REKLAMI GEÇ

“DALAMAN ÇAYINI ÖNCE BİZ KİRLETİYORUZ!”

3 Kasım 2016 Perşembe

ic_kapak

Dalaman Çayı gezilerinin biraz toparlanıp belirli bir aşamaya gelmesiyle yaşadığımız rahatlık dönemlerinden birinde, Acıpayam Belediye Başkanı Dr. Hulusi Şevkan’ı aradık. Bölge akarsuları ve su kirliliği üzerine yazarken, en netameli coğrafya, ilçe sınırları içinde kalıyordu. Onunla mutlaka görüşmeli, sorularımızı sormalı, alacağımız yanıtları sizlerle paylaşmalıydık. İlk görüşmede kent dışında olduğunu ve geldiği zaman randevulaşabileceğimizi söylediler. Tamam, sakıncası da, acelesi de yok. Sonraki görüşmede randevu saati belirlendi, hafta içi bir gün görüşmek üzere kalkıp gittik.

***

Çok beklemedik. Makamındaki misafirini yolcu eder etmez beni davet ettiler. Girdik, merhabalaştık, ‘nasılsınız’ faslını biraz uzatıp sohbeti genişlettik. Bu biraz da ilk kez karşılaşan iki insanın birbirini tanımak için tanıdığı fırsattı.

Başkan üzerimde olumlu bir etki bıraktı. Pozitif bir insandı, her ortalama politikacıda bulunan güler yüzlü görünme kaygısını aşan bir samimiyeti vardı. İkinci dönem yeniden seçilmişti. 2009 yerel seçimlerini yüksek bir oy yüzdesiyle kazanmış, aynı başarıyı (parti değiştirmiş olmasına karşın) 2014 yerel seçimlerinde tekrarlamıştı.

Yaşadığı bölge insanına yabancı değildi. Yönetim alanı sınırları içindeki coğrafyanın sorunlarını biliyor, yakından izliyor görünüyordu. Tarım, sulama, ilçenin şehirleşmesi, yarattığı sorunlar, belli ki takibi altındaydı.

***

Acıpayam Belediye Başkanı Hulusi Şevkan’la bir saati aşan bir görüşme yaptık. Zaman zaman söyleşiye dönüşen görüşmenin temel konusu, ilçenin adıyla anılan ovadaki akarsular, kurutma kanalları, atık sular ve yerleşim atıkları ile işletmelerden çıkan atık suların terbiyesiydi. Dahası, Dalaman Çayının en önemli kirlilik bölgesinde yaşanan durum ve çözümün ne olabileceğiydi.

Bu konularda, sanıldığı gibi, ilçe belediyelerinin çok fazla etki gücü yoktur. Varsa da bu, kişisel ilişkiler, parti aracılığı, büyükşehirle arayı sıcak tutma gibi daha ‘geleneksel’ yollara başvurarak sağlanabilir. Burada da durumun pek değişmediğini belirtelim. Başkan Şevkan’ın hazırladığı ya da uyguladığı projelerden bahsederken muhatapları hakkında çok samimi ifadeler kullanması, bize ‘iş yapma-hizmet etme’ yönteminin değişmediğini hatırlattı. Kötü bir şey mi derseniz, elbette değil. Aksine diyelim Acıpayam Ovasının kirli sularını Dalaman Çayına aktaran sistemi değiştirmek böyle olanaklı olacaksa, böyle olsun. Yeter ki, etik değerlerin üzerinden atlamadan, kamusal çıkarları rencide edecek bir uygulamaya fırsat verilmeden yapılsın!

***

Başkana önce kendini anlatma fırsatı vermeliydik, onu yaptık. Mesnetsiz sorularla sıkıştırıp ‘acar gazeteciliğe’ soyunmak bana göre olmadığı için, geniş alanı önce ona bıraktık. Kendini anlatmalıydı, bizim sorularımızı sorma fırsatı nasılsa çıkardı.

1

BİZİM ARITMAMIZ YOK!

Dalaman Çayı’nın temizlenmesiyle ilgili konularda görüşürken ben hep şunu söyledim.  Bazı gazetelere verdiğim demeçte de söyledim. “Bölgedeki bir takım işletmelerin arıtma tesisleri var mı? Yoksa bunlarla ilgili hangi yaptırımları uygulayabiliriz? Düşünmeden önce benim kendime yaptırım uygulamam gerekir Acıpayam Belediyesi olarak” demiştim. Gecen dönem benim açımdan bir talihsizlik, güvenimizden kaynaklanan bir yanılgı oldu. Biz yönetime geldiğimizde 2009’da belediye nasıl yönetilir, burada ne yapılır, bilemiyorduk. Kadromuz var, arkadaşlarımız var ama çok oturmuş kurumsal bir belediye değildi ne yazık ki. Ve hala onu oluşturmaya çalışıyoruz.

Dedim “arkadaşlar arıtma! Ben hekimim. Burada bir, içme suları ile ilgili sorun çıkmasın, iki çevre sağlığı ile ilgili sorun çıkmasın. Yol bozuk olabilir. Bu belediye başkanı nasıl bir adam? Hiç yollara bakmaz mı desinler. Ama benim bulunduğum yerde sulara dayalı yoğun ishal salgınları olursa ben kendimi affetmem. Ben hekimim.  Benim o nedenle ilk denetimim su depoları oldu. Su depolarına tek tek girdim ve temizlik yaptım 2009’da.

Çok ilginçtir, merdivenler küflenmiş, kırılma noktasına gelmişler, klorlama doğru düzgün çalışmıyor, içi balçık dolu. Balçık olabiliyor, kum olabiliyor çünkü dağdaki sel getiriyor. Çökeliyor. Ve biz bunları da temizleyelim dedik. Çevre sağlığı, su uzmanları, halk sağlığı uzmanları der ki, kireç yapın sık sık. Biz fayans yaptık pırıl pırıl oldu su. Dedim “arkadaşlar su önemli!”

Dalaman Çayı çok önemli! Dalaman Çayı’nın önemi şurada: Bizim arıtma tesisimiz olmadığı için biz kirletiyoruz. Kirlendiği için önemli. O neden ben gidip de Aynes’e, gidip Atasancak’a veya Bez Tekstil’e kardeşim arıtma tesisiniz var mı, yok mu diyemem. Öncelikle ben aynanın karşısına geçip kendime bakarım. Önce sen kendin arıtma yapacaksın derim.

2

“İLK PROJEYİ GERİ ÇEKTİM”

Arıtma konusunda bizden önceki çalışmalara baktık. Baktık ki bir çalışma var. Yeri belli. Tamam dedik biz devam edelim kaldığımız yerden. Çağırdım mühendis arkadaşı, anlattı…

Bakınız dedim ben hekim bir insanım. Sadece bunu istiyorum. Çevre mühendisi arkadaşımın işine karışmam. Bilmem de zaten nasıl karışayım.  Lütfen bu işi hiç bırakmadan devam edin. Arkadaşın ismi önemli değil. Bana dedi ki “ben işi durdurmuştum. Siz eski belediye başkanının çalışmalarını bir kenara koyar, yeniden başlarsınız diye düşünmüştüm” dedi.

Bu bir yanılgı, “sen çevre mühendisisin, matematiksin sen. İki kere iki dörttür. Geçmişe göre üç bana göre beş değildir, buna göre çalışın” dedim. “Kaldığınız yerden devam edin.” Ama ben gerçekten bilimsel bir şey istiyorum dedim.  O zaman bir mesele yoktu. Ben de sevincimden uçacağım. İnşaat mühendisi arkadaşa da söyledim, devam edin dedim.

3

Ve inanın projelerin yapımına başlandı. Sonra Ankara’ya gittik. Çevre Bakanlığında mühendis arkadaşlarla tanıştık. Hiç unutmam bir tanesi Diyarbakırlı bir arkadaşımızdı. Ben de Diyarbakır mezunu olduğum için aramızda da bir sempati oluştu. Özellikle inceledi kızcağız. Gece telefon açıyor, bizim mühendise şu eksiklikler var onları tamamlayın, şunu yapın diyordu. Biz projeyi tamamladık ve ihaleye çıktık. Bu arada seçime gireceğiz, 2014 seçimlerine bir veya birbuçuk yıl vardı. Sonra, Çevre Bakanlığında konuşurken “ya bu proje üzerinde çok durdum ama” dedim, siz çevre mühendisi gözüyle tarafsız şekilde bir kez daha bakın” dedim. Geldi, “hatalar var ama bunlar yapım aşamasında düzelecek şeyler” dedi. Biz Acıpayam’a iki milyon liralık bir arıtma tesisi yapacağız, bu tamamen halkın parası ve ben dahil olmak üzere halkımızdan toplanan vergiler, emlak ruhsat paraları, bizim çocuklarımızın hakkı. Ben projeyi aldım ellerinden. Toplantıda beni rahatlatıyorlar. “Bunda sorun çıkmayacak, kısım kısım yapacağız” diyorlar. Ben İller bakasındaki çalışmaları güvenen bir insanım. Bir de bunu İller Bankasıyla görüşeyim istedim. Bankadaki ilgili arkadaşlarla projeyi inceledik. O arkadaşlar sağduyulu bürokratlar, baktılar “başkanım bu sana uymuyor, senin senin kafa yapına da uymuyor, ilçene de uymuyor” dediler. “Bu sakat bir proje, başınız ağrır. Başınızın ağrıması bir yana siz kendi içinizde rahat olamazsınız” dediler. Anında geri çektim. Ondan sonra büyükşehir çalışmaları, büyükşehir çalışmaları sırasında şu andaki Belediye Başkanımız da adaydı. Onunla görüştük ve arıtma tesisi projesini tamamen bıraktığımı söyledim. Size bırakacağım dedim. Başkan “Hulusi Başkan rahat ol yapılır” dedi.

Derken bu günlere gelindi. İnşallah bu yıl Büyükşehir DESKİ tarafından temeli atılacak ve bir yıl içinde tamamlanacak.

Bu tür sorunların yaşandığı yerlerde DESKİ, “2017’ye projesini yaptık, gündeme aldık” diyor ama hangi birini yapacak? Örnek vereyim. Geçen ay Çal’daki balık ölümlerinin nedenini araştırdım, yerleşim atıklarının rolüyle azot yükseliyor, oksijeni boğuyor, balık ölümleri oluyor. Buradaki de öyle bir şey. Oradakinde tamamen yerleşim yeri atıklarının rolü var. Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan yanımda DESKİ’ye telefon etti. Balık ölümlerinin belediye atık sularından kaynaklandığını söyledi ve atıksu arıtma tesisinin ne zaman yapılacağını sordu.  Karşıdan, “2017 yılı için master planını hazırladık, programımıza aldık, kredisi İller Bankasından çıktı dedi.” dedi. Şimdi Bekilli’ye gitsem, DESKİ farklı bir şey söyler mi bilmiyorum.

4

ARITMA TESİSİ DESKİ 2017 PROJESİNDE

Ben İller Bankası’nda “projemi çekiyorum” dediğimde kayıtlara girmişti. O kayıtlardan bile yararlandı Mahmut Hoca (DESKİ Genel Müdürü Mahmut Güngör.) O kayıt numarasından yararlanarak yapılacak ve kredi alınacak. Bu bizim için başarı gerçekten. Ben inanıyorum.

Şu anda Osman Başkanımla bir araya geldiğimizde konularımızdan biri Dalaman Çayı olur, bir de Dalaman Yolu olur. Dalaman Yolu tabi ki devletin bir projesi. Şiir gibi bir yol olacak. Yanında böyle yemyeşil bir doku içinden giden bir Dalaman Çayı, tertemiz.  Biz bunu göreceğiz inanıyorum. Osman Başkan ile görüşümüz şu, ben bunu Acıpayam halkına da söylüyorum, arıtma tesisi yapılmadan Dalaman Çayı temiz olmadan, Acıpayam’a dünyanın en büyük projelerini getirsek bile bir şey yaptık demeyeceğiz. Çükü gerçekten çevre önemli!

Burada beni üzen bir şey var. Çevreye karşı duyarlı arkadaşlarımızın olması, öğretmenimizden işçisine duyarlı insanlarımızın olması kesinlikle ve kesinlikle çok iyi. Ancak ne hikmetse sadece ben Ak Partili belediyeyim diye değil, CHP’li veya MHP’li olsam da değişmiyor, yönetimdekiler sanki o çevre duyarlılığı içinde olanlara her zaman karşıymış gibi görüyorlar. Değil aslında. Bakın ne Fethi Başkan, ne bizler, ne Osman Zolan Başkan; bu çayın kirlenmesini veya Menderes’in kirlenmesini ya da doğanın kirlenmesini ister miyiz?

“BİZİM ATIKLARIMIZ ZARAR VERİYOR!”

Bence de “yönetici olan eşittir çevreci olanın karşısındadır” gibi bir denklem doğru değil. Neden, yönetimde olanların zaten sorumluluklarından biri o. Benim söylemek istediğim, DESKİ’nin bu projelerin hepsini bir kalemde gerçekleştirmesi kolay mı, Büyükşehir’in bütçesi de biliniyor.

İller Bankası kredileri önemli bu işlerde. Arıtma bizim olmazsa olmazımız. Mutlaka yapılacak.

Bu arada belirteyim, benim gördüğüm kadarıyla kirlenmede Acıpayam’ın payı büyük. Büyük işletmeleri bilemem ama diğer kirleticiler marjinal kalıyor bana göre. Yine de şu söylenebilir: Kurudere Serinhisar altlarından başlıyor, 11. Kilometresinde Yüreğil ve Yatağan tarafından gelen kanallarla birleşip, Yassıhöyük önlerinden ovaya doğru yollanıyor. Yol boyunca ne kadar tali kurutma kanalı, yerleşim kanalizasyonu, işletme atığı varsa hepsini yüklenip Gedikli civarına geliyor. Orada diğer kanal akıntılarını ve sizin atıklarınızı da alıp Dalaman Çayı ile birleşiyor.

Şunu söylemek istemiyorum ben. “Bizim şehir atıkları, evsel atıklar zarar vermez.” Asla böyle bir şey demiyorum. Kirli, kirlidir.

Kurudere dediğimiz yer DSİ’nin kurutma kanalı. Esasen o ana kanalın yapılış amacı o. Serinhisar’daki  arıtma geçmiş döneme denk geliyor. Hatta bana, “Serinhisar arıtmasının da projesi geldi, o bir şekilde kabul ettirdi, siz de vekillerinizle görüşüp o projeyi geçirebilirsiniz” dediler. Ben de “bilimsel anlamda içinize siniyor mu sinmiyor mu?” Sinmedi dediler, ben ondan sonra bıraktım. Kredi derdinde filan değildik.

SERİNHİSAR’DAN BAYPAS ATIKSU ÇIKIYORDU

O kanalda, Yassıhöyük Mahallesinin orada su nerdeyse simsiyah. Hemen gerisinde, Yatağan ve Yüreğil’den gelen dere kanalları da birleşip doğrudan Kurudere’ye bağlanıyor.

Ben bu günlerde gidip gezmedim. Bir daha gidip gezmem gerekiyor. Sorun olsa Yassıhöyüklüler gelirdi ama. Geçenlerde çok sorun yaşadık biz orayla ilgili. Hatta ben Yassıhöyük’ten Serinhisar’a kadar yürüyerek gittim. Başkanı aradım, “bizim arıtmadan bir damla kirli su çıkmıyor” dedi. DESKİ Genel Müdürü Mahmut Güngör Hocaya, “köylüler beni arıyor. Bizim köylüler abartıyor mu” dedim. Gittim, Yassıhöyük’ten başladım. Adım adım fotoğraflarını çekerek Mahmut Bey’e attım. En son arıtmaya geldik. Arıtmadan çıkan su gerçekten temiz.

Kanal’da kirli su var. Yoğun bir kirli su var. Görüyorum ben. Arıtmadan çıkan temiz. Meğer Serinhisar’ın arıtması yüksek oranda suyu baypas yapıyormuş. Ben hemen Mahmut Hocayı aradım. “Dediğiniz aynen doğru. Arıtmadan bir damla kirli su çıkmıyor ama kirli suyun yarısından çoğu arıtmaya girmiyor” dedim. O da şaşırdı sanırım. Şu anda Serinhisar’da baypas yaparak geçen kirli su yok. Ama kısa zamanda bende gezeceğim.

Biz Gedikli köprüsünden Serinhisar yönüne, geriye doğru gezdik. Yolun ortalarında DSİ kanal temizliyordu.

Su hala çok kirli mi?

Oralarda çok kirli. Sonra gittik, Yassıhöyük altına çok fazla kirli. DSİ orada da kanal boyunca ıslah çalışması yapıyordu. Köprü çalışması da yapıldığı için suyun akışını kesmişler, kontrollü bırakıyorlar. O nedenle gölcük oluşturmuş, gölcük koyu kahverengiye bürünmüştü.

Şöyle söyleyeyim, bir kurumumuzu hemen suçlamayalım ama ben de gördüm bir kere, orada şöyle madensel kokusu olan su, sanki boya içerikli bir su olduğunu gördük simsiyah. Dedik ki bu kimyasal atık. Ondan sonra gerekli yerleri uyardık.

Ben de kimyasal olabileceğini düşündüm rengin orda. Ama dikkatimi kaplumbağa çekti. Suyun üzerinde yüzüyordu. Yaşıyordu. O zaman organik atıklar daha mı fazla acaba diye düşündüm.

Ben de oralara gidip yeniden bakacağım.

5

SANDALCIK, YOLÇATI, SUÇATI

Ben Suçatı’na gittiğim de gördüğüm en önemli sorun oradaki vadiye yapılacak baraj ve su altında kalacak yerleşim alanları taşınmazlarının bedelinin ödenmesi, yani bir tür kamulaştırma sorunu. Sizin de çok üzüldüğünüzü söylediler. Ama bir türlü bu iş çözülmez dediler. Sandalcık köylüleri ile konuştum. Suçatı’nın eski muhtarı Alaattin Bey ile konuştum. Ne olacak sizce? Sizin elinizde bir şey olduğu için sormuyorum. Ama siz yerel yönetici olarak üzülüyorsunuz da çözüm nasıl olacak?

Yerel yönetici olarak en çok üzülenlerden biri benim. Geçen dönem Mehmet Yüksel ciddi anlamda bilgiler getirdi, ciddi anlamda uğraştı. Giden valimizle toplantılar yapıldı. Zorlu’yu sıkıştırdılar, “biraz gayret edin” gibi. Doğrusunu isterseniz Suçatı, Yolçatı, Hisar, Çiftlik, Sandalcık… Bu köylerimize ben gittiğimde onlar da çok iyi biliyorlar ki Acıpayam Belediyesinin elinden gelse, yarına bırakmayıp hemen şimdi yapacak. Bu sorunu bir türlü aşamadık. O köylülerimizde 60 yıldan beri kanayan bu yaralar hala kanıyor. Vekillerimiz bu sefer olacak diyorlar. Sayın Bakanımız bu işin içinde. Ben onun da bu yıl içinde ciddi anlamda yol katledileceğine inanan bir insanım. Fakat artık ne olacaksa olsun. Ülkemizin ekonomik şartları düzelsin, tabi ki o bölge değişsin. Kaderi değişsin o bölgenin. İyi yönde değişsin. Ama olacaksa biran önce olmalı. Olmayacaksa da bir an önce karar verilmeli.

Valla orda benim gördüğüm şöyle bir sorun var. Sizde muhtemelen bilirsiniz, insanların zaten bir dönem tapusu yokmuş. Yaşlı bir köylü şöyle bir şey anlattı: “Eskiden orman müdürüydü” dedi, Adem Oklu’yu kastederek. “Bize ‘siz bu satış işlemlerini çabuk bitirin, gidip anlaşma yapın, hakkınızı verirler, biz de 2B ile uğraşmamış oluruz’ dedi. Ona inandık tapu peşinde koşmadık. Şimdi de tapumuz olmadığı için para ödemiyorlar bize. Üzerindeki inşaatın moloz parasını ödüyorlar” dedi. Bu türden davalar mahkemelerde devam ediyormuş. Büyük bir bölümü de o nedenle ayrılmıyormuş oradan. İkinci sorunları şu: Bu işin tüm davalarını oralı bir avukat üstlenmiş. Bilmem tanır mısınız? Avukat da FETÖ soruşturmasından dolayı tutuklanmış. İsmi Yusuf, soyadını hatırlamıyorum. Avukatları da kalmamış. Bütün dava dosyaları ondaymış. Ciddi ve mağdur sayısı hayli yüksek gibi görünüyordu.

Tekrar bir toplantı yapacağız. Biz sorunları gidermek için buradayız. Gece gündüz hakikaten çalışmamız lazım. Bu insanların sorunları çözülmeli. Daha bu sabah, Yassıhöyük kasabında 1960’lı yıllardan kalma arsa sorununu çözdük. Hani ‘mal canın yongasıdır’ derler, biz sorunu çözdük. inşallah önümüzdeki aylarda tapuları verilecek. Ben Suçatı’da da artık bu sorunun bitmesini isterim.

İlk söylediğim Sandalcık Köyü ile ilgiliydi. Ama Suçatı’da fazla tapu sorunu yok galiba. Devirde yaşanan sorunlar var. Avukata gitme sebebi de o. Aslına bakarsanız, barajı inşa etmek isteyen şirket (Zorlu grubu) etkilenen tüm köylerde arsa ve arazileri asgari değerde almak istediği için mahkemelik olmuşlar ve mahkemeye gitmişler. 2B’lik yerlerde bilirkişinin belirlediği değer ise doğal olarak ‘işgal edilmiş kamu arazisi’ kategorisinden olmuş. Yani üzerindeki inşaat molozu için para ödenmesine hükmedilmiş. Arazi tapusu olmadığı ve devlette göründüğü için ödemeye yanaşmamışlar.

6

“DENİZ GİBİ ÇOK HARİKA OLACAK”

Bir daha toplantı yapmamız gerekecek, gerekirse vekillerimizi davet edeceğiz. Mehmet Yüksel ciddi anlamda ilgilenmişti. Onun önerisi şuydu. Zorlu’dan öte, kamulaştırmayı devlet ele alsın. Devlet işin içine girsin. Çünkü devlet vatandaşına sen kardasın, zarardasın diye bakmaz. Şirket tabi ki karına bakacak. Devlet keşke Suçatı’nda veya o bölgelerde yapsa da Zorlu’da barajını yapsa.

Barajın gövde yüksekliği 90 metre olacakmış. O hizadan bütün çam ormanları kesiliyor. İndirmişler hepsini. Dağın yarısını kesip kereste yapmışlar. Ciddi bir çalışma olduğu belli ama tabi bu arada bu tür sorunların da çözülmesi gerekiyor.

Tabi şimdi çevreciler bazen karşı çıkarlar da modern hayatı yaşarken mutlaka zararlı şeylerde olmuyor değil, oluyor. Şu odanın içinde bilgisayarlar, televizyonlar, cep telefonlarımız falan filanla radyasyon alıyoruz. Artılar eksiklerle beraber yürüyor. Orada devletimiz bir şey yapacak. Güzel bir şey yapacak oraya. Ebetteki doğa biraz zarar görecek. Yeniden bir düzenlemeye gidilecek.

O bölgeyi biliyorsunuz değil mi?

Biliyorum çok severim.

Çok mu güzel olacak ben kuşkuluyum. Bu bölgede, Kelekçi Gireniz vadisi dışındaki en güzel yer! Çevreciliği merkeze koyup algılamıyorum ama güzellik her bakışta insanı büyülüyor.

Çok haklısınız fakat şöyle söyleyeyim. Ben güzel olacağını inanıyorum barajın. Net söylüyorum. Ülkemin çevrecileri var, siyasal olarak birbirlerine karşı çıksalar da bilim insanları var. Bu insanların bir kısmı çok güzel olacağını, bir kısmı sıkıntılı olacağını söylüyor. Keşke şu andaki doğal ortam korunsaydı diyenler var. Ama o bölge deniz gibi çok harika olacak, bölgenin kaderi değişecek diyenler de var, ben onların görüşüne katılıyorum.

Aklın yolu bir. Toplumsal çıkarı öncelediğiniz zaman zaten o ayrımlar ortadan kalkıyor. İşte orda toplumsal çıkarı hangi bakış açısı sağlayacak ondan kimse emin değil. Ben o yeşilliği o güzelliği ne bu ovada gördüm ne de başka bir yerde. Denizli bölgesinde benim adım atmadığım yer kalmadı. Dokusu bu kadar hoş başka yer hatırlamıyorum. Özellikle çevreci olduğumdan değil ama çevre ile ilgili çalışmalar yaparım ve en az gündelik yaşamın maişet derdi kadar önemserim. O nedenle başka bir gözle baktığımı farz edin lütfen.

Ben de, baraj inşa edildikten sonra tekrar beraber gittiğimizde sizin şöyle demenizi beklerim “başkanım ben kuşkuluydum ama çok güzel oldu.” İnşallah bunu deriz.

7

KURUDEREYE DÖNERSEK!

Kanalizasyonu olan veya olmayanlar diye ayırdığımızda Sizin Acıpayam’a bağlı yerleşim bölgelerinde kanalizasyonu olmayan var mı?

Kanalizasyonu olmayan çok yerimiz var. Kanalizasyonun olması da bir işe yaramıyor ki. Eğer ucunda arıtma tesisiniz yoksa bütün evlerin atıklarını bir yerde biriktirmek bir facia. Köylerde bazen muhtarların, belediye başkanlarının, ben dahil olmak üzere kanalizasyonları yaptık filan diye gururla anlatırız ya. Ucunda bir şey yok, ucu büyük bir felaket, aynı bizde olduğu gibi! Sadece sorunu kendimizden uzağa taşımış oluyoruz. Hatta biriktirmiş oluyoruz. Bir yerde toplamış oluyoruz. Küçük küçük sular akıyor, her biri bir bahçenin tarlanın içine girip gidiyor. Siz onları topluyorsunuz sel haline getiriyorsunuz. Bizimki biraz ona benziyor. Şimdi Büyükşehir Belediyemiz köylerde, büyük bir ihtimalle özellikle kot meselesi olan yerlere, ikincisi nüfusu düşük olan yerlere fosseptik götürecek. Her yerde değil ama. Örneğin bizim Yassıhöyük çukur zaten, gideceği bir yer yok. Karahöyük’te, Apa’da, Oğuz’da Kırca’da! Bugün arkadaşlar Kırca’da drenajlara girdiler. Biraz taban suyunun kot farklılığından yararlanarak akıtabilirsek, kışın insanların evine su çıkmasın istedik. Yassıhöyük’te onu yaptık. 5 veya 6 bin metrelik drenaj borusu yerleştirdik. 5 bini tamamlandı, bin metresi daha var. Yine Karahöyük’te yaptık. Kırca’da bugün başladı. Ondan sonra kilit parkeye geçeceğiz. Ama oradaki atıklarla ilgili konuyu Büyükşehir Belediyemiz  kesin olarak  çözecek. Mesela Eskiköy’de var kanalizasyon, ucunda paket arıtma var. İhalesinin yapıldığını biliyorum.

Sizin bir de Köke’de paket arıtmanız var galiba?

Köke’de arıtmamız var çalışıyor. Darıveren ve Dedebağ’da var. Dedebağ’daki biraz sıkıntılı oldu. Her an bakıma alınacak. Yeşilyuvamız da da var.

***

Başkan Şevkan görüşmemizin sonrası daha özel bir sohbete dönüştü. Çaylar-sular tazelendi, kısa bir sohbetin ardından veda edip ayrıldık. Ama bir sözü vardı Başkanın, önümüzdeki haftalarda burada yazacağımız Suçatı vadisindeki baraj çalışmaları ve baraj altında kalacak olan köylerin sakinlerini birlikte ziyaret etmek! Umarız pastırma sıcaklarının yenilendiği şu güneşli güzel günlerin birinde Başkan arayıp, “kalk gidiyoruz” der, gidip, görüp yeniden yazarız. Bekliyoruz!

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı