REKLAMI GEÇ

DIŞARIDAN GELDİ, EV SAHİBİNİ ÇIKARDI

8 Nisan 2014 Salı

denizli-is-dunyasi-ile-kayve-sohbetleri-engin-unal-mjdat-kececi-h

Denizlihaber.com bir dönemin sır perdesini araladı. “İş Dünyası ile Kahve Sohbetleri”ne konuk olan Denizli Sanayi Odası Başkanı ve Er-Bakır A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Müjdat Keçeci, bir dönemin en çok konuşulan isimlerinden olan Erol Aksoy’un beş kuruş vermeden İktisat Bankası’na sahip oluşunu, daha sonra da Erikoğlu Ailesi’nin diğer varlıklarını ellerinden almak için yaptıklarını anlattı.

ic-1

KAHVE SOHBETLERİNİN İLK KONUĞU KEÇECİ

“İş Dünyası ile Kahve Sohbetleri”ne tanıdık bir isimle, ulusal ve yerel medyada sıkça yer alan Müjdat Keçeci ile başlamamızın nedeni renkli bir sima olmasının yanı sıra; birçok Denizlilinin bilmediği İktisat Bankası’nın sabun gibi Erikoğlu Ailesi’nin elinden kayıp gidişini, yine Denizli sanayisinin kilometre taşlarından olan Ergür Kablo’nun zorunlu olarak elden çıkarılması sürecini konuşmaktı.

Bir dönem Show TV’nin de sahibi olan Erol Aksoy’un büyümek için genel merkezini Denizli’den İstanbul’a taşıyan İktisat Bankası’na nasıl sahip olduğunu, bu süreçte hangi başbakanın icazet verdiğini, İstanbul’dan helikopterle avukatların taşındığı dava süreçlerinde yaşananları tüm detaylarıyla anlattı.

Ergür Kablo’nun küllerinden doğan Er-Bakır’ın bugünlere gelmesini, ABD’de yapılacak 100 milyon dolarlık yatırımı, yıllarca Denizlispor yönetiminde görev almasına karşın futbol defterini kapatmasını ve aksatmadan yaptığını spor faaliyetlerini de konuştuk Keçeci ile…

ic-2

ERGÜR KABLO

Ergür Kablo, Denizli’nin önemli kilometre taşlarındandı. Halen Nexsans olarak üretimini sürdüren tesis, 1980’li yıllarda el değiştirdi. O süreç nasıl yaşandı?

1980’li yıllarda önemli ekonomik kriz vardı. Bu krizin özü finansal krizdi. Sebebi de bankalardı. O dönemde bazı bankalar iflas etmişti. İşte Hisarbank, işte Kastelli gibiler. Bunların bu pozisyonları nedeniyle daha iyi olması için İktisat Bankası’nın Genel Müdürlüğünü İstanbul’a taşımıştık. Ancak, küçük bankalara para yatıran mevduat sahipleri, güven unsurunu kaybettiği için İktisat Bankası’ndan da inanılmaz paralar çekildi.

_________________________________________________

_________________________________________________

Erikoğul Ailesi, insanların parasını geri verebilmek için Ergür Kablo başta olmak üzere, sanayi kuruluşlarındaki kaynakları bankaya aktardı. Yapılmalı mıydı, yapılmamalı mıydı? Bu tartışılır. O, bir Anadolu sanayicisi hesabıyla kaynaklarını oraya aktardı. Bana göre Ergür Kablo’nun damarlarındaki kanı bankaya aktardı. Dolayısıyla bakır satın alıp kablo yapmak zorunda olan Ergür Kablo da bu durumdan zayıfladı, hammadde bulamaz oldu, aldığı siparişleri karşılayamaz oldu. Tüm bunların sonucunda yönetilemez kurum haline geldi. Sebep bankadır.Daha sonra bankanın da bu kaynaklarla yürümediği görüldü. Banka da kafa sallamaya başlayınca, ailenin sahip olduğu diğer sanayi kurumları da kafa sallamaya başladı.

ic-5

İKTİSAT BANKASI

Anlattıklarınız İktisat Bankası’nın büyümesi, gelişmesi için İstanbul’a taşınmasıyla Ergür Kablo’nun da sıkıntılı sürecinin başladığını gösteriyor.

Başta sanayi kuruluşlarımız olmak üzere bankaya ortak aradık. Türkiye’nin sayılı sermayedarlarına gittik, durumumuz anlattık, ortak olmaları istedik. Ama bulamadık. Karşımıza Erol Aksoy çıktı. Erol Aksoy ile rahmetli Turgut Bey’in de (Özal) icazetiyle kısa sürede yaptığımız birkaç görüşmede ortak olduk.

Erol Aksoy ile ortak olmamızın sebebi şuydu. Ya da neden ortak olduk? Biz, Erol Aksoy’a bedelsiz İktisat Bankası’nı verecektik. Buna karşılık da Aksoy, bizim sanayi kuruluşlarımızı kurtaracaktı. Bir A4 kağıda yazdığımız sözleşmeyle bu iş başladı. Ancak iyi başlayan iş, daha sonraları Erol Aksoy’un iyi niyetinden çok, sanayi kuruluşlarının cazibesini gördükten sonra değişmesiyle bozuldu. Zayıf bir ekonomik durumda gördüğü ailenin elinden sanayi kuruluşlarını da almak için centilmenlik sözleşmesine uymadı. Bu kez sanayi kuruluşlarımızın da üstünde hegemonya kurma ve onların üzerine çöreklenme arzusunu yaşadık ve gördük.

O süreçte henüz kendisine anonim şirket olan firmamızın hisse senetlerini devretmemiştik. Bunun sonucunda genel kurulda Ergür Kablo’nun yüzde 100 hisse senetlerini ibraz ederek, Erol Aksoy’u şirketten attık. Ergür Kablo’ya yatırım yaptı, ancak kötü niyetle bu işleri yaptığını gördüğümüz için bunu yaptık. Bu kez üzerimize mahkemelerle, polisle, jandarmayla geldi. Gerçekten 3-4 yılı Türkiye gündemini ilgilendiren İstanbul, İzmir ve Denizli’de inanılmaz onlarca davanın tarafı olduk.

Bu kavga Ergür Kablo’nun üzerinden yapıldığı için şirketimize sahip olduk, işlettik, götürdük. Bu arada bir dönem bizim ortaklığımızın içinde Çukurova Grubu da vardı,uluslararası bankası nedeniyle. O tarihlerde Sümerbank Genel Müdürlüğü yapanErkan Tapan, iki tarafın arasına girdi ve masada sorun çözüldü. Biz İktisat Bankası ve Ergür Kablo’yuErol Aksoy’a verdik, karşılığında belirli bir para ve bazı sanayi kuruluşlarını biz aldık.

ic-4

ERGÜR KABLO’NUN KÜLLERİNDEN DOĞAN ER-BAKIR

Böylece Ergür Kablo’nun küllerinden bugün Türkiye’nin en büyük şirketler listesinde ilk 50’de yer alan ve Anadolu’nun en büyüğü olan Er-Bakır doğmuş oldu değil mi?

Kavgalar devam ederken aile,Er-Bakır yatırımını başlatmıştı. Etibank’tan alınan krediyle makine parkı oluşturuldu. O zor zamanda bile Nuri Bey (Erikoğlu) ayırdığı bütün kaynaklardan oraya para aktarıyordu. Belirli bir noktaya geldi. Kavga gürültü devam ederken, Nuri Bey’in dünürü olan Abalıoğlu Ailesi ile ortaklık kuruldu. Başlayan ve devam eden yatırım 1986’dan sonra da gelişerek devam etti.

Er-Bakır’ın başarı öyküsü de başlamış oldu. Artık Er-Bakır üzerine odaklaştık. İşimiz ne bankaydı, ne Ergür Kablo. Artık bakırcılık yapmaya karar vermiştik. Edindiğimiz tecrübelerle dünya şirketi olabilmek için kurumsal yapıyı oluşturma kararı verdik. Özellikle kurumsal yapıyı geliştirdik. Er-Bakır ancak böyle yaşardı, ancak böyle dünya şirketi olurdu.

Bu nedir? Süreç yönetimi. Kurumsal yapı süreçlerle yönetilir. İnsanların değerlendirilmesi ve performans kriterlerini esas alarak işe koyulduk. Bütçeyle beraber 10 yıllık stratejik planlamayla yapacağımız yatırımları, istihdam, kar-zararı planlamak suretiyle uzun süreli programlar hazırlayıp, Er-Bakır’ı sağlam temeller üzerine oturttuk. Akıllı insanlarla, gayretli insanlarla çalıştık. Hepsi bu yörenin insanıydı. Ben de o şirketin genel müdürüydüm. 25 senede Er-Bakır başarısını önce yöresinde, sonra ülke genelinde gösterdi, ses getirdi. Bugün 750 çalışanı, 2 milyar liraya varan cirosu, 650 milyon dolarlık ihracatıyla önemli bir şirket.

Kabına sığamadığı için 100 milyon dolarlık yatırımla ihracat yaptığı ABD’ye küçük bir Er-Bakır kurmaya karar verildi. Meksika hududunda bir fabrika yeri alındı, Temmuz sonuna doğru üretim başlayacak. Personel Denizli’deki çalışanlardan seçildi. Yavaş yavaş ABD’ye transfer ediliyor. Denizli’nin gençleri ABD’de ses verecek. Eğer horoz ötüşü duyulacaksa, ABD’nin batısında o sesi onlar verecek. Yeni bir Er-Bakır’ı Amerika’da yaşatacağız.

“BENDEN POLİTİKACI OLMAZ”

Biraz da güncele gelelim. Sivil toplum kuruluşu olan Denizli Sanayi Odası’nın başındasınız. Söyledikleriniz, eleştirileriniz bazen iktidar sahiplerini kızdırabilir. Bir sıkıntıyla karşılaştınız mı bugüne kadar? Siyaseti neden düşünmediniz?

ic-6

Bu soruyu şöyle cevaplandırayım: Şirketteki varlığım, başarım neticesinde, sahip olduğum kültür nedeniyle bir takım şeyleri ben söylüyor hale geldim. Bu nedenle de öne çıktım. Dolayısıyla hep politikaya girmem istendi, ta Danışma Meclisi’nden başlayarak. Ama ben politika için biçilmiş bir adam değilim. Ben düşündüğünü aile içinde de dışarıda da rahatça söyleyen birisiyim. Zaman zaman Başbakan ile bile anekdotlarım var. Politikada parti disiplini açısından bakıldığında, benim gibi adamların o alanda yaşamına pek imkan vermiyor. Bu nedenle asla politikaya girmedim.

Senin de bildiğin gibi her partiden teklif aldım layık olduğum kişiliğimle. Her defasında centilmence teşekkür ederek, girmeyeceğimi söyledim. Ben politikacı değilim, yapamamam, benim işim değil. Sahip olduğum işler ve sorumluluğumun da buna müsaade etmediğini biliyorum.

“KAPANMA TEHLİKESİ YAŞARKEN DSO’YA BAŞKAN OLDUM”

Daha sonra “Denizli Sanayi Odası Başkanı ol” dediler. Sanayi Odası o tarihlerde gerçekten bir takım zorluğun içindeydi, önemli borcun içindeydi ve kapanma tehlikesi vardı. Bunları bile bile arkadaşlarımla birlikte görev alıp, bunları çözdük. Rakamın şu olduğu, bu olduğu önemli değil ama önemli bir borçtu. Borçlara karşılık arkadaşlarımızın bıraktığı bazı varlıkları değerlendirmek suretiyle bu noktaya geldik.

Ben bir dönem için gelmiştim, ancak ikinci dönem konusunda baskı yedim. Bir dönem daha kabul ettim. Ben de ısınmıştım tecrübem, diyaloglarımla faydalı oluyordum Denizli sanayisine. Çünkü kafamın arkasında bir şey yoktu.Üçüncü dönem için kendi yerime araştırma yaparken, bir daha seçilmem için adeta boğazımı sıktılar. İstemem yan cebime koy yaklaşımında değildim. Gerçekten “bitti, tamam” deme isteğindeydim. Ama bir dönem daha görev verildi.

AYLIK 20 LİRAYA HİZMET
Yurtiçi yurt dışı seyahatler yapıyorum, her gün öğleden sonra gelip burada Sanayi Odası için çalışıyorum. Bunun karşılığında da aylık 20 lira huzur hakkı veriyorlar. Bunu kendim almadığım gibi, kimseye de ödetmiyorum. Sağlıklı bir yerde kullandırıyorum. Ayrıca Sanayi Odası’nın beş kuruşunu harcatmıyorum. Yurt içi ve yurt dışı seyahatler yapıyoruz, eşlerimizle de gidiyoruz. Dokuz yıldır hiçbir gezi için, hiçbir üyeme, eşine Sanayi Odası beş kuruş ödemedi. Herkes kendi cebinden ödeyerek gidiyor bu gezilere. Çünkü Sanayi Odası’na gelen insanlar, bu giderleri karşılayacak yeterliliğe sahip insanlardır. Sanayi Odası kıt kanaat geçinen bir kurumdur, parasını kimseye yedirtmem.Sanayi Odası arabasıyla Ankara’ya gitmedim. Beş kuruş mazot, üç kuruş otel parası almadım.

ic-3

ÇAL-DENİZLER’DEKİ ARAZİNİN SATIŞI

Biraz önce rakam vermeden borç ödemesinden söz ettiniz. Bu Çal-Denizler’deki arazinin satışıyla gerçekleşti yanlış hatırlamıyorsam. Bilinmesi açısından o arsa satışını da anlatır mısınız?

Yönetimi aldığımda, Çardak Organize Sanayi Bölgesi için girdiği borçlardan dolayı Sanayi Odası’nın tüm varlığına bankalar haciz koymuştu, içinde bulunduğumuz bina dahil. Her şeyi başkalarının üzerineydi. Aidatları başkalarının üzerinden topluyordu. Kendi mülkiyetinde olan Denizler’deki yer haczedilmiş, satış kararı vardı göreve geldiğimizde.

Bankalara rica ettim, “durun abiler daha dün geldik, satmayın yerimizi” dedim. Aramızdaki diyalogla satışı ötelettim. Bir hukukçu olarak sağladığım “vefa hakkı”yla o yeri satın aldım ve birisine bilahare sattım. Bir değer sağlandı. Sebil gideceğine o noktada sattım. Gerçek değerinde oldu, Sanayi Odası’na gerçek değer kattım.

Halk Bankası borcu vardı. Rakamı tam hatırlamıyorum ama anlatmak için şöyle örnek vereyim: Örneğin borç 800 milyon lira. Banka yetkilileri, “Sen bana iki ay içinde 800 milyonu getir, sana gayrimenkulü vereyim” dedi. Ben de arazinin bugünkü sahibine gittim. “Ben, sana bu yeri satacağım, yine örneğin değeri 3 milyar lira ama önce bana 800 milyonu ver. Kalan bedel için sana vade yapacağım” dedim. Parayı verdi, ben bankaya borcu ödedim, ayrıca diğer borçlar temizlendi. Bunun için beceri lazımdı, bir akıl lazımdı, bunu oynayacak bir aktör lazımdı. Bu aktör de bendim.
Vefa hakkını birçok hukukçu bilmez, kullanmamıştır.

GENÇLERİ DİNLEMELİ, GÖREV VERMELİYİZ

Kendinizi anlatırken attığınız “tam bağımsız, demokratik Türkiye” sloganından söz ettiniz. Bugün de gençler özgürlükler anlamında sıkıntılı. İstekleri çok mu ütopik de tepki görüyorlar?

Ütopya olur mu hiç? O zaman, yani 1968 kuşağının arayışı oydu, Gezi’deki bu değil. Bugün aranan farklı dünya. “İnsan gibi yaşamak istiyorum, haberleşme özgürlüğüm, seyahat özgürlüğüm olsun,siyasi tercihlerimi kullanabileyim, politikada söz sahibi olayım” diyor. O insanların hiçbir partiye ait olmadıklarını biliyorum.Mesela bu seçimde 30 bin kişi çıktı, hiçbiri partiye kayıtlı olmayan bu adamlar, İstanbul’da sandıkları kontrol ettiler. Bu adamlar böyle. Benim çocuklarım da bunların içinde.

Denizli’den bakacak olursak… Bu gençler, tiyatro, müze, spor alanları olan bir Denizli istiyorlar. Özgür toplanabildikleri yerler olsun istiyorlar. Bu çocukları dünyaya açtık ya, bu çocuklar kıt kanatta olsa valiliğin, belediyenin, Sanayi Odası’nın katkılarıyla Avrupa’yı bir şekilde görüyorlar. Senin, benim gibi değiller. Yabancı dilleri var. Fransız’la, İngiliz’le konuşuyor. Sonra gelip “benim ülkemde bunlar niye yok?” diye soruyor. Bu çocuklardan belediye meclislerinde birkaç tane olsun istedim. Bu çocukları dinlemedikçe, mutsuz azınlığın artmasını ve onların isyanlarını yaşıyoruz.

ic-8

Özgürlükten yana bunlar, kızdılar mı yürüyorlar. Benim babama gösterdiğim saygı, “yapma” dediğinde gösterdiğim saygı benim çocuklarımda yok. Dinliyorsa bile, yine de kendi bildiklerini yapıyorlar. Ama biz bunları kabul etmiyoruz.

Ben, Sanayi Odası başkanlığımın ilk yıllarında “yenijenerasyon” diye 200 kişi topladım. İçlerinde kapalısı, uzun saçlısı, ceket giymeyeni,grand tuvalet ve saçları briyantinli çocuklar vardı. Daha sonra rahatsızlığım nedeniyle bu grupla koptuk. Söylemek istediğim şu: Gençlere çok itibar ediyorum, gençlere inanıyorum, onları için yapamayacağım yok.

FUTBOLLA İLİŞİĞİNİ KESTİ

Söyleşimizi sporla bitirelim mi? Yıllarca Denizlispor’da yöneticilik yaptınız. Bugünkü durumu sizi üzüyor mu?

Denizlispor’da 7,5 sene asbaşkanlık yaptım. Daha sonra “Ben futbol takımının içinde olmayacağım” diye söz verdim. Artık ne maçlarına gidiyorum, ne de futbolla ilgilenmiyorum. Futbola olan ilgimi kestim.

HERGÜN 1,5 KİLOMETRE YÜZÜYOR

Eşiniz Denizli’de tenis sporunun öncülerinden. Milli takımda oynuyor. Siz spor yapmaya fırsat bulabiliyor musunuz?

Futbolla ilişiğimi kestim ama spora zaman ayırıyorum. Her gün 1,5 kilometre yüzüyorum. Yüzemediğimde ise 7-8 kilometre yürüyorum. Nilgün Hanım, tenise devam ediyor. Elindeki kırık nedeniyle sakat olmasına rağmen, Milli Takıma davet edildi. Milli takım ile turnuva için ABD’ye gidiyor.

MÜJDAT KEÇECİ KİMDİR?
1947 Denizli’nin Kiremitçi Mahallesi’nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Denizli’de yaptı. Mezun olduğu Denizli Lisesi’ndeki öğretmenlerinin yönlendirmesiyle hukuk eğitimi aldı. İstanbul Hukuk Fakültesi’nden 1970 yılında mezun oldu.

ic-7

1968 kuşağından olmayı övünç kaynağı olarak gösteriyor, bir özellik olduğunu vurguluyor. “Sınıf arkadaşlarım Deniz Gezmiş, Ertuğrul Günay, Celal Doğan, Cihan Alptekin gibi isimlerdi. Tam bağımsız demokratik Türkiye istiyorduk” diyor. Üniversitede başkanlığını Ertuğrul Günay’ın yaptığı Sosyal Demokrasi Derneği’nde yönetim kurulu üyesi olarak görev aldığını ifade ediyor.

Mezuniyet sonrası stajını tamamlayıp 1971’de mesleğe başladı. AET (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) bursuyla yurt dışına gitmek istedi, ancak askerliğini yapmamış olması önüne engel olarak çıktı. Yurt dışına gidemeyince askere gitti. Darbe dönemiydi, hukuk eğitimi alan yedek subaylar askeri mahkemelerde görevlendirildiğinden, kısa süreli de olsa hakimlik yaptı. Terhis sonrası 1973’te avukatlığa başladı. İlk ortağı İlhan Mertsoy’du ve 1978’e kadar beraber çalıştılar. Daha sonra iki yılda yalnız çalıştı. 1981’de avukatlık cübbesini çıkardı ve bir daha da giymedi.
Kayınpederi Nuri Erikoğlu, Ergür Kablo’nun sahiplerindendi ve iş hayatına “merhaba” dedi. Bu şirket el değiştirdikten sonra kurulan Er-Bakır’ın 25 yıl genel müdürlüğünü yürüttü ve halen yönetim kurulu üyesi.
Dokuz yıldır Denizli Sanayi Odası Başkanı. TOBB Yüksek Koordinasyon Kurulu Üyeliği, TOBB Sanayi Odaları Konsey Başkan Yardımcılığı, KOBİ Girişim Sermayesi ve Yatırım Ortaklığı A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı, DESAV Yönetim Kurulu Üyeliği, DOÇEV Yönetim Kurulu Üyeliği diğer görevleri.
Ekonomist dergisinin “Anadolu’nun En Etkili 50 İş İnsanı” araştırmasında 2011 yılında 4, bu yıl 5. sırada yer aldı. 2009’da Milli Prodüktive Merkezi’nce “Yılın İşadamı” seçildi. 2006’da Coca Cola’nın şimdiki Başkanı Muhtar Kent ve Acıbadem Hastanesi Kurucusu Mehmet Ali Aydınlar ile birlikte İstanbul Üniversitesi ve Dünya gazetesi tarafından verilen “Yılın İşletmecisi” ödülünü aldı.
Nilgün Keçeci ile evli olan Müjdat Keçeci, iki çocuk babası.

Yorumlar

Hüseyin Geyik   -  Bağlantı 13 Mayıs 2014, 09:55

Başarılar Sayın başkan, yaptıklarınız ile tüm Denizli sizinle gurur duyuyordur inanın, denizli sanayicisinin sizden öğrenecek daha çok şeylerin olduğunu ve bunun için de umarım daha uzun yıllar hizmetler edersiniz. sizin gibi aydın, duayen, kişilikli insanları siyaset sahnesinde görmek isterdik, aileniz ve sevdiklerinizle sağlıklı ve huzur dolu bir yaşam dileklerimle, saygılarımı sunarım..

OSMAN UĞUR AKSOY   -  Bağlantı 9 Nisan 2014, 04:24

SAYIN MÜJDAT KEÇECİ BEYEFENDİ,SANAYİCİ KİŞİLİĞİ HARİCİNDE TAM BİR DOĞA ,CEVRE DOSTUDUR. DENİZLİ EKONOMİSİNİN YANISIRA YİNE DENİZLİ DOĞASINA KATKILARI HER ZAMAN OLMUŞTUR.KENDİSİNE VE AİLESİNE SAĞLIK VE MUTLULUKLAR DİLERİM

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı