REKLAMI GEÇ

Güzelpınar’da çoban iken Türkiye’nin en büyük alabalık ihracatçısı oldu

21 Temmuz 2015 Salı

denizli-kahve-sohbetleri-mustafa-ozpek-engin-ünal-h

Mustafa Özpek… Pamukkale’nin Güzelpınar Mahallesi’nden başladı hayat öyküsü. Çobanlık, askerlik derken hayalinin peşinden koştu. Önce Avusturya’ya gitti. Tam bir maceraydı yaptığı, çünkü işçi olarak değildi yurt dışına çıkışı. Turist pasaportuyla gitti, çalışmaya başladı. Sonra ver elini Almanya…

Gurbetin kahrını çok fazla çekmek istemedi. Çalıştı, biriktirdi ve 4,5 yılın sonunda kesin dönüş yaptı. İlk işi otobüs almak oldu. Üç ortaklı otobüsçülükten hiç bilmediği balıkçılığa geçti. Amcasının teşvikiyle başladığı bu işe daha sonra mola verip beyaz eşya ticaretine girdi.

Küllenen balıkçılık ateşi, oğlu Yasin Özpek’in yakalayıp geldiği balığı göstermesiyle yeniden tutuştu. 1988’de tekrar alabalık üretimine girdi ve deyim yerindeyse pir girdi. “Çoban Mustafa birgün bu ülkeye döviz kazandıracak” iddiasını gerçekleştirmek için çok çalıştı. Başardı da… Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Özpekler su Ürünleri Limitet Şirketi, Avrupa’ya yıllık 12 milyon euroluk alabalık ihracatıyla sektörün en büyükleri arasına girdi.

ic-11

ÇOBANLIĞI KADER OLARAK KABUL ETMEDİ
İlkokul bitti, ne yaptınız? Öğrenime devam mı, köyde mi kaldınız?

İlkokul sonrası ailem öğrenime devam etmeme izin vermedi. E ne yapacaksın? Çobanlık!.. Babamın 250-300 kadar keçisi, bir çift öküzü, bir çift de katırı vardı. Ailenin en büyük çocuğu da bendim. Bu nedenle zaman zaman çiftçilik, zaman zaman hayvancılıkla uğraştım. Bu nedenle Güzelpınar’da ayak basmadığım bir mevkii yoktur.

Askerliğe kadar gençlik yılları böyle geçti. Askerlik dönüşü oturup düşündüm, “ben yapabilirim” diye. Tarlalar hep katır ve öküzlerle sürülüyor. Askerdeyken ehliyet almıştım. Şu anda bana araba fabrikası bağışlasalar o ehliyeti aldığımda uyduğum mutluluğu hissetmem. Bu ehliyete güvenip babama dedim ki, traktör alalım. Babamdan “bizim tarlalarda traktör mü çalışır” itirazı geldi. Zaten köyde hiç traktör yok.

Arkasından “bir kamyon alalım” diye karşısına dikildim, yine olmadı. Baktıp bize köyde ekmek yok. Babama “Ben turist olarak yurt dışına gideceğim. Bir araba parası kazanmadan da Türkiye’ye dönmeyeceğim” dedim. Dediğimi de yaptım ve 1971 yılında turist olarak Avusturya’ya gittim.

ic-10

ÖNCE AVUSTURYA, SONRA ALMANYA
Dil bilmiyorsunuz, ülkeyi tanımıyorsunuz, kolay oldu mu iş bulup çalışmak?

20 gün kadar iş aradım. Sonra bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladım. Hayatımda hiç görmediğim makinenin başına geçtim. O işi öğrenebilmek için büyük çaba sarf ettim. Turist olarak orada bulunduğum için işten çıkarmasınlar diye at gibi koşturuyorum. İşi kısa sürede öğrendim ama 16 saat çalıştırıyorlardı. Avusturyalılar bana “Sen delisin… Niye bu kadar çalışıyorsun” diye takılıyordu. Ben de burada ebediyen kalmayacağımı, birgün Türkiye’ye dönüp kendi işimi kuracağımı, bunun için de para kazanmam gerektiğini söylüyordum onlara.

Avusturya’da 15 ay kaldıktan sonra işçi oldum ve Almanya’ya geçtim. Almanya’da da 4,5 yıl kaldım. Türkiye’ye izinli olarak geldiğimde, balıkçılık işiyle uğraşan amcam (Ömer Yavuz) bana ortaklık teklif etti. Pazarlık yaptık. Bana üçte bir hisse verecekler. Bunun karşılığında 10 bin lira istediler. 5 bin lirası amcama, 5 bin lirası ortağına verilecek. Amcam kendisine verilecek 5 bin lirayı almayacağını söyledi. Ortağı “ben alacağım” dedi. Anlaşamadık ve ben Almanya’ya geri döndüm. Altı ay daha kaldıktan sonra kesin dönüş yaptım. İlk işim de o zamanlar “302” diye bilinen bir otobüs almak oldu. Üç arkadaş 100’er bin lira para koyarak aldık o otobüsü.

ic-9

OTOBÜSÇÜLÜKTEN BALIKÇILIĞA GEÇİŞ
Türkiye’de ilk işiniz otobüsçülük yapmak oldu o halde?

Evet… Otobüsçülük yaparken, birgün amcamı ziyarete gittim. Bana “Ortağım öğretmen. Bu balıkçılık işi memur adamla yürümez, seninle ortak olalım” teklifini yaptı. Bir süre sonra da kavgalı hale geldiler zaten. Bu arada amcam bize bankamız gibiydi. Yurt dışında çalışıp kazandıklarımızı her yıl getirip ona teslim ediyorduk. Para onda birikiyor. Param olduğunu bildiğinden ısrarcı davrandı ve balıkçılık işine böyle girdik. Sakızcılar’daki balık üretim yerinin hisselerini bana devretti. Balıkçılık işine girdik ama ben balıkçılığın “B” harfini bilmiyorum. Bir otobüsçülük, bir balıkçılık derken ikisi bir arada zor oluyor.

Böyle devam ederken, öğretmen ortağım hissesini devretmeyi önerdi. Ben de kendisine “Amcam hissesini bana satıp kurtuldu. Mağazasının başına oturdu, şehirde rahat. Sen de gideceksin. Ben anlamadığım bir işi bu dağın tepesinde tek başıma nasıl yapacağım?” diye sordum. Baktım olmayacak, kaç para istiyorsun diye sordum. Bir fiyat söyledi ve pazarlık sonucu anlaşıp hisselerini devraldım.

Kaça aldınız üretim tesisini?

200 bin liraya… 50 bin lira peşin verdim. Kalanını da üç takside böldük.

Yurt dışından dönüşte getirdiğiniz para bu kadar mıydı?

Değil… 225 bin liraydı biriktirdiğim para. Bir taraftan yatırım yaptık. Üretim için epey para harcadık. Yumurta bulacaksınız, para. Yumurtadan balık çıkacak, para. Besleyeceksiniz, para. Neredeyse bir yıl hiç para dönmedi. Eldeki parayla idare ettik o dönem.

ic-8

YİNE KEÇİ ÇOBANLIĞINA DÖNECEĞİM DİYE ÇOK KORKTUM
Anlaşılan başlangıçta işler çok da iyi gitmemiş. Sıkıntılar üst üste gelmiş…

Öyle oldu. Birgün amcamın yanına gidip durumu anlattım ve “Senin hisseleri aldım, hocanınkileri de aldım. Buyrun siz yapın” teklifinde bulundum. O da “birlikte yapacağız” cevabını verdi. Bunun üzerine ben otobüsü sattım, bir pikap aldık. Kazma-küreği yükleyip dağın yolunu tuttuk. Her yer çamur deryası. Kepçe falan yok, ilkel bir dünyadayız. 1974-75’lerde Denizli’de bir tek kepçe var, o da Ramazan Cilesun isimli birisinde.

Hergün 20 adamla havuz için kazı yapıyoruz. Fakat attığımız çamur geri geliyor. Üç ayda bir havuz yaptık, çok büyük bir iş başarmış gibi hissettik. Ellerim yarıldı. Eskiden terazilerde okka, 100 gram diye kertikler vardı. Arkadaşlar benim parmaklardaki yaraları ona benzetip dalga geçerdi.

Bir taraftan balık üretiyoruz ama çoğu ölüyor. “Yine keçi gütmeye, öküzlerle çift sürmeye döneceğim” diye korktum. Ölmüş, ölmek üzere olan, hasta olan ve sağlamlardan ayrı ayrı şişelere balıklar koydum. Ankara’da Tarım Bakanlığına gittim. Uzman falan yok. Dediler ki; Hasan Papila isminde bir arkadaş var, İzmir Caddesi’nde yeri var, bu işi iyi biliyor. Bir taksiye binip verilen adrese gittim. Hasan Bey’e hayat hikayemi anlattım ve tasarruflarımın, emeğimin yok olmasıyla karşı karşıya bulunduğumu söyledim. “Bana yardımcı olursanız ömrüm boyunca sizi minnetle anarım” dedim.

ANKARALI BALIKÇININ YARDIMI
Götürdüğüm balıkları bir masanın üzerine sıraladı. Bıçakla karınlarını yardı. Bağırsaklarını gösterip “Bak sarı sarı, hepsi amel olmuş. Verdiğin yemler bozuk” dedi. Ne yapabileceğimi sordum. O da bir yem fabrikasını telefonla aradı ve yeni hazırladığımız yem reaaksiyonunu benim için uygulamalarını söyledi. Sonra bana “iki kilo ilaç al, bunu hazırlayacakları yemin içerisine koysunlar” dedi.

İsmini verdiği ilacı alıp yem fabrikasına gittim, kendimi tanıttım ve hemen yem üretimi talebinde bulundum. Yapamayacaklarını, üretim programını bozamayacakları karşılığını verdiler. Ben de “bu ülkede kaç tane balıkçı var” diye sordum. Bunun üzerine beni müdüre yönlendirdiler. Müdür de programı bozamayacağını söyledi.

Kendisine “Üretken olmayan bir ülkenin kalkınacağına inanmıyorum” dedim ve “benim işim olacak arkadaş” diye ilave ettim. Bunun üzerine gülümsedi ve “Genç arkadaş ben de üretken olmayan ülkenin kalkınacağına inanmıyorum” cevabını verdi. Üretim yerine gittik birlikte. Devam eden üretimi durdurma, onun yerine benim ihtiyacım olan yemin üretilmesi talimatını verdi. O talimatla istediğim yem üretildi. O yemi getirp balıklara verdim ve bir hafada ölümler sona erdi.

ic-7

ÜRETİM 12 HAVUZLA BAŞLADI
Kaç havuzla başladınız alabalık üretimine?

İlk başladığımızda 12 havuz yaptık Sakızcılar’da dağın başına…

Kaç tane balık bıraktınız o havuzlara?

Önce İtalya’dan alabalık yumurtaları ithal ettik. Sonra az önce anlattığım Hasan Papila bu işte bizden çok öndeydi, ondan da aldık. Bu yumurtalardan çıkan balıkları attık havuzlara. 150 bin dolayında yavru balık bıraktık o dönem. Bu iki yıl böyle devam etti. Sonra kendi anaç balıklarımızı ayırıp kendimiz üretmeye başladık yavruları.

RESTORANLARA HAVUZ PROMOSYONU
Üretim tamam da ya pazar? Müşteriler kapınıza gelip “bize balık verin” demiyordu herhalde?

Şimdi sıra oraya geldi. Üretim yaptık da pazar yok. Nereye satacağız? Gidiyoruz restoranlara size balık verelim diye… Adam alayım da nereye koyacak bunları? Çünkü havuzu yok. Biz promosyon olarak santrafüjlü bir havuz yapıyorduk anlaştığımız restoranlara. Ama iş onunla da bitmiyordu. Çünkü elektrik kesintisinde suyun devir daimi durduğundan balıklar ölüyor. Restorancıdan bir telefon: Balıklarınız öldü, alın bunları! Çok çile çektik.

Sonra turizmin yoğun olduğu Antalya’ya açıldık. Manavgat’taki küçük ve büyük şelalenin olduğu yerlerdeki işletmelere canlı ürün götürüyorduk. Su bol olduğundan havuzlar yaptık. O bölgeye ilk canlı alabalık satan üretici biziz. Otellerden sonra fabrikalara yöneldik. Denizli’de Sümerbank’a, İzmir’de büyük sanayi kuruluşlarına girdik.

ic-6

BEYAZ EŞYA TİCARETİNE GİRDİ
Ama amcanızla ortaklık devam etmedi herhalde?

14 senenin sonunda ayrıldık. Balık üretim tesisini amcama devrettim. Ben, beyaz eşya, halı ve mobilya mağazası açtım. Yüzümüzü güldüren çok iyi alışverişler oldu. Ayda 110-120 televizyon sattık.

Ancak çok da ayrı kalamadınız balıkçılıktan?

Öyle oldu. Büyük oğlum Yasin, tatil günlerinde gizlice balık avına gidiyor. Birgün bir balıkla eve geldi. Banyosuna koyup, suyu da açmış; “baba canlı balık tuttum bak” diye beni çağırdı. İçim cızzz etti. O gün dedim ki, ben bu işi amcamlardan çok daha iyi yapacağım! Bugünkü işimizin temelini oluşturan Tekkeköy’deki yeri buldum. Yeri satın aldım, havuzları inşa ettik. Dağın içinde bir su kaynağı vardı, o suyun kaynağında yavruları çıkardık. Hızlı bir gelişim gösterdik. Su santrale giriyor. Çıkıp bize gelinceye kadar iyice oksijenleniyor. Balıklar da çabuk gelişıyordu bu sayede.

Eskiden piyasada olduğumuz için müşteriler üretim yaptığımızı öğrenince yeniden bize yöneldi. Beyaz eşya işi bize ticareti de öğrettiğinden iyi bir pazarlama ağı oluşturduk. Siparişleri karşılayamaz oldum. Bunun üzerine bir tesis daha kurmaya karar verdim. Çameli-Elmalı’daki yeri bulduk. Üretime geçtik ama yine piyasaya ürün yetiştiremiyorum.

İC-12

BARAJ GÖLÜNDE İLK BALIK ÜRETEN OLDU
Baraj gölünde balık üretmeyi de başardınız…

O da şöyle oldu. Araştırma yaparken, birgün bir dergide baraj gölü içinde balık üretimiyle ilgili bir yazı okudum. Türkiye’deki barajlarda böyle bir üretim yok. Yazı bana ışık oldu. Gölhisar’daki Yapraklı Barajı’nda bir yıl araştırma yaptım. Her 15 günde bir suyun ısı ve oksijenini ölçtüm. Sonuçlar olumlu çıkınca, Tarım Bakanlığı bünyesindeki Su Ürünleri Dairesi’ne gittim ve ne yapmak istediğimi anlattım.

Bakın ben bir tesisi inşa etmek, üretime geçirmekten korkmam ama bürokrasiden korkarım. En büyük sıkıntıdır bürokrasidir. Bugüne kadar dokuz çiftlik kurduk, hep bürokrasiden sıkıntı çektik. Onun için daire başkanına açık konuştum. Bürokratik engeller çıkarılacaksa hiç niyetlenmeyeceğimi ifade ettim. Daire başkanının “elimizden geleni yaparız” demesiyle cesaretlendim. Hatta o söyledi, ben dilekçeyi yazdım. DSİ Genel Müdürlüğüne gittim, Biraz olumsuz hava vardı ama onları da ikna ettim.

Deneyler yaptık ve barajın ortasına balıkları koyduk. Çevreden “Bir serseri gelmiş balık üretecekmiş. Barajın içini telle me kaplayacak? Balığı nasıl zapt edecek?” gibi yorumlar geliyor. Başladığımız bu üretimde de çok başarılı olduk.

ic-2

AVRUPA’YA İLK İHRACAT
Üretim gelişirken Avrupa’ya yönelme kararı aldınız. Bu nasıl oldu?

Üretimde sağladığımız başarıyla daha çok cesaret geldi bana. “Birgün bu çoban bu ülkeye döviz de kazandıracak” dedim. Bunu başarabilmek için yurt dışına çıktım. Avrupalı nasıl balık tüketiyor araştırdım. Füme ve barbüke şeklinde tüketimin yoğun olduğunu öğrendim. Gittiğim yerlerden birisi de Almanya’nın Bremen kentiydi. Orada su ürünleriyle ilgili bir fuar vardı, ziyaret ettim. Gezerken bu alandaki teknojiyi görme fırsatım oldu.

Bir füme fırını üretmişler, beğendim. Fiyatını sordum, “100 bin mark” dediler. Sıkı bir pazarlıkla 68 bin marka satın aldım. Buz makinesi için 14 bin 949 mark istediler. Onu da pazarlık sonucu 10 bin marka aldım. Türkiye’de kimsede böyle bir makine yok.

Her şey iyi giderken, 1994’te yaşanan ekonomik krizin ardından 5 Nisan kararları alındı. Piyasa durdu, balık satılmıyor. Her yer balık oldu. Fiyatları düşürdük, gene çare olmadı. Allah yardımcı olacak ya, İzmir’e bir Alman firmasının temsilcisi geliyor. Piyasa araştırırken bizi tavsiye ediyorlar. Denizli’ye geldi, bizim çiftliği gezdi. Lavraları, büyüyen yavruları gördü. “Beni buraya gönderirlerken ‘başlarından savuyorlar’ diye düşünmüştüm, yanılmışım. Aradığımı buldum” dedi.

Daha sonra Almanya’ya bir numune gönderdik. Laboratuvarlarda analizlerini yaptırıyorlar. Sonuçları alınca “Sizin balıkların et kalitesi İsveç, Norveç ve Danimarka’da yetişen balıklardan daha iyi” bildirimini yaptı. Ardından da her hafta 5 ton temizlenmiş alabalık talebinde bulundu. Ayrıca diğer balıkçılardan levrek ve çupra alacak.

Görüşmeler yapıyor, 800 bin mark teminat mektubu istiyorlar. Yüksek gelince vazgeçiyor. Tekrar Denizli’ye döndü ve “Özpek, sen ne kadar teminat istiyorsun?” diye sordu. Buna cevap vermeden önce oğullarım Yasin ve Osman ile konuştum. Onlara dedim ki; ben hayatımda hiç kumar oynamadım. Bu hakkımı şimdi kullanıp vadeli isterse bile bu firmaya balık vereceğim. Onlar da “sen bilirsin” cevabını verince, müşteriyle masaya oturduk. Ona teminat mektubu istemediğimi, benden alacağı ürünü sattıktan sonra ödeme yapabileceğini söyledim. Birden değişti, şaşırdı. “Banka teminatı istemiyor musun?” diye sordu. “Hayır” dedim. Bunun üzerine bana ödemeyi peşin yapacağını söyledi.

ic-1

İHRAÇ ÜRÜNÜ İZMİR’DE HAZIRLANDI
İhracat için anlaştınız ama tesis yok. O kadar balığı nerede işlediniz?

İzmir’e gittim görüşme için. Bir arkadaşım var, ihracatta yapıyor. Onun kapısını çaldım. “Yapılacak işin bedeli neyse sana ödeyelim, buradan yurt dışına balık gönderelim” önerisinde bulundum. Konuşup, anlaştık. Balıkları buradan kamyonlarla İzmir’e canlı olarak taşıyoruz. O işletmede kendi elemanlarımızla ihracata hazır hale getireceğiz balıkları. Onlara şunu söyledim: Bu bizim Avrupa’ya ilk adımımız olacak. Eğer istenilen kalitede ürün gönderirsek, Avrupa’da bir kapımız olacak.

İşe koyulduk. Her iş elle oluyor, böyle otomasyon sistem yok ki… Ben de daha yeni kalp ameliyatı geçirdim ama işin başındayım. Gece saat 01.00 oldu, işçiler başladı uyuklamaya. Fakat ürünün yetişmesi gerekiyor. Onun için onlara motive edici sözler söylüyorum. O yoğun çalışmanın sonucunda siparişi gününde yetiştirdik. Ürün alıcı tarafından çok beğenildi.

İlk ihracat Almanya’ya oldu. Kaç ton alabalık gönderdiniz?

Bize verilen siparişi karşıladık. 15 ton alabalık gönderdik Almanya’daki müşterimize.

Yıl kaç?

Yanlış hatırlamıyorsam 1994… Ama çok zorlandık. Herkes uykusuz, yorgun. Aşağı yukarı kısa dinlenmeler dışında 60 saat alışıp tırı doldurduk. Sonra Denizli’ye döndük ve “dört gün kimse işe gelmesin” diyerek çalışanları evlerine gönderdim.

ic-3

TESİSİ GÖLHİSAR’A KURACAKTI
Devam etti mi ihracat daha sonra?

Etmedi… Üç yıl ihracata ara verdik. Çünkü fabrika yok. Siparişi karşılamak mümkün değil. Bunun üzerine Yasin ile Osman’ı karşıma alıp konuştum. “Var mısınız fabrika yapmaya?” diye sordum. “Varız” dediler. Hemen harekete geçip, Burdur Gölhisar yakınlarında arazi satın aldım. Fabrikayı oraya kuracağım. Ama bana öyle bürokratik engeller çıkardılar ki, anlatacak kelime bulamıyorum.

Nasıl engeller çıkardılar? ÇED raporu falan mı?

Isparta’daki DSİ Bölge Müdürlüğü’ne gittim, çünkü Burdur oraya bağlı. Bölge Müdürü, yüzümüze bile bakmıyor. Bizim işin olmaması için ne kadar engel varsa koyuyor. Bunun üzerine tepkimi koydum. Dedim ki; Beyler biz fabrika kurup, yurt dışına ihracat yapacağız. Bakın Kemal Derviş, döviz bulacağım diye kapı kapı dolaşıyor. Bizim yapmak istediğimiz ülkeye döviz kazandırmak. Niye engel çıkarıyorsunuz?

Bu sözlerim onları biraz etkiledi. Bir gelelim falan deyip gönderdiler bizi. Denizli’ye döndük. Yasin, “Baba biz bunlara neden eyvallah ediyoruz. Denizli’de kuralım tesisi” dedi. Başladık yer aramaya. Bugün tesisin bulunduğu Ahmet Nazif Zorlu Sanayi Sitesi’ndeki araziyi satın aldık. Hemen inşaata başladık.

ic-12

GÖLHİSAR OLMADI, DENİZLİ’DE KARAR KILDILAR
Kemal Derviş’in bakanlığı döneminden söz ettiğinize göre, bu tesisin yapımına 2001’de mi başladınız?

Evet, 2001’de başladık… Gölhisar için yaşadıklarımızı tekrar yaşamamak için önceden Tarım İl Müdürlüğü’ne, Çevre Müdürlüğü’ne, Sağlık Müdürlüğü’ne gittim. “Bana zorluk çıkaracaksanız hiç başlamayacağım” dedim. Sağolsun hepsi yardımcı oldu. Gece gündüz çalışıp başardık.

Sizin tesis Türkiye’de ilk mi, sizden önce kuranlar oldu mu?

Bizden önce Fethiye’de ve Aydın-Bozdoğan’da iki tesis kuruluş. Ama kimseye göstermiyorlar.

Tesis kuruldu, üretim aşamasındasınız. Yurt dışı bağlantılarınız var mıydı?

Tesisi kurduktan sonra daha önce Almanya’da ürün verdiğimiz firmayı arayıp, gelin bizi bir görün çağrısında bulunduk. Bir eleman gönderdiler. Geldi, gezdi ve dönüşünde bir rapor vermiş. Bunun üzerin bizimle ilk bağlantıyı kuran üst düzey yönetici kendisi geldi. O da tesisi gezdi ve beğendi. Dönüşünde “Size 100 bin euro vereyim” önerisinde bulundu. Kabul etmedim ve kendisine “Bize yardımcı olacaksanız, size gönderdiğimiz ürünlerin bedelini peşin ödeyin” teklifini yaptım. Kabul etti. Alışverişe yeniden başladık ve o gün bugündür devam ediyor.

AVRUPA DAĞITIMI ALMANYA ÜZERİNDEN
Almanya dışında ürün verdiğiniz ülke var mı?

Bizim Avrupa temsilcimiz o arkadaşımız. Avrupa’da dağıtımı Almanya üzerinde o kişi yapıyor.

Şu anda ne kadar ürün veriyorsunuz?

Yıllık bin tonun üzerinde füme gönderiyoruz. Bin kusur ton barbekü veriyoruz. Artık yurt dışında iyi bir markayız. Ürünlerimizi marketlerdegörenler bize alım için geliyor. Ama vermiyoruz. Ayrıca denizde yetiştirilen çupra ve levrek de gönderiyoruz.

ic-4

9 TESİSTE ÜRETİM
Denizdeki üretiminiz nerede?

Bodrum-Güllük Körfezi’nde yılan Adası’na yakın bir bölgede tesisimiz var. Burada ürettiğimiz levrek ve çuprayı daha çok iç piyasaya veriyoruz.

Alabalık tesisleriniz nerelerde?

İki tane Gölhisar’da var. Biri Yapraklı Barajı’nda, diğeri baraj yakınında. Tekkeköy, Köyceğiz’de Karaçam-1 ve 2, Çameli (Elmalı), Çivril Gökgöl ve Işıklı’da üretim yapıyoruz.

Alabalığı iç piyasaya veriyor musunuz?

Alabalık vermiyoruz yurt içine. Tamamen ihracata yönelik üretim yapılıyor.

Üretiminiz ne kadar?

Yıllık 3 bin 500 ton dolayında. İşlenip tamamını yurt dışına gönderiyoruz.

Yıllık ihracatınız ne kadar?

12 milyon euro dolayında bin ihracatımız var

Tesisinizin kapasitesi ne kadar?

İhracatımızın tamamı burada hazırlanıyor. 30-40 bin balık kesimi yapılıyor burada. Daha fazla üretim yapabiliriz ama balık üretimi yetmiyor. Balık üretimi olsa mevcudun bir katı daha üretim yapılabilir.

Kaç kişi istihdam ediyorsunuz?

Balık üretim çiftliklerimizle birlikte 220-230 dolayında çalışanımız var.

ic-7

MUSTAFA ÖZPEK KİMDİR?
1946 Güzelpınar doğumlu. İlkokulu burada okudu. Öğrenime devam edebilmek için imam hatip lisesinde okuyan arkadaşıyla gizlice Isparta’ya gidip sınava girdi. Sınavı kazanmasına rağmen ailesi izin vermediği için okula devam edemedi. Bir süre çobanlığın ardından askere gitti. Askerlik önüşü turist pasaportuyla Avusturya’ya, sonra da Almanya’ya gitti. Türkiye’ye dönüşünde üç arkadaş otobüs satın aldılar. Daha sonra bunu satıp bugünkü işi olan balıkçılık sektörüne girdi. Bir ara beyaz eşya ticareti de yapan Özpek, bugün Türkiye’nin en büyük alabalık üreticisi ve ihracatçısı olarak gösteriliyor.

Yorumlar

musa kolcu   -  Bağlantı 23 Temmuz 2015, 16:59

selamunaleykum: mustafa abi allah yar ve yardımcın olsun allah daha çok ziyade etsin allah kazancının bereketini artırsın allah sana sağlıklı uzun ömürler versin,esalamun alleykum

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı