bitirdik. Klimalarda ve fanlarda kullanılan motoru Türkiye’de, VOLT motor fabrikasında özel olarak ürettiriyoruz. Şimdi bunların plastik gövdelerini de Türkiye’de üretmeye başlayacağız. Bu nedenle plastik enjeksiyon hattı kurduk. Bu yılın 8. ya da 9. ayında devreye alınacak.

Peki, bunları nasıl başardınız, nasıl bir yol izlediniz?
Biz aslında AR-GE yolu ile gelişmeyi hedef alan bir şirketiz. Biz ilk projemizi 2010 yılında TUBİTAK’a hazırlamıştık. Bu, ürünlerimizin test edilmesi, uygun standartlarda dizayn edilmesi, üretilmesi ve verimliliğin ölçülmesi ile ilgili bir test odası düzeneği ile ilgiliydi. Proje miktarı 250 bin TL civarıydı. TUBİTAK bu projeyi onayladı. Türkiye’de bunun olması lazım dedi ve projeye destek verdi. 2013 yılında ikinci projeyi hazırlayıp başvurduk, bu proje de ürünlerimizin güneş panelleri ve akü ile de çalıştırılması ile ilgiliydi. O projede de TUBİTAK’tan destek aldık ve başarı ile tamamladık. Son olarak bu ürünlerin eşanjörlerinin ve plastik gövdelerinin üretilmesi ile ilgili bir yatırım desteği istedik Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’ndan. O projemiz de 2016 Haziran Ayı’nda onaylandı, 8. ya da 9. ayda tamamlanacak.

Hedefiniz nedir?
Şirketimizin en büyük hedefi, doğal klimada Denizli’yi bir üs haline getirebilmek. Biliyorsunuz Denizli tekstil anlamında bir üstür. Havlu alınacaksa, bornoz alınacaksa gidilecek tek nokta Denizli’dir. Doğal klima üretiminde de şehrimizi Afrika’ya ve Orta Doğu’ya hitap eden bir seviyeye çıkarmak istiyoruz. Bizim buradaki üssümüz bütün ülkeye hitap edeceği gibi, Orta Doğu ve Afrika’ya da hitap edebilecek.


Şu andaki ihracaat potansiyeliniz nedir?
Irak, Suriye, Sudan, Cezayir, Fas ve Libya’ya satış yapıyoruz. Türkmenistan ve Kazakistan’da da müşterilerimiz var. Şunu burada açıkça belirtmek lazım. Şirketimizin politikası AR-GE faaliyetlerinden başlayıp, şehrimizi bir ÜRETİM ÜSSÜ haline getirmekti. Türkiye’deki genel sanayileşmenin de bu şekilde olması lazım. Devletin son 15 yıl içerisinde AR-GE ve yerli üretime dair desteği daha öncekilerle aynı değil. Yerli ürünle rekabet şansımız daha kolay ama ithal ürünle işimiz zor. O yüzden mümkün olduğunca yerli malda ısrarcı olmak lazım.

Dünya şirketi olmak için üretim potansiyelinin sınırsız ve sorunsuz ilerlemesi gerekiyor. Bu da personel kalitesi ile doğrudan alakalı. Bunun için nasıl çözümler ürettiniz?
Beyaz yakalılarımızın büyük çoğunluğu mühendistir. İhtiyaç durumunda genç ve başarılı mühendisleri kadromuza alıyoruz, çünkü teknolojiyi en iyi anlayabilen, hızlı harekete geçirebilen mühendislere ihtiyacımız var. Onlara sanayiciler olarak destek vermemiz lazım.

Şirketimizde, ÜNİVERSİTE- SANAYİCİ işbirliğine örnek teşkil edebilecek, 2010 yılından başlattığımız çalışmayla kaliteli ve tecrübeli bir AR-GE departmanı oluşturduk. Bizi kendimize güveni ve başarıya getiren budur.

Üretim hatlarımızda çalışacak mavi yakalı işçi ve teknikerlere şirket içi eğitim vererek kaliteli üretim metodlarını etkin bir şekilde kullanıyoruz. Sonra bazılarını servis sorumlusu haline getiriyoruz. Eğitim olmayınca verim almak zor.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı
 

İletişim

Tel : 444 1974

Web: http://www.aquacitydenizli.com.tr/

Sinpaş AquaCity Denizli Tanıtım Ofisi

İzmir Asfaltı Üzeri 5. km

Adnan Menderes Bulvarı No: 185

(Eski EGS Park) Denizli