REKLAMI GEÇ

Tertemiz Dalaman Çayı mümkün!

29 Aralık 2016 Perşembe

Terli göğsünde gümüşi yazın
uzun bacaklı bir nehir akıyor
anıları istifleyip düş odalarına
sekerek geçiyor sarp yamaçlardan
sıcak merhabalarla düşüyor sofrasına
aşkla yoğrulan ak köpüklü Akdeniz’in
(Bülent Güldal)

Dalaman Çayı üzerine kaleme aldığımız gezi yazılarımızın sonuna geldik.
Yaklaşık altı aylık bir zaman dilimine yayılan gezilerimizi, tam dört aydan beri her hafta sütunlarımızdan sizlerle paylaşarak kış mevsimini bulduk.
Gördüklerimizi, izlenimlerimizi ve görüşmelerimizi kamuoyuna sunduk.
Elde ettiğimiz bulgu, bilgi ve sonuçları açıkladık. Bize düşeni yerine getirmeye çalıştık.
Sözün kısası bizden bu kadardı.
***
“Ne yaptınız?” diye soranlara yanıt olsun:
Bir şey yapmak üzere yola çıkmamıştık. Bir şeyi araştırmak, bilmek, görmek istemiş, bunu kamuoyuna taşımayı amaçlamış, gerçeklerin görünmeyen veya görülmek istenmeyen boyutuna uzanmayı arzu etmiştik. Merkezinde “doğa ve insan” unsurunun yer aldığı bir soruna dikkat çekelim demiştik.

“Ne elde ettiniz?” diye soranlara da yanıt olsun:
Kazanma arzusu, kaybetme olgusunun karşısına gelip yerleşen bir duygu değil midir? Oysa biz kazanmak üzere yola çıkmamıştık. Aksine daha baştan ‘kaybedilmiş’ bir nehir yolunun güzergahı üzerindeki sayısız kayıp vakıasının çetelesini tutmak istedik. Bu kayıpların sadece kayıp sayılmaması gerektiğini anlatmak istedik. Kayıp sayılanın aslında doğal varoluşa vurulan darbelerin yol açtığı hasar olduğunu göstermek istedik. Sadece bunu yapmak istedik!
***
Fazla uzatmadan sonuca geçelim. Bu son yazımızda altı ayın sonunda ortaya çıkan Dalaman Çayı manzarasının tabloda nasıl göründüğüne bakarak kısa bir özet verelim.

Doğa yazıları yazmanın zor tarafı, gezip görme zorunluğudur. Oturduğunuz yerden yazamazsınız.

Görüşüp konuşmak gerekir, çevresel sorunların yol açtığı zarardan en fazla etkilenen o bölgede yaşayanlardır, sorunların ne olduğu ve çözümün nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını size onlar verir.

Biz Dalaman Çayı üzerindeki gezilerimizi bu anlayışla hazırladığımız program çerçevesinde sürdürdük. İnsanlarla yaptığımız doğrudan görüşmeler, gezip görmek kadar etkili oldu. Bizi aydınlattı. Görünenin arka planını, derinliğini gösterdi.

Dalaman Çayı Doğal Kaynakları:
Dalaman Çayına hayat veren sayısız kaynak var. Bu kaynakların tümü de 229 km.lik güzergahı boyunca içinden geçtiği vadilerin, vadileri saran dağların sağladığı yeraltı ve yer üstü suları. Daha Çameli ilçesinin Gürsu köyünden başlayarak yalçın dağ doruklarının kar ve yağmur sularınca yaz ortalarına kadar beslenir. Kısa süre sonra girdiği Burdur topraklarında Yapraklı Barajına dökülür. Burada yenilenip debisini artırarak Gölhisar Ovasına yollanır. Yol boyunca Dirmil‘e (Altınyayla) doğru yükselen başka dağların akıntısıyla yeni kaynaklar edinir. Ovayı sulayarak Acıpayam-Denizli coğrafyasına girer, Gireniz Vadisi derinliklerinden Sandalcık kavşağına, sonra da kanyonları aşarak ‘sayısı belirsiz’ baraj ve HES’in arasından Akdeniz’le buluşur. Gireniz, suyolunun en bereketli bölgesi. İki sıradağ arasına sıkışmış çay yatağı, hem vadideki uzun, dar ama verimli toprakları sular, hem de dağların bereketini daha öteye taşır. Yeni kaynaklar, dere suları ve çaylarla zenginleşerek Akdeniz’e ulaşır.

Sulama Sistemlerinin Kirlenmedeki Rolü:
Başlangıçta belirlediğimiz konuları hatırlarsak; Ekonomi, ekoloji, turizm ve kültür değerleri itibariyle Dalaman Çayı gezip görmeye değer olduğu kadar, koruma ve sağlıklaştırmaya da bir o kadar ihtiyacı olan akarsulardan! Kaynağından başlayarak hoyratça kullanılan su, Yapraklı Barajında yenilenip kendine gelir. Sonrasında başlayan uzun etap yolculuğu, toplam uzunluğunun yarısından fazlasını kapsayacak şekilde ovalarda sulama amaçlı geçer. Bu etabın yaklaşık 35 km.si Gölhisar Ovasında, 80 küsur km.si ise Denizli-Acıpayam Ovası ve Gireniz Vadisinde arazi sulamaya ayrılır. Gölhisar Ovasındaki sulama için Gölhisar-Dirmil yol ayrımı yakınlarındaki kolektörden ayrılan sulama kanalı, ovanın neredeyse yarısını geçerek Gölhisar Gölü civarını dolaşıp araziye can verir. Daha ileride, Acıpayam sınırına yaklaştıkça, Yusufça Köyü açıklarında yeniden kolektörle sulamaya ayrılan başka bir DSİ (Devlet Su İşleri) kanalı var. Kanal bu kez Acıpayam Ovasının yarısını Güneyden Kuzeye doğru uzanarak sular. Kanal, Corum Köyü sırtlarından ovanın ortalarına inerek arazi sulamasına devam eder.

Sulamanın vahşi(salma) sulama yöntemleriyle yapılıyor oluşu, bilim adamlarınca başlı başına doğal bir kayıp olarak niteleniyor. İlgili konudaki İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün “İl Çevre Durum Raporu”nun 2015 yılına ait olanı hala yayınlanmadı. O nedenle 2014 yılı istatistiklerine bakarak söyleyebiliyoruz, Acıpayam Ovası ve Gireniz Vadisi sulaması için Gölhisar-Yusufça, Acıpayam-Kelekçi ve Gölcük-Alcı regülatörlerinden alınıp salma sulama yapılan alan 13.449 hektar (ha)brüt alandır. Gölhisar dahil Yapraklı Barajından sulama amaçlı salınan su miktarı ise 155.46 hm³. (Kaynak: Denizli İÇDR 2014, Sf. 49) Aynı raporda damlama, yağmurlama veya basınçlı sulama yapılan alan ve kullanılan su miktarı konusunda ilçe bazında bölgesel veri yok. Genel olarak verilen bilgiye göre ise “İlimizde 166.034 ha alanda sulama yapılmaktadır. İl genelinde 78 adet Sulama Kooperatifi vardır. Salma, yağmurlama, damlama ve basınçlı sulama sistemleri kullanılmaktadır. Toplam 79.000 da alanda basınçlı sulama sistemleri kullanılmaktadır” denilmekte. (Kaynak: Denizli İÇDR 2014, Sf. 53)

En Büyük Kirletici Acıpayam Ovası:
Ne var ki, bu durumun zaten kırılgan bir yapısı olan Dalaman Çayını daha da zayıf düşürdüğünü söylemek mümkün. Hem Gölhisar Ovası, hem de Acıpayam Ovası, arka arkaya saldıkları kirletici atık ve artıklarıyla Çayın sulamayla su miktarı ve debisi zayıflayan bu bölümünü sağlıksız ve ikinci sınıf bir akarsuya dönüştürmekte. Bölgeler arası rakımın neredeyse eşit olması dolayısıyla 120 küsur km.lik bölümde akış oldukça yavaş olduğundan, kirlilik etkisini katlayarak sürdürmekte. Yerleşim alanlarının çoğu kanalizasyona sahip. Ancak arıtma tesisi neredeyse yok. Kanalizasyon atıkları doğrudan Dalaman Çayına deşarj ediliyor. Bu durum hem Gölhisar Ovasında, hem de Acıpayam Ovası ve Gireniz Vadisi’nde geçerli. Gölhisar ilçe yerleşimi atıksu kanalizasyonunun bağlı bulunduğu bir arıtma tesisi var. 2014 yılında faaliyete geçmiş. Ancak bu yeterince çözüm üretmekten uzak. Keza bu tespit kirliliğin en büyük taşıyıcısı olan Acıpayam Ovasındaki Kurudere’nin başlangıç noktası civarında kurulu bulunan Serinhisar atıksu arıtma tesisi için de geçerli. Serinhisar arıtmasından çıkan su kısa bir yolculuktan sonra başka kanalizasyon bağlantılarıyla ve kurutma kanallarıyla kirleniyor. Tüm ovayı ortadan kesip geçen yolculuğu boyunca bütün atık akarları yüklenip Dalaman çayına taşıyor. Arıtmanın pratik faydası neredeyse yok denecek dereceye düşüyor.

Tarım Kimyasalları ve Su Kirliliği:
Sulayan kadar sulanan da önemli. Hatta diyebiliriz ki, sulanan her neyse (burada kastedilen arazi sulaması) onun yol açtığı kirlilik, kolayca bertaraf edilecek bir zararın kıyısından dönmeyle sonuçlanmıyor. Son on yılda yapılan düzenlemelerle toprak tarımında sürdürülmek istenen merkezi kontrol sistemi kolay uygulanmıyor olmalı. O nedenle tarım kimyasallarının yol açtığı kirlenme olgusu, kalıcı hasarlara yol açmakta. Özellikle ovalardan geçen akarsular, biyolojik, kimyasal ve fiziki olmak üzere çok yönlü kirlenmeye maruz kalmakta. Katı atık depolamalarının yer yer akarsulara ulaşan plansızlık içerdiğini mesela Kelekçi’de somut olarak görmüştük. Organik atıklar konusunda zaten ‘atı alan Üsküdar’ı geçmiş’, durum çaresizliğe doğru bir gelişme eğrisi gösteriyor. Arazi ilaçlamasında kullanılan ve neredeyse hiç denetlenmeyen tarım kimyasallarına çare üretme konusunu ağzına alan yok. Her kurum, “bizim alanımız değil” deyip işin içinden sıyrılıyor.

Su Yönetiminde Yerel Yöneticilerin Rolü:
Yerel yöneticilerin eli kolu bağlı gibi. Kurabildikleri iyi ilişkilere mahkum olmuşlar. Büyükşehir statüsü ile birlikte su yönetimi, dolayısıyla arıtma tesisleri vb. konuları Büyükşehir bünyesinde kurulan DESKİ (Denizli Su ve Kanalizasyon İdaresi)’nin yetkisine bırakıldı. Tüm projeler o kurumun denetim ve kontrolünde. Diyelim Acıpayam Belediyesi “ben atık arıtma tesisi kurmak istiyorum” dedi. DESKİ’nin doğrudan işin içinde olmadığı böyle bir tercih hakkı yok. Proje yanlış mı, yetersiz mi, bölgeye uygun değil mi, daha verimli olabilecek bir yer seçimi yapılabilir mi… tüm bu varsayımlar için doğrudan etkili ve yetkili olan tek kurum DESKİ. Sıkıntı sanırım burada başlıyor. Kurumların yapacakları işbirliği sadece iyi niyet çerçevesinde mümkün olabiliyor. Yerel inisiyatif sıfır. En başta yasa bu durumu zorunlu kılmış. Bu nedenle olsa gerek, hem Dalaman Çayını etkileyen bölge yöneticileri hem de başka ilçe yerel yöneticileriyle yaptığımız ve bir bölümünü yayınladığımız görüşmelerde bu durum açıkça hissedildi. Hangisine sorsam ya telefona sarılıp DESKİ Genel Müdürünü aradı, ya da kurumla nasıl iyi geçindiğini kanıtlamak istercesine uzun uzun aynı kurumun erdemlerini art arda sıraladı.

Kirlilikte İşletmelerin Rolü:
Akarsu kirliliği kaynaklarından bir diğeri işletmeler. Açıkça hiçbir işletmede doğrudan kirletici bulguya rastlamak mümkün değil tabii. Çünkü ya işletmelerle görüşme imkanı olmuyor ya da işletme sahibi ya da yöneticileri gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren bir tutum sergilemekten çekiniyor. Bu durumun istisnaları yok değil. Acıpayam’da Bez Tekstil Boya Apre işletmesinde o istisnayı yaşadık. İşletme yönetimi arıtma tesisini, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüne akredite olmuş laboratuvarların kontrol periyodunca hazırlanan raporları vb. sakınmadan gezdirip gösterdiler. Ne var ki, bu türden lokal ya da tekil unsurlar kirlilik olgusunun önüne geçmediği gibi, yerleşim alanı kanalizasyon sistemlerine bağlanan arıtılmış atık sularını o haliyle Dalaman Çayına ulaştıramıyorlar. Suyun kalite değeri kanalizasyon atıkları içinde tüm değerini yitirip eski haline geliyor.

Arıtma Tesisleri:
Arıtma tesisleri açısından baktığınızda Acıpayam Ovası büyüklüğü ve yerleşim yoğunluğuyla orantılı olmayan bir fakirlik yaşıyor. Bilinenler içinde Serinhisar arıtması kör topal çalışıyorken iyileştirildi, birkaç köye paket arıtma yerleştirildi, Dalaman’a tüm atıksuları taşıyan ana kanal Kurudere üzerindeki işletmelerin bazılarının arıtma tesisi kurmaları sağlandı. Yeterli mi? Yetmediğini ilgili kurumların kamu yöneticileri kendileri söylüyorlar. Hatta şikayetçilerin başında onlar geliyor. Bu dizi yazı içinde Acıpayam Belediye Başkanı Hulusi Şevkan ile yaptığımız söyleşiye yeniden göz atarsanız ne dediği kolayca anlaşılır. Bölge nüfusu ile oranlarsanız, mevcut atıksuyun %20’sinin bile temizlendiğinden kuşkuluyum. Çünkü işletmelerin atıksu arıtmaları kendi atıksuları dışında bir şey temizlemediğine göre, yerleşme atıksularının arıtması amacıyla kurulmuş tesis sayısı ortada. Mevcut nüfusa oranı da belli. Kelekçi, Gölcük taraflarından başlayıp geriye doğru, Serinhisar-Yatağan taraflarına kadar uzanan kilometrelerce mesafedeki köy, mahalle ya da kasabaların yanına bir de ilçe irisi Acıpayam’ı koyun. Konuyu gündemde tutması gereken DESKİ ise 2017 yılının arıtmalar yılı olacağını ilan ediyor. Hazırlanan projelere gerekli kredilerin sağlandığı ve kimilerinin ihale aşamasında olduğunu söylüyor. Bu konuda yapılan hazırlıkların yeterli olup olmadığını ölçmek için sanırım bir-iki yıl beklemek gerekecek.

Mevsim Geçişlerinde Kirlenme Düzeyi:
Akarsuların metabolizmalarındaki kirlenme oranları, her mevsim aynı düzeyde seyretmez. Mevsimler değiştikçe haricen gelen ve akarsuya karışan kaynaklarının değişkenlik göstermesi, nehrin su debisi gibi faktörleri yanında kirlenme oranında da ciddi düzey değişiklikleri gösterir. Bu yaz Dalaman Çayını tavaf ederken gözlediğimiz ciddi bir durumdu bu. Yazın en sıcak ve kurak olan Temmuz-Ağustos aylarında suyun neredeyse sadece kirlilik olarak aktığı Kurudere de, iki ay geçmeden, Ekim sonlarında gördüğümüz manzara şaşırtıcıydı. Kanal önceki aylara oranla oldukça yüksek bir su debisine sahipti. Bol suyun temizlik ve oksijen oranını temelden değişikliğe uğrattığını belirtelim. Dağlardan gelen yağmur suları, kaynak sularının gürleşmesi, belki de Ovadaki bataklık bölgeler kaynak sularının yüzeye yakınlaşıp tahliye kanalları yoluyla Kurudere’ye ulaşması buna olanak sağlıyor. Bu konuda en doğru sonucun farklı mevsimlerde yapılacak ölçümlerle elde edilebileceğini belirtiyor bilim adamları. Yani bahar ve yaz aylarının ölçüm sonuçlarının sağlayacağı verilere bakarak mevsimsel kirlenme oranlarının belirlenebileceğini söylüyorlar.

Dalaman Çayı Kurtulur mu?
Dalaman Çayı’nda yaşanan kirlilikten kurtulmak mümkün. Bunu son yazılarımızdan birinde görüşlerini aktardığımız Mustafa Duran Hoca özetlemişti. Biz yazı dizimize nokta koyarken onun görüşlerini bir kez daha aktararak Dalaman Çayını kurtarmanın nasıl mümkün olabileceğini bir bilimadamının görüşleri çerçevesinde verelim:

“Bu tabloya baktığımız zaman burada, Dalaman Çayının bu kesiminde(Gölhisar-Acıpayam-Gireniz) organik bir kirlilikten söz edebiliriz. Bu organik kirliliğin tarımsal faaliyetler, evsel atıklar, organik çalışan fabrikalar, işletmeler, hayvan işletmelerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu kirlilik geri dönülmez bir olay değil. Henüz daha çok ciddi oranda hasar almamış. Kirlilik açısından çok yoğun olmayan bir noktadayız. Şimdiden birkaç tedbirle, bazı palyatif tedbirlerle kolay bir şekilde Dalaman Çayı kurtulabilir.
Neler olabilir bu tedbirler? Arıtma sistemleri olabilir, Küçük köylerde paket arıtmalar olabilir ya da organik arıtma olabilir. Mesela bir ara Tarım Bakanlığının bir uygulaması vardı; yüzde 5 eğimle kanalizasyon sularını salıp, üzerine çok su kullanan bitkiler dikmek gibi. O bitkiler suyu kullanıyor, azot ve fosforu alıyordu. Bunlar saz gibi, susam gibi suyu seven bitkiler olabiliyordu. O bitkiler suyu temizlemiş oluyordu.
Katı atıklar orada birikiyor, ara sıra tahliye ediliyordu. Ayrıca iyi tarıma geçilerek önlemler arttırılabilir. Gübrenin ve tarım ilaçlarının azaltılması olabilir bu. Diğer yandan vahşi sulamaya önlem alınabilir. Buradan artan su kendi doğal kanalında gideceği için suyun temizlenmesine yardımcı olur. Yani bu türden birkaç paket program oluşturularak fazla maliyetli olmayan yöntemlerle çözülebilir.”

TEŞEKKÜR:
Dalaman Çayı Gezi programı türünden medya çalışmaları yerel ölçekte pek yapılamıyor. Bunun asıl ve tek nedeni, medyanın böylesi kapsamlı ve zamana yayılan projeleri yürütecek mali güçten yoksun oluşu. Hiçbir medya kuruluşu ne mali kaynak, ne eleman ve ne de araç gereç ayırıp belgesel çalışmaların peşinden koşamıyor. Oysa bu durum özellikle Denizli gibi zengin coğrafi ve doğal zenginliğe sahip kentlerde çoğunlukla haber sıkıntısı çeken medya için bulunmaz haber ve yazı kaynağıdır. Eğer imkan sağlayıp çalışma alanını geniş tutabilirse hem medya olarak kamusal denetim rolünü gerektiği gibi yerine getirmiş, hem de kentin turizm ve tanıtım gibi ekonomisini doğrudan ilgilendiren alanlara yarar sağlamış olur. Bunun tek şartı, benzer kamusal alan yararı bulunan konulara ilişkin hazırlanan projelere duyarlı kesim ve özel kurumların medyaya destek sağlaması.

TMMOB’a Özel Teşekkür!

Biz bu şansın sahibiydik. TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu ve aynı çatı altında yer alan başlıca mühendislik mesleği odalarının katkısıyla Dalaman Çayı üzerinde yaklaşık olarak 6 ayı bulan bir gezi programı düzenledik. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Türkiye toplumsal yaşamının pek çok evresinde benzer türden etkinlik ve sahiplenmelerin her dönem ön sıralarında TMMOB örgütünü görürüz. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2013 yılındaki Gezi Parkı direnişinden bu güne nerede bir çevre ihlali, katliamı ya da devletin yanlış politikası varsa, karşısında duran kurumlardan birisi hep TMMOB olmuştur. Soma’da böyle olmuştur, Akkuyu’da böyle olmuştur, Cerattepe’de, Karadeniz Sahil Yolunda böyle olmuştur. Bundan böyle aynı kararlı duruşla çevre sahiplenmesi ve toplumsal duyarlılıklarının devam edeceğinde kuşkum yok. O nedenle teşekkürümüz sadece bize sağladıkları desteğe değil, Türkiye’nin doğasına, doğal zenginliklerine, yeraltı kaynaklarına, emeğine karşı gösterdikleri sahiplenici tutumadır. İyi ki TMMOB gibi yurdunu sevmekle kalmayıp onu koruma ve gelecek kuşaklara miras bırakma mücadelesi yürüten ve buna inanan, temsil eden örgütler var! Var olmaya devam etsinler!

Görüp gözlediğimiz, konuşup tanıklık ettiğimiz ne varsa bunları sayfalarımıza taşıdık. Siz okurlarımızla paylaştık. Sadece gezmek değil, bölge insanının yer yer sesi olmaya çalıştık. Zaman zaman bilim adamlarıyla geziler düzenleyip ilgimizin düzeyini yükselttik, kanaatlerimizin doğru bir perspektifle oluşmasına özen gösterdik. O nedenle bir başka teşekkürü birlikte gezilerimizi paylaştığımız bilim adamlarımıza ayırıyoruz. Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünden Öğretim Üyesi ve Çevre ve Su Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Duran ve birlikte çalıştığı aynı bölümden Yard. Doç. Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız özel teşekkürü hak eden akademisyenlerimizin başında geliyor. Hiç yüksünmeden, nereye yola çıktıysak o yolculuğu hem eğlenceli hale getirip hem de araştırmalarını bilimsel disiplin içinde gerçekleştirdiler. Merakları ve mesleki heyecanlarına gerçekten hayranım. Umarım kendileriyle başka projelerde birlikte olma fırsatı buluruz.

Yorumlar

MEHMET ALİ TURHAN   -  Bağlantı 13 Ocak 2017, 09:23

GÖRDÜKLERİNİ BİLGİYE DÖNÜŞTÜREREK DÜŞÜNCE ÜRETEN BİZLERİ DE DÜŞÜNMEYE SEVK EDEN BİR YAZI. ANLAYABİLECEK HERKESE ULAŞTIRILMASI GEREKEN, BU YAZIDAN HAREKETLE BU KONUYU İLGİLENENLER LAF ÖTESİNE TAŞIYABİLİRLER. GÖZÜNE, KALEMİNE SAĞLIK YAZAN YAZDIRANIN.

Eren Güneş   -  Bağlantı 29 Aralık 2016, 15:41

Denizli’ye geldiğim 1983 tarihinden bu yana, gördüğüm, izlediğim tek ve muhteşem bir araştırma ve inceleme ürünü. Kişisel tebriklerimi ve takdirlerimi sunarım.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı