REKLAMI GEÇ

DENİZLİ’DE HALK AYAKLANMASI

16 Kasım 2012 Cuma

 

Osmanlı Devleti Hazinesi’nin en büyük geliri, savaşlar sonrası işgal edilen topraklardan elde edilen ganimetlerden ve haraca bağlanan ülkelerin ödedikleri zorunlu vergilerden oluşmakta idi. Bunların dışında, halktan toplanan vergiler de, yerel yöneticilerden arttığı kadarıyla, Hazine’ye girerdi. Osmanlı Ordusunda savaşanlar ganimetlerden paylarına düşeni, bulundukları konum ve yaptıkları işin önemi oranında, kişisel gelir olarak alırlardı.

17. yüzyıl Avrupa’sında yaşanan Aydınlanma Çağı’nın ardından, Batı dünyası 18. ve 19. yüzyıllarda Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirdi. Bu oluşum, Osmanlı’nın askeri başarılarının son bulmasının nedenlerinden biridir. Osmanlı Devleti, giriştiği savaşları kaybetmeye başlayınca, Yeniçeri Ordusu beklediği ganimetlere ulaşamıyor, Devlet Hazinesi de boşalmaya başladığından asker geçim sıkıntısına düşüyordu. Geçim sıkıntısının ardından “kazan kaldırma” adı verilen isyanlar sık sık yaşanmaya başlanmıştı.

19. yüzyıla girildiğinde, Osmanlı Devleti’ni yönetenler, Batı Alemi’nin üstünlüğünü kabul ederek, devletin ordusunu, hukuk sistemini, eğitim sistemini, toplumun yaşam biçimini değiştirmeye karar verdiler. Yeniçerilerin isyanlarından bıkan Devlet, 1826 yılında, bu kurumu ortadan kaldırdı ve Batı Avrupa ayarında düzenli bir ordu kurma girişimini başlattı. 1839 yılında, Tanzimat Fermanı ile de, Osmanlı’nın devlet ve toplum düzeninde yapacağı yenilikler tüm dünyaya ilan edildi.

Tanzimat, kelime anlamı ile “tanzim etme, düzenleme” demekti ve daha güçlü bir devlet yaratarak bütün ülke yönetiminde Merkezi Yönetim’in iradesini etkin kılma hedefine yönelikti. Bu nedenle, idari ve mali alanda kapsamlı bir merkezileşme programı devreye sokuldu. Eyalet sisteminden Vilayet sistemine geçilirken, yerel yönetime önem veriliyor gibi gözükse de, aslında, tüm yetkilerin merkezde toplanması hedefleniyordu. Tasarlanan bütün bu programların uygulanabilmesi için hazineye para gerekiyordu. Bu paranın sağlanması için ise, öncelikle, merkezin gelirleri artırılmalıydı. Vergi sistemi yeniden ele alındı. Böylece, maliye alanında yapılacak değişiklikler, Tanzimat’ın temelini teşkil etti.

Vergi toplayıcıları (mültezimler) yöre halkını ağır şartlarda vergi yükü altında ezme yoluna gitmekte, yapılan iyileştirme politikaları daha ağır koşulları beraberinde getirmekte, zaman zaman halk bir araya gelerek veya bir önderin etrafında kenetlenerek yönetime karşı ayaklanmaktaydı.

O güne kadar yerel vergi gelirlerini yöneten ve yönlendiren yerel güç sahipleri, merkezi yönetimin ipin ucunu tamamen ele geçirmesinden elbette memnun kalmadılar ve merkezi yönetim ile yerel güç sahipleri arasında bir çatışma kaçınılmaz hale geldi. Bu çatışmanın en çarpıcı örneklerinden biri de Denizli’de yaşandı. Yerel güç sahiplerinin önderliğinde silahlanan halk ayaklanarak, isteklerini merkezi yönetime, yani Padişah’a, kabul ettirmeye çalıştı.

Aslında Tanzimat Fermanı’nın ilanından 10 yıl kadar önce, Aydın’da bir ayaklanma olmuş, Atçalı Kel Mehmet adında gözü pek bir yiğit, merkezi yönetime isyan etmiş, 1829 yılının son üç ayı boyunca Aydın vilayetinin yönetimini ele geçirerek mühür bastırıp, hüküm sürmüştü.

Atçalı Kel Mehmet, yoksulları ve düşkünleri koruma amacı ile, halka vergi ödememelerini söyledi. Gerçek bir halk isyanı olan Atçalı Kel Mehmet ayaklanması’nı gerçekleştirenler, zeybekler, yörükler, şehir esnafı ve fakir halk kitleleri idi. Denizli’de yaşanan isyanın, eşraf önderliğinde, yani değişik nitelikte ortaya çıkmış olmasına rağmen, Atçalı Kel Mehmet olayından etkilenip cesaretlendiği, inkar edilemez bir gerçektir.

19.yüzyıl başlarında Denizli, bir yandan Aydın’a, bir yandan da Menteşe’ye (Muğla) bağlı bir kazadır. Aslına bakılırsa, o dönemde, Denizli’nin yönetiminde bir yetki kargaşası bulunduğu söylenebilir. 1831 yılında askerlik ve vergi yükümlüsü olan erkek nüfusunu tespit etmek üzere yapılan nüfus sayımına göre Denizli merkez kazasının toplam nüfusu, 7 bin 845’dir. Bu nüfusun %96’sı Müslümanlardan oluşmaktadır.

Tanzimat sonrası oluşturulan İl Meclislerine seçilebilmek veya seçmen olarak oy kullanabilmek için vergi mükellefi olmak, devlete vergi vermek şarttır. Yani, o dönemde Osmanlı, vergi vermeyene, seçme veya seçilme hakkı tanımayarak, vergi vermeyenlerin toplum yönetiminde söz sahibi olmalarını engellemektedir.

Tanzimat ile birlikte yapılacak yeni düzenlemelerle, eskiden görülen yanlışlıkların, kötü uygulamaların ortadan kaldırılacağı, üretimin artırılacağı, bundan dolayı da daha yüksek miktarda vergi toplanacağı varsayılıyordu. Ama, evdeki hesap çarşıya uymadı ve memleketin birçok yerinde tam tersi oldu. Devlet maliyesi, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma gerçeği ile karşı karşıya kaldı.

Tanzimat Fermanı sonrası, 1840 yılında, Denizli’ye yönetici (o günkü tanımı ile Muhassıl) olarak atanan Tavaslızade Osman Ağa’nın yaptığı zulüm ve baskıları, vergi uygulamalarındaki adaletsizlikleri gerekçe göstererek ayaklanan iki binden fazla silahlı halk, Zaptiye Konağı’nı kuşatıp işgal etmiş, Tavaslızade’nin vergi toplayıcısı adamlarını, “Tavaslı tarafından gönderilen adamları tanımıyoruz ve onların vergi toplamalarını kabul etmiyoruz. Israr ederlerse öldürürüz” diyerek gerisin geriye ve elleri boş göndermiştir.

İstanbul’a da bir mektup yollanarak, “Tavaslı Osman’ın zulmü, tüm halkı perişan etmiş, malımızı mülkümüzü mahvetmiş, bizleri yalınayak başıkabak orta yerde bırakmıştır” denilmiştir. Denizli halkı, Osman Ağa’yı emlak yazımında haksızlık yapmak, aşırı miktarda peşin vergi almak, mirasçısı olmayan tarlaları satıp zimmetine para geçirmekle suçluyordu. Ayrıca, köylerde kendisine ait tarlaları fakir köylülere zorla ektirip biçtirerek ve onları köle gibi çalıştırarak zulüm yaptığı konusu da önemli bir diğer suçlama idi.

Denizli merkezde başlayan isyanın Sarayköy ve Buldan’a da sıçraması üzerine Menteşe (Muğla) Vilayeti yöneticisi (o günkü tanımıyla Ferik) Arif Paşa, olayları incelemek ve isyancıları yatıştırmak üzere adamlarını Denizli’ye gönderir. Ancak Arif Paşa’nın adamları, ayaklananları isyandan vazgeçireceklerine, onları haklı görüp, isyancıların safında yerlerini alırlar. Ardından, Aydın yöneticisi Kamil Paşa, olayları incelemek üzere meclis üyelerinden bazılarını Denizli’ye gönderir. Ayaklanmayı inceleyenler, Denizli halkının bu direnişte son derece kararlı olduklarını, “Osman Ağa’yı istemeyiz, eğer gelir ise topluca savaşırız” dediklerini Kamil Paşa’ya iletirler. Yapılan görüşmelerde, ayaklanmayı başlatanlar, Aydın’ın veya Muğla’nın ayaklanma olayı ile ilgili vereceği kararları tanımayacaklarını, sadece İstanbul’un kararına rıza göstereceklerini belirtirler.

Kamil Paşa, Denizli’deki ayaklanmayı İstanbul’a aktarırken, bu olayın diğer kazalardaki vergi toplanmasını zorlaştırdığını belirtir. Ayrıca, Denizli halkının direnişi sürdürmeye kesin kararlı olduğu, bu nedenle isyanı bastırmak için zor kullanmaktan başka çare olmadığı yazılır. Ancak, askeri güç kullanılmadan, yapılan görüşmeler sonucu, Denizli yöneticilerinin görevden alınacağı sözü verilerek olayların yatışması sağlanır. Bu arada, “ne olur ne olmaz” denilerek ayaklanmanın tekrarlanmasını önlemek amacıyla, iki tabur asker İstanbul’dan yola çıkarılıp, Denizli, Aydın ve Muğla taraflarında konuşlandırılır.

Olayların yatışmasından sonra İstanbul’da yapılan yargılama sonucu, Denizli Muhassılı ve diğer ilgili memurlar kabahatli bulunarak görevden alınmış, isyanın elebaşıları olarak görülen Hacı Çakıroğlu Hacı Mustafa bir sene müddetle Bozcaada’da, İl Meclisi üyesi Baklan’lı Abdibeyzade Emin Bey de bir sene için Sakız adasında zorunlu ikamete mahkum edilmişlerdir. Tavaslı Osman Ağa, daha sonra, “Zimmetine para geçirmek, adam kayırmak, yolsuzluk yapmak ve gayri hukuki yollarla halkın topraklarına el koymak” suçlarından yargılanacaktır.

Sakız adasındaki bir yıllık sürgünün sonunda, 1842’de, “memleket işlerine karışmamak” şartıyla Denizli’ye dönmesine izin verilen Abdibeyzade Emin Bey, kısa bir süre sonra eski siyasi etkinliğini tekrar kazanır. Halk, yargılanıp mahkum edilen ayaklanmanın önderlerinden Emin Bey’i İl Meclisi üyeliği’ne tekrar seçerek, kendi temsilcisine sahip çıkma cesaretini gösterir.

Yöneticilerin yaptığı zulümden ve adaletsizlikten illallah diyen Denizli halkının silahlanarak ayaklanması, çevre kazalarda da ses getirmiş, yönetici zulmüne ve vergi adaletsizliğine karşı halkın uyanışına katkıda bulunmuştur. Bu ayaklanmanın, bir başka önemli özelliği de, Denizli halkının, Denizli’nin idari ve askeri yönden bağlı bulunduğu Aydın Ferik’i Kamil Paşa’ya veya Muğla Ferik’i Arif Paşa’ya itibar etmek yerine, merkezi hükumeti kendilerine muhatap almaları ve sadece İstanbul’da mahkeme olunabileceklerini merkezi yönetime kabul ettirmiş olmalarıdır.

Denizli’de, 1840 yılının ortalarında başlayan ayaklanma hareketi, aralıklarla, yirmi yıl kadar devam eder.1852 yılında İl Meclisi üyelerinin belirlenmesi aşamasında yine olaylar çıkar, ölümler olur. Abdibeyzade Emin Bey, daha önce olduğu gibi, azmettirici olarak yargılanır. Mahkeme, Emin Bey’i suçsuz bulsa da, merkezi yönetim tarafından, bir daha Denizli merkez kaza sınırları içine girmemek şartıyla, Baklan’daki çiftliğinde oturmaya mecbur eden kararını bildirir. Bu arada Denizli merkez kaza yöneticileri de yönetimde başarılı olamadıkları gerekçesi ile görevden alınmaktan kurtulamazlar. Merkezi yönetim, “hem nalına hem mıhına” anlayışı içinde, hem ayaklanma olaylarına önder olanları, hem ayaklanmayı bastıramayan yöneticileri cezalandırarak halkın yatıştırılmasını temin etmeyi bir politika olarak benimser.

Yorumlar

MÜCAHİT OYAMAK   -  Bağlantı 2 Ocak 2013, 11:06

Hüsamettin Bey,bir Tavas’lı olarak bu yazınızda biraz memleketçilik yapmışsınız gibi geldi bana.Siz aslen Baklan’lı olduğunuz için Abdibeyzade Emin Bey’i bayaa bir övmüşsünüz,yazınızı okuyan bu şahsı Denizli’nin kurtarıcısı milli bir kahraman zannedecek.Bizim bildiğimiz,Sultan II. Mahmut’un eşkiya takibi,vergi tahsili gibi konularda her türlü yetkiyi verdiği Tavaslıoğlu Osman Ağa’yı da “Tavaslı Osman” diyerek biraz küçümsemişsiniz gibi sanki.Denizli halkında para ve şahsi menfaat konuları her zaman en ön planda olmuş bir konudur.Demirci Mehmet Efe olayında da para ve menfaat gerçeğini görebiliyoruz bence.Bunları da Denizli’deki samimi vatansever,konuksever halkı tenzih ederek söylüyorum.Denizli’deki vergilere karşı çıkan gerçekten “Denizli’nin fakirleri mi” yoksa “zenginleri mi” bu konuyu da bir araştırmakta fayda var bence.Bu olay Atçalı Kel Mehmet Efe’nin olayı ile de çok fazla örtüşmemektedir, çünkü o olay,halkın bütün kesimlerini içine alan gerçek bir halk ayaklanmasıdır.Artı bu “Tavaslı Osman” ile Baklan’lı Abdibeyzade Emin “BEY” ‘in günümüzde de temsilcileri vardır herhalde,sizce…

zafer   -  Bağlantı 18 Aralık 2012, 09:36

Bilgilendirmeleriniz,araştırmalarınız için çok teşekkürler Hüsamettin Bey.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı