REKLAMI GEÇ

Şiir tutkusu öğretmenlikten etti, o da iş hayatına atıldı

19 Mayıs 2015 Salı

 

denizli-kahve-sohbetleri-siir-otel-esat-bozbiyik-h

Öğretmen olmayı çok istedi, oldu. O yıllarda matematik, Türkçe, İngilizce gibi branşlar revaçta olmasına rağmen tercihini edebiyattan yana kullandı. Ancak 10 yıl yapabildi çok sevdiği mesleği. Yüzbinlerce genç gibi, 12 Eylül darbesi Esat Bozbıyık’ın da canını yaktı. Soruşturmalar, gözaltı, tutuklanma ve cezaevi… Sonunda baktı ki olmuyor, öğretmenlik yaptırmayacaklar; o da iş dünyasına geçiş yaptı.

Kardeşleriyle İkinci Ticari Yol’da inşaat malzemeleri satarak iş hayatına giren Esat Bozbıyık, bugün aynı işini devam ettirirken, hayatında çok önemli yer tutan şiirin bir yansıması olan otelin de sahiplerinden. Bir başka ifadeyle şiirin işadamı yaptıkların Esat Bozbıyık. Zaten sloganları da şiir aşkıyla başladı her şey…

Tarımı, toprağı da seven, nar ve ceviz bahçeleri oluşturan, otelinin tuvaletlerine bile şiir yazan Esat Bozbıyık ile kahve sohbetimizde öğretmenlik yıllarını, iş hayatına geçişini, yılbaşlarında kart yerine kitap göndermesini, pazarlıksız alışveriş anlayışını yerleştirme mücadelesini konuştuk.

ic-10

VALİ’NİN ÖĞRETMENLERE KÜFRETMESİ
Mezuniyet sonrası öğretmenliğe hemen başladınız mı?

Hemen atamam oldu ve ilk görev yerim Gaziantep’dir. 12 Eylül darbesine beş kala öğrenciydim, bir kala da öğretmenliğe başladım. Zor günlerdi… Kavgalar, gürültüler, hayatını kaybeden arkadaşlarımız oldu. Acılar çektik. Mesleğe başladığımda da bu kutuplaşmanın devam ettiğini gördüm.

Ülke ikiye bölünmüş, herkes birbirine düşman gibiydi. Yöneticiler de öğretmenlere düşman gibi bakıyordu. Sanki ülkedeki olumsuzluğun yaratıcısı öğretmenlermiş gibi görüyorlardı. Dönemin Antep Valisi’nin öğretmenlere küfrettiğini hatırlıyorum. Birgün 30 öğretmeni odasına çağırıp “Ülkeyi bu duruma getiren o….. çocuklarısınız” dedi.

Bu küfür üzerine Vali’nin makam odasını terk ettim. Beni çağırttı ama geri dönmedim. Bunun üzerine açığa alındım. Hakkımdaki soruşturmalardan dolayı Antep’te yarım dönemde üç ayrı okulda görev yaptım. Görevden alınmaya karşı dava açıyorum, kazanıp geri dönüyorum. Onlar tekrar görevden alıyorlar. Sonra ben davayı kazanıp tekrar dönüyorum. Bu git-geller bir süre devam etti ve beni Samsun’a gönderdiler.

1402’LER ARASINA GİRDİ
12 Eylül darbesini Samsun’da yaşadım. Darbenin hemen ardından da bizi görevden aldılar ve biz 1402’likler arasına alındık. Üç sene öğretmenlikten ayrı kaldım. Danıştay’a dava açtım. Davanın sonuçlanmasını beklerken bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ticarete bulaşmam da o dönemde oldu. Dava sonuçlandı ve ben yeniden öğretmenliğe döndüm. Düşünüyorum da o darbe döneminde, o faşizm döneminde bile hukuka güveniyorduk. Ülkenin bir hukuk sistemi vardı. Şimdi yaşasaydım o günleri, hukuka o kadar güvenebilir miyim? Gerçekten bilmiyorum.

ic-8

ÖĞRETMENLİKTEN VAZGEÇTİ, GARSONLUK BİLE YAPTI
10 yıllık bir görev süresinin ardından öğretmenlikten vazgeçtiniz, neden?

Açıkta olduğum üç yıllık dönemde kardeşlerimle birlikte ticarete başladık. Bizim ailede ticaretle uğraşan kimse yokken, biz ticarete atılmaya karar verdik. Biraz korkak, biraz ürkek ve çok tedbirli bir şekilde ticaret yapmaya başladık üç kardeş. O dönemde ben ticarete epey alıştım. Ha sadece ticaret yapmadım; ansiklopedi pazarlamacılığı, garsonluk yaptım. O yıllarda Delikliçınar’da Şeytan Pazarı vardı, orada karpuz sattım. Bir kuru temizlemecide kasiyerlik olarak çalıştım. Geçimimi sağlayacak parayı kazanmam geriyordu. Bu da beni ticarete alıştırdı. Bazen “sağolsun Kenan Evren” derim. Bunu benim ticarete girmeme sebep olduğundan söylerim.

Tabi ticarete alışsam da hala kendimi bir öğretmen olarak görürüm. Bana patron, işadamı denilmesini sevmem. Sorulduğunda “öğretmenim” derim. Öğrenmeye de öğretmeye de devam ediyorum. Şirketlerimizde çalışanlara öğretmenlik yaparım. Bunu yaparken de rahatsız olup olmadıklarını sorarım.

ic-2

İLK İŞLERİNİ 1983’TE KURDULAR
10 yıllık bir dönemin sonunda öğretmenliğe noktayı koyup ticarete başladınız. İlk işiniz inşaat malzemeleri satışı yapan bir şirketti sanıyorum. Oradan devam edelim isterseniz…

İnşaat malzemeleri satışı yapan küçük bir dükkandı. 1983 yılında İkinci Ticari Yol’da bir arkadaşımızın şirketini devraldık. Üç kardeş orada inşaat malzemeleri satmaya başladık. Çok büyük sermayemiz yok. Babamın emekli parası, bir de arsası ve biraz tarlası vardı, onları satıp parasını sermaye olarak bize verdi. Çevredekiler babama “Bak bunlar ticareti bilmiyor. Verdiğin paraları batırır” diyormuş. Ama babam onlara aldırış etmedi.

Biz de çok tedbirliydik. Üçümüz de üniversite mezunuyduk. Bu nedenle farklı ticaret yaptık. İçinde bulunduğumuz ticari sistemin yanlışlarını hep görüyordum. Denizli’de “şark usulü ticaret” yapılıyordu. Biz ise “Batı usulü ticaret” yapılmasından yanaydık. Şunu söylemek istiyorum. Bir ürünün fiyatı neyse ondan satılmalı. Sekiz lira diye başlayıp fiyatı pazarlıkla beş liraya çekilmemeli. Biz, ürün beş liraysa onu söylerdik. Müşteri indirim ister, biz yapmayız. Bu nedenle bana “Hoca sen tüccar olamazsın” diyenler vardı. Bunun için bire bir satışın içinde olmadım, hep kenarda durdum. Kardeşlerim ilgilendi daha çok. Ama ben o “Batı usulü ticaret” için çok uğraştım. Yazdım çizdim, kartlar bastırdım. Pazarlık yapan müşteriye Şark ve Batı usulü ticareti anlatan o kartı verirdim. Bakın şimdi bizim sektöre, büyük şirketlerin marketlerine… Pazarlık yapabiliyor musunuz? Üzerinde yazan fiyat neyse o! Bunu pazarlığını yapamiyorsunuz. Hoşunuza gittiyse etiket fiyatından alıp gidiyorsunuz. İşte Batı usulü ticaret bu.

ic-7

PAZARLIK YAPILMASINDAN HOŞLANMIYOR
Bu anlattığınız tam olarak işinizde oturtabildiniz mi?

Bizim sektörde faaliyet gösteren küçük dükkanlarda hala pazarlık söz konusu. Ama biz kendi işyerimizde büyük ölçüde başardık. Tamam büyük market değiliz ama yüzde 80 sağladık. Ürünün fiyatı bellidir. Tüm bunlara rağmen hala daha fiyat tartışması yaptığımız müşteriler oluyor. Arkadaşlar gelip, “Çocuklar şu fiyatı yazdı, daha aşağıya olmaz mı?” diyorlar. Ben de yapabileceğim bir şey olmadığını söylediğimde darılırlar.

ic-3

MAĞAZA YAPMAK ÜZERE ARSA ALDILAR AMA OTEL DİKTİLER
Bu arada yabancısı olduğunuz bir sektöre yönelip otelciliğe başladınız. Farklı bir konsept uyguluyorsunuz. Bu işe nasıl girdiniz?

Ben iddialıyımdır ve yaptığım iş farklı olmalı. Ben öğretmenliği de farklı yaptım. O yüzden devlet bana düşman oldu. Ben, edebiyat öğretmeniydim. Sınıfa girip ders anlatmaya başlardım. Bir süre sonra öğrencilerin uyuklamaya başladıklarını, sıkıldıklarını fark ediyordum. Ben de şiir okurdum, onlara okuturdum. Şiiri konuşurduk. Zaten 12 Eylül döneminde şiir okudum diye sorgulandım, tutuklandım.

Arsayı işimizle ilgili bir mağaza yapmak üzere almıştık. Kardeşim, bir süre sonra öğrenci yurdu veya apart yapalım önerisinde bulundu. Apartı herkes yapmaya başlamıştı, sıcak bakmadım. Yurt çok diye ona da olumlu bakmadım. Aslında yanlış kararmış, Denizli’de yurda ihtiyaç varmış.

Bu arada bize gelen müşteriler bir konaklama sıkıntısında söz edip, farklı bir otel yapılması gerektiğinden söz ediyordu. Bunun üzerine bir butik otel yapma kararı aldık. Fakat şartım vardı. “Farklı olacaksa öyle yapalım” dedim. Kardeşim de kabul etti.

Daha proje aşamasında otelin adını “Şiir” olarak koymuştum. Her yerinde şiirler olması, odalara şairlerin isimlerinin verilmesi gerektiğini söylüyordum. Temel bile atılmadan birçok şey kafamda netleşmişti. Bazı arkadaşlar “Şiir yerine yabancı ağırlıklı isimler önerdi. Ben de “Türkçe isim ve Şiir olacak” ısrarımı sürdürdüm. İnşaat bitip iç düzenlemeye geçildiğinde, her yere şiir tabloları asıyoruz. Ona da karşı çıktılar. Mimarlar bile karşı çıkıyordu. Gerekçelerini “her taraf şiir olursa boğulur” şeklindeydi.

____________________________________________________ 

________________________

 

TUVALETTE BİLE ŞİİR OLACAK ISRARI
Ben ise otelin adının Şiir olacağını, her yerde şiirlerin olması gerektiğini ısrarla anlattım. “Tuvalette, asansörde bile şiir olmalı” diyordum. Öyle de oldu. Tuvaletlerimizde, asansörümüzde, camlarda, koltuklarda, odalarda, yataklarda şiir görürsünüz. Her ay bir şair belirliyoruz ve onun şiirlerini her gün yataklara koyuyoruz.

Bunun faydasını da görüyoruz. Bir arkadaşım anlatıyor. İstanbul’da bir restoranda kulak misafiri olmuş konuşmaya. Yan masadakilerden birisi, “Denizli’de bir otelde kaldım. Tuvalette bile şiir var arkadaş” diyormuş. Bundan, hakkımızda güzel şeyler söylenmesinden gurur duyuyoruz. Farklı bir otel olmasaydık başaramazdık. Bu farklılık bizim başarılı olmamızı sağladı.

Kaç yatak kapasiteli otel?

52 odamız var. Yatak kapasitemiz 112…

ic-5

“HAYATIM ŞİİR OLUR”
Epeydir şiir konuşuyoruz. Odalardan tuvalete her yer şiir dolu. Neden Şiir?

Hani bir konu açıldığında denilir ya; anlatsam hayatım roman olur diye… Ben anlatsam da hayatım şiir olur. Daha lise çağlarımda kitaplarımın arasında, defterlerimde hep şiir parçaları olurdu. Sevdiğim şiirlerin 1-2 dizesi vardır mutlaka. Şiir yazmayı da seviyordum. Bir yarışmada ikinci oldum. Ödül olarak Ahmet Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim isimli kitabı verildi.

Şiir yazma alışkanlığım üniversite yıllarında da devam etti. Zaten bilerek edebiyat bölümünü seçmiştim. Yani edebiyat öğretmeni olmam tesadüfi değil, bilinçli tercihtir. Çünkü zevk alıyordum şiir okumaktan. Ama cezasını da çektim. Şiir okudum diye gözaltına alınıp tutuklandım, hapis yattım. Bilinç altına mı yerleşti bilemiyorum.

Lise ikinci sınıflara giriyordum. Lise-2’de divan edebiyatı vardır müfredatta. Nedim’den, Fuzuli ‘den örnekler verilir. Çok sıkıcıdır, öğrenciler çok sıkılır. Dersin yarısını ana konu olarak divan edebiyatına ayırır, diğer yarısında da şiir okurduk. Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Orhan Veli, Cemal Süreyya gibi şairlerin şiirlerini okurdum. Fakat Nazım Hikmet ve Ahmet Arif öne çıkıyordu.

ic-11NAZIM HİKMET İLE AHMET ARİF OLDU NAZIM ARİF
Hiç unutmuyorum… Sorgumu yapan polis memuru bana “Nazım Arif’in şiirini okuyormuşsun sen” dedi. Ben de Nazım Arif okumadığımı söyledim. Demek ki takip ediliyormuşum. Hangi derste ne okuduğumu biliyorlardı. Ama polisin şiirle, şairle ilgili bilgisi yeterli olmadığından ya da ona söylenen isim Nazım Arif olduğundan inat ediyordu. Ben de onun açığını yakalamıştım. Nazım Arif diye bir şair olmadığını ve onun şiirlerini de okumadığımı ifade ettim. Okudun, okumadım inatlaşması bir süre devam etti. Sonra öğretmenliğim tuttu ve “Okudum ama o Nazım Arif değil. Ben, Nazım Hikmet’in şiirlerini okudum, Ahmet Arif’in şiirlerini okudum” diye ders verdim.

ŞİİR AŞKIYLA BAŞLADI HER ŞEY, OTEL DE ŞİİR OLDU
Derste bu şairlerin şiirlerini okudunuz diye mi tuttular sizi?

Sadece Nazım Hikmet ve Ahmet Arif değil. Birçok şairin şiirini okudum ben. Nedense ikisi öne çıktı. Nazım Hikmet, “yasaklı” idi, ondan. Gerçi yıllar sonra Türkeş bile okudu Nazım Hikmet şiirlerini. Kaldı ki okuduğum şiirlerin ideolojik yanı yoktu. Zaten o yıllarda Nazım’ın komünizmi anlatan bir şiirini okumak mümkün mü? Çünkü kendimi de korumak istiyordum. İçinde yurt sevgisi, insan sevgisi olan şiirlerdi okuduklarım. “Bu Memleket Bizim”, “Davet”, “Karlı Kayın Ormanı” gibi şiirlerdi okuduklarım. Bunları duyan çocukların uykusu açılırdı. İçinde bulunduğumuz otelin adının “Şiir” olması da oradan geliyor. “Şiir aşkıyla başladı her şey” bizim sloganımızdır.

ic-4

KİTAP HEDİYELERİ
Siz edebiyata olan tutkunuzu çevrenizle de paylaşıyorsunuz. Örneğin yılbaşı hediyesi olarak kitap göndermeniz gibi…

Okumayı seven biri olarak teşvik edici her yöntemi deniyorum. Söylediğiniz gibi yılbaşlarında arkadaşlarıma ve dostlarıma hediye olarak kitaplar gönderdim. Bu geleneği otelimizde sürdürüyorum. Bir yayıneviyle anlaşıp toplu alımlar yapıyoruz. Otelimize gelen müşterilere ayrılırken kitap hediye ediliyor. Bu çok hoşuna gidiyor burada konaklayanların. Dört yılda dört bin kitap dağıttık.

ZIT ŞAİR VE YAZARLARIN KABARTMALARI
Birbirine zıt görüşlü yazar ve şairlerin portleri de var otelinizde…

Bunu bilinçli olarak yaptık. Bunları görenler şaşırıyor. İstediğimizde tam da bu zaten. Sanata, şiire önem verdiğimizi, herkesin sevdiği yazardan, şairden bir şeyler bulabileceğini anlatmaktı amacımız. Aldığımız eleştiriler bunu gerçekleştirdiğimizi gösteriyor.

Ayrıca bir kütüphanemiz var. Konaklayanlar hem roman hem şiir türü kitapları bulabiliyor burada. Bir de masa koyduk, isteyen şiir yazabilsin diye. Şiir defteri de oluşturduk. Dileyen yazdıklarını bizimle paylaşıyor. Şiir köşemiz de bulunuyor. İsteyen bu köşeye geçiyor ve kulaklığını takıp şiir dinleyebiliyor.

ic-9

CEVİZ VE NAR BAHÇESİ KURDU
Eğitimcilik, inşaat sektörü, otelcilik… Bunları konuştuk ama sizin bir başka ilgi alanınız daha var, tarım. Tarımcılığa nasıl başladığınız?

Çocukluğum Tavas-Garipköy’de geçti. Toprağı çok seviyorum, üretmeyi çok seviyorum. Farklı olmayı da… Atatürk, barış, çevre konulu takvimleri, trafik sorununu işleyen kartlar; hep farklıydık. Ticaret yaparken de, öğretmenlik yaparken de otelcilik yaparken de ülkemin sorunlarıyla ilgilendim. Ülke sorunlarını dert edindim. İnsanımızın sorunlarını dert edindim. Böyle bir huyum var benim. Tarıma da böyle başladım. Toprağı seviyorum ve iyi bir şey yaparak örnek olalım istedim.

Bunun sonucunda da Beyağaç’ın Karayayla Mahallesi’nde bir arkadaşımın arazisi vardı. 7-8 yıldır ekilip dikilmemiş. buradakilerin yüzde 90’ı Denizli, Aydın ve çevre illere göç etmiş. Karayayla zaten mezra, üç ayrı mahalleden oluşuyor. Benim tanıdığımın arazisi Yarankuyu’da. Yaklaşık 40 dönüm bir arazi. Bana, “Abi en toprağı seviyorsun. Burayı size vereyim. Çam fidanları dikelim” dedi. Ziraat mühendisi arkadaşlarla araziye gittik. Onlar ceviz dikmemi önerdi. Yer hazırlandı, etrafı çevrili derken birkaç yıl geçti. Bu arada bizim gelip gittiğimizi gören ve ceviz dikeceğimizi öğrenenler, “Adam Denizli’den gelip buraya ceviz dikecekmiş. Demek ki burada ceviz iyi oluyormuş” diyerek, benden önce dikip yaptılar.

Genç bir ziraatçi vardı, köylülere yardım etti. Ücretsiz ceviz fidanları ve teşvikten yararlanmalarını sağladı. Dekar başına 250 lira aldılar. Oysa o tarlala öyle duruyordu. Köyün muhtarı bana teşekkür etti. Köylülerin yavaş yavaş geri dönmeye başladığını, arazilere ceviz dikildiğini anlattı. Artık Karayayla’da bin dönümü bulmuştur ceviz bahçeleri.

Ürün almaya başladınız mı?

Hayır, daha başlamadı. 7-8 yılı buluyormuş ürün vermesi Önümüzdeki yıl olur diye bekliyoruz. Artık bahçe tamam, hasadı bekliyoruz.

Bir de nar bahçeniz var değil mi?

Vardı… artık yok diyebiliriz, köklüyorum. Şöyle: Ben, Denizli’de nar bahçesi oluşturan ilk grubun içinde sayılırım. Türkiye’de tarım çok kötü gelişiyor. Üretici eziliyor, tüccarın insafına bırakılıyor. Beni bile kandırdılar. Birkaç tüccarda param kaldı. Tüccara ürünü verirken çek, senet isteyemiyorsunuz. Hatta tersi durumlar oluyor. Örneğin kilosu 1 liradan anlaşıyorsunuz. Tam hasat zamanı gelip, “fiyatlar düştü, 50 kuruşa verirseniz alırım, değilse almam” diyor. Siz de çaresiz “evet” demek durumunda kalıyorsunuz. Tamamen üretici, tüccara teslim durumda. Üreticinin ögülü olmadığı ortamda bunun değişmesi de mümkün değil. Şu son soğuklardaki don olayı bahçeye büyük zarar verdi. Ben de köklemeye başladım.

ic-6

ESAT BOZBIYIK KİMDİR?
1959 Tavas-Garipköy doğumlu. İlkokulu Garipköy’de, ortaokulu Tavas’ta okudu. Denizli Lisesi’ni bitirdikten sonra, Yükseöğrenimini İzmir Dokuz Eylül Buca Eğitim Enstitüsü’nde yaptı ve 1979 yılında mezun oldu. 10 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra ticarete atıldı. Halen kardeşiyle birlikte bir otelin sahibi, inşaat malzemeleri satan bir işyeri var. Tarımcılıkla da ilgileniyor.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı