REKLAMI GEÇ

Denizli kıta sularında balık katliamı resitali

14 Ekim 2016 Cuma

 

ic_kapak

Dalaman Çayında yaşanan balık ölümleri son olarak Temmuz 2016 tarihinde, bizim dizi yazımız için hazırlık döneminde gerçekleşmişti.

Sonrasında aynı tip bir katliama Menderes nehrinin Çal/Kumral mesireliği altlarından başlayarak kilometreleri bulan bir güzergahta tanık olduk. Çal-Bekilli karayolunun kesip geçtiği noktadan başlayarak irili ufaklı binlerce ırmak balığı telef olmuştu. Nehir boyunu gezdiğimizde hiçbir canlı emaresinin kalmadığını görmüştük. O gün gezip, görüp, fotoğraflayarak yazdığımız balık ölümleri için “Balık Cinayetleri Günlüğü” başlığını atmış, yazı içine bir de fotoğraf galerisi yerleştirmiştik.

1

Dün sabah yine aynı manzara ile uyandık. Yine Büyük Menderes üzerinde, ama bu kez Çivril Gökgöl’de Akdağ eteklerinde kurulu bulunan alabalık çiftliğindeki milyonlarca balığın toplu ölüm haberini aldık. Denizlihaber.com manşetinde yer verilen habere göre, “Çivril’in Gökgöl Mahallesi’nde bulunan alabalık tesisinde büyük bir felaket yaşandı, 1,5 milyon balık telef oldu… Katliama Dinar’daki meyve suyu fabrikası atıklarının neden olduğu öne sürüldü, jandarma soruşturma başlattı, numuneler laboratuvara gönderildi.”

“Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesinde bir meyve suyu fabrikasının Menderes’e bıraktığı atıklar, Çivril’de yine felakete yol açtı” diye devam eden haberin detayında bölgede bulunan 44 havuzdaki balıkların neredeyse yarısı telef olurken, 2013 yılından bu yana 5. kez yaşanan olayın bardağı taşırdığı belirtiliyor. Yıllık 15 milyon Euro ihracat yapan üretici firmanın, 2013 yılından bu yana yaşanan bu durumdan dolayı 12 milyon lira zarar ettiği vurgulanıyor.

Çivril Belediye Başkanı Dr. Gürcan Güven, her 6 ayda bir meyve suyu fabrikasının atıklarından kaynaklanan böyle bir katliamın yaşandığını açıklamış. Meyve suyu tesisisin atık su arıtmasının yeterli olmadığını belirten Başkan Güven, “durumu Vali, Belediye Başkanımız, Dinar Kaymakamlığı, Afyon Valiliği, Dinar Belediyesi’ne ilettik ama bir sonuç çıkmadı” diyerek konuya ilişkin sorumlu devlet görevlilerinin keyfiyetini açıklamış. Başkan Gürcan, “Gölün ciddi sorunu var. Defalarca yazılar yazdık ancak cevap alamadık. Ceza verilse dahi komik seviyelerde veriliyor. Meyve suyu fabrikasının arıtmasını meşrulaştırması gerekiyor. Kirlenmeyi engellemeliyiz. Bölge gün geçtikçe daha kirli hale geliyor. Burada resmen doğa katliamı yaşanıyor” diye konuşmuş.

Biz kendi bildiklerimizi açıklayalım. 2014 yılı Haziran’ında bir gün Çivril Belediye Başkanı Gürcan Güven’in kapısını çaldık. Kendileriyle Işıklı civarında bir gezi ve röportaj yapmak isteğimizi belirttik. Kırmadı, geldi, Işıklı’da, kaynak gölü civarında söyleştik. O söyleşiden kısa bir alıntı: “Başkan’a Işıklı Gölü’nde zaman zaman gündeme gelen balık ölümlerinin nedenini soruyoruz. Aldığımız cevap beklediğimizden farklı değil. “Işıklı gölünde Menderes, özellikle Akçay dip dolgusunu besliyor. Oksijen miktarı azalıyor ve zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Balık ölümü sebeplerinden birisi bu. Menderes’in taşıdığı kirliliğin de bunda rolü var. Nehir Dinar’dan Işıklı gölüne kirlenmiş olarak geliyor.” Neler olabilir bu kirletici unsurlar? ‘İşletme ve evsel atıklar başta geliyor’muş.” Daha fazlasına gerek yok. (İlgilisi, bu haber sitesinde, özgün materyal grubunda “Ölmeye Yatan Nehir” başlıklı yazı dizisi içinde 27 Haziran 2014 tarihli bölüme başvurabilir.)

Bu alıntıda da görüleceği üzere Başkan Güven daha o günlerde (Başkan 1 Nisan 2014 tarihinde göreve başlamıştı) kirlilik kaynaklarına ilişkin çekincesiz biçimde Dinar’daki işletmeyi işaret edebiliyordu.

Bu görüşmenin yapıldığı aynı gün Dinar’a geçtim. Dinar Belediye Başkanı ile randevumuza bağlı olarak görüştüm. Onunla da Büyük Menderes Nehrinin kaynağı sayılan Suçıkan’a gidip, kaynak gölü civarında gezerek söyleşi yaptım.

Başkan o gün biraz kaçamak sayılır cevaplarla kirlenmenin Dinar bölgesinden kaynaklanmadığını iddia etmiş, söz konusu meyve suyu işletmesinin atık sularının Belediye atıksu arıtma tesisine bağlı olduğunu söyleyerek pek inandırıcı olmayan biçimde bir tür savunma geliştirmişti. İşte Menderes nehrinin kaynağındaki kirliliği araştıran o bölümde Dinar Belediye Başkanı ile yapılan kirlilik diyaloğu: Geçtiğimiz yıllarda bir meyve suyu tesisinin atık suları nedeniyle ceza yediği haberlerini hatırlıyor ama hatırlatmıyoruz. Sadece söz konusu tesisin atık sularını soruyoruz, kısmen işletme önlem almış, kısmen de belediye atıksu tesisine bağlanmış. “Menderes’e ulaşması imkansız” diyor…  Menderes kenarında konuştuğumuz Çoban(Abdullah) sudan şikayetçi. Sizin belediyenize ait mezbahanın kanlı-kirli sularının nehre bırakıldığı için hayvanların sağlık sorunu yaşadığını iddia ediyor. Buna itiraz Başkan ve Mühendis Mustafa Şenyurt’tan birlikte geliyor. “Mezbaha suları da atıksu arıtma tesisine bağlı. Mümkün değil nehre bırakılması. Bunun başka sebepleri olmalı.” O günkü beyanı buymuş Dinar Belediye Başkanının.

Şimdi kime inanalım? Çivril Belediye Başkanı Gürcan Güven’in iddiaları adı üstünde iddia. Ama Dinar Belediye Başkanı Saffet Acar’ın söyledikleri tam bir muamma. Atıksu arıtmasını gezmek istediğimiz zaman duymamış gibi davranmışlardı. Sonraki yanıtları da çoğunlukla geçiştiren cinstendi. Şimdi yeniden okuduğumda bunu daha iyi algılıyorum.

Konuyu, dünkü haberde Çivrilli, 40 yaşındaki Akın Karaman adlı doğasever vatandaşın “sanki doğayı yok etmeye and içmişler gibi” diyerek başladığı tüyler ürpertici benzetmesiyle bağlayalım: “Önceden balıklar başta olmak üzere burada her şey vardı. Meyve suyu fabrikasının faaliyete geçmesiyle canlılar yok olmaya başladı. İlgisiz kalınıyor ve devlet bölgede hiçbir şey yapmıyor.”

Büyük Menderes üzerinde, 2014 Mayıs başından 2015 Mayıs sonuna kadar tam 13 ay gezdim, 40 hafta yazdım. Her yazı ortalama 5 A4 sayfası olsa, 200 sayfalık bir kitap hacmi yapar. Binlerce fotoğrafı saymıyorum. Dalaman üzerinde de aynı biçimde, şimdiden onlarca sayfa, sayısız fotoğraf birikmeye başladı. Röportaj, görüşme, araştırma, inceleme gibi ek-harici çalışma alanlarını da saymıyorum. Tüm bu çalışmaları hesaba koyarak ve içtenlikle söylüyorum, böyle bir benzetme, benim yüzlerce sayfayı aşan ve yıllara yayılan yazılarıma bedel olmuş:

2

“Sanki doğayı yok etmeye ant içmişler!”

İşte ‘sözün kifayetsiz kaldığı an!’

***

Bu hafta tatsız bir benzetmeyle başlayalım. Büyük Menderes nehrinde yıllardır yaşanan balık ölümleri, tıpkı arka arkaya eklenen notalar gibi bir tür senfoni. Bitmek bilmiyor. Bir süreden beri kervana Dalaman Çayı da katıldı. Burada olup biten senfonik bir süreklilik taşımıyor diye düşünenler belki olacaktır. Yanıt verelim. Dalaman’ın balık ölümleri requiem gibi duruyor. Yani kilisede seslendirmek için yazılmış bir tür ölüm duası. Ama hızla senfonik bir süreklilik kazanmaya doğru gittiğini belirtmeden geçmeyelim.

DALAMAN ÇAYI-KİRLİLİK-İŞLETME

Geçtiğimiz haftanın yazısına nokta koyduğumuz yer ve konum, Acıpayam ovasında, Burdur’a ayrılan yolda, Yassıhöyük civarından geçen Kurudere üzerine yapılan ikinci köprü ayakları, DSİ ıslah çalışmaları ve az uzaktaki bir tekstil fabrikasının siluetiydi. Fabrika üzerine kısa bir araştırmadan elde ettiğimiz resmi verileri açıklayıp bir de bağlantı adresi vererek yazımızı sonlandırmış, nokta koymadan önce, işletme atıksu arıtmasına değinerek “Biz en azından fabrikada ilgili biriyle konuyu görüşmeyi deneyeceğiz. Umarız, çoğu şirket veya kurumun ‘arıtma tesisi’ söz konusu olduğunda genellikle yaptıkları gibi görüşmekten kaçınmazlar” diye not düşmüştük.

Adı geçen işletme Bez Tekstil fabrikasının bobin boyama bölümü. Kurudere’ye bitişik inşa edilmiş. İlk kez 2004 yılında 5.000 m2 kapalı alana sahip bir yerde üretime başlamış. 2013 yılında kapasite artırımına gidilerek gerekli ÇED raporu alınmış. Biz bu konuda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2013 tarihli ÇED raporundan kısa alıntılar vererek, boya işletmesinin arıtması konusunda merakımızı dile getirerek haftanın yazısına nokta koyduk.

Haftanın son günü gazeteden sekreter arkadaşımız bir SMS göndermiş. Geç saatte gördüğüm mesajda “Bez Tekstilden Tutgun Bey son Dalaman yazınız hakkında görüşmek istiyor…(telefon numarası)” bilgisi geçilmiş.

Arkadaşımıza dönüp detayları aldım. Kent dışına çıktığım için, “hafta başı kendisini arayacağım, notumu iletir misin” deyip telefonu kapattım.

5

BEZ TEKSTİL’DEN GÖRÜŞME İSTEĞİ

Sonradan işletme genel koordinatörü olduğunu öğrendiğim Tutgun Bey ile hafta başı görüşüp ertesi gün için randevulaştık, o işletmede olacağı saati bildirdi, ben o saat için yola çıktım. Salı saat 14.00 civarı Bez Tekstil’deyim.

İşletme idari bölümünün kapısından genç mi genç biri bana doğru yürüdü, merhabalaştık. “Ben Tutgun, hoş geldiniz Yaşar Bey!”

4

Sanki önceden sözleşmiş gibi konuşmadan işletme atık sularının ilk tahliyesine yöneldik. Boya bölümünde yoğunlaşan sıcak su buharının mazgallardan çıkışını izledik. Hava temizliği için gösterdikleri özeni vurguladı ‘ev sahibi’. Tahmin ettiğim gibiydi. Boyahanede kullanılan ısınmış su, üzerinde bulunduğumuz bölümün altındaki kanalizasyon borularıyla tahliye edilmekteydi. Su buradan arıtmaya doğru gidiyor, arıtma tesisinde kimyasal ve biyolojik işlemlerden sonra diğer aşamalar uğruyor ve eski rengini kazanmasa da standart arıtma ölçüleriyle yerleşim alanı evsel atık su kanalizasyon sistemine deşarj ediliyordu.

6

Aslında ilk sorun burada başlıyor. Kurudere’deki kirlenmeden şikayet edenler, işletmelerin atık sularını dahil oldukları muhtariyet yerleşim alanı (varsa) kanalizasyon sistemine yasal zorunluluk gereği bağladıklarını bilmiyorlar. ÇED raporlarında bu bilgi yer alır. Burada da durum farklı değil. Atık su arıtma tesisinden çıkan su, Yassıhöyük kanalizasyon sistemine veriliyor. Oradan da Kuruder’ye! Arıtma suyunun yerleşim atıksu taşıma sistemine bağlı olduğunu bilen yöre halkı ise, herhangi bir kirlenmede ilk olarak bildiği kim varsa onu suçluyor. Burada olan biten bu! Halbuki sorunun, tesisin çalışıp çalışmadığı noktasında düğümlendiğini bilip kanaat getirmiş olsalar, belki daha sağduyulu tepkiler ortaya çıkacak.

Tüm bunları aklımda gezdirerek dolaşıyorum işletmenin atıksu arıtma tesisini.

Bir hafta önceki yazımız nasıl algılandıysa, Tutgun Bey işletmenin standart atıksu arıtma prosedürünün gereklerini yerine getirdiğini sıkça dile getiriyor. Biraz da onu rahatlatmak için, “arıtmaların sürekli çalışıp çalışmadığı ilk bakışta belli olur, bunun farkındayım, merak etmeyin. Hem benim derdim sorgulayıp suçlayacak malzeme aramak değil, gözlemek, izlemek ve sizi dinleyip sorularıma cevap aramak, bundan emin olun” açıklamasını yapma gereği duyuyorum.

Arıtma tesisi üzerinde biraz oyalanıyoruz. Fotoğraf çekebilir miyim? “Elbette” diyor Tutgun Bey. Biyolojik arıtmayı gören bir noktaya merdivenden tırmanıyor, çeşitli ünitelerini kareleyip aşağı iniyorum. İşim bitti sayılır. “Biraz da konuşalım mı” diyorum.

7

O anda yazımıza işletme teknik sorumlusu olduğunu söyleyen Erdinç Zaman yanaşıyor. Sonradan 1978 Bulgaristan göçmeni olduğunu öğrendiğim Erdinç Bey tanışma faslından sonra arıtmanın teknik özelliklerini anlatıyor. Hangi periyodlarla numune denetimi yapıldığı, katı atıklar için ne gibi önlemler aldıklarını açıklıyor. O arada epey uzağında bulunduğumuz işletme girişine kırmızı renkli, kapalı kasa bir araç yanaşıyor. Kasa üzerindeki logolardan anladığım kadarıyla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne akredite bir şirketin aracı. Erdinç Bey “tesadüfe bakın, atıkta biriken çamurun tahliyesi için geldiler. Biz onlara veriyoruz, onlar da Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin atık depolama tesisine teslim ediyorlar” diyor. Aracı fotoğraflıyorum. Araç üzerindeki işaretlerden anlaşılan, kimyasal, organik ve yanıcı maddeleri tahliye etmek için kullanılan özel bir taşıt.

Bir süre daha konuşup idari bölüme yürüyoruz. Birinci kata çıkıp Tutgun Bey’in odasına çayları söyleyip oturuyoruz.

Tutgun Özel işletmenin genel koordinatörü olduğunu burada bir kez daha yineliyor. Arıtma gezisinde bize katılan teknik sorumlu Erdinç Zaman onu burada da yalnız bırakmıyor.

8

BEZ TEKSTİLDE ARITMA VAR!

Çaylarımız geliyor, yudumlarken ben kısa birkaç soru soruyorum, her ikisi sırayla yanıtlıyorlar. Özetlemek gerekirse: Denizli merkezli Bez Tekstil işletmesinin boya bölümü Acıpayam İlçe sınırlarında, Yassıhöyük’ten geçen Burdur-Salda Gölü karayolu üzerinde, Acıpayam Ovasını dik olarak ikiye bölen Kurudere DSİ ana kurutma kanalının yanında kurulu.

Boyahane olması nedeniyle arıtma tesisi önemli. Bu konuda yıllardır çeşitli organize sanayi bölgelerinde yaşanmakta olan kangren olmuş sorunlar, ilgili il müdürlüklerinin işi biraz daha dikkatli yapmalarına yol açıyor.

2013 yılındaki kapasite artırımından sonra devreye giren işletme atıksu arıtmasının kapasitesi 3.5 ton/gün. Fiili olarak çıkan atık suyun günlük ortalamasının 2.5 ton/gün olduğu bilgisi verildi. İşletmede istihdam edilenlerin sayısı idari personel dahil 250-300 arasında. Denizli Gümüşler’deki dokuma bölümüyle birlikte toplam 560 kişi çalışıyor.

Biz soruyoruz, Tutgun Bey yanıtlıyor: “Burada bobin boya ve terbiye işlemi yapıyoruz. Yıllık 7.5 milyon metre gömleklik kumaş üretiyoruz. Üretimimizin %65’ini ihraç ediyoruz. Merkez Avrupa ülkeleri, Amerika ve uzak Asya’ya ihracatımız var. İşletmemizin özellikle çevre standartları konusunda uluslararası sertifikaları mevcut. Zaten bu sertifikalarınız yoksa ihracat yapmanız çok zor. Çünkü siz burada ürettiğinizden ne kadar emin olursanız olun, müşteriniz tüm uygunluklar için kendi bağımsız laboratuvarlarında aldığı ürünü yeniden test ettiriyor. O nedenle söz konusu çevre sertifikasyonuna sahip olmak çok önemli. Ürettiğimiz mamulü dünyanın (Hugo Boss gibi) sayılı markalarına veriyoruz.

Bizim arıtma tesisimiz kimyasal ve biyolojik olmak üzere iki bağımsız bölümden oluşuyor. Atıksu miktarımız ise mevsime göre değişiyor. En yoğun olduğu aylarda 2.5 ton/güne ulaşıyor. İşletmemiz bünyesinde bir çevre mühendisi, yine mühendis olan bir çevre danışmanı, 2 kimya mühendisi, 3 makine mühendisi ve 8 tekstil mühendisi çalışıyor.”

Bunların tümü ihtiyacımız olan temel bilgiler. Geriye ne kaldı? “İşletme atıksu arıtmasından çıkan suyu Yassıhöyük muhtarlığı ile yaptığımız anlaşma gereği yerleşim alanı kanalizasyon sistemine veriyoruz. Gerisi artık bizim sorumluluğumuzda değil.”

Gerisini biz söyleyelim. İşletmeden Yassıhöyük kanalizasyonlarına aktarılan su nihai olarak Kurudere ana kanalına geliyor. Çünkü mahalle yerleşiminin atık suları bir arıtmaya bağlı değil. Doğal olarak işletme arıtmasında temizlenen su burada tekrar kirleniyor. Kanala öyle karışıyor.

Sorunun başladığı diğer bir aşama tam da burası.

SOSYAL EMPATİ VE ÇEVRE İLİŞKİSİ

O su kanalizasyona karışıp arıtılmamış ortak bir atıksu mecrasına salındıkça kamuoyuna kendinizi anlatamıyorsunuz. Nitekim aynı konuda işletme yetkilileri de dertli. “Bazen bir çalışanın iş akdini feshettiğinizde, haklı haksız gidip sizi şikayet edebiliyor, o zamanda başka Çevre İl Müdürlüğü olmak üzere yoğun bir denetim başlıyor. Zaten Çevre İl Müdürlüğü çoğunlukla ihbar üzerine çalışıyor.”

Tutgun Bey’in bu son vurgusunu gayet iyi anlayabiliyorum. Çevre İl Müdürü Fikret Bey, iki yıl önceki görüşmemizde Çürüksu’da kirlenmeye yol açan kaçak tekstil boyahanelerine yaptırımın yetersiz kalmasına ilişkin sorumuza “ihbar etsinler gözünün yaşına bakmayalım” mealinden bir yanıt vermişti. Anlaşılan aynı yöntem iyice kurumsallaşıp Çevre İl Müdürlüğü çalışma tarzına dönüşmüş.

Yine de diyor her iki ilgili birden, “biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Tüm prosedürleri yerine getiriyoruz. Bazen bizden istenenin fazlasını yerine getiriyoruz. O nedenle içimiz rahat, sağdan soldan gelen çatlak seslere pek kulak vermiyoruz, bizi ilgilendirmiyor.” Buna benzer bir savunmaları var.

Gerçekte haksız olmayabilirler, ancak o anda Tutgun Bey’e dönüp söylediğim gibi onların içi rahat ve kulaklarını tıkamış durumda olmaları gayet doğal görünebilir. Ben gezi ve gözlemlerimde empati yapmayı ihmal etmem. Çevresel kirlilik etkisine maruz kalmış bölge, belde, yerleşim insanına, kirliliğin sonuçları çerçevesinde bakıp anlayış geliştiririm. Örneğin bir çiftçinin sulama suyu, bir çobanın hayvan sulama suyu, yaban hayvanlarının sulanmaları, içme sularına karışma olasılığı ve kirlilik düzeyi, su canlılarının, bitkilerinin yaşam olanakları… gibi ilk akla gelebilecek şeyleri hesaplamaya çalışıp empati oluştururum. Bu türden bir yaklaşım sergilemenin hem birlikte yaşadığı çevre insanı ile barışık olmayı, hem de kendini onlara daha kolay anlatmayı sağlayacağını hatırlatıyorum Tutgun Bey’e.

Nitekim ben gezilerimde, insanların kirlilik kaynakları konusunda çok haksız olmamakla beraber, toptancı bir bakışla değerlendirdiklerine tanık oluyorum. Bu yaklaşım biçimi kurunun yanında yaşın da yanmasına olanak verirken, iddia sahibini de kolaycı ve umarsız yapabiliyor. İşte o zaman ayıkla pirincin taşını ayıklayabilirsen. İstediğin kadar haklı ol, o köylünün, o kasaba sakininin, o çiftçinin, çobanın yargılarını aşamazsın!

Kalkmaya hazırlanıyorum. Birkaç kare daha fotoğraf çekip, arıtma denetim raporlarından son örneklerin kopyasını istiyorum, çekinmeden veriyorlar. Verilen üç örnek deney raporundan sonuncusunun tarihi 30 Eylül 2016. “Atıksu 2 saatlik kompozit iç izleme” ile alınmış bir numune üzerinde yapılan deneyin raporu. 2 sayfadan oluşan raporun ikinci sayfası atıksuyun analiz parametreleri ve değerlere ayrılmış. Bu raporu okumak bizim işimiz değil, çok iyi anlamıyoruz. Dolayısıyla bir bilene danışmamız gerekiyor.

9

Çevre suları üzerine yıllardır çalışan bir akademisyen biyolog dostumuza danışıyoruz. Yaptığı açıklamanın özeti: “Bu rapordaki değerler Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne uygundur. Hatta ilgili yönetmelik değerlerinin altında. Ancak bu rapor 2 saatlik bir numune üzerinden verilmiş. Kesin kanaat sahibi olmak için bir de yönetmeliğin öngördüğü 24 saatlik numune değerlerine bakmak lazım. Dahası, bu arıtma atıksuyunun nereye deşarj edildiği. Eğer kıta içi su kaynaklarına ulaşıyorsa bu değerler tartışılabilir. Çünkü kıta içi su kaynakları dediğimiz 1.derece su kaynakları, kimyasal oksijen ihtiyacının (KOİ) 25 mg/L olması gerekiyor. Bu ölçüyle bakarsak bu rapordaki 187.20 mg/L kimyasal KOİ değeri 4.sınıf ve kötü bir su değeri. Yine de işletme ile ilgili bir sıkıntı yönetmelik açısından yok. Asıl sorun yönetmeliğini öngördüğü değerlerde. Atıksu deşarjının yapıldığı sistemin nereye bağlandığı, bu bağlantının hangi tür su kaynaklarını etkilediği gibi temel unsurların üzerinden atılıyor.”

Anlaşılan bizi yerleşim atıksu kanalizasyon sistemine yapılan deşarja ilişkin içgüdüyle hissettiğimiz rahatsızlık pek de nedensiz değilmiş.

10

***

Bez tekstil gezimizin hikayesi bu kadar. Bu kez geziden çok bir ziyaret, davete icabet oldu. İyi de oldu, geçtiğimiz hafta Çevre İl Müdürlüğü tarafından işletmeye verilen 2013 tarihli ÇED raporunda sözü edilen atıksu arıtma tesisini böylece hem görmüş, hem fotoğraflamış olduk. Keşke bu güzergah üzerinde yer alan ve kirliliğe katkıları olduğu iddia edilen diğer işletmeler de aynı duyarlılığı gösterse ve biz de gidip ziyaret ederek gerçeği yerinde görsek!

Neyse ki başka bir işletme ile de randevumuz var. Onlarla da kendi işletmelerinin atıkları, atıksu temizlik mekanizmaları, suyun kullanım ve tasarrufu, Kurudere üzerindeki rolleri ve sağladıkları katma değeri içeren bir gezi söyleşi yapacağız.

(Devam edecek)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı