REKLAMI GEÇ

Dalaman Çayını Kim Kirletiyor?

20 Ekim 2016 Perşembe

ic_kapak

 

Yaptığımız her işte o işin ilgilisi, heveslisi, meraklısı, taraftarı ya da muarızı kimdir, kim olabilir; bazen düşünürüz. Mesleğinden cinsiyetine nasıl bir profil oluşturduğunu araştırmak isteriz. Öyle ya, toplumun farklı kesimlerinde oluşan etki yahut karşı tepki, o işin kotarılmasında motivasyon değerine sahip olduğu gibi eleştirel bir otokontrol süreci de yaratır. Yazmanın etik bir çerçeve edinmesine katkı sağlar. Oluşabilecek geleneksel önyargılı okuma ya da algılama formatı üzerinde çarpıcı bir etkiyle bozgunculuk yapar. Yazıyı demokratikleştirir, okuru özerk ve çoğulcu biçimde, karşılaştırmalı okumaya sevk eder. O nedenle okur dediğimiz fenomenin profili üzerine önsel olarak düşünme ve mümkünse saptama, yazma ediminin başarı ve veriminde önemli bir zihinsel süreci oluşturur.
***
Yukarıdaki saptamalar ışığında, haftalık bölümümüze geçmeden önce okuduğum bir makaledeki tespite yer vermek istiyorum. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Fatma Sadık ve Doç.Dr. Halil Çakan ortak imzalı bir makalede, yükseköğretim öğrencilerinin eğitim müfredatına göre çevre sorunları üzerine etkilenimleri ve bu etkileniş içinde kız-erkek öğrencilerin genel çevresel duyarlıklarını değerlendiren bölüm bana ilginç göründü. Paylaşmak istedim.

“Biyoloji bölümü öğrencilerinin Çevre bilgisi ve çevre sorunlarına yönelik tutum Düzeyleri” başlıklı yayın, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19.Cilt, 1.Sayıda, Sayfa 360-61’de yer alıyor. 2010 yılında yayına girmiş.

KADINLAR ÇEVREYE DAHA DUYARLI!
Araştırmaya göre, “bayan öğrencilerin çevre bilgilerinin erkek öğrencilerden daha az olmasına rağmen, çevresel tutumları ve çevresel davranışlarının erkek öğrencilere göre daha olumlu olduğu görülmüştür. Bu sonuç, cinsiyetin çevresel tutumlar üzerindeki etkisinin incelendiği birçok araştırma sonuçlarıyla paralellik göstermektedir. (Burada muhtelif yabancı ve yerli akademik kaynaklara atıf yapılmış.) Cinsiyete ilişkin kız öğrencilerin lehine elde edilen bu sonuçlar, hemen hemen tüm toplumlarda kadın rolüne yüklenen ideal imajdan kaynaklanıyor olabilir. Kağıtçıbaşı’na göre (Çiğdem Kağıtçıbaşı, İnsan Aile Kültür, 3. Baskı, Remzi Kitapevi, İstanbul 1990-YT) genellikle kadınlardan sıcak, empatik, duyarlı, hoşgörülü, şefkatli, düşünceli, düzenli ve sorumlu davranmaları beklenmektedir. Toplumun bu rol beklentileri kızların çevresel kaynakları tutumlu kullanmaya yönelik olumlu tutum ve davranışlar geliştirmelerini destekliyor olabilir. Nitekim bu araştırmada çevre derslerini alan ve çevreci kuruluşlara üye olan öğrencilerin de genellikle bayan öğrenciler olması, bu yorumu destekler nitelikte olduğu düşünülmektedir.”

Veriler 2007-2008 öğretim yılı bahar döneminde ÇÜ. Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümünde okuyan 212 öğrenciden elde edilmiş. Özetle, “analizler kız öğrencilerin çevresel davranış ve tutumlarının erkek öğrencilere göre daha olumlu olduğunu” göstermiş. “Öğrencilerin sınıf düzeyine göre çevresel düşüncelerinde anlamlı farklılık” yokmuş ancak “birinci sınıf öğrencilerinin çevresel davranışlarının daha olumlu olduğu” saptanmış.

Yoruma gerek var mı? Sorunun analizinde Çiğdem Kağıtçıbaşı Hocanın aile olgusu üzerine geliştirdiği kadının aile kurumu içindeki kültür formuna atıf yapılarak kadın imgesi üzerine tartışma inşa edilmek istenmiş. Ancak bu yetersizlik, araştırma verilerinin istatistiki değerini yok saymayı gerektirmiyor. Kağıtçıbaşı’na yapılan atfa rağmen verilerle saptanan erkek kültürüne karşı kadın kimliğinin, toplumsal çevreye karşı daha duyarlı bir nitelik sergilediği gerçeği değişmez. Aksine, 2016 yılında erkek egemen iktidar kültürünün bunca derinleşip alan genişlettiği ürkütücü zamanlarda kadınların duyarlıklarının zenginliğine vurgu yapan türden başka araştırmaların değerini daha da arttırır. Kadınlarımızın her alandaki duyarlıklarının çoğalması ve biz erkek formatını yeniden resetleyecek güce ulaşması dileğiyle…

1

MEHMET CENGİZ’İN FANTEZİSİ

Bu faslı geçip geçtiğimiz haftalarda yer verdiğimiz Artvin Cerattepe çevre mücadelesinin yargı sürecindeki son gelişmeyi aktararak devam edelim.

Her şey göz önünde olup bitiyor. Karadeniz üzerinde hem rant arsızlarının, hem onlara hoş görü gösteren devletin sorumsuz bürokrasisinin emelleri bitecek gibi görünmüyor. ‘Yargı’nın da yardımıyla anlaşılan dünyanın sayılı bitki örtülerinden birinin dibine kibrit suyu dökmeye kararlılar.

2

Geçen ayın sonunda Artvin Cerattepe’de altın madeni aramaya izin veren ÇED raporunun iptali için çevre ve meslek örgütlerinin açtığı davaya bakan mahkeme, raporun iptali davasını reddetti. Mehmet Cengiz’in altın arama faaliyetlerinin yolunu açan rapor, iki yıldan beri çeşitli kamuoyu tartışmalarına konu olmuş, Artvin halkının adeta ‘ayaklanmasına’ yol açmıştı.

Şimdi bu demek oluyor ki, baştan ‘beri milletin münasip yerine’ normal dışı tutkusunu gizlemeyen Mehmet Cengiz efendi, Cerattepe yokuşunda uzun zamandır hayalini kurduğu fantezisini gerçekleştirmeye hazırlanıyor.

Bu haber rant arsızlığı çok ünlü bir özel holding sahibine aitti. Şimdide merkezi iktidar ve bürokrasinin aynı konuda ne hallerde olduğuna sıcak bir örnekle devam edelim.

3

VEYSEL EROĞLU’NUN FANTEZİSİ

 Karadeniz’den başka bir doğa katliamı haberi!

Medyada genişçe yer bulan haberi biz Diken.com.tr’den özetleyelim. 11.10.2016 tarihli habere göre, “Doğu Karadeniz’de sekiz ilin yaylalarını ‘turizmi geliştirme’ gerekçesiyle birbirine bağlamayı amaçlayan ‘Yeşil Yol’ projesi (durdurulmuşken) tekrar başlıyor. Rize Valiliği, ‘Yeşil Yol’ karşıtlarının yaylalara çıkışını yasakladı. Valilik, yol çalışmasının sürdüğü Yukarı Kavron yaylasına çıkışları bu sabah yasaklarken Ausor Yaylası ayrımında yolu kapatan jandarma ekipleri, ‘Yeşil Yol’a karşı çıkan yurttaşların yaylaya çıkışlarına izin vermedi.

Geçen yıl, ‘Yeşil Yol Projesi’ kapsamında Rize’nin Çamlıhemşin ilçesindeki Samistal ve Yukarı Kavron yaylalarında başlayan çalışma, yöre halkının itirazları sonucu durdurulmuştu… yeniden başlayan çalışmaları engellemek için bölgeye giderek iş makinelerinin önüne geçen 11 kişi gözaltına alınmıştı.”

Yeşil Yol projesi için Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “Niye karşı çıkılıyor anlamakta zorlanıyorum. Mükemmel olacak” demişti. Bu kadar inatla ve insanlara yaşadıkları toprakları dar edip zorlayarak yapmaya çalıştıklarına göre, anlaşılan onun fantezisi de bu proje. Karadeniz yaylalarının eşsiz güzelliği onu da mı baştan çıkarmış ne, sanki gözü dönmüş!

4

DÖNELİM DALAMAN ÇAYINA

İki hafta önce Burdur Acıpayam yol ayrımı civarında, Yassıhöyük girişindeki köprü üzerinden gördüğümüz manzarayı özetleyip bırakmıştık.

Burada dikkatimizi çeken en önemli şey, akarsular kanalizasyonlar ve akışkan dereler için endüstrinin ciddi kirletme potansiyeli olan işletmelerinden birinin kavşakta yer alıyor oluşuydu.

Konuya değinmemizin ertesinde, aynı işletmeden davet aldık ve geçen hafta yayınlamamız gereken bölümü erteleyip işletme ziyaretimizi, atıksu arıtmasını ve ilgili belgelerini yaptığımız kısa röportajla birlikte yayınladık.

Bugün, iki hafta önceki aynı noktadan geri dönüp, Kurudere üzerindeki seyri seferimize devam ediyoruz.

DSİ ana kanalı üzerine 15 gün önce yeniden gittim. Yağmurlar nedeniyle kanal suyu hayli artmıştı. Daha önce ziyaret ettiğim noktaları görüp, yazın kurak aylarındaki su miktarı ile şimdiki arasından kıyaslamaya el verecek bir dizi fotoğraf çektim.

8

Bu gidişimde yalnız değildim. Çevre ve Su Araştırmaları Derneği Başkanı, PAÜ Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Duran ve Yard. Doç. Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız ile birlikteydik. Tıpkı iki yıl önce Büyük Menderes Nehri üzerinde sürdürdüğümüz gezilerde olduğu gibi!

Bu geziyi başka bir yazıya konu edeceğiz. Çünkü o gün çeşitli noktalardan aldıkları su örneklerine yer vermek istiyoruz. Mustafa Hoca’nın kirlilik konusundaki görüşlerini paylaşmak istiyoruz ve Kurudere ile Dalaman Çayındaki kirlenme ilişkisine bilim insanlarının yorumlarını aktarmak istiyoruz. Ama bu, hayli sayfa tutacağından geçiştiren bir özetle yetinmek istemiyoruz.

5

ATASANCAK’TA VERİMSİZ BİR GEZİ

Kurudere üzerindeki o en uzun gezinin ikinci günündeki en önemli randevumuz “Atasancak Tarım İşletmesi” ile olan randevumuzdu. Öğle saatleri, 13.00 gibi işletmede olacaktım. Geç kalmamalıydık.

Kurudere’yi gerisin geri dönüp işletmeye gitmek zaman alacağından, doğruca Acıpayam Denizli arasındaki ana yola çıkıp, Acıpayam ortalarından Gedikli köprüsüne dönen yola girdik. Kısa sürede köprüye varıp işletme girişine yöneldik. Güvenlikten bekliyorlardı. Aracımızı park edip, steril giriş kapısından ayakkabılarımızı kimyasal suyla temizleyip işletme içine girdik.

İşletmeye sterilizasyon sağlayan bir mekanizmadan geçerek giriliyor. Herkes, personel de aynı biçimde girebiliyor. Hayvanların hastalık kapma riski bulunduğu, en küçük bir hastalığın bulaşıcı olabileceği nedeniyle bunu zorunlu koşuyorlar. Nitekim kabul odasında birkaç dakika kaldık, sonrasından işletme arazisini gezmek için gelen araca yöneldiğimizde aracın toprakla fiziki teması olan tekerleklerinin de aynı sistemle sterilize edildiğini gördük.

Bizi karşılayan, İşletmede teknik kısım müdürü olarak görev yaptığını açıklayan Makina Mühendisi Yavuz Özüpek oldu. Kısa bir soluklanma, çay su servisi ve havadan sudan küçük bir sohbet…

Ama her ikimiz de zaman yitirmek istemiyoruz. Ben ses kaydını açıp kısa bir kayıt alıyorum.

“Burası Atasancak şirketine 2005 yılı itibariyle 30 yıllığına devlet tarafından kiralamış. Biz de işte 2006-2007 yıllarından beri yatırım yapıyoruz” diye başlıyor. “Ben 2007 yılından beri burada çalışıyorum. Yani baştan beri işletmedeyim. Biz burada süt ineği yetiştiriyoruz. Önemli bir kalemi ihraç ediliyor. Damızlık ineklerimiz erkek doğurduğu zaman erken yaşta onları elden çıkarıyoruz.”

Arazileri 24.000 dönümlük bir alanı kapsıyor. Hayvan yemi olarak yoncayı kendi arazilerinde yetiştiriyorlar.

6

SADECE SÜT İNEĞİ

Sadece süt ineği mi? Mesela erkek danaların kesimiyle et üretimi veya süt ürünleri üretimi gibi endüstrinin diğer alanlarına ilişkin bir faaliyetiniz?

Yokmuş. Sadece süt ineği yetiştiriyorlarmış. Ancak yeni projelerle önümüzdeki yıllarda faaliyet alanlarını genişletmeyi hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Kararlaştırdık, işletme de gezeceğiz. Atıksu arıtmasının çalıştığını söylüyor ancak, bu gezide orayı göremeyeceğiz. Ya da atıksu arıtma numunelerinin raporlarını da göremeyeceğiz. Bunu bir iki kez dile getirmeme karşın üzerinde durmuyorlar.

7

Sonra suyu nasıl kullandıklarını özetliyor. Hayvanların temizliği, çıkan suyun yeniden kullanıma sokularak buzağıların altının temizliğinde nasıl kullanıldığı… gibi. Verdiği özet bilgilerden sonra ise, “biz çevreyi kirletmek istemeyiz, bu çevre bizim de çevremiz” diyor. İşte bu doğru!

İşletme dışına çıkıyoruz. Arazi çevresinde tur atacağız. Gedikli köprüsüne gelip sola dönüyor ve bir gün önce gezdiğimiz Kurudere kenarından güneye, Dalaman Çayı yönüne uzanan yola giriyoruz. Yolun bu bölümünü ezberledik. Bir buçuk kilometre sonra kendilerine ait pompa istasyonuna geldik. Yavuz bey kısaca pompa istasyonunun işlevini özetliyor.

“Pompa istasyonu ile Kurudere’den gelen suyun bir bölümünü kendi depolarımıza aktarıyoruz. Burada ineklerin altını temizlemek için kullanıyoruz. Kullanılan suyu bırakmıyor ve çökelmesini sağladıktan sonra buzağıların altını yıkamak üzere ikinci kez kullanıma sokuyoruz.”

9

Ya sonra!!! Bu su sürekli böyle devir daim edemez. Bir noktadan deşarj edilmeli. Biraz akıl yürüttüğünüz zaman çok temiz kalacağı şüpheli görünüyor.

Atasancak pompa istasyonunun Kurudere suyunu kullanımı ile ilgili olarak dikkatimi çeken bir noktayı sonraları anlamaya çalıştım. Kanal üzerinde, istasyonun bulunduğu noktada dere yatağı toprak dolgu ile kesilmişti. Yani bildiğiniz toprak yığılmış ve belli bir koda kadar biriken suyun istasyon girişen yönelmesi sağlanmıştı. Kış aylarında sorun olmayabilirdi. Ya da yağmur mevsiminde önemsenmeyebilir. Ama bu yılki gibi güneşte elli dereceleri aşan sıcaklıklarda su zaten yok denecek kadar akıyorken, kanal suyunun bu biçimde kullanıma alınarak yatağın neredeyse kurumaya terk edilmesi ne kadar doğru? Yerleşme atıklarını taşıyan böyle bir kanal suyunun ne kadar sağlıklı olduğunu sorgulamıyorum, haddimi de, olanaklarımı da aşar. Ancak kamuya ait ortak bir kanalın suyunun bu şekilde tek bir işletme tarafından bloke edilerek kullanılması hususu, Devlet Su işleri (DSİ) tarafından ‘kitabına’ nasıl uyduruluyor, merakım devam ediyor.

10

KAÇ İŞLETME KİRLETİYOR?

Arıtma tesisini görebilseydik, çalıştığına şahit olabilseydik, sürekli çalıştırıldığına kanaat getirebilseydik bu soruların bir bölümünün yanıtını almış olacaktık. Ancak ne yazık ki bu da olmadı. Araziyi baştan sona bir daire çizerek sınırından gezip geri geldik. Yonca tarlalarını gördük, sulama sistemlerini izledik, kullanılmayan ve bataklık olan arazi kısımlarını gezdik, sonra işletmeye gelip kısa bir öğle yemeğinden sonra ayrıldık.

Gezi boyunca sorup yanıtını almaya çalıştığım sorular oldu. Bunlardan biri de, Denizli Valisinin Temmuz ayının ilk haftalarında meydana gelen Dalaman Çayındaki balık ölümleri ile ilgili açıklamasıydı. Bayramın ikinci günü Çay yolu üzerindeki bazı köylerden protesto için bir araya gelinmiş, bu olay üzerine açıklama yapan Valilik “hayvan besiciliği ve süt ürünleri faaliyetinde bulunan bir işletmenin” kirletici olduğunu açıklamıştı. İlk akla gelen de Atasancak ve Aynes Süt ürünleri işletmeleri olmuştu. Gerçekten onlar mıydı, bilmiyoruz. Çünkü Valilik açıklamasında sözü edilen komisyon raporunu görmüş değiliz. Çevre Şehircilik İl Müdürü Valilik kanalıyla göndermek istemişse de, o raporun elimize geçmesi mümkün olmadı. O nedenle adı geçen “hayvan besiciliği ve süt ürünleri faaliyetinde bulunan” işletme ya da işletmeler hangileridir, bilmiyoruz. Çevre halkının yerleşik kanaatlerine bakarsak iki büyük işletme bu işin faili. Söz konusu işletmelerin biyolojik ağırlıklı atıkları var ve kendi açıklamalarına bakarsak, buna uygun arıtma sistemleri çalışıyor! Bu atıkların arıtması yapılıyorsa, kirleticiler kim?

Bir başka ayrıntı: Valilik “hayvan besiciliği ve süt ürünleri faaliyetinde bulunan bir işletmenin” diye açıklıyor. Oysa bu ikisi, yani “hayvan besiciliği” ve “süt ürünleri” üretimi bu bölgede farklı işletmelerin faaliyet alanı! Acaba Valilik açıklamasında “bir işletme” ifadesi dil sürçmesi mi, yoksa kerhen dile gelen bir değil, iki ayrı işletme mi söz konusu?

“Yavuz Bey, biz değiliz” dedi. “Bizim atıklarımız organik gübreden başka bir şey değil. Onu da kendi yonca tarlalarımızda kullanıyoruz. Yani bizim işletmemizden çıkan ve kullanıma dayalı günlük katı atıklar dışındaki atıklar, özellikle hayvan dışkıları zaten değerlendiriliyor. O nedenle suyumuz kullanımdan sonra yeniden değerlendirilmek üzere sistemimize geri dönüyor.”

Bunun doğruluk derecesini bilemeyiz. Teyit edecek bir ölçüm cihazımız ya da gösterge yok elimizde. Bir de sorun sadece su atığı sorunu mu? Sıvı atık olarak başka neler var? Bunu da merak ediyoruz.

Sonraları, yani iki hafta kadar önce yeniden gidip aynı istasyon noktası civarında, işletme arazisinden gelen tali kanalın Kurudere’ye bağlandığı noktada bilim adamları ölçüm yaptığında, oksijen oranı 3.2 gibi çok düşük seviyede çıkmıştı. Neden?

Bu soruların yanıtlarını kısmen bir çevre mühendisinden, kısmen de bir ziraat mühendisinden, belki bir veterinerden almaya çalışacağız. Konuyu bu boyutuyla işleyen birkaç küçük ve teknik sohbeti önümüzdeki haftalarda bu sütunlarda sizlerle paylaşacağımızı umuyoruz.

(Devam edecek)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı