REKLAMI GEÇ

GIMILDANIVER

14 Temmuz 2014 Pazartesi

oykuleriyle-denizli-turkuleri-gimildaniver-ozan-karpuz-h

Evet sevgili Denizlihaber.com okurları, her hafta olduğu gibi, Denizli’mizin ve Ege’mizin o güzel türkülerini ve geleneklerini yaşatmak, o güzel yaşanmışlıkları gelecek nesillere aktarmak adına Denizli türkülerini öyküleriyle anlatıma devam ediyoruz .

Bu hafta rahmetli Özay Gönlüm üstadımızın klasikleşmiş eserlerinden “Gımıldanıver” adlı türkümüzü sizlerle paylaşacağım.
Gımıldanıver türküsünün hikayesi şöyle:
-Kazıyım mı daha emmi?
-Sus ulen, duyen olcek şimci. Gecenin zifirinde köylüyü başımıze topleycen.
-Tamam, sustum da önümü göremiyom ki emmi. Feneri tutuver az aşağı.
-Belim kırılıvercek biraz daha eğilirsem İsmail.
-Emmi ben de görmezsem kazamam ki.
-Önüne bak ulen sen! Tuttuk işte.
-Biraz daha aşağı, biraz daha…
-Ahh, yandım anam!

Muhtar Kerim, İsmail’e el fenerini biraz daha yaklaştırma gayreti içindeyken dengesini kaybedip düşer bir anda. İsmail’in kazdığı çukurda, şimdi İsmail altta o üstte, boylu boyunca uzanmışlardı.
İsmail, muhtar Kerim’i üstünden kaldırmaya çalışırken, muhtar bir yandan o diğer yandan acı içinde bağırmaya başladılar.
-İsmail, senin gibin beceriksiz yeğenim olceğine… Ulen yaktın ikimizi de.
-Emmi ben ne ettim? Sen tutabilseydin feneri şimci…
-Feneri tutabilseymişim. Adam oldun da konuşuyon mu daha sen bana.
-Emmi az biraz gımılda yana. Gımıldanıver emmi. Kalkıver üstümden.
-Nasıl kalkıcem ulen? Bacağım kırıldı herhal. Ay anamm.

Sesler yükselince köylü, Kısmet dayının evinin bahçesine toplanmaya başlar. Her gelen önce bir şaşırıyor, ardından gülmeye başlıyordu.
-Muhtar Kerim ne yaparsınız o çukurda?
-Bak sen, o altındaki İsmail mi?
-He falla o sanırsam. Tam seçemedim ama. Kafası parlamakta. Kesin o. Ondan başka kafası parlak kimse yoktur bizde.
-Gece gece Kısmet dayının bahçesinde ne ararsınız?
-Ne işleri var bunların burda yahu?
-Bırakıp gitsek mi acep?

Kahveci Hasan’ın bu sözü ile muhtar Kerim, aşağıdan seslendi yukarıya…
-Hah size eğlence çıktı şimci. Burda acı ilen kıvranıyoz, siz de durmuş bizlen eğleniyonuz. Yazıklar olsun sizlere de. Ahh!
“Birimiz atlasın içeri,kaldırsın, yukarıya çekelim şunları” dedi, Kemal.
“Doğru diyor,” dediler.
Latif’i güçlü kuvvetli olduğundan çukura indirdiler. Latif onları yukarı kaldırırken, diğer köylüler de kollarından tutup asıldı. Bu şekilde çukurdan çıkmış olan muhtar Kerim ve İsmail’e ise şimdi köylülerin sorularını yanıtlamak kalmıştı.

-Kurtarma harekatımızda başarıylen sonuçlandığına göre şimci anlat bakalım muhtar efendi. Bu saatte, Kısmet dayının bahçesinde ne kazarsınız?
Muhtar Kerim, Hasan’a baktı göz ucuyla. Bacağını tuttu ve kızgın bir ifadeyle “Benim canım çekilmekte, sen bana soru soruyon Hasan, iş mi bu” diye çıkıştı.
“Senin canın çekilmiydir ya neyse. Haydin evine götürüverelim şunları da, sonra nasılsa öğreniriz öğrenceğimizi” diyen Kemal, konuşması bitince el etti birkaç kişiye.
Karga tulumba muhtar Kerim’i kucakladılar. İsmail aksayarak da olsa yürüyebilecek durumdaydı. O da birinin koluna dayandı. Köylüler onları evlerine bıraktıktan sonra kafalarında bin türlü soru, sıcak bıraktıkları yataklarına geri döndüler.
Muhtar Kerim’in karısı Hatice de hemen bir leğen içinde su getirdi, koydu kocasının önüne. Muhtar ayağım bacağım diye inlerken, karısı da durumu merak etmekteydi. Çorabını çıkardılar. Ayakta bir araz görünmüyordu. Pantolonun paçasını sıyırdılar. Bacakta da bir şey yoktu.
-Emin misin bey, bu bacağın mı?
-Bu tabi, bak şu şişliği gördün mü?
-Hangisi?
-Dizimin altında Hatçe.
-Yahu o geçen bahçede seni sokan arının…”
-Benden iyi mi bilcen? Ahh!

Çekti bacağını hızla karısının önünden muhtar. Karısı da hışımla kalktı yerinden.
-Ne halin varsa gör e mi. Ben yatıyom…
-Senin yerine Gülsüm’ü alacağıdım ah ulen ah.
-Git istediğini al, sanki sana ben boşamadan varıcek de. Ne poh yersen ye.

Odanın kapısı gürültü ile çarpınca, muhtar Kerim elinde şaklattığı tespihi koydu döşeğin üstüne. Karısı şimdi onu yanına da almazdı. Leğeni ayağı ile ittirdi. Uzandı kıvrıldı döşekte. Bacağı şu an çok acımasa da düşünce canı çok yanmıştı. Olacak iş miydi şimdi karısının bu yaptığı? Belli ki zor durumdaydı kocası.
Bıraktı sonra bunları düşünmeyi, yarın köylülere ne anlatacağını planlamaya başladı. Ne işleri vardı orda, nasıl bir kulp bulmalıydı ki herkesi inandırabilsin? Diyemezdi ki gerçeği; Sadi Bey’in talimatı ile Kısmet dayının bahçesinde o taşı aradığını. Hani şu tarihi olan taşı.
Sadi Bey resimlerini göstermişti ona. Bir adamın kafası vardı resimlerde. Bir heykelin başıydı. Orda olduğuna eminim demişti. Eğer onu orda bulurlarsa ora sit alanı olur, ömrü billah orayı alamayız, yatırımlar yatar demişti. Paraları da rüyamızda görürüz demişti. Sadi Bey’in sözleri kulağında çınlarken, ne yapmalı, ne etmeli derken uyuyakaldı muhtar.

Sabahın ilk ışıklarında horozlar ötmeyi yeni bitirmişti ki muhtar Kerim, dışarıdan gelen seslerle gözünü açtı. Karısı da koşarak yanına geldi.
-Ne sesi bu Hatçe?
-Elinin körü. Ben nerden bilcem, sen bilicen ne olduğunu. Millet kapımıza dayanmış.
-Ne, Kapımıza mı dayanmış?
-Duymuyon mu sesleri?

Kulak kabarttı ardından muhtar Kerim. Dışarıda, büyük kentlerde görüldüğü gibi sloganlar atılmaktaydı. Karasulak’ta olacak iş değildi bu.
-Muhtar Kerim, belledin bizi şerefsizim.
-Köyümüzü elletmeyiz.
-Muhtar biliyoz ne olduğunu, çık dışarı!
-Gımıldan Karasulak, uyuma.
-Ne biliyor bunlar bey? Uyuttun sandın di mi gene milleti?
-Ne yaptım ben yahu?
-Bilmem sen anletcen, biz dinleycez.
-Vallahi de billlahi de bişiy yapmadım Hatçe.
-Bak dışarı, bekliyler seni, topyekün gelmişler, türkü bile var.

Gerçekten de dışarıda köylüler bir yandan sloganlar atıp, bir yandan da sazlı sözlü atışma yapıyorlardı.
Kerim düştün çukura, bak sonuna sonuna.
O goca Sadi Bey’i de, biz getiririz imana.
Gımıldan gımıldan gımıldanıver,
Ah Karasulağım da gımıldanıver.

-Yine Sadi Bey ilen yaptınız de mi yapceğinizi?
-Hatçe bak dışarısı mahşer gibin, sen bana ne ediyon?
-Mahşerse, o zaman ahret günü geldi sayıver.
-Ah avrat, ah!
-Bak türkü bile çığrılıyor, adın geçmekte.
-Bu türküyü farklı bilirdim ben ama…

İçeride bunlar yaşanırken, dışarıdaki köylü etraflıca çembere durmuştu. Türküye kendilerini kaptırmışlardı.
Bakardık, anlamazdık, uyur idik uyandık.
Bileydik bizi satceğini, seni muhtar yapmazdık.
Gımıldan gımıldan gımıldanıver,
Ah Karasulağım da gımıldanıver.

Muhtar Kerim baktı camın ardından, perdeyi araladı, kendini göstermemeye çalıştı.
Karısı Hatice geldi yanına, perdeyi açtı bir anda.
-Ne yaparsın sen Hatçe?
-Bilmezler mi senin içeride olduğunu. Çık da boyunu görsünler. Böyle cam artlarına saklanmakla olmaz!
Çekti perdeyi hızla, kapattı muhtar Kerim. Gitti, sindi döşeğin köşesine. O haliyle sanki bir anda ufaldı kaldı. Elleri arasına aldı başını. Kara kara düşünmeye başladı.
Ne diyecekti şimdi köylülere? Besbelli öğrenmişti hepsi gerçeği. Ama bu kadar kısa sürede nasıl toplanmışlardı böyle? Kim onları kapısına getirmekle örgütlemişti? Kesin bunun altında, o Kemal deyyusu var, diye düşündü. Asıl Sadi Bey’e nasıl anlatacaktı? En önemlisi de oydu aslında. Sadi Bey ne diyecekti bu duruma? İki paralık olacaktı onun gözünde de. Paralarda gitmişti şimdi.

Karısı ona baktı bir süre. Sonra yazmasını doladı başına.
“Benden sana avrat olmaz bundan gayrı” dedi, hışımla çıktı evden.
Kalktı peşinden yetişemedi. Karısı da sanki bugünü beklermiş gibi dışarıdakilere katılmıştı. Oynamaya bile başlamıştı türküyle.
Bahçedeki heykeli,
Kerim biliriz derdini.
Alemi saydın hiçe, yapmeycektin bunu köylüne.
Gımıldan gımıldan gımıldanıver,
Ah Karasulağım da gımıldanıver!

Muhtar Kerim’in midesi bulanmaya, başı dönmeye başladı.
Muhtarlık da gitti elden, Sadi Bey’in vaat ettiği paracıklarda. Şimdi de avrat gitti. “Yandım anam ben” derken yığıldı kaldı camın önünde…
-Kerim, Kerim kalksana!
-Ne oldu Hatçem, geri mi döndün? Bilirdim beni bırakmeyceğini. Söz sana en güzelinden o entariyi alıcam.
-Ne gitmesi bey?

Muhtar Kerim, karısının eline yapışmış öpüp kokluyordu. Karısı çekti elini. O sorularına devam etti süratle.
-Gittiler mi? Kapı önündekiler gitti mi? Sesleri duyulmuyor Hatçem.
Sevinçle ayağa kalktı. Pencereden dışarı baktı. Dışarıda in cin top oynuyordu.
-Kim vardı ki kapı önünde?
-Yahu köylüler, herkesler toplanmış bağırmaktaydı…
Duraksadı sonra etrafına baktı.
-Ben yerde mi yatmışım?
-Evet, düşmüşsün herhal buraya, sızmışın.
-Rüyaydı demek, rüyaymış. Allahım sana şükürler olsun. Çift kurban kesicem bu bayram.
-Parayı buldun da, çifter çifter kesiyon!
-Bir rüya gördüm ki Hatçe… Of, rüyaymış şükür.
-Anlatma istemiyom. Sen onu bırak da dün geceki kazı çalışmanı millete nasıl açıklıycen onu düşün.
Kahkahalarla güldü muhtar Kerim.
-Ondan kolay ne var. Bir süre ortalıkta görünmüycem. Unuturlar zati bir haftada. Bir hafta içinde Karasulak’ta neler olur neler geçer. Balık hafızalıdır bunlar, balık yahu! Sen keyfimi bozma da aç şu radyoyu, çalsın da iyice keyiflenelim.

Karısı Hatice açtı radyoyu. Radyodaki türkü bir anda odayı kapladı.
-Kapat şunu” diye bağırdı muhtar Kerim.
-Senin de sağın solun belli değil. Ne güzel türkü işte. Gımıldanıver, ohh!
-Hayır, gımıldanmasın kimse, kapat!
Sinirlendi karısı da bu sözlere.
-Ne halin varsa gör, ben çapaya gidiyom.
Kapattı radyoyu ve beklemeksizin kapıdan çıktı. Muhtar Kerim’se mırıldanıyordu o çıktığında.
-Gımıldanamazlar, gımıldanamazlar… Ya gımıldanırlarsa?

Yorumlar

Fahro   -  Bağlantı 29 Ekim 2022, 23:21

Manisa türküsü bir anda Denizli türküsü mü oldu?

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı