REKLAMI GEÇ

KURU DEĞİL “KARADERE!”

6 Ekim 2016 Perşembe

ic_kapak

Kurak geçen her yaz döneminden sonra artan kuraklık haberleri içinde en fazla yer kaplayanlar, hiç kuşkusuz su kaynakları ve akarsularla ilgili olanlar. Galiba suyun yaz aylarında azalıp çekilmesiyle kuruyan ve çoraklaşan yataklar, arazi rantına özel bir düşkünlüğü olan yurdum girişimcisinde anlayamadığımız türden yatırım teşviki rolü oynamakta. Buna öteden beri çevre duyarlığı yok hükmünde seyreden devleti de ekleyebilirsiniz. O kuru ve boş araziyi gördükçe içi gidiyor olmalı ki, hem devlet bürokratlarının, hem de özel girişimcinin boş arazi fobisi, giderek hobiye, sonra da ‘yatırıma’ dönüşmek için dayanılmaz bir arzunun pençesine düşüyor. İşte size çok yeni ve taptaze bir ‘su’ haberi!

1

Çevre sorunlarıyla yaptığımız geleneksel giriş yazımız için bu kez Salda Gölü’ne yer veriyoruz. Turizmhaberleri.com’da yayınlanan habere göre, “Turkuaz rengindeki suyu ve bembeyaz kumsallarıyla Maldivleri andıran Salda Gölü, henüz yeterince keşfedilemeden tüm sırlarıyla birlikte yok olmak üzere.” Yusuf Yavuz imzalı, “Mars’ın sırlarını taşıyan Salda Gölü yok ediliyor” başlığını taşıyan haberde görüşlerini açıklayan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, Jeolojik yapısıyla Mars gezegeninin özelliklerini taşıdığını açıkladığı Türkiye’nin 184 metre ile en derin iç gölü Salda’nın, DSİ’nin bir gölet çalışması uğruna geri dönülmez şekilde zarar göreceğini belirtiyor. Dr. Kesici, Yaklaşık 2 milyon yıllık geçmişe sahip, kaya yapısı ve ilkel canlılar olan mavi-yeşil algleriyle Mars’taki yaşamın sırlarını ve anahtarını taşıyan gölün, Düden Deresi’ne sulama amacıyla gölet inşa etmek isteyen DSİ’nin projesiyle, henüz yeterince keşfedilmeden yok olmaya yüz tutacağını savunuyor. Sitedede yer alan haberin devamında verilen bilgiye göre, “Salda Gölü ve çevresinde yaptıkları bilimsel çalışmaların ardından hazırladıkları raporda, Düden Deresi’ne müdahale edilmemesi gerektiğini belirttiklerini dile getiren Kesici, bu müdahalenin gölün su seviyesini azaltarak turkuaz rengini yok edeceği, ayrıca kayaç ve toprak yapısının yanı sıra yaşamın başlangıcında kilit rol oynayan ilkel canlılar olan mavi-yeşil algleriyle Mars özelliği taşıyan beyaz oluşumların kararacağı uyarısında bulunduklarını söyledi. Gölet yapımıyla su rejimi olumsuz etkilenecek olan Salda Gölünün kirlilik baskısına maruz kalacağının da altını çizen Kesici, gölde yaşamını sürdüren az sayıdaki canlı türlerinin yok olacağına dikkat çekerek, “Biz neden onca masrafla bu çalışmayı yaptık. Neden bilim insanlarının ‘yapılmasın’ dediğinin tersini yapıyorsunuz? Salda Gölü ve çevresini neden SİT Alanı ve Tabiat Parkı ilan ettiniz? Bu özel alanların koruma statülerine neden uyulmuyor? Biz kim için, ne için hazırladık o raporları” diye konuştu. Salda Gölü ve çevresinin 110 kuş türüne de ev sahipliği yaptığına dikkat çeken Kesici, gölün aortu olan tek tatlı su kaynağına yapılacak müdahalelerin gölü foseptik çukuruna çevireceğini dile getirdi. Gölet yapımını yöre halkının talebiyle açıklayan DSİ yetkililerine de seslenen Kesici, şöyle konuştu: “Ülkemizde son elli yılda Salda Gölü gibi 50’den fazla sulak alan, bu yanlış bakış ve politikalar sonucunda tamamen kurudu ve çok büyük bir kısmının biyolojik çeşitliliği ve üretkenliği yok edildi. Yine DSİ yetkililerince belirtilen ‘Sulak alanlar kendi kendilerine kuruyabilir’ yaklaşımı ise mazeret değildir. Bırakın zamanı gelince kendiliğinden kurusun, siz kurumasına neden olmayın! Çünkü bu doğal göllerimizin yaşı 2-4 milyon yıla dayanmaktadır. Sulak alanlar, insanların ‘para her şeydir’ bakışına maruz kalmadıkları zamanlarda, kendi kendilerini korumaktaydılar. Günümüzde ise ‘halk böyle istiyor’ bakışıyla yapılan müdahaleler yok edici düzeydedir. Gölet yapımına başlanan Düden Deresi, tıpkı bir insanın damarları gibi Salda Gölü’ne tatlı suyun yanı sıra canlılar için de besin taşıyor. Buna engel olunursa zaten çeşitli baskılarla kirlilik tehdidi altında bulunan Salda Gölü yok olabilir. Yapılan bilimsel araştırmalarda, dünyada sadece Kanada ve Salda’da görülen Mars gezegeni yapısına benzer oluşumlar da kaybolacak. Dünyadan sonra yaşam için en uygun gezegen olan Mars’ın sırlarının, Mars’a gitmeden araştırılabileceği bir alan yok edilecek. Dünyayı daha çok para hırsıyla yok etmekte olan insan, kendisine yaşayabileceği yeni gezegenler arıyor. Salda Gölü yok edilirse, insanlık gelecekteki yaşam için bir umut olan Mars’ta araştırmalar yapmak için kızıl gezegene gitmek zorunda kalacak. Oysa Mars’taki yaşamın sırları ve anahtarı Salda Gölü ve çevresinde! Bu sırrı yok edecek girişimden derhal vazgeçilmeli!”

Benim merakım şu: Habere konu olan görüş ve açıklamalar, su kültürü üzerine çalışan bilim insanlarının yabancısı olmadıkları bilgiler. Buna rağmen Salda gölünün kaynaklarından olan bir su akarı üzerine gölet yapma fikri hangi ‘zeki’ bürokratın ya da yerel zevatın aklından çıkmıştır? Bir de, buraya gölet yapma fikrine Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu veren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ‘bilirkişileri’ hangi ‘korumacı’ saiklerle gölet yapımını uygun görmüş olabilirler acaba? Son bir soru; bu gölet için ÇED raporu alınmış mıdır?

***

2

Henüz yok olmamışken biz dönelim Dalaman Çayı üzerindeki gezi serüvenimize.

İlk günün çadır kampı sabah gün doğumunda sona erdi. Seri biçimde kalkıp çadırlar toplandı, eşyalar araca yüklendi ve yeniden Acıpayam’a doğru yola çıkıldı.

Klasikleşmeye başlayan sabah çorbası faslından sonra yeni gezi hazırlıklarına girişildi. Bir gün önce bıraktığımız noktadan devam edeceğiz. Bu kez gezimize Denizli’den gelip katılan Sabit Kızılhan rehberlik edecek.

Sabit bölgeyi iyi biliyor. Dalaman Çayı üzerinde yaşanan tartışmaların yakın tanığı. Temmuz başında protesto gösterilerine dönüşen balık ölümleri dahil pek çok eyleme doğrudan katıldığı için, DESKİ bünyesindeki taşeron firma işine son vermiş. Bizimle birlikte geziye katıldığında işsizdi. Sosyal paylaşım sitelerinde hem Dalaman Çayı, hem Gireniz yöresindeki çevre sorunlarını epey gündemde tutuyor.

3

Gelişiyle birlikte uyarıyor, “benim adım geçerse sorun olabilir” diye. Olmaz diyoruz. Zaten sorun yaşamaya pek elverişli işler peşinde olduğumuzdan, alışkınız.

Bu gün Kurudere üzerinde gezeceğiz. Derenin kirliliğini göreceğiz. Son aylarda kirliliğin yüklendiği iddia edilen noktaları dolaşacağız. Gözleyecek, fotoğraflayacak, fırsat bulursak ilgili kesimlerle görüşeceğiz. Kirlenmede rolü olduğu söylenen kurum ve işletmelerden randevu verenlerin misafiri olacağız.

***

Ovada kurulu çeşitli işletmeler var. Serinhisar civarından başlayarak mermer fabrikaları, tekstil fabrikaları, Hayvancılık ve tarım işletmeleri, süt ve süt ürünleri işletmesi… İçlerinde en çok adı geçen ve hedef konumunda bulunan iki işletme Atasancak tarım işletmeleri ve Aynes gıda işletmesi. Suyolu kirliliği dendiğinde çevrede ilk akla gelenler bu iki şirket.

4

Bir gün önceki gezimiz esnasında gazeteyi arıyorum, bunun üzerine Denizlihaber bürosu Atasancak Tarım İşletmeleri ve Aynes Gıda işletmelerinden bizim adımıza randevu talep ediyor.  Bir gün gecikmeyle Atasancak randevu veriyor ancak Aynes işletmesi vermiyor. Bürodan arkadaşımızın anlattığına göre oldukça öfkeli, agresif biçimde tepki gösteriyor Aynes işletme sorumlusu telefonda. ‘Bizim arıtmamız var çalışıyor, sorunumuz yok’ diyor.

5

Halbuki biz “arıtmanız var mı, çalışıyor mu” diye sormamıştık. Sorunları olduğunu iddia etmiyorduk. Bunu iddia eden Acıpayam ve civarı yerleşmelerde, Dalaman Çayı güzergahı üzerindeki kamuoyu. Yıllardır bir tür kangrene dönüşmüş olan bu iddialar üzerine kendilerinin ne diyeceğini duyup aktarmak istemiştik. İşletmeleri Dalaman çayına 3 km mesafede, Kurudere’nin hemen yanı başında. Kurudere’ye paralel, Aynes’e daha yakın ikinci bir atık su kanalı Aligöz mevkiinde yolun altından Dalaman Çayına doğru akıp gidiyor. O kanal kime ait, neyin atık suyunu taşıyor? Başka işletme olmadığına göre ilk akla gelen onların işletmesi. Doğal olarak merak ediyoruz, “bu ikinci dar kanala atık su bırakan kim” diye. Su oldukça kirli. Kokudan etrafında fazla duramıyorsunuz. Kokunun kaynağı ne? Belli ki kimyasal alaşımlı organik atık. Ama ne? İşte bunları merak etmiştik. Cevabını bulabilir miyiz, soracaktık. Atıksu arıtma tesisleri olduğu biliniyor, çalışıyor mu, nasıl bir izleme yapılıyor, İl Çevre Müdürlüğü denetimleri hangi periyodlarla yapılıyor… sorularına cevap arayacaktık. En azından, Aynes şirketi atık suları ile ilgili çevre yerleşmelerinde yaygın olan inanca ve sorulara yanıt vermeleri için fırsat elde etmiş olacaklardı. Bu nedenle söz hakkı vermek üzere görüşelim demiştik. Olmadı, görüşmedik. Çok önemli olmadığını düşünüyorum. Nasılsa başka araçlarla konuya açıklık getirebiliriz. Nitekim son hafta yaptığımız gezide elde ettiğimiz bulgular, bu konuda bazı sonuçlara ulaşmamızı sağladı. Yeri geldiğinde o bulguları ve ulaştığımız sonuçları bu sayfalarda yayınlayacağız.

***

Atasancak işletmesi ile randevumuz saat 13.00’te. O saate kadar Kurudere boyunda gidebildiğimiz kadar gezip izleyelim, fotoğraflayalım diye planlıyoruz.

6

İlk olarak Acıpayam içinden doğruca Gedikli köprüsüne ulaştık. Köprü ovayı boydan boya ikiye bölen ana kanal üzerindeki en geniş ve en uzun köprülerden biri. Karşıya geçer geçmez Atasancak Tarım işletmelerinin arazisi başlıyor. Sağa, Dalaman Çayı yönüne doğru kanal boyunca toprak bir yol uzanıyor.

Az buz değil, sonradan öğrendiğime göre işletme 24 bin dönümlük bir araziye sahip. Zaten eski bir Devlet çiftliği. 2005 yılında 30 yıl süreli bir kira sözleşmesiyle özelleştiriliyor. Sonrasında zaman zaman tartışmalı bir gelişme gösteriyor. (Tüm bu bilgileri özet halinde şirketin internet sitesinde bulabilirsiniz.) Son olarak Temmuz ayı başında yaşanan Dalaman Çayındaki balık ölümleri üzerine Denizli Valiliği açıklamasına konu oluyor. Yörede yaptığımız gezilerde, görüştüğümüz hemen herkes Kurudere yoluyla Dalaman Çayına gelen kirlenmiş atık suyun kaynağı olarak iki işletmeden birincisi Aynes Gıda işletmesini, ikinci olarak ise Atasancak’ı işaret ediyor.

***

Bu iddialar ne kadar doğru? Bu işletmeler gerçekten bu kadar sorumsuz olabilir mi? Yüzlerce insanı istihdam eden bölge işletmeleri olarak yöre insanı için reddedilemez öneme sahipler. Öte yandan Acıpayam ve Denizli bölgesi için azımsanmayacak bir katma değer yaratıyorlar. Dahası, Burdur’dan Muğla ve Aydın’a, Denizli’den Uşak ve Isparta’ya uzanan kırsal coğrafyada yaygın olan hayvancılığın sürdürülmesine katkı sağlıyorlar. Hepsinden fazlası ihracat kapasiteleri olan işletmeler. Bu vurgu sadece adı geçen iki işletme için geçerli değil. Aynı zamanda adını zikretmeyi gerekli bulmadığım mermer, tekstil vb. işletmeleri için de geçerli.

Ancak, çevre ve Dalaman Çayı kirliliği gündeme geldiğinde kime sorsanız aynı yönü işaret ediyor. Sorumlu olarak aynı işyerlerini gösteriyor.

Bu iddia ve anlatılan hikayelerin ne kadarı gerçeği yansıtıyor? Yanıt galiba en basit biçimde kendilerine sorarak verilebilir.  Ancak onların da konuyu ciddiye almaları kaydıyla!

7

***

Gedikli köprüsünde başlayan o günün serüveni, önce Burdur yönüne doğru ilerleyerek sürüyor. Köprüyü geçip Atasancak işletmesi topraklarının sınırından Kurudere’yi takip eden toprak yoldayız. Sabit bize Acıpayam yerleşme atık sularının geldiği bağlantı kanallarının Kurudere’ye döküldüğünü açıklıyor. 1000’lik diye bilinen beton boru hattı, birkaç yüz metre sonra karşıdan, Acıpayam yönünden gelip kanala bağlanmış. Boru hattı bağlantısı iki-üç taneymiş. Her biri zaman zaman yoğunlaşarak atık suları kanala döküyormuş. Bizim gittiğimizde çok yoğun değildi. Ancak her bağlantı hattından dayanılmaz kokusuyla koyu renkli atık su geliyordu.

Kurudere kanalı ise oldukça geniş olmasına karşın su yok denecek kadar azdı. Bunu yaz ayları kuraklığına veriyorduk. Ancak Sabit ‘doğru değil’ demişti. ‘Geride, suyun geldiği bölgede başka bir şey olmalı, su bu kadar azalmaz’ diye itiraz etmişti.  Haklıymış. Sonraki saatlerde geriye doğru yolculuğumuzda itirazının yerinde olduğunu gördük.

Gedikli köprüsünden sonra yaklaşık bir kilometre kadar devam edip Atasancak işletmesine ait bir su basma pompa istasyonuna ulaştık. İstasyonun tam önünde, Kurudere kanalının az akan suyunu biriktirmek için dere yolu toprak yığılarak kesilmişti. Su burada toplanıyor, yandaki pompa istasyonuna aktarılıyordu. Aktarma işlemi için özel bir beton su girişi inşa edilmişti. Merakımızı giderecek bilgiler nerede olabilir, elbette işletmede! O nedenle şimdilik not edip geçtik. İşletme ile görüşmemizde istasyon hakkında bilgi almayı umuyoruz. 6 pompa ile çekilen bu suyun ne için kullanıldığını merak ediyoruz.

Kanal yolu boyunca su çok kirli ve kokulu. Zaten çok az, o da bitkilerin, başka canlıların yaşamasına elverişli oksijen miktarına ulaşmayacak kadar yetersiz. Biraz daha ilerleyip geri dönüyoruz. Göreceğimizi gördük, fotoğrafladık…

***

Geri dönüp yeniden Gedikli köprüsü üstüne varıyoruz. Bu kez geldiğimiz yönün tam gerisi istikametine, Serinhisar yönüne doğru devam eden toprak yola giriyoruz. Yol araç için uygun. Bu kısımda, diğer yönden farklı olarak, yolun yanında birkaç metre yüksekliğinde toprak yığını kesintisiz devam ediyor. Nedeni kanala baktığınızda anlaşılıyor. Islah çalışması olarak kanal tabanı açılmış, çıkan milli çamur yolun kenarı boyunca dökülmüş. Zamanla kurumuş. Haylice yüksek olduğu için daha geniş açılı fotoğraf almak amacıyla bazen üzerine çıkıp yürüyorum.

3-4 kilometre kadar sonra yüksek kuleli iş makineleri ve 10-15 kişilik çalışan grubu ile karşılaşıyoruz. Kanalın her iki yanına yerleştirilmiş iş makineleri ile kanal boyunda ıslah çalışması yapıyorlar.

Buna ıslah çalışması demek ne derece doğru bilmem. Çünkü yapılan tek iş, kanal tabanı ve yan duvarlarını düzleştirmek. Daha doğrusu tabanda birikmiş toprak ve çamuru alıp kanal kenarındaki araziye dökmek. Bazı bölgelerde ise karşıdan karşıya geçişi sağlayacak köprüler yapılmış. Gedikli köprüsü ile birlikte Yassıhöyük’te, Burdur yolu üzerindeki bölünmüş köprü dahil toplam 7 köprü var. Söz konusu güzergah uzunluğu ise yaklaşık 8 kilometre. Neredeyse her birbuçuk kilometreye bir köprü düşüyor. Ancak bizim rastladığımız çalışmanın temizlik çalışmasından öte anlamı yok. Bu tür bir temizliğin elli yıllık eski bir kanalın yıllar içinde oluşmuş faunasına vereceği zarar ise tartışma konusu olabilir.

İş makineleri çevresinde dolanan bir sorumlu aracımız görüp bize doğru yöneliyor. Aracı durdurup selam veriyoruz. Nasıl karşılayacakları hakkında fikrimiz yok. İşi DSİ’den ihaleyle almış bir taşeron şirket işçileri varsayımında bulunuyoruz. Böyle olduğu sonradan anlaşılıyor.

8

İşçiler ne yaptıklarını anlatıyor. Ne kadar derine indiklerini sorduğumda, bu bölgede 120 cm derine inip zemin toprağını aldıkları bilgisini veriyorlar. Suda canlı yok diyorlar. Zaten az yukarıda, yeni köprülerden birinin altına, kanalın orta yerine suyu kesen bir toprak yığını yapılmış, çalışmayı kolaylaştırsın diye. Az bir akıntı suyu geliyor, bu da tamamen kurumayı önlüyor. Ama rengi koyu kahve, kokusu dayanılır gibi değil. Kirli sudan onlar da mustarip. Çalıştıkları alanın kirlilik derecesi ve çevreye verdiği zararın farkındalar. Şikayet ediyorlar. “Yazın bunları” diyor orta yaşlı, ayağında çizmelerle 40 derece sıcakta çalışan işçi. “Herkes pisliğini buraya atıyor. Ovada ne kadar kirli atıksu varsa hepsi bu kanala bağlanıyor. Bırakın canlı yaşamasını, hayvanlar su içemiyor, kuşlar zehirleniyor…” diye devam ediyor. “Temizlesek ne olacak” diyor bir başkası, “bir süre sonra yeniden dolacak. Bu atıkların çaresi olmadıkça temizlenmez. Yağmur suyu alır götürür, sonra yine kirlenir. Çare değil…”

***

İşçilere ‘hoşça kalın’ deyip devam ediyoruz. 2-3 kilometre sonra Yassıhöyük karayoluna çıktık. Kanaldan 1000 metre kadar ayrılmış, ovada ilerlemişiz. Dönüp doğruca karayolunun kanalı kestiği noktaya, üzerinde ikinci bir köprü ayaklarının dikilip üzerine hasır beton dökümü yapılarak bölünmüş yol için genişletilen köprüye yollanıyoruz.

Köprünün Acıpayam tarafı genişletiliyor. Anlaşılan Burdur yolu giderek bölünmüş bir karayolu olacak. Serinhisar tarafında, kanalın gelişindeki sol kısım ise Kiraz ve Bez tekstil fabrikalarının sahaları tarafından kapatılmış. DSİ burada ıslah çalışması yapıyor. Kanal tabanı temizlenip duvarları genişletilerek taş yapıyla örülüp taşkın önlemi alınıyor. Suyun akışı burada da kesilmiş. O zaman anlıyorum ki, Sabit daha önce, Atasancak su pompa istasyonu önlerinde ‘suyun bu kadar az olmaması lazım’ itirazında haklıymış. Su buralarda biriktirilmiş ve adeta küçük gölcükler oluşmuş. Sonradan görüştüğümüz DSİ ilgilisine sorduğumuzda, çalışmayı kolaylaştırmak için suya set çektikleri bilgisini verdi.

10

Yolun her iki tarafındaki köprü ve ıslah çalışmalarını fotoğraflamak istiyorum. Birisiyle görüşmek mümkün olur mu acaba diye düşünürken, Uzaktan, dere boyundaki taş duvar inşaatı tarafından genç birsi bize doğru geliyor. Kibarlığını yitirmemeye çalışarak ne için fotoğraf çektiğimizi soruyor. Bizim kısmen sertçe ‘sana ne’ mealindeki yanıtımızdan sonra yumuşayıp, “kusura bakmayın, bazı haberler çıkıyor, bizim başımız yanıyor, o nedenle sorduk” diyor. Biz de anlayışla karşılık verince, ‘soru-cevap iletişimi’ normale dönüyor.

DSİ burada bir ıslah çalışması yapıyor. Yol genişletme çalışmaları öncesinde köprü inşaatı ile birlikte onların çalışması da devam ediyor. Kanalın hemen bitişiğinde yer alan fabrikalardan Kiraz Tekstil kapanmış. Onun yanındaki Bez tekstil ise faaliyetine devam ediyor. Atık sularının kanala bağlı olduğunu belirtiyor. Arıtmaları var mı diye sorduğumuzda ise bilmediğini söylüyor. Tekstil farbikası atıklarının en önemlisi boyama ünitesinden çıkan atık su! O nedenle dikkat kesilip anlamaya çalışıyorum.

Sonraki günlerde yaptığım araştırmaya göre Bez Tekstil işletmesinin bobin boyama atölye projesine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce “24.05.2007 tarihinde ÇED olumlu kararı” verilmiş. “ÇED Olumlu kararına istinaden 2.130 ton/yıl kapasite ile İplik Bobin Boyama Tesisi işletilmeye” başlanmış. “Mevcut İplik Bobin Boyama tesisi için ÇED Olumlu kararı alınmasından sonra 2010 ve 2012 yıllarında kapasite artışı yapılmış olup, konu ile ilgili, 26.02.2010 ve 26.01.2012 tarihlerinde ÇED Gerekli Değildir Belgeleri” alınmış. Proje nihai ÇED Raporu Ak-Tel Müh. Eğt. Trz. Gd. San. Tic. Ltd.Şti.tarafından hazırlanıp 01.07.2013 tarihinde sunulmuş.

11

Arıtma tesisi ile ilgili ise şirketin internet sayfasındaki Boya bölümüne “Çevreye olan duyarlılığımız sonucunda iplik boya işletmemiz kurulmasıyla aynı anda devreye alınan fiziksel ve biyolojik artıma tesisine sahiptir” bilgisi iliştirilmiş. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün aşağıda bağlantı adresi yer alan raporuna göre ise “Arıtma teknolojisi prosesi; ızgara kanalı ve dengeleme havuzundan oluşan fiziksel arıtma ünitesi, hızlı karıştırma havuzu, yavaş karıştırma havuzu ve kimyasal çöktürme havuzundan oluşan kimyasal arıtma ünitesi, havalandırma havuzu, biyolojik çöktürme havuzu ve çamur yoğunlaştırma havuzundan oluşan biyolojik arıtma ünitesinden oluşmaktadır. Ayrıca proje kapsamında çamur susuzlaştırma ünitesi de bulunmaktadır.”

Bu bilgileri teyit etmeye gerek var mı? Biz en azından fabrikada ilgili biriyle konuyu görüşmeyi deneyeceğiz. Umarız, çoğu şirket veya kurumun ‘arıtma tesisi’ söz konusu olduğunda genellikle yaptıkları gibi görüşmekten kaçınmazlar. ( Yukarıda zikredilen Çevre İl Müdürlüğü Raporu için Bkz:   http://www.csb.gov.tr/db/ced/editordosya/beztekstil_ii_idk.pdf)

(Devam edecek)

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı