REKLAMI GEÇ

86 yaşındaki hukuk çınarı: Behçet Çomakoğlu

18 Kasım 2014 Salı

Behçet Çomakoğlu… Dolu dolu geçen 86 yıllık bir yaşam. Yolda karşılaştığımızda selamlaştığımız, hal hatır sorduğumuz Behçet Çomakoğlu, Denizli Barosu’nun son genel kurulunda duygu yüklü bir konuşma yaptı, kendi deyimiyle meslektaşlarıyla adeta vedalaştı. İşte o konuşma da bizi kendisiyle yapmak istediğimiz röportajı öne aldırdı.

Neler anlatmadı ki… Başarılı geçen ilkokulun ardından ortaokulun ilk yılında yaşadığı hayal kırıklığını, liseyi son anda girebildiği bütünleme sınavıyla bitirişini, hukuk fakültesine nasıl girdiğini, mesleğe başlayışını, nasıl baro ve CHP il başkanı olduğunu, ilk otomobilini ne zaman aldığını, İsmet Paşa (İnönü) ile muhabbetini ve kırdığı potları, “Beni bekliyor” dediği eşi Hikmet Hanım ile nasıl tanıştığını, kısacası yaşamını paylaştı bizimle. Biz de bu sohbeti olabildiğince geniş olarak Denizlihaber.com okuyucularıyla paylaşıyoruz…

ENG_0793KENDİ ANLATIMIYLA BİYOGRAFİSİ
Denizli’de hukuk camiasının duayenisiniz. Derneklerde göreviniz oldu, siyaset yaptınız, 27 yıl baro başkanlığı görevinde bulundunuz. Behçet Çomakoğlu kimdir?

Ailemizin büyükleri, padişaha kafa tuttuklarından İç Anadolu’nun en doğusundan kaçak gelmişler Denizli’ye. Antalya üzerinden geldiklerinden bazıları Burdur’da kalmış. Burdur’da da bizimle aynı soyadı taşıyan kişiler var. Bir kısmı Çal’a gitmiş, 2-3 aile büyüğü Sarayköy’e yerleşmiş. Böylece bir hayat başlamış. Kemik yaşıma göre ben 25 Aralık 1928 doğumluyum. Nüfusa kaydolduğumduğum tarih 15 Temmuz 1929. İlkokulu Sarayköy’de okudum. Denizli Lisesi’nden 1946-1947 döneminde mezun oldum. 1951’de üniversiteyi bitirdim. Avukatlığa 1953’ün sonlarında başladım.

Dedemin maddi durumu iyiymiş. Niye iyiymiş diyorum? Fakülte yıllarında araştırmaya başladığımda, eski harflerle yazılmış Fransa’ya yapılan ihracatın faturalarını gördüm. Tiftik keçilerimizin olduğunu hatırlıyorum. Fakat, 1929-30 ekonomik krizinde birçok şeyi kaybetmiş dedemler. Babamın ninesi, bir ev, bir bağ, bir tarlaya hepimize bakacak diye babama vermiş. Babam belediye muhasibiydi.

Nüfus kaydında doğum tarihi 15 Temmuz yazdığından okula kayıt için bir sonraki yılı beklemem lazım. İdare edip benim okul kaydımı yaptılar. Fakat okula müfettişler geliyordu, o zaman beni eve sepetliyorlardı görmesinler diye…

ENG_0779İSMİ BEHÇET AMA ÇEVRE AZİZ BİLİYOR
Şu iki isim meselesini açıklığa kavuşturalım. Aziz mi, Behçet mi?

Babamın ninesinin Hafız isimli eşi varmış. Benim adımın Behçet olmasını istemiş. Bir kısmı da ailede Aziz isimli bir büyük varmış, onlar da Aziz demiş. Babam da iki tarafı kırmamak için gitmiş nüfusa Aziz Behçet diye kayıt yaptırmaya. Fakat her nedense nüfus memuru sadece Behçet yazmış. Ben ilkokula gidinceye kadar aile arasında ismim hep Aziz olarak söylendi. Çünkü kimse Behçet diye ikinci bir ismimin olduğunu bilmiyor. Tam ilkokula gideceğim, Behçet ismi ortaya çıkıyor. Ben oluyorum Behçet Çomakoğlu. Tabii Aziz de eklendi. Böylece iki isimli oldum, Aziz Behçet Çomakoğlu…

ATATÜRK VEFAT ETTİĞİNDE 3. SINIFTAYDI
Çocuk da olsanız Atatürklü yılları yaşadınız. Vefat haberi nasıl bir duygu yarattı sizde?
Atatürk 1938 yılında vefat ettiğinde ben üçüncü sınıf öğrencisiydim. Atatürk’ü bir Reisicumhur gibi değil de Türklüğü temsil eden birisi olarak bilirdim. Benim gözümde, gönlümde öyle bir şahsiyetti. Artık kim Atatürk olacak? Vefat haberini duyduğumda sorduğum sual bu oldu.

ENG_0763KANTİNCİ OLDU
İlkokulda kantincilik yaptığınıza göre, ticareti seviyordunuz herhalde…

Kantincimiz vardı Halil Havutçu… Giderken kantini bana bıraktı. Neden bana bıraktı? Düşünüyorum da; dedem şeker, lokum, helva, tahin, susam yağı imalatı yapar, bunları Sarayköy ve çevresine dağıtırdı. Saraköy’deki helvacı ve şekerciler onun çırağıdır, onun yanında yetişmiştir. Onun dükkanına gider, tezgaha geçip satış yapardım. Her halde bu nedenle kantini bana verdi.

SARAYKÖY DIŞINDA İLK GÖRDÜĞÜ YER NAZİLLİ
Sarayköy dışında çocukken gördüğünüz yerleri sorsak…

Çocukluk yıllarımda Sarayköy dışında gördüğüm en büyük yer Nazilli’ydi. Amcam vardı, Nazilli Basma’da çalışıyordu. Onu babam okutmuştu. Onun da beni okutması için ilkokulu bitirince oraya gittim. Amcam lojmanda oturuyor. Fabrikanın lojmanlarında oturanlar, sosyal hizmetlerden o kadar çok yararlanıyordu ki, ben ilk patenini orada gördüm. Sinemayı orada gördüm.

ENG_0766Fakat okula başlayalı daha 15 gün olmuştu ki, ikinci Cihan Harbi çıktı. Amcamı askere çağırdılar. Ben de mecburen Sarayköy’e döndüm. Ancak Sarayköy’de ortaokul yok, Denizli’ye gelmem icab etti. Denizli’de bir lise var, içinde de ortaokul… Oraya gideceğim.

FUAT DAĞDEVİREN’İN HAYATINDAKİ YERİ
Yeri gelmişken o yıllardaki okul durumunu da anlatayım. Denizli’de lise var, Sanat Enstitüsü yok. Aydın’da lise yok, Sanat Enstitüsü var. Muğla’da lise yok. Böyle bir durum söz konusu. Denizli Lisesi’nin ortaokul kısmına kaydım yapıldı. Ben, Nazilli’de yabancı dil olarak Fransızca’yı seçmiştim. Burada da Fransızca istiyorum, fakat o yıllarda Fransızcaya itibar fazlaydı. İngilizce pek tercih edilmiyordu. O nedenle İngilizce bölüm boş, Fransızca bölümü dolu. Benim kaydımı yapmadılar, küstüm. Çalışkan çocuk kayboldu. İngilzce dersler olduğu gün okula gitmiyordum. Ortaokul 1’de benim notum 2’ydi. Sınıfı geçebilmek için 10 almam lazım. Şans eseri İngilizce hocamızın tayini çıktı. Onun yerine Fuat Dağdeviren görevlendirildi. Şevk verdi, “şunu yaparsanız sınıfı geçersiniz” dedi. Ben 10 alarak sınıfı geçmeyi başardım. Onun için Fuat Dağdeviren’in benim hayatımda önemli bir yeri vardır.

NEDEN BU KADAR FRANSIZCA OKUMAK İSTEDİNİZ?
ENG_0775O yıllarda Türkiye Fransa’nın tesiri altınaydı. İdari hukuk ve diğer temel kanunlarda Fransız sisteminin etkisi vardı. Dolayısıyla Fransızca beynelminel anlamda daha çok ilgi görüyordu. Ayrıca amcam da Fransızca eğitim almıştı, ondan öğrenecektim. Sonra ise döndü dolaştı İngilizce daha kıymetli oldu.

BİR ARA OKUMAKTAN VAZGEÇTİ
Sarayköy ile Denizli… Eğitimdeki fark sizi zorladı mı?

Bir ara babama okumayacağımı söyledim. İngilizce zayıf, müzik notum 2. Nasılsa helvacı, şekerci dükkanı Sarayköy’de hazırdı. Gider orada çalışırım diye düşünüyordum. Fakat babam, “yok” dedi. Olmayacağını söyleyince, okumaya devam ettim. Neden okulu bırakmak istedim? İlkokulu başarılı bir öğrenci olarak bitirdim, buraya geldim karnesinde zayıfı olmayan öğrenci 2’lerle tanıştı. Bende müzik kabiliyeti, yok, resim kabiliyeti yok, İngilizceyi sevmiyorum. Şevkim kırılmıştı.

Her şeye rağmen sınıfı geçmeyi başardım. 2 ve 3’üncü sınıflarda zorlanmadım. İftiharla geçtim hep. O yıllarda milli Eğitim Bakanlığı, Ankara’da sınıfını iftiharla geçen öğrencilerin resimleriyle kitap bastırıyordu. O kitaba 2 defa girmeyi başardım.

SON DAKİKADA GİRDİĞİ SINAVLA LİSEYİ BİTİRDİ
Denizli Lisesi’nde eğitime devam ettiniz. Lise dönemi nasıl geçti?

ENG_0779Lise hayatım normal geçti. Ancak maddi sıkıntı söz konusu. Babam hem beni, hem benden 2 yaş büyük olan amcamı okutacak. Amcam “leyli meccani” (Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı) imtihanları vardı, ona girip kazandı.

O yıllarda burada öğrenci yurdu açıldı. Nerede? Şimdi ki Ulu Cami’nin karşısında yıkılan Öğretmenevi’nin bulunduğu yerde… Kimo’nun tamamen terk edilmiş ahşap yapılı binaları vardı, birisi üç katlıydı ve yurdun yatılı kısmıydı. 200 öğrenci kapasiteliydi ve biz 10 liraya kalıyorduk.

Lise hocalarımız bu yurda nöbete gelir, gece de kalırlardı. Tahir Tolga isimli Türkçe hocamız vardı. Oğlu Yalın ünlü bir sanatkar oldu, kızı da hemşire oldu. Her gün bize yarım saat nutuk atardı. Neden? Yurdun tuvaleti arka taraftaydı. Kapı kapalı, içeriye girmeden çişini yapıyor. İçeride ise Tahir Hoca var. Bu yüzden günlerce nutuk dinledik.

Zaman geçti, lise son sınıfa geldik. Tek dersten olgunluk (bütünleme) sınavına kaldım. Sınav günü Tatlıcı Şerif’in Delikliçınar’daki yerindeyim. Sınav saati gelmiş haberim yok. Çünkü saatim yok. Hiç unutmam Sarayköy pazarından şekerden yapılmış bir saati alıp koluma takmıştım.

Neyse… İmtihan saat 9’da olacak. Saate bir baktık üç dakika kalmış. Telaşla koşmaya başladım. Okulun müdürü Bürhan Saraçoğlu ise her yerde beni aratıyor. Benim katılmamı sağlamak için imtihanı başlatmamış. Kapıdan girer girmez hemen sınıfa aldılar, arkadaşlar kızıyor, küfrediyor. Sesimi çıkarmadım. İyi not alıp böylece liseyi bitirdim.

İNÖNÜ’NÜN İLGİSİNİ ÇEKTİ
Denizli Lisesi’nin başarılarından söz edilir hep. Bir de sizden dinleyelim mi? Örneğin İsmet İnönü, bu okulu nasıl öğrendi?

ENG_0790Benim de mezunları arasında bulunduğum Denizli Lisesi başarılı bir eğitim kurumuydu. Raşit Hoca, kimyacı Raşit Yeşilada, fizikçi Kadri Bey, edebiyatçı Şükrü Elçin gibi kıymetli hocaları vardı. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne öğrenci imtihanla alınıyor. İlk sıradaki 7 kişinin 6’sı Denizli Lisesi mezunu. Yedinci öğrenci ise İsmet İnönü’nün oğlu Ömer. Babasıyla konuşurken bunu anlatıyor. Bunu öğrenince İnönü, Denizli’ye geliyor. Lisenin adı da bu ziyaretle İsmet İnönü oluyor.

TIBBİYE DERKEN HUKUĞU TERCİH ETTİ
Lise bitti, sıra üniversiteye geldi. İtibarlı meslek, bir de okulun yurtları var, o nedenle tıbbiyeyi düşünüyorum. Peki İstanbul’a gideceğiz de iş dönüp dolaşıp paraya geliyordu. Şevket Demirel’in yanında muhasebeci olarak çalışan amcam vardı, “Behçet sen neden hukuğu tercih etmiyorsun” diye sordu. Zaten sınav sistemi değişti, ben edebiyat mezunu olduğumdan sadece hukuk bölümünü tercih hakkım vardı. Doğal olarak tercihim o yönde oldu.

FAKÜLTEYE NASIL GİRDİ?
Fakülteye girişinizde biraz da şansınız yardım etmiş sanki…

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne 1.200 öğrenci alınacak. Kayıt yaptırdık, liste asıldı, bakıyoruz benim ismim yok. “İkinci liste çıkacak” dediler. Onda da ismim yok. Üçüncü listeyi bekliyoruz ama canım sıkkın. Evraklarımı istedim sekreteryadaki görevliden, Denizli’ye geri döneceğim. Görevli hanım evrakları bana vermedi. Alıp genel sekretere götürdü. Ben de peşinden gittim. Birbirlerine baktılar, genel sekreter göz işaretiyle “senden mi” diye sordu. Görevli hanım da sen istenmişsin diye işaret ediyor. Açık konuşamadıklarından tam olarak anlaşamadılar. Böylece yolum açıldı ve üçüncü listede benim ismim yer aldı.

ENG_0774PROTESTO İŞİNE YARADI
Fakülteye girişte şansınız yardım etmiş. Bu şans hep yanınızda oldu mu?

Ders kitaplarını bulmak zordu. Fakülte hayatımda çok lüzumlu olmasına rağmen Hukuk Muhakemeleri Kanunu kitabını, İcra İflas Kanunu kitabını alamadım. Dersleri iyi takip ettiğim için notlarla durumu idare ettim. Fakülteyi haziranda bitirmeyi beklerken, tek dersten eylül dönemine kaldım. Herkes vize almaya çalışıyor, ben aldığım için rahatım. Ne oluyor, ne soruyorlar diye bir öncekilerin dersine girdim. Amfide hoca kürsüde anlatıyor, içeridekiler vize alabilmek için “yoklama” diye bastırıyor. Hoca onlara aldırmadan ders anlatmayı sürdürünce, yoklama yapmayacağını düşünenlerin çoğu amfiyi terk etti. Giderken ders düzenini bozmak için zemine sert basıp, tak tak diye ses çıkarttılar. Dersin bitmesine 5 dakika kala hoca, “herkes bir kağıt çıkarıp adını, soyadını, numarasını yazıp bana versin” dedi.

Benim vizem olmasına rağmen ben de adımı, numaramı yazıp verdim. Verirken de “efendim benim vizem var” dedim. Bunu duyunca “vizesi olan adam sonuna kadar bekliyor, vize alacaklar dersi terk ediyor. Bu nasıl bir talebeliktir” diye tepinmeye başladı. Aradan birkaç gün geçti, imtihana girdim. Göz göze geldik, beni unutmadığını anladım. Bir cümle söylüyorum, sonu gelmeden “tamam” diyor. Bir, iki, üç derken imtihan bitti ve ben hukuğu bitirdim. Benim tesadüfen gittiğim ders, benim kolayca geçmemi sağladı.

ENG_0790ASKERLİK ÖNCE İSTANBUL, SONRA AMASYA’DA
Öğrenim hayatı tamam… Sonrası için planlarınız neydi?

1951’de okul hayatı bitti sıra askerlikte. İşe koyulmadan vatan borcunu aradan çıkarayım istedim. İsteğim İstanbul’da askerlik yapmak, olmadı Ankara Topçu Okulu… Mülakatta soruyorlar “ne yapıyorsun” diye. “Babam taşeronluk yapardı, inşaat işlerinden anlarım” cevabını veriyorum. “Dedemin hayvan çiftliği vardı, hayatım at sırtında geçti” diyorum. İyi avcı olduğumu anlatıyorum. Sonunda komutan dayanamadı, “Yahu sen şunu doğrudan İstanbul’a gitmek istiyorum desene” diye çıkıştı.

Mülakat bitti, sonucu bekliyoruz. Okuyorlar; Polatlı Topçu, yok. İstanbul Süvari Birliği yok, Levazım Birliği yok. Son olarak uçaksavarı okuyorlar ve 200 kişi alınacak, 200’üncü olarak benim ismim okundu. 35. Dönem yedeksubay olarak Tuzla’ya gittim. Sonra da Amasya’ya gittim.

ENG_0795KUŞETLİ VAGONDA YOLCULUK
Bu arada yedek subaylık sınavından sonra Ankara’dan İstanbul’a kuşetli vagonda gittim. Oysa talebelik hayatımda Denizli’den İstanbul’a trenle gittim ve hep ayakta yolculuk ettim. Çünkü otobüs doğru dürüst yoktu, tren de 2 günde bir geliyordu. Kapısından vagona binmek bile mümkün değildi. Arkadaşlar hep pencereden içeriye çeker, trene öyle binerdik. Kuşetli vagonda yolculuk yapmak çok güzel bir şeydi.

AVUKATLIK STAJI VE MESLEĞE BAŞLAMA
Eğitim tamam, askerlik tamam, sıra geldi çalışma hayatına…

Evet, askerlik de bitti, mesleğe başlayabilmek için sıra staja geldi. Hakimlik stajı ısparta’da yaptım. Avukatlık stajı için Denizli’ye döndüm. Kemal İyibar’ın yanında 6 aylık stajımı tamamladım. Denizli’de kazalarla birlikte 40 civarında avukat vardı o yıllar.
Staj bitti, Sarayköy’e döndüm. Sekiz ay orada kaldım. Avukatlık yapacağım fakat bir davaya kaça bakılır bilmiyorum. Bu arada Avukat Kemal İyibar felç olmuş. Kardeşi Abdullah Bey geldi, “Ağabeyim felç oldu, çalışamayacak bir müddet. İyileşinceye kadar bizim davaları sen takip et” dedi. 400 lira maaşla işi kabul ettim. Ev kirası 120 lira, maaş yetmiyor. Hanım “ya maaşını artırsınlar ya ayrıl” diyor.

Bunun üzerine Kemal Beye gittim, durumu anlattım. “Ayrılsan ne yapacaksın?” diye sordu ve Sarayköy’de alacağım davaların ücretini bana bıraktı, onun davalarına da 400 lira maaşla bakmaya devam etmemi önerdi. Bu da bir imkandı…

ENG_0799EŞİYLE NASIL TANIŞTI
Söz geçinme derdine gelmişken, eşiniz Hikmet Hanım ile nasıl tanıştınız?

Ben lise son sınıf iken, enstitü birinci sınıfa giden Hikmet isminde kız vardı. Aynı mahalledeydik. Bir gün sokakta yürürken üzerime su serpildi. Sırılsıklam olunca, “hop, ne oluyoruz” diye bağırdım. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Kendisiyle böyle tanıştık. Hiç eli elime değmedi, sadece mektuplaştık.

Ben üniversiteye gittim, askere gittim. Beklemiş, stajı bitirince evlenmek için ailesinden istedik. “Tamam” diyorlar ama kızlarının Sarayköy’e gitmesine izin vermeyeceklerini söylüyorlar. Araya dayım girdi, 1954’te evlendik ve İyibar’ın teklifiyle de buraya geldik.

ENG_0797DENİZLİ BAROSU NASIL KURULDU?
Çevre illerde baro yok, Denizli’de var. Baro nasıl kurulmuş?

Benim mesleğe başladığımda baro vardı. Denizli’de baro var, Isparta’da yok, Muğla’da yok. Neden yok? Çünkü vilayet merkezinde 15 avukat yoksa baro kurulamıyor. Denizli’de baro nasıl kurulmuş? İşte Kemal İyibar, Hulusi Oral, buraya hakim olarak gelmişler. Maaşları 25 lira. Bakmışlar avukat fazla yok, hakimliği bırakıp avukatlığa başlamışlar. Onlar sayesinde Denizli Barosu kurulmuş.

GENEL KURULSUZ BARO BAŞKANI SEÇİMİ
Baro başkanı nasıl seçiliyor biliyor musunuz? Kemal İyibar’ın kardeşi var Abdullah İyibar… Aynı zamanda baronun katibi. Genel kurul yapılmıyor, yapılmış gibi zabıtlar tutuluyor. Baro başkanı ve yönetim kurulundakilerin isimleri yazılıyor, işlem tamam.

BARO YÖNETİMİNE GİRİŞ
Mesleğe başlamanızın üzerinden çok geçmeden baro yönetimine alınmanız nasıl oldu?

Benim herhangi bir talebim olmadan katip görevindeki Abdullah İyibar beni baro yönetim kuruluna yazdı. Her şey onun yazdığı gibi kabul görüyordu. Atıf Şohoğlu başkandı. Beni de yönetime girdikten sonra başkanvekili yaptılar. O tarihler siyasetin en civcivli zamanı. Avukatların hepsi siyasetle meşgul. Ben çömezim ve siyasi bir hırsım yok. Benim baro yönetimindeki çalışmam da 1955’ten itibaren başlamış oldu. Birçok toplantıda Denizli Barosu’nu ben temsil ettim. O toplantılarda kültürümü geliştirdim, hukuğu o toplantılarda öğrendim.

 

_________________________________________________

_________________________________________________

 

BARO BAŞKANLIĞINA SEÇİLİŞ
Baro yönetimindeyken başkanlığa mı hazırlandınız? Nasıl seçildiniz?

Yıl 1961… Atıf Şohoğlu milletvekili seçilince baro genel kurulu toplandı. Kaç üyesi vardı bilmiyorum. Ben başkanlığa aday oldum. Evinde kiracı olduğum hakimlikten gelme Cemal Yağcı da aday oldu. İkimiz yarıştık, beni seçtiler. Ben, daha sonra girdiğim her genel kurulu kazandım. Ancak bir gün üyelere gidip oy istemedim, “beni seçin” demedim. Baronun yeri yok, baro benim yazıhanem.

Kemal İyibar, Denizli’deki zenginlerin avukatıydı. Hacı Bakiler’in, Hacı Salihler’in, efendim Tütüncüler’in, Abalıoğulları’nın… Onların dosyaları bana kaldı. Fakat zenginlerden para istenmez. Ben de onlara baronun ihtiyaçlarını karşılatıyorum. Adliyenin ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunuyorlar. Böyle olunca da biz itibarlıydık.

Kaç yıl başkanlık yaptınız?
1961’den 1988’e kadar 28 yıl başkanlık yaptım.

Size rakip mi çıkmıyor muydu, yoksa rakipler mi güçlü değildi?
Rakip çıkıyordu ama kazanamıyorlardı. Çünkü baro benim yazıhanem, katip benim katibim, kağıt benim kağıt, daktilo benim daktilo. Heveslenen oluyor, “bana “ayrıl” diyorlardı. “Niye ayrılayım, gelin seçilin” cevabını veriyordum onlara.

AĞIR CEZA REİSİNİN HIŞMI
Sonraki yıllarda baronun adliyede yeri nasıl oldu?

Kayseri’den gelen Savcı vardı, Recep Bey. Bir gün bana “Baronun yeri olmamasına üzülüyorum” dedi ve Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunu vermek istediğini söyledi. Bir cumartesi adliyede buluştuk, ağır cezanın yerini boşaltıyoruz. Zabıt katibi Cemil vardı, görmüş bizi, hemen mahkeme reisine haber vermiş. Bir baktık hışımla geliyor. Recep Bey ile kaçtık, onun öfkesi geçti ve biz o odaya yerleştik.

ENG_0770TURİZM DERNEĞİ BAŞKANLIĞI
Hatırladığım kadarıyla vilayetle iç içe çalışan Turizm Derneği’nin başlığını da yaptınız değil mi?

Vali Vefki Ertür döneminde Turizm Derneği kuruldu. Baro başkanlığındaki çalışmalarım dikkat çektiğinden derneğin başına geçmem istendi. Yani başkan olmayı ben istemedim. Herkes “Behçet Çomakoğlu olsun” dedi, oldum. Valiler, Denizlililer itimat ediyor. 20-25 yıl da bu derneğin başkanlığını yaptım.

FUTBOL HAKEMLİĞİ
Araya sıkıştırdığınız bir de futbol hakemliği varmış. Futbolu çok mu seviyordunuz?

Benim istediğim tek şey vardı, futbol hakemliği. Onu da Sarayköy’de oturmak için istiyordum. Kursları takip ettim, futbol hakemi oldum. Bir maçta da laysmen (yan hakem) olarak görev yaptım. Böylece hakemlik işi kapandı.

DENİZLİLİLERİN ENİŞTESİ CÜNEYT ARKIN
Siz sormadan bir şeyi daha anlatayım. Çünkü Denizlililerin çoğu bunu bilmiyor. Sinema sanatçısı Cüneyt Arkın, Denizlililerin eniştesi sayılırdı bir dönem. Şöyle ki, Cüneyt Arkın, bizim Raşit Hoca’nın (Acuner) damadıydı. Onun kızı Vildan ile evliydi. Bir gün Uludağ’a gittik. Eniştem Hasan Altın da bunu biliyor. Gerçi daha sonra boşandılar ama Cüneyt Arkın’ın eşi Vildan Acuner, Denizlili olduğundan “enişte” diyerek yanına gitti. Sohbet edip salep içtiler.

İLK ARABASI ANADOL OLDU
Baro ve Turizm Derneği’nin başkanısınız, CHP İl başkanlığı yaptınız, çevreniz genişledi… Peki ya maddi durum?

Avukatlığa başladığım 1953’ten 1967 yılına kadar ne bir evim, ne bir arabam oldu. Yanlış hatırlamıyorsam 1966 yılıydı, ilk Anadol otomobiller üretildi. Raşit Özkardeş de Denizli bayiliğini yapıyordu. Onların da vekiliydim. Takip ettiğim bir dosyayla ilgili icradan 30 bin lira geldi. Telefon ettim, almak için Metin Özkardeş geldi. Parayı almadan önce “Behçet Abi, aşağıda Anadol marka 4 araba var. Hikmet Ablama haber ver, hangi rengi istiyorsa o burada kalacak” dedi.

Param olmadığını söyledim. “Sen istediğin zaman, istediğin gibi öde” diyerek, 27 bin liraya Anadol arabayı bana bıraktı. Yıl 1967… Benim de elimde 5 bin liralık bir senet vardı, peşinat olarak onu verdim. Kalanını da daha sonra ödedim. Bir yıl sonra da bin lira fark vererek arabanın yerine radyolu olanını aldım.

ENG_0807EVİ OLMADAN YAZLIK BORCUNA GİRDİ
Arabanız oldu ama hala eviniz yok değil mi?

Doğru… Henüz ev alacak parayı denkleştirememiştik. Fakat benim hanım çok cesaretliydi. Evmiz olmadan yazlık borcuna girmiş.

Nasıl oluyor? Ev yok, yazlık alıyorsunuz… Hikmet Hanım hayli cesaretliymiş.
Evet, eşim bu konularda benden daha fazla cesaretliydi. Yazlık hikayesi şöyle: Denizlililer yaz aylarında denize girmek için Kuşadası’na gidiyorlardı. Bir yer alıyorlar 15 dönüm. Sadece Denizlililer için bir site yapılacak. Atıf Şohoğlu, Yüksel Sezer, Hüdai Oral, Cemal Yağcı, Hulusi Dülgeroğlu başta olmak üzere herkes alıyor. Daha sonra Atıf Şohoğlu vazgeçiyor. Hemen benim hanım talip oluyor. Sonra gelip atıf beyin hissesini aldığını söyledi. Nasıl oluyor bu diye sordum. “Burada evimiz yok, kirada oturuyoruz, nasıl ödeyeceğiz” diye sordum. İstediğimiz zaman ödenmek üzere annesinden borç aldığını söyledi.

GS BAŞKANI YARSUVAT İLE KARŞI KARŞIYA GELDİ
Girdiğiniz önemli davalar vardır mutlaka. Ben İktisat Bankası ve Ergür Kablo davasını hatırlıyorum. Siz, Erikoğlu Ailesi’nin avukatıydınız. Kısa bir süre önce Galatasaray Başkanlığına seçilen Duygun Yarsuvat da Erol Aksoy’un… O davadan söz eder misiniz biraz?

Dava konumuna nasıl gelindi? Çok özel konulara girmeden anlatayım… İktisat Bankası ve Ergür Kablo’nun sahibi Nuri Erikoğlu. Salih Ergür’ün de ortaklığı var. Bir ara maddi olarak çok sıkışık duruma düşüyorlar. Bu durumdan kurtulmak için de Erol Aksoy ile temas kuruyorlar. Borçlar ödenecek, İktisat Bankası ve Ergür Kablo onlara verilecek.

Ancak anlaşma bir süre sonra bozuldu. Bunun üzerine taraflar davalık oldu. Denizli’de görülen dava için Erol Aksoy, aralarında Duygun Yarsuvat’ın da bulunduğu avukatlar grubunu helikopterle Denizli’ye gönderiyor, helikoptere şehrin üzerinde tur attırıyordu. Güya gövde gösterisi yapıyor, “ben güçlüyüm” mesajını vermeye çalışıyor. Netice de araya girenler oldu ve taraflar anlaştı. Sulh bizim istediğimiz şekilde oldu.

YARGI ERKİNİ DENİZLİ’DE BULUŞTURDU
Gösterişten uzak dursanız da bazen gelişmeler sizin dışınızda oluyor. Örneğin yüksek yargı erkini Denizli’de buluşturan 25. yıl kutlaması…

Benim düşündüğüm, aklımdan geçen bir şey değildi. Balıkesir Barosu Başkanı Turgut İnal, benim uzun yıllar baro başkanlığı yaptığımı öğrenmiş. “25. yıl kutlaması yapalım” önerisinde bulundu. Barolar Birliği Başkanı’yla temas kurdu, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştaş başkanlarına, Yargıtay cumhuriyet Başsavcısına ulaşıldı. Bakan da gelecek denildi. Biz bunun üzerine gerekli duyuruları yaptık. Ancak bakan programı çıktığından gelemedi ama bir daire başkanıyla mesajını gönderdi. Bu organizasyona yüksek yargının başkanlarının hepsi katıldı.

CHP İL BAŞKANLIĞI
Bir de CHP İl Başkanlığınız var değil mi?

O görevi de ben istemedim. Süreç kendiliğinden gelişti. Cemal Yağcı senatör olmak istiyor. CHP İl Başkanı İlhan Açıkalın milletvekili olacak. Hüdai Orallar, devreye girip İlhan Açıkalın’ı görevden alınca CHP karıştı. Yeni yönetim için benimle temas kurdular. Ben il başkanı olmak istemiyorum. Ancak İki tarafta beni istiyor. Sonunda beni razı ettiler. İki taraf beni neden istiyor? Çünkü benim siyasetten beklentim yok. Senatörlük, milletvekilliği istemiyorum. E bu da siyasilerin arayıp bulamadığı şey. Böylece CHP İl Başkanı oldum.

ENG_0802İSMET İNÖNÜ’NÜN HASTANE ZİYARETİ
Siz il başkanısınız, İsmet İnönü CHP Genel Başkanı. Sizi hastanede yatarken ziyaret ediyor. Çok özel bir durum değil mi?

Benim böbrekler taş yapmıştı. Ameliyat için 1965’te Ankara’da Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yattım. Hüdai Bey, İsmet Paşa’nın çok yakınındaki isimlerden. Benim durumumu kendisine iletmiş. Paşa da “Ziyaret edelim” diyor. Bu duyulunca hastanede bir telaş. İsmet Paşa geliyor da niye geliyor, kimi ziyarete geliyor? Bilen yok. Sonra geldi. Yüzümü okşadı. İnönü’nün ziyareti basında haber oldu.

İSMET PAŞA’DAN BAKANLIK İSTEDİ
Çok sevdiğiniz İsmet İnönü ile hastane ziyareti dışında yan yana geldiniz mi?

Seçim gezisi kapsamında İsmet Paşa, Aydın ve Nazilli’ye uğradı. Denizli’ye doğru geliyoruz. Hüdai Bey, İnönü’ye “Behçet Bey seçimden sonra il başkanlığından ayrılacak” dedi. “Neden” diye sordu. Ben de boş bulunup, “Paşa hazretleri bu siyaset akıllı adam işi değil” dedim. Tabi yüzü değişti, kızdığı belli oluyordu. Toparlamak için “sizin için söylenmiş bir şey değil efendim. Hüdai Bey için söyledim” diye ilave ettim.

ENG_0803MEVHİBE İNÖNÜ’YE HİKMET HANIM EŞLİK ETTİ
İsmet Paşa’nın o gezisinde yanında eşi Mevhibe İnönü de vardı. Mevhibe Hanıma eşim Hikmet eşlik etti. Pamukkale’ye götürdüler, termal suya girdiler orada. İsmet Paşa ise gezisinin ardından Tusan Motel’de basın toplantısı yaptı. Bitince “Bizim hanım nerede” diye sordu. Yanlarına gitmek için kalktık. Özel İdare Tesisi’nin kapısında karşılaştığımızda “nasıl” diye sordu Mevhibe Hanıma. O da “Çok güzel, çok güzel” dedi.

İsmet Paşa bunun üzerine bana dönüp “Hanımı memnun ettik. Başkan dile benden ne dilersen” dedi. Ben yine bir pot kırdım. “Bir bakan yapıverin olup bitsin” dedim. Paşa, “Kıskanırlar, kıskanırlar” deyince, Ben de “Kıskananlar çatlasın. Milletvekili olmadığıma göre, en kolay yapabileceğiniz şey bakan” cevabını verdim.

ATATÜRK’ÜN 100. DOĞUM YILI KUTLAMASINDA DENİZLİ’Yİ TEMSİL ETTİ
ENG_0804Denizli’yi değişik platformlarda temsil ettiniz. Bunlardan birisi de Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü kutlamasıydı değil mi?

Arkara’da yapılan kutlamaya 67 vilayetten (o dönem il sayısı 67’ydi) temsilciler de katıldı. Denizli’yi temsilen ben gittim. Bununla ilgili verilen bir belge vardı. Belgeyi dönemin Valisi Abdullah Asım İğneciler imzalamıştı.

BELEDİYE MECLİS ÜYELİĞİ
İstemeseniz de yıllar sonra siyaset sizi yine buldu ve Denizli Belediye Meclis Üyeliği yaptınız…

Ali Bey (Marım), Denizli Belediye Başkanı oldu. Beni de belediye meclis üyeliği için kontenjana yazdı. Meşhur 9’lar grubunun olduğu dönemdi. Ali Bey seçimi kazanınca, kontenjan adayı olarak ben de meclise girdim. Siyasetteki jübilem de meclis üyeliği oldu.

ENG_0806YAŞIYLA VE KIZLARIYLA ÖVÜNÜYOR
Yavaş yavaş sohbetin onuna geliyoruz. Yaşıtlarınıza göre hayli dinç görünüyorsunuz…

65 yaş üzerindekilere belediye otobüsleri ücretsiz oldu ya, gelir giderken muhabbete başlıyoruz. Soruyorum “kaç yaşındasınız” diye. Daha benden yaşlı olduğunu söyleyene rastlamadım. Kimi 7 yaş, kimi 10 yaş benden küçük. Ama hepsi fiziki olarak benden berbat durumda. Kızlarım bazen “baba bırak şu yaş işini, yaşını söyleme” diyorlar. Ben de onlara “Ben iki kızım ve 86 yaşımla övünüyorum. Siz de bunlara tahdit koyuyorsunuz” karşılığını veriyorum.

MESLEKTAŞLARINA VEDA KONUŞMASI
Denizli Barosu’nun genel kuruluna katılıp meslektaşlarınıza seslendiniz. O anda neler hissettiniz?
86 yaşındayım. Bir sonraki genel kurul 2 yıl sonra. O genel kurulu görür müyüm görmez miyim bilemiyorum. Onun için meslektaşlarımla vedalaşayım istedim. Konuşurken işi uzatmışım herhalde divan başkanı İsmet Kayhan’dan uyarı aldım. Ben de “Baro başkanlığım sırasında uzattın dedin ayrıldım, müsaade et burada bari uzatayım” karşılığını verdim. Salondakileri gülümseten hoş bir atışmaydı.

Genç meslektaşlarınıza ne dersiniz?
Arkadaşlarım avukatlığın onur ve haysiyetini koruyacak şekilde hareket etmeli. Mümkün olduğunca özel hayatlarına dikkat edip, gizli kalmasını sağlamalı. Güven vermeliler. Ben parasız bir avukat olarak başladım. Hiç bürom olmadı. Evim, arabam yollar sonra oldu. Her şey para değil. Herkesi sevdim, siz de sevin. Ben hep saygın oldum. Neden saygın oldum? Parayı düşünmediğim için, herkese faydalı olduğum için saygın oldum, saygı gördüm.

Yorumlar

ayhan uçar   -  Bağlantı 20 Ocak 2015, 14:37

Aziz amca; ALLAH, sağlu-ıklı uzun ömür versin,
SARAYKÖYLÜLER OLARAK SENİ ÇOK SEVİYORUZ!..

mehmetalipolat   -  Bağlantı 18 Kasım 2014, 18:42

iyi b,r örneksiniz sn çomakoğlu sağlıklı uzun ömürler dilerim

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı