REKLAMI GEÇ

Sait Katrancı ile kahve sohbeti

28 Eylül 2017 Perşembe

Sait Katrancı. Babadağlı bir işadamı. Neredeyse tüm Babadağlılar gibi o da tekstilin içinde doğmuş, yaşamına da bu alanda yön vermiş. Kendi deyimiyle mütevazi bir iş yaşamı var. Babadağlı olmasına rağmen, Sarayköy’de kurduğu Aslıtürk Tekstil’de sektördeki faaliyetlerini sürdürüyor.

İş yaşamındaki başarısı kadar renkli bir kişiliğe de sahip Salit Katrancı. O’nu farklı kılan özelliklerinden biri de Türkiye’nin en önemli iş adamlarından biri olan Ahmet Nazif Zorlu’ya olan benzerliği.

Yüz ve vücut tipi bakımından Ahmet Nazif Zorlu’ya neredeyse tıpa tıp benzeyen Sait Katrancı, giyim tarzı ile de sanki ikiz gibi.

Zorlu ile Katrancı ikiz değil belki ama çok yakın akraba. Ahmet Nazif Zorlu, Babadağlı işadamı Sait Katrancı’nın yeğeni. Katrancı, ablasının oğlu Ahmet Nazif Zorlu ile olan bu denli benzerliği nedeniyle sık sık ikisinin karıştırıldığını, fotoğraf çektirme talepleriyle sıklıkla karşılaştığın söylüyor.

Sait Katrancı’nın hem işadamı kimliği, hem de Ahmet Nazif Zorlu ile olan yüz ve tarz benzerliği bizim de dikkatimizi çekti. Kahve sohbetine konuk etme talebimizi memnuniyetle karşıladı, ortaya da bu keyifli sohbet çıktı.

Sait Katrancı kimdir? İş ve özel yaşamında nasıl biridir?

Sait Katrancı, Babadağ doğumlu, ilkokulu Babadağ’da bitiren, yokluktan ve parasızlıktan eğitimine devam edemeyen bir kişi. Ben 1944 doğumluyum, 5 kardeşiz. 3 kız kardeşim, bir de erkek kardeşim var. Kız kardeşlerimden ikisini kaybettik. Babadağ, Oğuz Türklerinden bu yana dokumacılık yapan bir bölgedir. O dönemlerde de başka bir şey yok. Çocukluğumda ve gençliğimde dokuma tezgahlarında çalıştım. Askerliğimi yaptıktan sonra Babadağ’da olmadı ve yurt dışına çıktım. Parasızlıktan işçi olarak Almanya’ya gittim ve 18 yıl çalıştım. Sonra ülkeye döndüm. Paralı mı döndüm? Hayır. Geldikten sonra Babadağ’da iş hayatına atıldım ve 7 ortaklı bir şirket kurduk. Yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra görüş ayrılıkları oldu ve ayrıldım. Ayrıldıktan sonra bugünün temellerini attım. Şu anda çalıştırdığım Aslıtürk Dokuma’yı o zaman kurdum. Adım adım bu günlere geldik.

Kaç yıldır sektörün içindesiniz?

Ana rahminden beri bu sektörün içindeyim. 1944 doğumluyum ve 50’li yıllarda dokumaya başladım. Evlerin içindeki el tezgahlarıyla dokuma yapar, Denizli’de hal pazarına kumaş satmaya giderdik. O zaman yalnızca tek bir araç vardı, elektrik yoktu, el fenerlerinin ışığında yapardık işimizi. Kendimiz üretir, kendimiz satardık.

Çok uzun süredir sektörün içindesiniz. Aslıtürk Dokuma’nın sürecini anlatır mısınız?

7 ortaklı işyerinden ayrıldıktan hemen sonra açmadım Aslıtürk Dokuma’yı. Bir süre piyasaya fason dokuma yaptırdım ve bunları pazarladım. 1990’lı yıllarda Aslıtürk’ü kurdum. Sürekli de bir gelişim sürecindeyiz. Oğlum Çorlu’daydı. Orada mağazamız, bunun yanında dokuma atölyesi vardı. Bir süre çalıştıktan sonra bizim evlat, onun anne-baba hasreti ağır bastı ve Denizli’ye döndü. Burada konfeksiyon alanında çalışıyor. İş potansiyelimiz iç piyasaya yönelik. Ürün desenimiz ise bez üzerine. Genellikle Zorlu ile çalışıyoruz. Bunun yanında birkaç firma daha var. Onların taleplerini karşılıyoruz. Yıllık üretim kapasitemiz 3 milyon metre seviyesinde, parasal olarak da 12-13 milyon lira dolayında.

Dünden bugüne Babadağ’da tekstili değerlendirir misiniz?

Babadağlı önceden ipliği kendisi alır, boyar, dokur ve pazarlardı. Pazarlama il içi ve diğer illere de yönelikti. En önemli pazarlarımızdan biri de Karadeniz Bölgesi’ydi. Sektör otomatik makinelere geçtikten sonra Babadağ uyum sağlamak adına tam olarak otomasyona geçemese de küçük değişiklikler ile sektörde tutunmaya çalıştı. Babadağlı dokumacılar bu süreçten sonra ağırlıklı olarak fasona geçti ve tüccara çalışır hale geldi. Bu da büyüyememe sorununu beraberinde getirdi. Kar marjları düştü, iş cazibesini yitirdi. Girişimci Babadağlılar ise ilçeden ayrılmak durumunda kaldı. Yatırımlarının büyük çoğunluğunu Denizli ve başka illerde yapmaya başladı. Bunun en büyük nedeni ise ilçenin fiziki yapısı. Babadağ’da 500 metrekare düz bir alan bulup fabrika, bırakın fabrikayı atölye yapacak yer bulamıyorsunuz. Çünkü tamamen dağlık bir arazi yapısı var. Koşullar da çok ağırdı, eski Babadağ Yolu’nun çok kötü olması da bunda önemli bir etkendi. Denizli’de sanayicilerin büyük çoğunluğu da zaten Babadağlıdır.

Mevcut Babadağ potansiyeline baktığınızda ilçe ekonomisini yine tekstile dayalı mı sürdürüyor?

Hayır. Babadağ artık emekli. Birkaç dokuma atölyesi var ve çalışmalar sürüyor ama yüzde 90’ı emekli. Babadağ artık üretimden tüketime doğru geçti, emeklilerin memleketi haline geldi. Gençler ise Babadağ’dan ayrılmak zorunda. Bulduğu işin Babadağ’da servisi varsa bunu değerlendiriyor, yoksa yakın bölgelere taşınmak zorunda kalıyor. Ben de coğrafi koşullardan yer bulamadığım için Sarayköy’e indim. Önceden durum böyle değildi. Evimizin içinde dokuma tezgahı vardı, yanında yatak odası, mutfak vardı. Hem çalışıyor, hem yaşıyorduk.

Babadağ denilince akla tekstil ve Ahmet Nazif Zorlu akla gelir. Zorlu ile yakın akrabasınız. Sık sık görüşüyor musunuz?

Ahmet Nazif Zorlu’nun dayısıyım. Ahmet Bey, ablamın oğlu. Çok sık görüşürüz. Ciddi bir işi veya sıkıntısı yoksa her hafta perşembe günleri gelir, Babadağ’ın havasını solur, yemeğini yer, annesini ziyaret eder, geceyi Babadağ’da geçirir ve cuma günü ayrılır.

Yeğeniniz Ahmet Nazif Zorlu Türkiye’nin en önemli isimlerinden biri. Bulunduğu konuma nasıl geldi?

Ahmet Nazif Zorlu, 5 nüfus bir odanın içinde yaşama tutundu. Dokuması, mutfağı, yatak odası içindeydi. Bir yerlere kolay gelinmiyor. Ahmet Bey nasıl geldi bu duruma diye bakacak olursak, çok çalıştı. İlkokulu bitirdikten sonra 14 yaşında hayata atıldı. Tek başına Trabzon’a gitti ve orada mücadele etti. Yanında annesi yoktu, babası yoktu. Trabzon’a gitme nedeni ise çarşaflar genelde Karadeniz’de satılırdı. Kendi ürünlerimizi orada kendimiz satalım düşüncesiyle hareket etti. 14 yaşında tek başına Trabzon’da ayakta kaldı, burada üretilen ürünleri orada sattı.

Ahmet Nazif Zorlu kendi ürünlerini pazarlayan, satan biri olarak girdiği iş dünyasında sıçramayı nasıl yaptı?

Uzun yıllar Trabzon’da kaldıktan sonra 1970’li yıllarda İstanbul’a geçti ve ticarete başladı. Alım satım yaptı, bağlantılar kurdu. Hatta o dönemde ilk emprime kumaş işine girenlerden biriydi. Gittikten sonra da Babadağ’ı unutmadı, gerçi o memleketini hiç unutmadı ama o dönemde ilçenin kalkınması için dokumaları burada yaptırmak istiyordu. Emprime işine girdikten sonra buraya geldi, ama biz beceremedik, o dokumayı yapamadık. Havlu ve kadife türü dokuma yapan iki makine aldı ve Bursa’da ona başladı. Yavaş yavaş, çok çalışarak, risk alarak, gelişen ve gelişecek olan alanları çok iyi tespit ederek bu günlere geldi.

Siz Ahmet Nazif Zorlu’nun dayısısınız. Birinci derece akrabalık ilişkiniz var. Siz hem görünüş, hem de giyim olarak Zorlu’ya çok benziyorsunuz. Daha doğrusu siz büyük olduğunuz için Zorlu size benziyor. Bu duruma dışarıdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Ahmet Bey ile beni çok karıştırıyorlar. Koşup gelen, fotoğraf çektirmek isteyen çok oluyor. Sanayi Odası’nın bir toplantısına katılmıştım. Biri geldi, “fotoğraf çektirebilir miyiz?” dedi. Ben anladım tabi Ahmet Bey’le beni karıştırdığını, bozmadım, fotoğrafı çektirdikten sonra yakınındakiler “O değil” diyerek uyardı, çok şaşırmıştı. Çok yerde Ahmet Bey derler. Özellikle İstanbul’da fabrikaya gittiğimde işçiler hemen toparlanır, bakarlar ki Ahmet Bey değilim, o zaman rahatlarlar.

Bu durum sanırım sizi mutlu ediyordur.

Evet, çok mutlu oluyorum. Ben de konumuma, yaşam tarzıma, saygın bir işadamının dayısı olarak çok dikkat ediyorum. Ben Ahmet Bey’in dayısıysam, bu kadar benziyorsam, O’nun adına bir leke gelmemesi, adının kirlenmemesi için ekstra çaba harcıyorum.

Peki giyiminize ekstra bir çaba gösteriyor musunuz? Tarzınız Ahmet Nazif Zorlu ile çok benziyor. Terzileriniz aynı mı?

Ayrıca bir çabam olmuyor. Zaman zaman soruyorlar, “size giyim konusunda yön veren biri var mı?” diye. Bırakın Ahmet Bey ile aynı terziden giyinmek, benim bir terzim bile yok. Nereden denk gelirse, AVM olabilir, Kaleiçi olabilir, beğendiğim, tarzıma uygun bir şeyler bulduğumda alıyorum ve giyiyorum. Tarzların benzerliği bizim ailede var. Giyimimize özen gösteririz. Benim dışımda da çok güzel giyinenler var.

İş dünyasına geri dönecek olursak, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin damga vurduğu 2016’yı nasıl geçirdiniz?

İş hayatında zaman zaman inişli çıkışlı süreçler yaşanır. Ama 15 Temmuz bizi çok korkuttu. Ahmet Bey’e de söyledim. 15 Temmuz gerçekleşseydi, beni Babadağ’da, Ahmet Bey’i İstanbul’da asarlardı. Çok büyük badire atlattık. Eğer bu hain girişim başarılı olsaydı, Türkiye çok büyük darbe yerdi. Allah Reisicumhurumuza uzun ömür versin, başımızdan eksik etmesin.

Darbe girişiminin bertaraf edilmesiyle iş yaşamının çok fazla etkilendiğini düşünmüyorum. Başarılı olsaydı o zaman tablo tam tersine dönerdi. Çok büyük bir badire atlattık, bu ülke bir daha böyle bir durum yaşamasın.

Denizli’de alternatif yaratılmaya çalışılsa da amiral gemisi olarak tekstil devam ediyor. Yıllardan bu yana sektörün içinde olan biri olarak sizce tekstil Denizli’yi ne kadar taşır?

Tekstil ile devam imkansız. Türkiye büyüyor, hayat şartları yükseliyor. Avrupa Birliği ülkelerine bakacak olursak, tekstilin olmadığın görürüz. Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere hatta Yunanistan tekstil üretimini bıraktı. Bir gün bizde de tekstil bitecek. Bu sektör kalkınmamış Hindistan, Pakistan gibi ülkelere gidecek. Biz de bir gün tekstilden uzaklaşmak durumunda kalacağız.

Denizli’nin güçlü ekonomik yapısını devam ettirebilmesi için hangi alternatiflere yönelmesi gerekir?
Bizim de artık alternatif sektörler üzerinde durmamız gerekiyor. Teknoloji üretmek zorundayız. Tekstil ile hayatın devamı düşünülemez. Bu nedenle Zorlu tekstilden çıktı. Hatta, tekstili tamamen kapatmayı planlıyorlardı, çok sayıda insanın buradan ekmek yediğini düşünerek, yalnızca çalışanlar için kar etmeme pahasına devam aile çalışması yönünde karar aldı. Alternatif sektörler bizlerden, bizim nesilden geçti. Artık sıra gençlerin. Bizim sahip olmadığımız eğitim ve yaşam koşullarına sahipler. Onlar bizim yapamadığımızı yapsın, çalışsın, üretsin ve bu ülkeyi kalkındırsın.

Ama bunun için ön koşul bu alanda devlet politikası oluşturması gerekiyor. Gençler hem eğitim, hem de iş yaşamına atılmalarında desteklenmeli. Tekstil Denizli’yi bugüne kadar taşıdı, ama dünya değişti. Bir konteynır tekstil ürünü satıyoruz, karşılığında kibrit kutusu kadar teknolojik ürün alıyoruz. Bu tabloyu tersine çevirmemiz gerekiyor.

Yorumlar

ÖZCAN KOCAGÖZ   -  Bağlantı 28 Eylül 2017, 12:41

Sait Bey, Babadağ’da tanıdığım bey efendi bir insandır.
Dost, Abi, Çok saygın bir iş Adamıdır.
sağlık ve mutluluklar dilerim.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı
 

İletişim

Tel : 444 1974

Web: http://www.aquacitydenizli.com.tr/

Sinpaş AquaCity Denizli Tanıtım Ofisi

İzmir Asfaltı Üzeri 5. km

Adnan Menderes Bulvarı No: 185

(Eski EGS Park) Denizli