REKLAMI GEÇ

Taş binalarda bir Gezi direnişçisi

19 Mart 2014 Çarşamba

seval-uysal-denizli-mucella-yapici-tas-binalar-h

Mücella Yapıcı Taksim Dayanışma Platformu sözcüsü. Aynı zamanda Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu 2. Başkanı ve oda sekteri. Örgüt liderliği suçlamasıyla hakkında 26 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Hakkında açılan davayı duyduğu gün Denizli’deydi. Mimarlar Odası’nın davetlisi olarak bir konferans vermek üzere geldi. Öncesinde, Mimarlar Odası Sekteri Özlem Durdu Kabaetli ile birlikte ününü duyduğu taş binaları gezdi. Fotoğrafları çektikten sonra, röportaj vermek üzere, baharı andıran bir günün akşam saatlerinde Atatürk Parkı’nda hem çaylarımızı içtik, hem de konuştuk. Sade, mütevazı ve sıcakkanlı bir kadın, konuşkan olduğu kadar cesur aynı zamanda. Kısa zaman aralığında aklıma gelenleri sordum, eğip bükmeden, lafı dolandırmadan cevap verdi. işte o yanıtlar..

BAKMAYIN SİZ SUÇ ÖRGÜTÜ DEDİKLERİNE…

SEVAL UYSAL: Mücella Yapıcı kimdir?

MÜCELLA YAPICI: 1951 İstanbul’da doğdum, üç kız kardeşin en büyüğüyüm. Teknik üniversite’de okudum, mimarım, iki kızım var. Oldukça sade bir kadınım.

SEVAL UYSAL: Mimarlar Odası’nın davetlisi olarak Denizli’ye geldiniz, toplantı öncesi taş binaları da görmek istediniz. Birlikte gezdik. Size ne ifade etti, ne gördünüz?

MÜCELLA YAPICI: Denizli’ye ilk gelişim değil, yıllar önce gelmiştim. Ama o zamanki doku şimdi yok. Birçok binayı artık görmek mümkün değil. Taş binalar Denizli’de olduğunuzu hissettiren çok az binalardan biri. Denizli’nin tarihini anımsatan, kentsel kimliğini yansıtıyor. Ayrıca taş binalara baktığımda kendi çocukluğuma da gittim. Geçmişte okul binalarının ne kadar sağlam ve sağlıklı yapıldığını, ne kadar insanca ve güzel olduğunu hatırladım.

ic-1

TAŞ BİNALARIN MEKANSAL ÖZELLİĞİ VAR

SEVAL UYSAL: Taş binaların yıkılarak yerine müze yapılması fikrini nasıl buluyorsunuz?

MÜCELLA YAPICI: Ben Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu 2. Başkanıyım, aynı zamanda odanın sekreteriyim. İstanbul’da da bu konuda çok ciddi mücadele veriyoruz. Hiçbir mimar, böylesi bir değerin ortadan kaldırılmasına onay vermez. Çok büyük teknik nedenler olmadıkça ki, böyle bir şey düşünülemez. O tür binalarda gördüğümüz kadarıyla yapı, strüktürü açısından da çok değerli. O dönemin strüktürüne örnek ve statik olarak çok sağlam duruyor. Bir mimar olarak bunu telin ederim. Ancak bu halde başıboş bırakılması da çok tehlikeli. Birlikte gezdik, siz de gördünüz içerde tinerciler cirit atıyor, ateş yakıyorlar. Çevre halkı da aynı bizim gibi bu durumdan tedirgin oldu. Maalesef son 10-15 yıldır bu tür kamu arazilerine kentsel, simgesel, tarihi ve kültürel açıdan değil, sadece arazinin değişim değeri olarak bakıyorlar. Anlaşılan taş binaları da kent merkezinde büyük bir arazi olarak görüp, üzerindeki değeri görmüyorlar. Bu çok korkunç bir bakış. Bu bakış nedeniyle kültürel tarihi miraslarımızı kaybettik.

DEMOKRATİKLEŞME YORGANIN ALTINA SAKLANARAK GEÇTİ

SEVAL UYSAL: Bu bilinçli mi yapılıyor?

MÜCELLA YAPICI: Elbette bilinçli. Mimarlar Odası bu konuda çok ciddi mücadele veriyor. Her deneme için yargı yoluna gidiyoruz. Sırf bu nedenle kalkınma planlarında, özellikle son kalkınma planında şöyle komik bir laf konulmuş: “Ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak için gerekli hukuksal düzen getirilecektir” Bu, 2010 referandumunda demokratikleşme yorganın altına saklanarak geçti ve bütün hukuk yeniden yapılandırıldığı için, özellikle idare hukuku ciddi şekilde zayıflatıldı. Özellikle buraları korumakla yükümlü koruma kurulları üzerinde inanılmaz siyasi baskılar yapıldı ve koruma kurullarının yapısı değiştirildi.

ic-2

BİR GÜN BÜTÜN AVM’LER MÜZE, BÜTÜN MÜZELER AVM OLACAK!

SEVAL UYSAL: Taş binaları yıkıp yerine AVM değil, müze yapacaklar ama?..

MÜCELLA YAPICI: Burası yaşayan bir müze, binayı yıkmaya hiç gerek yok. Bir dönemin eğitim yapı örneği olarak kalabilir. Bakın Andy Warhol’un çok güzel bir lafı var: “Bir gün bütün AVM’ler müze, bütün müzeler AVM olacak!”
Bu tür binalara her müdahale edildiğinde karşınıza bir müzedir lafı çıkıyor. Bu tamamen kültür endüstrisi. Yeni sistem kültürü de, sanatı da, mimarlığı da bir meta olarak görüyor. Geçmişi imitasyonlar üzerinde inşa ediyor. Yeni bir geçmiş inşa ediyor, bellek ve kimlik mekanları yok ederek böylece sizin geçmişinizi de yeniden yapılandırılıyor.

KENTLİNİN KENT ÜZERİNDE HAKKI VAR

SEVAL UYSAL: Peki bütün bunlar olurken insanların, yaşadıkları şehir üzerinde söz hakları hiç yok mu?

MÜCELLA YAPICI: Olmaz mı? Var! Dünya artık “Kent hakkı” diye bir kavramı tartışıyor. Bizim anayasamızda da çevre hakkı var. Devletimizin imzaladığı “kentli hakkı” var. Ancak bu sistemin yapmak istediği şey, mekanı değiştirerek sizi de değiştirmek ve yeni bir estetik anlayışı yaratmak! Bakın şimdi şöyle deniyor: “Dışını koruyayım, içine şunu yapayım” Bu anlayış hem mimarlık, hem de koruma bilincinde reddedilmiş şeydir. Sizin de kendinizi korumanız için o mekanın yapılandırılmasına karışma hakkınız doğuyor.

_________________________________________________

Flash Player Kurmak İçin Tıklayınız

________________________________________________

SEVAL UYSAL: Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz, yasal haklarımız var mı?

MÜCELLA YAPICI: Bir kere Anayasa’nın 56’ncı Maddesi var. İkincisi Anayasa’nın 63’ncü Maddesi var. 63’ncü Madde’de “Devlet, kültür ve tarih varlıklarını korumak zorundadır” der. Üstelik korumayı sadece devlete bırakmaz, toplumun da koruma da rolü vardır.

SEVAL UYSAL: İyi güzel söylüyorsunuz da, yıkmak isteyen devlet zaten. Koruma kurulları ve koruma anlayışları ayrı ayrı mı?

ic-3

SADECE BİNA DEĞİLDİR, MEKANIN RUHU VARDIR!

MÜCELLA YAPICI: Koruma kurullarının bakışı değişti. Dünya artık binanın korunmasının ötesine geçti, mekanın ruhunu korumayı tercih ediyor. 2008’de Quebec deklarasyonu budur. Sadece binayı korumak yeterli değil çünkü mekan, yer, sadece duvarlarla ibaret değildir. Mesela bir Emek Sineması buna örnektir.

SEVAL UYSAL: Bu ruh nedir?

MÜCELLA YAPICI: Mekanın ruhu, bütün hatıralarınız, anılarınız, ona karşı hissettikleriniz, karşısında konumlanmanız. Annenizin, babanızın, hatta dedenizin anıları, etrafındakilere verdiği haz, aidiyet duygusu. Bunların hepsinin toplamı mekanın ruhunu oluşturuyor. Bakın, New York gibi geçmişi çok eski olmayan kentler bugün 50 -100 yıllık yapılarına “Bizim onurumuzdur” diyerek koruyor. Bu kentin geçmişini işaret eden bir noktayı nasıl yıkmak istiyorsunuz? O zaman biz, bunca zamandır Çemberlitaş’ı niye koruduk?

ic-4

KENTLİLİK BİLİNCİ YEŞERMEYE BAŞLADI

SEVAL UYSAL: Gezi olaylarının başlangıcı da, Gezi Parkı’nın korunması ve AVM yapılmasına karşı çıkmaktı. Siz bu kadar tepkiyi bekliyor muydunuz, yoksa herkes gibi siz de şaşırdınız mı?

MÜCELLA YAPICI: Bu kadar büyük bir tepkiyi beklemiyordum ama İstanbul’da kentli olma bilinci yavaş yavaş başlamıştı. Kent hareketleri oluşuyordu. Kamusal alanlara yapılanlara tepki göstermiyorlardı belki ama evini, parkını, mahallesini yıkıp dökmeye başladıklarında bir miktar sesini çıkarıyordu.

SEVAL UYSAL: Kentsel dönüşümden mi söz ediyorsunuz?

MÜCELLA YAPICI: Ne yazık ki toplum bir rant paylaşımına alıştırıldı. Bir sürü değer yargısı çöktüğü için, mekan kullanım değeriyle değil, değişim değeriyle anılır oldu. Kent topraklarında mülkiyet konusu çok vahşice ikide bir de el değiştirdiği için, toplum da bu konuda oldukça duyarsızlaştı. Öte yandan toplumsal yapımız ortada, ümmetçi bir toplumuz, yüzyıllardır padişah ne derse o olmuş, boyun eğme kültürü genlerine kadar işlemiş.

GEZİ İMDAT ÇIĞLIĞIYDI, TÜRKİYE “KORMA! BURADAYIZ” DEDİ

SEVAL UYSAL: Gezi neydi?

MÜCELLA YAPICI: İnsanlar, herkesin olan, ama hiç kimsenin olmayan bir yer için direnişe geçtiler ve bu Türkiye’de hem kent konusunda, hem de demokratik talepler ve yaşam hakkı konusunda atılmış ciddi bir çığlıktır. Bu kamusal alan sadece parkla sınırlı kalmadı, çünkü iktidar bizim bedenimize, kaç çocuk yapacağımıza, o çocuğu nasıl doğuracağımıza, gençlerin sevgilileriyle nerede oturacağına nasıl giyineceğimize, ne içeceğimize nasıl yaşayacağımıza karıştı. Oysa kent çok değişik renklerin bir araya geldiği bir yerdir. “Kent havası insanı özgürleştirir” der eskiler. İktidar bunu yok etmeye çalışıyordu.

SEVAL UYSAL: İnsanların verdiği tepkiye şaşırdınız mı?

MÜCELLA YAPICI: İnsanların tepkisine şaşırmadım. Beni şaşırtan kaçak inşaatı önlemek için orada bulunan meslek insanlarına gösterilen aşırı şiddetti. Nerdeyse çocuklar içinde uyurken çadırların üstüne gaz döküp yakmalarıydı. Onun dışında gelen tepkiye şaşırmadım. Çünkü bizim toplumumuz sabırlı bir toplum, her ne kadar belli etmese de kardeşleşmiş bir toplum.

SEVAL UYSAL: Gezi protestolarının Türkiye’ye yayılması ne anlama geliyordu?

MÜCELLA YAPICI: Gezi bir imdat çığlığıydı. Türkiye ona “Korkma! Biz buradayız” yanıtı verdi. Korku eşiğini hep birlikte aştık. Bu bir özlemdi. Birlikte güzel yaşamaya, baskıya karşı, barış isteğiydi, özgürlük isteğiydi.

ic-6

TAKSİM DAYANIŞMA SOMUT BİR İHTİYAÇTAN DOĞDU

SEVAL UYSAL: Gezi Parkı size ne ifade ediyordu?

MÜCELLA YAPICI: Bir mimarın ya da şehircinin kent hayali olarak gördüm. Gezi kentin tarifi gibiydi. Dayanışmacı, kendini örgütleyebilen, ayrılığın olmadığı, karşılıklı nezaketin olduğu, güvenin, tacizin, tecavüzün olmadığı, cinsiyetçilik küfrünün bile aşıldığı, üç kuşak insanın bir arada neşe içinde, mizahla çok yaratıcı olduğu bir alan.

SEVAL UYSAL: Taksim Dayanışma hangi ihtiyaçtan doğdu?

MÜCELLA YAPICI: Çok somut bir ihtiyaçtan doğdu. Taksim Meydanı bizim kentsel ve kültürel mirasımız. Ayrıca çok simgesel bir meydan, Cumhuriyet döneminin ilk planlanmış meydanıdır. Gezi Parkı, AKM ve 2. Mahmut’tan kalma Maksem anıtla bir bütündür ayrılamaz. Meydanın etrafında 19. Yüzyıl sivil levanten mimarisi vardır ve 12 Eylül faşist yasaları tarafından delinse de bölge korunma alanı içindedir. İkinci olarak, burada Gezi Parkı bulunuyor. Gezi, Dolmabahçe’ye kadar olan bölgedeki tek yeşil alan. İstanbul deprem bekleyen bir kent, Beyoğlu Belediyesi etrafında açık yeşil alan yok. Herhangi bir deprem anında sığınabileceğiniz alan yok. Bu durumda iken birden bire yayalaştırma projesi yapıldı. Plan askıya çıkınca, biz Mimarlar Odası olarak bütün örgütleri toplantıya çağırdık. Çünkü Taksim öyle bir meydan ki, bizim kültürel mirasımız olduğu kadar sevinçleri, üzüntüleri her şeyi birlikte paylaşıyoruz.

HAYDARPAŞA DAYANIŞMA 8 YILDIR MÜCADELE VERİYOR!

SEVAL UYSAL: Dayanışma’nın daha önce bir örneği var mıydı?

MÜCELLA YAPICI: Evet var! Haydarpaşa Dayanışması var. 8 yıldır her türlü mücadeleyi sürdürüyor. Haydarpaşa’da çok önemli bir değerimiz, hala uğraşıyoruz.

SEVAL UYSAL: Taksim Dayanışma’nın da, Haydarpaşa Dayanışma’nın da öncüsü mimarlar galiba?

MÜCELLA YAPICI: Mimarlık öyle bir meslektir. Mimarlık, yaşamı, mekanı yaratma mesleğidir. David Harvey “Asi mimarlar olmak gerekir” der.

SEVAL UYSAL: Taksim Dayanışma’nın Gezi Parkı üzerinde etkisi neydi? Sonuçta örgütsüz bir görüntü vardı ortada.

MÜCELLA YAPICI: Şu anda Taksim Dayanışma’nın içinde 180’i aşkın kurum var. Bütün meslek odaları, tabipler birliği, baro, sendikalar, bütün siyasi partiler, mahalle örgütleri, kent hareketleri, diğer siyasi hareketler içinde yer alıyor. Siz bakmayın suç örgütü dediklerine, Taksim Dayanışması son derece legal bir platform, adı üstünde dayanışma!

ic-7

“ŞİDDET DURSUN, BİBER GAZI YASAKLANSIN, PARKLAR AÇILSIN” İSTEDİK

SEVAL UYSAL: Gezi’yi Taksim Dayanışma mı yönlendirdi?

MÜCELLA YAPICI: Hayır, öyle bir şey yok! Gezi’yi bizzat örgütleyen iktidarın kendisidir. Son derece kaçak bir şekilde kurul kararı olmadan işe başladılar ve projesiz bir şekilde kimseye çaktırmadan yoldan 6 metre keserek yaya yolu yapmaya kalkarken suçüstü yapıldılar.

SEVAL UYSAL: Bunun öncesinde ne oldu?

MÜCELLA YAPICI: Bu iki yıllık bir mesele, yapılabilecek her şey yapıldı. Binlerce itiraz dilekçesi verildi ve sonunda 15 Şubat 2012’de Taksim Dayanışması kendini ilan etti. Ancak asla şiddet çağrısı yapmadı.

SEVAL UYSAL: Ne istiyordunuz?

MÜCELLA YAPICI: Bir: Bu şiddet durdurulsun ve şiddeti uygulayan, buna neden olan emniyet müdürleri ve valiler yargılansın. İki: Biber gazı kimyasaldır, kullanımı yasaklanmalı. Üç: bütün kamusal alanlarımız parklarımız kullanıma açılmalı. Suç teşkil eden taleplerimiz bunlardı.

ic-5

8 ÇOCUĞUMUZ ÖLDÜ, 14’ÜNÜN GÖZLERİNİN IŞIĞI KAPANDI. BİR ÇOK İNSAN BİBER GAZINDAN KALP KRİZİ GEÇİRDİ

SEVAL UYSAL: Hakkınızda dava açıldı, ne diyeceksiniz?

MÜCELLA YAPICI: Bu dava iki kez “Bu nasıl suç örgütü?” diye reddedildi. İki mahkeme bu iddianameyi yetersiz buldu. Ancak bu 17 Aralık’tan sonra bir takım savcılar, şunlar bunlar değişti. Şimdi üçüncüsü geldi, dava tekrar açılıyor. Gencecik çocuklarımızı polis şiddetinde kaybetmişken bize isnat edilen suçlar ne canımızı yakıyor ne de korkutuyor. Asıl canımızı yakan o çocukların katillerinin ortalıkta geziyor olması. Biz orada insan olmanın, kenttaş olmanın gereğini yaptık.Suç örgütü denilen her neyse, sanıyorum Taksim Dayanışması’nı kastediyorlar, son derece meşru bir dayanışma platformudur ve suç engellemek için kurulmuştur. Bundan başka şey diyemiyorum. Umarım başbakan bizi fazla önemseyip de, herhangi bir telefon görüşmesi yapmaz.

SEVAL UYSAL: Başbakan hakkındaki dava nedir?

MÜCELLA YAPICI: O davayı, Taksim Gezi şehitleri ve gazileri aileleri maddi ve manevi tazminat davası açacaklar. Gezi olayları sırasında 7 çocuğumuzu kaybettik, bir çocuğumuz ekmek almaya giderken vuruldu. 14 çocuğumuzun gözlerinin ışığı kapandı. Fişek öldürüyor, gaz da çok ciddi hasar veriyor. Birçok arkadaşımızı kalp krizinden kaybettik, gazı evlerin içine kadar sıktılar. KOAH, astım hastaları çok zarar gördü. Ben 50 santimden direkt yüzüme gaz yedim, mide kanaması ve zatürre geçirdim. Demokratik haklarını kullanırken canlarını, gözlerini kaybeden gençlerin, polis şiddetiyle yaşamını kaybeden bütün sokak hayvanlarının vebali kimin omzundaysa asıl yargılanması gereken onlardır.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı