REKLAMI GEÇ

Asım Altıntaş, babası Şapkacı Hasan’ı anlattı

28 Nisan 2018 Cumartesi

Bu hafta röportajımızın formatını biraz değiştiriyoruz. Bu kez, konuk aldığımız isim maalesef aramızda yok. Küp Şarapları’nın kurucusu, Şapkacı Hasan olarak bilinen duayen işadamı Hasan Altıntaş’ı, mirasını sürdüren oğlu Asım Altıntaş’ın anlatımlarıyla sayfamıza konuk ediyoruz.

Asım Altıntaş, Bekilli’nin efsane isimlerinden biri. Dolu dolu, maceralı bir hayat öyküsüne sahip. 1928 yılında dünyaya gelen, 10 Eylül 2010’da da aramızdan ayrılan Şapkacı Hasan, renkli kişiliği, çalışma azmi, yeniliklere açlığı ve sürekli daha ileri bakmasıyla tanınırdı.

82 yıllık yaşamında bir çok iş denemesi olan Şapkacı Hasan, şarapçılığının öncesinde yaptığı şapkacılık mesleği nedeniyle aldığı lakabı ölünceye kadar kullanmış.

Hayatı tesadüfler üzerine kurulu olan Küp Şarapları’nın efsane ismi Hasan Altıntaş, hiç aklında yokken, bir üzüm üreticisine acıyarak aldığı 200 kilogram üzümü, komşularından bulduğu, tarihi eser küpler içini kurarak başlamış şarapçılığa.

Hiç aklında yokken, yaşamının ondan sonraki bölümünü oluşturacak şarapçılık sektöründe hızla yükselirken de yine tesadüf eseri vişneden yaptığı Türkiye’nin ilk meyve şarabı ile de sektörün yönünü ve hızını değiştirmiş.

Şapkacı Hasan’ın hayat ve başarı öyküsüne gelin isterseniz Küp Şarapları’nın Yönetim Kurul Başkanı oğlu Asım Altıntaş’ın anlatımıyla ortak olalım.

Şapkacı Hasan kimdir? Bize babanızı anlatır mısınız?
Babamın doğum tarihi nüfusta 1927, ama gerçekte 1928. Kendisinden önce doğan kardeşi ölüyor, nüfusu kaydedilmiş, onun yerine yazılmış. Babam en son çocuk, 1903 abisi benim adım verilen Asım, o adam mermerci ve Denizli’de ilk yontma heykelleri yapan adam Hacı Asım. 1908 Mehmet Amcam var. Babamlar 4 kardeş. Babam doğduğunda babaannem 44 yaşındaymış. O zamanki ailenin mesleği taşçılık ve susam ve haşhaş yağı üretimi üzerineymiş. Yöresel olarak çıkarıyorlar ve mezar taşı yapıyorlar. Yani aile mesleği taşçılık.

Babam ilkokul mezunu hatta “7 yılda falan bitirdim” derdi. Berber çıraklığına vermişler, mesleği sevmemiş ve bir bahane bulup iki günde ayrılmış. Küçük amcam terziydi onun yanına çırak olmuş. 1940’lı yıllarda çıraklık parası ve öğlen iki saat izin vermek zorunluymuş. Çıraklık saati diye belediye hoparlöründen ilan edilirmiş.

Amcamla birlikte çalışıyorlar, 1944’de askere gidiyor, 16-17 yaşında. Üç yıl askerlik yapıyor, döndükten sonra annemle evleniyor. O arada babaannem vefat ediyor.

Yağ çıkarıyorlar, taş yontuyorlar. Böyle bir dönemde seyyar sinemacılığa başlıyor. İki arkadaş, bir sinema makinesi alıyorlar. O zaman motor yok, katırla köyleri dolaşıyorlar. Bu arada annem ile dedem evde çalışıyorlar. Oradan batıyorlar. ‘Ben makineyi Manisalı birine verdim o da battı’ derdi.

Babam 1950-55’lerde terzi çıraklığı yaptığı dönemde, şapka dikmesini öğreniyor. O zaman da şapka popüler. Bunun için de ucuza kumaş lazım. İzmir’de falan araştırıyor, orada kumaş da Ermenilerin elinde. Onlardan parça kumaşlar alıyor ve 5-6 çırakla atölyesini Altıntaş Kasketleri adıyla kuruyor. Bekilli’de kasketçi sayısı artıyor, sirkülasyon var. Mesleği bırakacağı zaman dikiş makinesini Çivril’deki Kameroğlu’na satıyor. O da bir yazıda babamdan bahsetmiş. Kasket dükkanında geceleri de gündüzleri de çalışılıyor. Kasket işine 1965’e kadar devam ediyor.

Babanızın sosyal yaşamı nasıldı?
Babamların bir arkadaş grubu varmış ve sürekli toplanırlarmış. Sanırım 1956-57 döneminde. Bu buluşmaların birinde bira içiyor. Yarısını falan içtim diyor ilk içtiği alkolmüş. Sohbetler koyulaşıyor diyor, o zaman Demokrat Parti’nin baskısı var, bunlar Halk Partili. Bekilli’deki Demokrat Parti’nin ilçe başkanı, Bekilli’nin her şeyi ile ilgileniyor. Bir baskı var, bir gruba karşı. Bunlar kendi aralarında Cumhuriyetçiler diye grup oluşturuyorlar. Akşamları oturuyorlar, toplanıyorlar, biri iki bardak bir şey içiyorlar, hobiler oluşturuyorlar. Avcılık yapıyorlar ama babam gitmiyor.

İlk şarabın hikayesini anlatır mısınız?
O zamanlar bir iki şarap fabrikası var ama küçük. Üzümün heba olduğunu görüyorlar. Köyden biri şarap fabrikasına 200 kilo dolayında üzün getirmiş ama şarapçı bunu almamış. Babam da üzümleri alıp eve götürmüş. Annem “neden aldın getirdin bu üzümü, ne yapacağız bu kadar üzümle” demiş, çıkışmış. Küp bulduruyorlar sağdan soldan. Yıl 1958-59, ilk şarabı yapıyor. 1959’da Ticaret Odası’na kayıt oluyor. Bekilli’ye sanırım birisi geliyor Ticaret Odası’ndan, aynı tarihte 60-70 esnaf kayıt olmuş. Babamın kaydında da ‘Altıntaş Kasket ve Şarapçılık’ var. Küple başlamış şarapçılık ama bir de pazarlamacılık var. Ağda pekmez pazarlıyor. Bekilli’nin o zaman 70 civarında ağda pekmez imalathanesi var.

Birkaç sene babam yapıyor dağıtıyor. Ama babam yerinde duramıyor, her şey var. O zamanlar Bekilli’de şarapçılar Vesta motosiklet kullanıyor. Dağıtımcılar da bunu kullanıyor, babamda da var Trakya’ya gidiyor. Keşan’da falan dostlar edinmiş, Bekilli’den giderken pekmez, ağda götürüyor. Yazın gidiyor bir önceki senekileri tahsil ediyor, sipariş alıyor, ürün gönderiyor kamyonla. Üretiyor, dağıtıyor, 1967’ye kadar yaptı. Kasket dükkanı belli bir süre sonra kapandı. Ben o dükkanı hatırlıyorum ama fazla çalışmıyorlardı, büro gibiydi.

Abiniz ablanız çalışmış mıydı babanızla?
Abim 1954, ablam 1950 doğumlu. Aramızda dokuz yaş var. Yazın muhakkak çalışmıştır. Okuldan dönünce biz şaraphaneye giderdik.

Şaraphaneye tamamen ne zaman dönüldü?
1965-66 yılında. Pazarlama devam ediyor ama 1966 yılında tamamen kapandı.

Kimlere pazarlıyor peki?
Bizim ilk yapım tarihi 1957. Şu anda evde oturduğumuz ev ve arkasında fabrika. Taşının üzerine yazmışlar zaten. 1958-59’da bitmiş ev. Cumhuriyetçilerle birlikte karar verip şarap fabrikası kuralım diye karar veriyorlar. Ama kazmayı vurunca arkasında kimse kalmıyor, tek başına girişiyor işe. Önce 3 bin litrelik bir depo kazdırıyor. Bunlar hep beton depolar. 1959-60 yıllarda hem küp hem depo, onları yapmaya başlıyor. Artık üretimde yapıyor ama çoğunlukla dağıtım.

Bekilli’nin şarap geçmişi nedir?
Bekilli’de şarapçılık çok eski yıllara dayanıyor, evde şarap yapılırmış. Annemin dedesi de çok fazla şarap yapıyor. Erenler var, babamdan sonra Bektaşilik var. 1940’larda Bektaşilikten dağılan dedeler var onlardan biri Bekilli’ye geliyor. Öğrencileri var, babam onların öğrencilerin öğrencilerden. İyilik, güzellik doğruluk üzerine sohbetler yaparlarmış. Askere gittiğinde alay imamı olmuş babam. Bir gün askerlik arkadaşı bir amca geldi. O da söyledi. ‘Ufacıktı ama Alay imamıydı’ dedi. Bizim sülale akrabalar biraz üfürür, ‘Acaba babamda mı üfürüyor, ondan mı’ dedim ama değilmiş. Amcam tenekeye mantar dikmiş, adamının lakabı kalmış öyle Tenekeye Mantar Diken diye.

 

Sizin bir de şarap reklamı vardı. Bunu da anlatır mısınız?
1979’da Türkiye’nin ilk şarap reklamı var, sinemalarda oynuyor. Ben o filmi tekrar ele geçirdim. Çok kesmişler yaklaşık 5 dakikalık bir filmdi o. ‘Kızı kökten şarap küpten’ diye bir deyim var ama o deyimleri bile anlamayan emniyet amirleri var, o yazıyı arabadan kaldırttılar. Adam argo olarak düşünmüş.

Mahmutgazi’ye gidişiniz nasıl oldu?
1967’lerde Bekilli Belediyesi karar alıyor. Her iki üç evde yarım küp gibi pekmez yapma aletleri var, Mehmet Ali Bektaş Belediye Başkanı, babam da meclis üyesi ama CHP’den. ‘Burayı sanayi bölgesi yapıyoruz’ dediler. Tesisleri 1 yıl içinde herkes oraya kaldıracaktı. Babam, ‘Bunu böyle yapmayalım insanların sermayesi yok. Yeni yatırım yapacaklar buraya geçsin, büyümek isteyenler de mecburen gider’ diyor ama kabul görmüyor.

1968’de fabrikayı kapatıyorlar bizim. Bekilli’de o zaman iki tane şarap fabrikası var. Babamda para yok yeni tesis açacak. Mahmutgazi’ye gidiyor. Mahmutgazi’nin oradaki fabrikayı kiralıyor. Bekilli’de fabrikayı kilitliyorlar. İmalatı babam Mahmutgazi‘ye götürüyor. Üzümü orda alıyor, şarabı orada yapıyor, Bekilli’ye getiriyor. İmalat Mahmutgazi’de ama şişeleme Bekilli’de.

Yanılmıyorsan Türkiye’nin ilk meyve şarabını babanız yaptı. Bu gelişme nasıl oldu?
Bu süreç tam bir tesadüf eseri ortaya çıkıyor. Babam şarabın kimyasını bilmiyor. TEKEL’e gitmiş, TEKEL’in kitapçıkları var. Nasıl yapabiliriz diye, uzmanlarla çalışıyor. Üniversiteye gidiyor, hocalarla tanışıyor. Hocaların kitaplarını alıp okuyor, TEKEL’in kitaplarında analizleri ölçüyor. Fransız ekolünün yazıları falan var ama Nihat Aktan hocanın kitabı açık ortada, okumuş. Deney yapardı çok fazla.

Sanırım 1970’de süreci tam bilmiyorum ama bana annemin anlattığı kadarıyla, annemin buluşu. Vişne şurubu yapıyorlar. Evin arkasında kaynatıyorlar. Mevlüt okunmuş mahallede, babam da ‘Hocalar gelin benim şerbetimden için’ diyor, hocalar babamı bildiği için geliyorlar. ‘Hanım yaptığın şerbetten getiriver’ diyor. Soğuk suda getiriyor. ‘Biz birer bardak daha içelim’ diyorlar. Babamın tatlıyla arası yok içmiyor. Ertesi gün bizim akrabalardan birisi babamı tutuyor, ‘Yeğenim o dün içtiğimiz şey neydi’ diyor. ‘Abi vişne şerbeti’ diyor, kulağına eğilip, ‘Gençliğimde içmiştim’ diyor. Babam eve gelince annemden şerbet istiyor, tatlanmış yarı şerbet, yarı şarap, fermente olmuş. Vişnede öyle vahşi mayalar var ki, vişneyi sık buzdolabına koy, patlar. Üzüm daha geç patlar. Vişne çok hızlı fermente olur. Bu şarap olacak diyor babam. Yaz geldiğinde vişne aldı, ağaç dikti hatta. Vişne alıyoruz derken vişne şarabı yapmaya başladık ama patlıyor, tam mantığını bilmiyoruz, kitaplarda örneği yok. Birkaç sene sonra deneme yanılma ile yapmaya başladık. Bir ara üzümden daha çok vişne şarabı yapmaya başladık. Türkiye’nin ilk meyve şarabını üretince, kayısı toplayan, erik toplayan getiriyor. Eriği işleyecek makine yok. Başarı bir tek elmada oldu, onda da kararma meydana geldi. Portakal şarabı var ama acı, önce filtre edilmesi lazım. Çok deneme yaptık.

1980’de şarap kitaplarında Mistel diye bir ibare var, Fransızların bulduğu, hem içki hem de içkinin ham maddesi olarak kullanıldığı materyal var. Taze üzüm suyuna alkol eklemek sureti ile elde edilen içki. TEKEL’in misteli var. Alkolü almış TEKEL’den, denemiş, başarılı. 1978’de Trakya’da şarap yarışması oldu. Bir bronz madalya alıyor bu yarışmadan ama alternatifi yok.

Ben TEKEL’e gittim 1985’te. Meyve şarabını ilk yaptığımızda şarapçılar şikayet etti bizi. TEKEL’in Şarap Araştırma Enstitüsü vardı. Şarapları analiz eder, tadar, kaliteli şarap damgası verirler, öyle şişelenir. Şikayet edince enstitüden adamlar geldi. Vişneden 10 derecelik şarap yapamazsın, olmaz, vişnede şeker yok diyor. Üzümden sonra en tatlı meyve vişnedir halbuki. Şeker oranına ve ne kadar alkol çıkaracağına bakıyorlar. Mahkemede şikayetler var ama tescillendik sonra. Şimdi çikolatan şarap yapıyor adam, fermente ettirirsen, şekeri düşükse aynı ürün konsantresini koyarsın, şekeri yükseltirsin.

Dilerseniz şimdi sizin hikayenize geçelim. Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Asım Altıntaş, 1962 doğumluyum. İlkokul ve ortaokulu Bekilli, liseyi Denizli Lisesi’nde yatılı okudum. 12 Eylül 1980’de mezun oldum, Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne girdim. YÖK geldi 1981’de, 9 Eylül’e çevrildi. Üniversiteyi bitirdim, 1986’da askere gittim. 1987 sonunda geldim.

Ben okulu bitirdikten sonra arabamız yok, makinelerin değişmesi lazım. O dönemde askere gitmeden öne o makineleri aldırdım. İşin içinde teknik şeyleri de biliyorum, ustalar da var, askerden döndüm, kamyon aldık. Eski fabrika vardı, 400 bin litre civarında yıllık kapasite vardı. Kapasiten kadar şarap yapamazsın, devreder. Plastik tanklara başladık sonra. Pazar arayışları devam ederken, okulu bitirince TEKEL’de çalıştım, analizleri öğrenmek için. İzmir şaraphanedeki insanlarla aramız iyi, yazın şarap satıyorum. Dönüşte çimento yükleyip geliyorum. 1993’e kadar kriz dönemiydi, fazla şarap satışı yoktu.

Krizin sebebi neydi?
Faizin çok yüksek olduğu dönemdi. 2001’deki kredi borcum için krizi faizim yüzde bin 600 oldu diye mesaj gönderdiler. O dönemlerde 1995 Çiller döneminde üç aylık yüzde 50 faizli bonolar çıkmaya başladı. Öyle bir dönemdi. Ama dökme şarap satışı serbesti o dönemde. 1995’de yatırım yaptım. Kapasiteyi artırmak için makinaları geliştirdim. 1995’de binaya ilave ve 400 bin kapasite artışı yaptım Mahmutgazi’de.

Halk bankasından kredi alacağım, ‘Baba sen vekalet ver yoruluyorsun’ dedim, ‘O kadar kolay değil arkadaş’ dedi. O zaman çok uzun sürmedi. O işlemlerden sonra notere gidelim dedi. Askerden gelince hemen devretti. Ne yapacağım ne alacağım, işi takip ederdi ama devretti. Yönetim kurulu başkanı gibiydi. Çatıştığımız konular da oldu. O arazi, ben makineleşme sevdasındaydım.

Meyve şaraplarına siz de devam ettiniz mi?
2000’li yıllarda böğürtlenin, narın ve karadutun Mistelini yaptım. Ama azdı, 3-5 bin litre kadardı. Böğürtleni Sinop’tan dağlardan getirttim. Aroması çok güçlü. Her gün 50 kilo toplanıyor, eksi 20 dereceye konup şoklanıyor. Buz oluyor, 1 ay depolanıp 4-5 ton olunca bana geliyor. Karadutu Tire tarafından aldım. Türkiye’nin en iyisi orası. O sene karadutun yarısı bana yarısı dondurma firmasına gitti. Ben şu anda vişne ve nar yapıyorum.

Şirince’de çeşit çeşit meyve şarabı satıyorlar. Oradan sizden de şarap alıyorlar. Orada satılan meyve şarabının özelliği ne?
2004’den önce bizim bölgeden şarap aldılar. Üzüm şarabı ama meyve değil. meyveyi kendileri yapıyorlar. Meyveli şarap.

Özelliği ne? Sizin verim alamadığınızı onlar nasıl yapıyor?
Orada Almanların bir deneyimi var. Açıkçası normal meyve şarabı değil onlar. Çok az meyve gerisi aromadır. Üzüm şarabı ile karıştırıyor, alkol oradan geliyor. Alman şarapçı ölürken, vasiyet ediyor. Kızlara şu bağ senin, fabrika senin ev senin paylaştırıyor. Oğlan bana bir şey kalmadı diyor. Oğlana da sana öğrendiğim hayatımın sırını söyleyeceğim diyor, ‘Üzümden de şarap yapılıyor’ diyor. O keşfi anlatmış.

2001’li yıllarda bağlara organik sertifika yaptırdım. Bizim oralarda uygun zaten, çevre kirliliği yok. Almanya’ya şarap ihraç ettik. Şirince’deki şarapçıya gönderdik. Bir iki parti gönderdik ama fiyatlar çok düşük. Almanya 55 cente şarap teslim ediyor. O zaman için bizim fiyatımız 78 centti. O bölgede üzüm üreticisine destek var. Ürettiği üzüm kadar devletten destek alıyor. Üzümü 15 cente satıyorsa 15 de devlet veriyor. Orada üretene destek olunuyor, araziye göre değil ürettiğine göre.

Mahmutgazi’de teknolojiyi yenilediniz, kapasiteyi artırdınız. 2000’ler geldiğinde kapasite ne kadardı?
95’lere gelindiğinde 8 yüz bin litre oldu. 2000’de 8 yüz ton arttırdım. 2005’de bir daha artırdım. 2008 en son 4 milyon 500 bin litre oldu. Şimdi bir daha başvurdum, 1.7 artıyor. 6 milyon 2 yüz bin litreye yükselecek.

Gelecek planlarınız ne?
Bekilli merkez olarak kalmaya devam edecek. Şişelemeyi Mahmutgazi’deki merkeze alacağız. Bekilli artık sembolik olacak ama gelecekle ilgili planım var. Bekilli’ye dönüp şato yaptırıp, butik şarap evi kuracağım. Avrupa’da şota diyorlar ama bildiğiniz anlamda şato gibi değil. 2012’de kurduğum bir de sirke fabrikası var. Ayrı bir tesis. Orada sirkecilere ham madde yapıyorum. Şarap olarak kullanılamaz ama sirke olarak kullanılabilir ürünleri değerlendiriyoruz.

Hasan amcanın bir başka boyutu var sosyal ve vefakar biri. Bağ evinde her yıl onlarla bir araya gelir, sağlığında hep böyle miydi?
O farklı bir kişilikti. Bir yere giderken eliniz boş gitmeyin derdi. Hızlı pratik çözüm bulan bir insandı ama tabi kızıyorduk, bizi ihmal ettiği için. Mahmutgazi’de çalışanlara yemek yapılacak, bir gidiyordum yemek yok, gelenlere yemeği yedirmiş. İşçiler aç. Benim için kuraldır önce işçiler yemeği yer, ama babam dozunu kaçırırdı. Misafir değil aile gibi bakardı.

Babanızın bir öngörüsü varmış. 200-300 yıllık ömrümüz var diye, sizin de emeklilik planlarınız var. Sistemi kime devredeceksiniz?
Bizim şirket 59. senesinde. Bunun uzun süreli olması için aile olması gerekmiyor. Bunu öyle bir hale getireceğiz ki profesyonel olacak, aile de olabilir olamayabilir de.

Şarap üretimi diğerlerden farklı. Bu işi benimseyen kişinin işin başında olması lazım. Tadımla sınırlandırılıyor. Onun peşinde olmak gerek. Her şey artık daha modern. Oğlum gıdada okuyor. O ben şarapçı olacağım diyor. Mirası yönetebilecek birisi var yani.

Çok teşekkür ederiz.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı
 

İletişim

Tel : 444 1974

Web: http://www.aquacitydenizli.com.tr/

Sinpaş AquaCity Denizli Tanıtım Ofisi

İzmir Asfaltı Üzeri 5. km

Adnan Menderes Bulvarı No: 185

(Eski EGS Park) Denizli