REKLAMI GEÇ

Ateşin cazibesi eğitimini aldıkları mesleği yaptırmadı

8 Temmuz 2014 Salı

denizli-is-dunyasi-ile-kahve-sohbetleri-omur-duruerk-horoz-heykeli-h

Denizli’de camcılık 1970’li yıllara uzanan bir geçmişe sahip. Şirintaş adıyla kurulan ve bugün üretimini Şişecam bünyesinde sürdüren Denizli Cam, grubun el ürünlerinin üretildiği tek işletme. Çeşm-i Bülbül’den binlerce değişik cam ürünün üretildiği ilde, cam sanatı henüz yeni yeni hayat buluyor. Bunun öncülüğünü de Ömür – Fatih Duruerk çifti yapıyor.

Aslında olmak istedikleri ile bugün bulundukları konumun, daha doğrusu aldıkları eğitimin bir alakası yok. Ömür Duruerk, idealist bir yaklaşımla “öğretmen olacağım” diyor. Üniversite eğitimi de İngiliz dili üzerine. Eşi Fatih Duruerk ise yola endüstri mühendisi olmak üzere koyuluyor. Ancak, ikisi de mesleklerini hiç yapmamış. Nedeni de 2005’te İstanbul’da Cam Ocağı Vakfı’nın eğitimine katılarak, “ateşin cazibesine kapılmaları.

2006’da kurdukları Karma Tasarım Atölyesi ile yola çıkan, zamanla vizyonlarını geliştirip Denizli’yi Cam Festivali ve Bienali ile tanıştıran, cam sanatının dünyaca ünlü isimleri Lucio Bubacco, Julie Anne Denton, Sally Carver, Christian Arnold, Vittorio Costantini, Sally Prasch ve Gianni Toso, Türkiye’den Mustafa Ağatekin ve Önder Küçükerman gibi isimleri Denizlililer ile buluşturan Durerk çifti, artık ABD’deki konferansa davet ediliyor, İsveç’te Denizli Cam öncülüğünde açılan sergilere eser veriyor.

Delikliçınar Meydanı’nda havuzuyla birlikte 4.10 metre yüksekliğe sahip cam horoz heykelini de yapan Ömür – Fatih Duruerk çifti, Hierapolis’teki “cehennem kapısı”nın mitolojik öyküsünden yola çıkarak, Lucio Bubacco ile birlikte Antik Tiyatro’da sergi açacak. “Hades’in Kapısı” isimli serginin hazırlıklarını sürdüren ikili, cam sanatıyla iç içe geçen sekiz yılı anlattı.

ic-8

BİRİ İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ, DİĞERİ MÜHENDİS; İŞLERİ CAM
Cam sektörü, Denizli’nin yabancı olmadığı ama Denizlililerin yabancı kaldığı bir alan. Siz eşinizle birlikte eğitimini aldığınız meslekler yerine cam sanatına yöneldiniz. Bu işe ne zaman ve nasıl başladınız?

Ömür Duruerk: Hem benim, hem eşim Fatih’in üniversite eğitimleri cam üzerine değil. Ben İngiliz dili okudum, Fatih endüstri mühendisliği okudu. Fatih’in içinde küçüklükten gelen bir cam aşkı varmış. Bunun üzerine 2005’te İstanbul’da Cam Ocağı Vakfı’nın eğitimine katıldık. Oradaki uzun dönemli kurslara devam ederek, camla tanışmış olduk. “Güzel bir malzeme var, bakalım, kurcalayalım ne olacak” diye başladık. Sonra da bizi aldı götürdü ve bugünlere getirdi. “Ateşin cazibesi” diyoruz biz ona.

Ben, İngilizce öğretmeni olacağım idealiyle üniversiteye başlamıştım. Camı tanıdıktan sonra bu ideal yön değiştirdi. Dolayısıyla eğitim aldığım mesleği hiç yapmadan camı tercih ettim.

ic-7

Öğretmenlik gibi bir idealle eğitim alıp, sonra da fikir değiştiriyorsunuz…

Ömür Duruerk: Aslında şöyle: Ben bu konuda şanslıydım. Hocamı dikkatle dinledim. Önümde örnekler vardı. O da elinizin altında sert bir malzeme var, fakat ateşle onu eritiyorsunuz ve istediğiniz gibi şekil veriyorsunuz. Sonra da soğuyor ve tekrar katı bir malzeme ortaya çıkarıyorsunuz. Bu farklı bir malzeme. Mesela ben seramik de çalışmıştım. Seramikte kolay, işte malzeme yumuşak, bastırıyorsunuz içeriye gidiyor. Camda bastırıyorsunuz, geri geliyor. Yani sürekli tepki veriyor. Cam cevap veren bir malzeme. Eşimin şu yorumu hoşuma gidiyor. Cam sürekli meydan okuyan bir malzeme, sizinle kavga halinde. Bu da insanın enerjisini artırıyor, dinamizm yaratıyor, bir türlü pes ettirmiyor. Bu nedenlerle bu işe gönül verdik.

ic-9

DON KİŞOTÇA YOLA KOYULDUK
Başladığınız gün ile bugün arasında bir kıyaslama yapar mısınız?

Ömür Duruerk: Gayet iyi gidiyor. Biz bu işi ilk üç ayda hobi gibi gördük ve sonra profesyonelce yaparak bir yerlere gelmek istedik. “Biz bu işte var olacağız” dedik. “Şu niye yok” dediğimiz her şeyi yapmanın gayretinde olduk. Uluslararası düzeyde bir okula gitmişsin, orada hocalarının neler yaptığını ve sanatın dünyadaki konumunu görüyorsun; bir de ülkene dönüp bakıyorsun hiçbir şey yok. Sadece bir okul var. Peki, ne olacak? Bu işi yapabilmek için Türkiye’yi terk edecek değilim. “O halde Türkiye’yi bu alana çeviririz” gibi bir Don Kişot’luk ile yola koyulduk.

Yaptığımız iş “atölye cam hareketi” olarak geçiyor. Fabrikasyon olmadan el emeğiyle üretim yapmak işimiz. 1960’lardan itibaren dünyada hızla gelişmiş. Türkiye’de de bu gelişimin yaşanmasını istedik ve “neler yapabiliriz?” diye düşünüp, kendi atölyemizi kurduk. Türkiye’de çok az yerde malzeme bulabiliyorduk. Bir alet alacaksınız, dünyadaki fiyatı 100 dolar. Türkiye’den almak istediğinizde 500 dolar. Hesap ediyoruz, ithal etsek vergileriyle birlikte 250 dolara mal olacak. “Niye 500 dolar” diye kızarak bir de malzeme işine girdik. Malzeme ithalatı da yapıp ihtiyaç duyanlara sattık. Karma’yı kurarken hedefimiz sadece “biz” olmadı. Çevremizde bilinçlenip bu alana girsin istedik. Malzeme ithalatı da öyle başladı. Ancak tanıtım da önemliydi. Bir şeyler yapıyorsunuz ama karşınızdaki onu anlamıyorsa sonuç alamıyorsunuz. İsterseniz altından dünyanın en güzel bir ürününü yaratın, o bir metal algısı da yaratabilir.

ic-14

DENİZLİ CAM FESTİVALİ DÖNÜM NOKTASI
İşte tam bu noktada, yel değirmenlerine kılıç sallarken uluslararası arenada isim yapmış sanatçıların da katılımıyla Denizli Cam Festivali’ni düzenlediniz…

Ömür Duruerk: Evet, öyle oldu. Yola çıktık ama festival nasıl yapılır, hiç bilgimiz yok, mali yükü kaldıracak bütçemiz de yok. Zaten işyerini yeni açmışız. Bu arada Avrupa Birliği fonlarını incelemeye başladık. Bir fasıl bulduk ve görüşmeye gittik. “Bu kendi başınıza yapabileceğiniz bir şey değil” yanıtını aldık. Bunun üzerine o dönem Denizli Belediye Başkanı olan Sayın Nihat Zeybekci’nin kapısını çaldık. İşimizi, ne yapmak istediğimizi anlattık. Bugüne kadar “Denizli’de hiç cam festivali düzenlenmemiş, neden yapılmasın” dedik. O da “tamam, birlikte yapalım” dedi. Projeler yazıldı, çizildi derken, çok da başarılı geçen bir festivalin organizasyonunu gerçekleştirdik. Bizi örnek alanlar başka şehirlerde benzer festivaller düzenlemeye başladı. Çok hoşumuza gitti bu.

ic-15

İlk festivalin sonucu değerlendirerek, organizasyonun “bienal” şeklinde devam etmesinde karar kıldık. İlk “Cam Bienali” 2013’te yapıldı. İkincisi 2015’de düzenlenecek. 2013’teki organizasyonumuz da çok ses getirdi. Davet ettiğimiz sanatçılar uluslararası üne sahipti. Davet için mail atıyoruz cevap yok. Telefonla arıyorsunuz açmıyorlar. Ya da “Siz kimsiniz?” diye soruyor. Türkiye’yi tam olarak bilmiyorken, Denizli’ye davet alıyor. Galerilere, koleksiyonlara ürün veren bu isimleri ikna edinceye kadar epey zorlandık. Ama tatlı dille çözdük.

Sanatıyla ilgili organizasyonlar için ABD’de dışına çıkmamış sanatçıyı Denizli’ye davet ettik, LucioBubacco’yuburada yağmur altında çalıştırdık. Festivale katılan diğer sanatçıların bile hayranlık duyduğu biriydi. Kendi çalışmalarını bırakıp onun yanına gidip izlediler. Güzel izlenimlerle Denizli’den ayrıldı. Bunun sonucunda ortak çalışma zemini yakaladık.Bu yıl mart ayında ABD’ye gidip yeni bir teknik üzerine sunum yaptık.

ic-11

YURT DIŞINDA KABUL GÖRMEK DAHA KOLAY
Çok güzel, siz artık Türkiye’yle yetinmiyorsunuz, dünyaya da açıldınız?

Ömür Duruerk: Evet, çok güzel bir şey. Hep bunları hayal ediyorduk. Türkiye’de yaptığımız işi tanıtmaya çalışıyoruz. Fakat Avrupa’da, ABD’de böyle değil, cam sanatı çok iyi biliniyor. Yaptığınız işin fotoğrafını göndermeniz değerlendirme için yeterli. Burada ise yapmakla kalmıyor, bir de tüm detaylarını anlatıyoruz. Müşteri bakıyor, estetik bir ürün kendisine sunulmakta. Fakat nasıl bir emekle ortaya çıktığını çok bilmiyor. O nedenle yurt dışında kabul görmek daha kolay.

ic-4

Katıldığınız nasıl bir etkinlikti?

Ömür Duruerk: Dünyaca tanınan ve ABD’de 1.500 üyesi olan Cam Sanatları Topluluğu (GAS) tarafından her sene düzenlenen bir konferanstı. Bu yıl 43’üncüsü düzenlendi ve 19-22 Mart 2014 tarihleri arasında Chicago’da gerçekleştirildi. Ben, eşim Fatih veLucioBubacco’nun ortak çalışması dahilinde “hafif kabartma” adını verdiğimiz (Low-Relief) tekniğin detaylı anlatımını içeren sunumdu. Ardından Indiana eyaletinde 15 ABD’li kursiyerin katılımıyla 5 günlük atölye çalışması yapıldı. Bizim sunumumuz, hazırlanacak bir katalogda yer alacak.

Bu tür aktiviteler size vizyon da kazandırıyor…

Ömür Duruerk: Şüphesiz çok şey öğreniyoruz. Gitmek isterken, onun yollarını ararken davet almak çok güzel bir şey. 2011 öncesi oralara gitseydik bir izleyici yaklaşımı görecektik. Şimdi ise sanatçılar ile koleksiyonerleri de bir araya getiren konferansa sunum yapmak üzere davet ediliyoruz. Bundan büyük mutluluk duyduk.

ic-2

PARASI OLAN SANAT ESERİ DEĞİL, JİP ALIYOR
Yaptığınız işin yurt içinde ve yurt dışındaki karşılığını kıyaslar mısınız?

Ömür Duruerk: Amerika’da çok farklı, İsveç’e gittik, orada da öyle. İnsanların parası varsa zevk duydukları şeye harcıyorlar. Denizli’de de çok zengin var, fakat ilgi yok. Demek ki bu işin parayla pulla ilgilisi yok, önemli olan ilgi duyabilmek. Biz de parası olan jip alıyor.

Bu koleksiyonerliğe ilgiden kaynaklanıyor olabilir mi?

Ömür Duruerk: Belki de… İzmir’de Arkas Holding’e gittik. LucienArkas ile tanıştık. ÉmileGallé’nin 1800’lü yıllara kadar uzanan eserlerini toplamış. Bunları Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Galle, Daum, Lalique Camın Şairleri” isimli sergiyle beğeniye sundu.Arkas gibi cama değer veren, gönül verenler var aslında. Ama sayıları az. Bunların da sadece büyük şehirlerinde olmasına üzülüyor insan.

Para kadar, sanatın yeterince tanınmaması da önemli bir unsur. Örneğin sizin yaptığınız sanatı Denizli’de çok fazla bilenin olmadığını düşünüyorum. O nedenle tanıtım pas geçilmemeli…

_________________________________________________

_________________________________________________

Ömür Duruerk: İşte bunun için festivaller çok önemli. 2011 ve 2013’teki organizasyonların yanı sıra kurslar açtık. Denizli Belediyesi’ne cam atölyesi kurduk, Konyalıoğlu Konağı’nın altında. İki usta öğretici yetiştirdim. İki senedir kurslar açılıyor. Bu sürede 200 öğrencimiz oldu. Kurslar ücretsiz, insanlar bakıyor, deniyor. Çalışmaya başladığında bir boncuğu 15-20 dakikada elde ediyor ve “aaa bu kadar zormuş” diyor.

Siz aynı zamanda işin eğitim tarafında da varsınız artık…

Ömür Duruerk: 2006’da işe koyulduğumuzda yapmayı planladığımız üç şeyi sıraladık. “Biz önce Ömür ve Fatih olarak bu alanda var olacağız. Daha sonra insanlara kurslarla eğitim vereceğiz. Tanıtım organizasyonlarına önem vereceğiz” dedik. Bunları yapmaya çalışıyoruz.

Koleksiyonerlere verdiğiniz ürün oldu mu hiç?

Ömür Duruerk: Olabilir… “Görüşüyoruz” diyelim. Koleksiyonerlerde de ürünlerimiz olacak inşallah.

ic-18CAM HOROZ HEYKELİNDEKİ TÜY SAYISI
Ürünlerinize taliplilerin artmasını dileyelim ve sizden bir de Delikliçınar Meydanı’ndaki cam horoz heykelinin öyküsünü dinleyelim. Epey emek verdiniz. İnsanlar önünde anı fotoğrafları çektiriyor. Sorsanız “kim yaptı” diye, “Ömür-Fatih Duruerk” diyenlerin sayısı çok fazla çıkmaz herhalde…

Ömür Duruerk: Evet, orada bizim de eksiğimiz oldu. Bu heykeli yapmak bizim için büyük bir gururdu. Biliyorsunuz oylamayla belirlendi ama herkesin aklında soru işaret vardı. “Heykel camdan olacak, camdan yapılan bir şey kırılır” şeklinde.

Anket öncesinde bir çalışmamız olmuştu. Heykelin camdan olması ankette yüzde 75 gibi bir oranla kabul görünce süreç başladı. Heykelin herkesi etkilemesinin en önemli nedeni doğal renklerin camla aynen yansıtılmasıdır. Göğüs kısmındaki beyaz fildişi yerler, orada 6 bin tüy var. Hepsini tek tek ben yaptım ateşin karşısında.

Fatih’in en zorlandığı şey; hayvanın iki ayaklı olması ve devrilmeden, savrulmadan onu ayakta tutabilmekti. Ki horozun ağırlığı 1,5 ton. Üzerinde yaklaşık 7 bin parça var, bunlar da yapıştırma değil füzyonla, yani ısıl işlemle birbirine kaynaştı. İçinde de uçak teknolojisinde kullanılan karbon fiber dediğimiz malzeme kullanarak, kırılma riskini minimuma indirdik.

ic-3

Bu çalışmalar nerede yapıldı?

Ömür Duruerk: Heykelin tamamı burada hazırlandı. Meydanda alan kapalı kaldı, çünkü önce havuzla işe başladık. Biz camcıyız ve daha önce hiç havuz çalışma deneyimimiz olmamıştı. Herhangi bir aksaklık çıkmasın diye önce oradan başladık, o nedenle orası kapalı kaldı. Horozu burada yaptığımız için basına görüntü veremedik, belki de küstürdük. Aslında yapım aşamasında sakladık, öyle davranmak zorundaydık.

Ortaya güzel bir şey çıktı ki, insanlar oraya gelip anı fotoğrafları çektiriyor. Ne hissediyorsunuz?

Ömür Duruerk: Çok gururlanıyoruz… Bir yıl oldu. Oradan gece geç saatlerde geçtiğimizde insanların hala fotoğraf çekildiğini görmek gurur veriyor. El emeğinizin beğenilmesinin verdiği duygunun tarifi yok.

Sizi böylesine gururlandıran horoz heykeli ne kadar zamanınızı aldı?

Ömür Duruerk: Tam bir yıl çalıştık. Öyle sabah gelip, akşam saatlerinde gidemedik evimize. Ramazan ayında geceler dahil çalıştık. Ama değdi.

Yıllar geçtikten sonra heykele bakıp “bu benim eserim” diyebilecek olmak nasıl bir duygu?

Ömür Duruerk: 60-70 yaşındaki büyüklerimizin, sanatçıların “Şu yaştayım böyle bir dikili ağacım yok. Benim yarım yaşımdasınız, çakılı çiviniz oldu” yorumları çok hoşumuza gidiyor. Bir de Denizli’nin sembolü olması ayrıca gurur veriyor.

ic-17

İSVEÇ’TEKİ SERGİYE ESER VERDİLER
Bundan sonraki hedefleriniz ne?

Ömür Duruerk: ABD ve İtalya-Murano bizim alanda çok iyi. Buralardan bakıldığında Türkiye’de bir şeyler yapılıyor mu?” diye sorulduğunda benim ve eşimin isminin anılmasını çok istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Uzun vadeli planlarımız var, yavaş yavaş hayata geçiriyoruz.

Geçenlerde güzel bir şey oldu. Denizli Cam’ın bağlı olduğu Şişecam var. Yeni bir cam serisi çıkardılar. Denizli’deki tesiste üretildi ama İstanbul’da tasarlandı diye lanse edildi. Bunun yurt dışı lansmanı için birkaç tane ülkeye gittiler. Birisi de İsveç’ti. Cam Ocağı Vakfı ile birlikte can alanında faaliyet gösteren sanatçılardan da götürmek istemişler. 35 sanatçıyı seçmek için yarışma düzenlendi. Seçilen 35 sanatçıdan ikisi ben ve eşim oldu.

ic-12

Eserlerimiz 24 Mayıs-8 Haziran 2014 tarihleri arasında Stockholm’deki Edsvik Galeri’de sergilendi. 14 Haziran’da Stockholm’deki Cam Fabrikası’nda açılan “Türk Camı” isimli sergi ise 11 Ocak 2015’e kadar açık kalacak. Fatih’in “Tropism” adlı çalışması çok beğenildi. Benim de “Yak Bizi” isimli cam avize çalışmam sergileniyor.

ic-1

PAMUKKALE’DE CEHENNEM KAPISI SERGİSİ
Eserlerinizi bir sergiyle Denizlililerin de beğenisine sunacak mısınız?

Ömür Duruerk: Ağustos’ta bir sergimiz olacak, Antik Tiyatro’da açacağız. Festivale gelen LucioBubacco ile 1,5 yıldır sergi çalışması yapıyorduk, onu gerçekleştireceğiz. Bubacco mitolojik figürler üzerine çalışıyor. Bir çalışmasında kayıkçı var ve bununla insanları öteki dünyaya taşıyor. Bizim ve onun çalışmalarını sunabileceğimiz mekan konusunda sıkıntımız vardı. Hierapolis kazılarında “cehennem kapısı” olarak adlandırılan “Hades’in Kapısı” ortaya çıkarıldı. Bu adam, cehennem kapısının arkasındaki adam ve sözü edilen yer Denizli’de. “Bundan daha güzel bir tesadüf olamaz, bu sergiyi Antik Tiyatro’da açalım” dedik. Bu sergiyi 17 Ağustos’ta açacağız. Ona hazırlanıyoruz.

ic-10

FATİH DURUERK: ZAMAN KAVRAMINI KAYBETTİK
Delikliçınar’daki horoz heykeli sizin atölyenin eseri. Emektarlarından birisi de sizsiniz. Ömür Hanım’dan dinledik, bir de sizden dinleyelim tasarım ve yapım aşamasını…

Fatih Duruerk: İmkansız gibi bir şeydi bizim için, çünkü daha önce böyle bir çalışma yapmamıştık. En başta biz heykeltıraş değildik. O nedenle en başta bir teoriye oturtmak gerekiyordu. Ben kabul etmek istemedim. Ömür ısrarcı oldu. Onun için çılgın proje gibiydi. Ben ise daha çok teknik olarak yaklaştım işe.

Dünyada örnekler var, 6-7 metrelik ama yekpare olmayan eserler var. Ancak bu farklı, başta renk olmak üzere birçok detayı bulunuyordu. Mesela seramikten horoz yaparsınız, kuyruklarını ona göre stilize edersiniz. Bizim yaptığımız ise renkleriyle birlikte gerçeğine en yakınıydı. Boyama yapılmadan cam malzemeyle yegane renkler elde edildi.

İş mühendislik olarak başladı. Öncelikle horozu ayakta tutmak gerekiyordu. Çünkü 600 kilo dolayında cam malzeme, bunu çelikle birleştirdiğinizde ağırlık 1,5 tona çıkıyor. Rüzgar, yağış benzeri doğa olaylarına dayanıklı olmak durumundaydı. Atölyemizde ne kadar cam tekniği kullanıyorsak, hepsini uyguladık. İbiği ayrı bir disiplin, sakalları, tüyleri ayrı bir disiplin, kuyruk ayrı bir disiplin…

ic-13

Bir yıllık çalışma süresi size kaç yıl gibi geldi?

Fatih Duruerk: Aslında biz zaman kavramını kaybettik. Ne zaman sabah, ne zaman akşam unuttuk bir ara. Cam zamana bağlı bir işlem uygulanan ürün. Kalıp döküyorsunuz, onun olgunlaşması lazım. Asistanımla beraber şöyle çalışıyorduk: Mesela gece saat 02.00, kalıpları dökmüşüz ve dört saat küllenme zamanı gerekiyor. Bunu hesaplayıp eve gidiyor, sabah 6-7 gibi yeniden atölyede oluyorduk. Zamanla yarıştık, hataya yer yoktu. Hata yaptığınızda ya tamamen bozup yeniden yapacaksınız ya da her şeyi tam zamanında yapmanız gerekiyor. Zaman bizi kandırdı diyelim.

Horozun önünden gelip geçmek ve orada insanların ilgiyle baktığını görmek nasıl bir his uyandırıyor.

Fatih Duruerk: O bizim oğlumuz gibi, elimizde büyüdü. Bu heykele model olan horozumuzun ismi “Efe”. Biz heykeli de aynı isimle anıyoruz.

Yorumlar

Gökçe Aydoğdu   -  Bağlantı 9 Temmuz 2014, 19:00

Kardeşlerim; öncelikle emek ve çabalarınız için sizleri sonuna kadar destekliyorum. Sabırla başarı basamaklarını tırmanmanızın yanında şehrimizede değer katıyorsunuz. Başka bir tartışma platformunda desteklediğim Denizli’nin marka kent olması yolunda yakın gelecekte başı çekeceğinizden hiç şüphem yok. Bu çabanızın ulusal ve uluslararası arenalarda da ses getirmesi için elimden gelen tüm desteği vermeye hazırım.
Engin Bey sizlere de ayrıca teşekkür etmek isterim. Sanatı ile var olmaya çalışan ve şehrimize değer katan Ömür&Fatih Duruerk çiftini gün yüzüne çıkartıp insanlarda farkındalık yaratmış olmanız bile bizim için çok değerli.

Elif   -  Bağlantı 8 Temmuz 2014, 14:28

Soluksuz okudum.
Yazana da bu işleri başaranlara da tebrikler.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı