REKLAMI GEÇ

“ARITILMIŞ SUDA BALIK YETİŞTİRECEĞİZ”

14 Kasım 2014 Cuma

denizli-olmeye-yatan-nehir-menderes-kucuker-curuksu-kirlili-aritma-yasar-tok-h

Fabrika sahasındayız. Arıtmaya doğru gidiyoruz. Merak ettim, fabrikanın üzerine oturduğu arazi genişliği acaba ne kadar? “70-75 bin m² arasında” diye yanıtlıyor Mustafa Bey. “Kapalı alanımız 50 bin m² civarında” bilgisini ekliyor.

Erkan Çelen arıtmada bize yetişiyor. “Hangi taraftan anlatmaya başlayalım arıtmayı?”“Atıksu girişinden başlayabiliriz” diyorum.

Duvarlarına çeşitli uyarı ve bilgi levhaları asılmış arıtma tesisinin. Görmek istediğimiz ilk yer burası. Fabrikanın arkasında, DSİ kanalının geçtiği sınıra inşa edilmiş. Fiziksel, biyolojik ve kimyasal arıtma olarak projelendirilmiş bir tesis. Çevreleyen toprak kaldırımda çiçek yetişiyor. “Arıtma tesisi suyu ile yetiştirdiğimiz çiçekler bunlar işte, yaz başından beri duruyor” diyerek çiçek tarhını gösteriyor Mustafa Bey. Ekliyor, “inşallah iki yıl içinde aynı suyu yeniden kullanım suyu olarak depolayacağız.”

Tesis oldukça derli toplu inşa edilmiş. Sonradan şirketin çevre danışmanı Tarık Tümbal’dan aldığımız bilgilere göre günlük kapasitesi 5500 m³/gün olarak projelendirilip uygulanmış, ama şimdiki kullanım miktarı daha düşük. “Her gün aynı miktar olmamak kaydıyla” diyor Tarık Bey, “3.750-4.000 m³/gün civarında bir arıtma gerçekleşiyor. Bu miktar hafta sonu düşmekle birlikte çalışmaya devam ediyor, kapatılmıyor.”

Bu soruyu gezdiğim arıtma tesislerinin tümünde soruyorum çünkü çeşitli defalar verilen bilgilere göre böyle bir tesisin çalışmasının örneğin 24 saat durması demek, pek çok değerin yok olması anlamına geliyor. Geçen hafta Organize Sanayi atıksu tesisi müdürü İbrahim Ereşme, “Arıtmanın beyni havalandırma holü dediğimiz bölümdür. Orada mikroorganizmalar bakterilerle çatışır. Eğer siz 6 saatten fazla oksijeni keserseniz anorganik ortam oluşur.Akşam oldu, gece karardı ben kapatayım 12 saat çalışsın yeter olmaz, olmamalı. Sabahleyin tekrar start yaptığınız zaman o bakteri anında canlanamıyor. 15-20 gün tekrar devir daim yaparak bunu canlandırmanız gerekir” demişti. O nedenle arıtma tesisi eğer çalışacaksa bunu sürekli olarak faal tutmak gerektiği anlaşılıyor.

1

“BİZİM PROSES FARKLI”
Arıtma girişinden buharlar çıkıyor. Mustafa Bey, “suyun direk işletmeden gelen girişindeyiz, o nedenle buharlaşıyor” diyor. “Burası yaklaşık 6 metre derinlikte” diyerek bilgi vermeye devam ediyor. Bu arada bir başka teknik görevli arkadaşın verdiği bilgiler geliyor. “Yaşar Bey yalnız bu proses diğerlerinden farklı. Bu projeyi yapmadan önce çeşitli firmalarla görüşüp araştırdık. Proses akışını da değiştirerek ek önlemler oluşturduk. Şimdi siz buradan göremezsiniz. Daha etkin oldu.” (Proses: bir hammaddenin-burada kirli suyun- işleme girişinden çıkışına kadar devam eden süreç. Kısaca sanayide kullanılmış atık kirli suyun temizlenme esnasında uygulanan işlemler bütünü.)

Fotoğraf çekmek istiyorum. Oldukça uzun bir dinlendirme havuzu uzanıyor önümde. Havuz korkuluklarına çıkıp fotoğraf çekiyorum, “aman dikkat edin, buraya böyle çıkmanız uygun değil” uyarısı yapılıyor arkamdan.

Erkan Bey işleyişi anlatmaya başlıyor. Çöktürme süresi 6 saat kadar devam ediyormuş, 1-2 saat kadar da dinlendirme süresi ayrılıyormuş. Ph değerlerini merak ediyorum, değerler 7 civarında seyredermiş. Fazlası Bakanlık kriterlerine uygun değilmiş.

Bir süre daha oyalanıp iniyor ve havuzların başına geliyoruz. İki havuzun ortasından uzanan yürüyüş alanını sonuna kadar kat edip fotoğraf çekerken Erkan Bey anlatmaya devam ediyor. “Burası 2500’erlik iki havuzdan oluşuyor. Arıtılmış suyu burada dinlendiriyoruz. Toplam kapasitesi 5500 ton. Herhangi bir arıza durumunda burası 6-7 saat fabrikanın atığını kaldırır. İş güvenliği ve çalışan sağlığı konusunda ödül aldık. Bu konuda çok hassasız. Biraz önceki uyarıyı o nedenle yaptık.” “Peki bu ödüllerle ilgili berat ya da belge var mı?”,varmış. “Size biz kopyalarını verelim” diyorlar.

3

ARITILMIŞ SU ÇÜRÜKSU’YA VERİLİYOR
Devamında teknik bilgiler alıyoruz. Atık tesisinde çamur çöktürme süreci, bunun transferi, temizlenmiş atıksuyun tahliyesi vb. Suyun rengi diyecek oluyorum, “Kimyasal çöktürmede renk verimi alamazsınız, dinlendirip havalandırmanız gerekiyor. Tüm işlemler bittikten sonra su deşarj kanalına gelir. Burası deşarj kanalımız. Ölçüm için numuneler de buradan alınır. Zaten akreditasyonlu laboratuvarlar her onbeş günde bir gelip numune alır ve analiz sonuçlarını bizden önce Çevre İl Müdürlüğü’ne verir” diyor Erkan Bey.

Mustafa Bey deşarj suyunun rengine birlikte bakalım diyerek bir plastik bardak ve su alım kabı istiyor. Bir bardak su çekip bardağa alıyoruz. Ben fotoğraflıyorum. Biraz ileriden yeniden alıyor, bakıyoruz. Suyun rengi, bir hafta önce Organize Sanayi’de gördüğüm su rengiyle hemen hemen aynı tonda.

“Deşarj ettiğimiz su buradan geçiyor.” Hemen çitlerin bitişiğinden, çevre yolunun yanı başından akan DSİ sulama kanalı var, suyu altından Çürüksu’ya deşarj ettiklerini belirtiyorlar. “DSİ’nin haberi var mı?”, varmış. Zaman zaman gelip ölçümleri onlar da kontrol ediyorlarmış. Arazi ve bahçe sulamasında kullanılıyormuş.

Tam o esnada Çevre İl Müdürlüğü’ne akredite olmuş bir laboratuvarın aracı yanaşıyor deşarj kanalına. Görevli personel örnek alıp şişeliyor, etiketleyip kaldırıyor. Fotoğraflarken bilgi alıyorum, biraz önce anlatılan prosedürü izliyorlarmış. Sonuçları da Çevre İl Müdürlüğü’ne gönderiyorlarmış.“Aldığınız numune korumada mı?” “Evet” diye yanıtlıyor görevli eleman. Korumalıymış ve birkaç ay özelliklerini yitirmeden korunabilirmiş. Ama zaten bir-iki saat içinde laboratuvara ulaştığı için böyle bir sorun çıkma olasılığı da yokmuş.

2

BİZ NEREYE BAKIYORUZ?
Atık arıtma tesislerinin ortak bir özelliği var. Arıtılmış suyu belli kriterler çerçevesinde temizlemek ve deşarj etmek. Dünyanın en iyi sistemi de olsa işlevi bu. Fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçler de olmazsa olmazı. O nedenle buraya kadar kayda değer bir şey bulamazsınız. Asıl önemlisi bundan sonra başlar. Gözleyip izleyecekseniz, sonrası süreçlerin nasıl planlandığını öğrenmeyi önemsemelisiniz. Deşarj nereye yapılıyor, bu deşarj noktası kullanım ya da sulama kanalına karışıyor mu? Arıtılmış suyun değerlendirmesi konusunda başka bir planlama mümkün mü? Biraz daha geri dönelim, işletme çıkışındaki kirli su hangi aşamalardan geçerek kirleniyor? Boyahanedeki fiziksel ve kimyasal çalışma ortamı nasıldır? Boya kimyasalları dışındaki kirleticiler neler ve bu kirleticiler için önlem alınıyor mu?… Elbette en önemlisi de iş ve çalışma güvenliği çerçevesinde bu suyun insanla teması var mı? Bu tür sağlık sorunları için ne gibi önlemler alınıyor?

8

Benim asıl bilmek istediğim bunlardı. Küçüker’i gezerken tüm aşamaları ihtiva eden bir üniteler dizisini izledik. Atık depolama, enerji santrali, boyahane, baskı bölümü, laboratuvar, deneme-test-yıkama vb. bölümleri, kontrol, yönetim ve planlama birimleri. Bu gezi bize önemli bir deneyim sağladı. Çevresel etkilerden arındırılmış bir sanayi ünitesinin nasıl olması gerektiği ve bunun maliyet-projelendirme süreçlerinde nelerin göze alınması gerektiği konusunda fikir sahibi olduk. Ve bir kez daha gördük ki, çevre konusu bir işletmenin asla ikinci planda ele almasına göz yumulacak kadar önemsiz bir konu değil. Aksine insan sağlığından başlayarak iş verimliliği, pazarlama ve tüketim zincirinin son halkasına kadar takip edilmesi gereken bir bağlantılar bütününü kapsıyor.

6

KISA BİR ARA!
Karl Marx yarım kalmış dev yapıtı “Das Capital”in ilk cildinde emek-değer ilişkisini incelerken, meta için “kristalize olmuş emek” kavramını geliştirir. İşte o kristalizasyon belki Marx’ın değinmediği ama doğal olarak anlaşılabilecek olan biçimiyle ne kadar ‘temiz’ kalabiliyorsa, kaliteyi de o ölçüde içkinleştiriyor demek mümkün. Çevre alanı, “Das Capital”in yazıldığı 19.yüzyıldaki üretim ilişkileri çerçevesinde önemsizmiş gibi görünse de, yaşadığımız yüzyılda hiçbir biçimde telafisi olmayan sonuçlar doğurmaya devam ediyor. Bu durumu başka bağlamlarda henüz 18.yüzyıl sonlarında inceleyen Thomas Malthus oldu. Türkçeye 200 yıl sonra “Nüfus Sorunu” adıyla çevrilen “An Essay on The Pinciple of Population” adlı yapıtını yazarken tüm Fransız taşrasını adım adım gezdi, oralardaki sefaleti inceledi. Malthus, iş, eşitsizlik, doğal yaşamın yok oluşu vb. konularında David Ricardo’nun toprağın paylaşımı ve toprak rantı konusundaki görüşleriyle örtüşen sonuçlar bulguladı.

Özetlediğimiz ekonomi kuram ve tarihi bilgilerini entelektüel gevezelik olsun diye değil, konunun aslında çok daha köklü bir tartışma geçmişi olduğunu belirtmek için aktardık. Bu nedenle Büyük Menderes suyolu bağlamında çevre konusuna odaklanan yazılarımızın yeni bir şeymiş gibi algılanması doğru değil. Biz bu günün gerektirdiği çevre duyarlığının sadece bir yansıtıcısı olmaya çalışıyoruz o kadar. Ve o nedenledir ki, iş verimliliği için önsel olanın çalışma yaşamı koşulları olduğuna inanıyoruz. Burada gözlemeye çalıştığımız şey bir yandan fiziksel olarak su, suyun arıtımı vb. iken, diğer yandan büyük ölçekli(yaklaşık 1000 kişilik istihdam sağlayan) bir işletmenin iş yaşamı konusundaki duyarlıklarını algılamaya çalışmak oluyor. Bunun gündelik yaşama olduğu kadar, toplumsal örgütlenmeye ve doğal yaşam koşullarının korunmasına, (emek dahil) doğal değerlerin kayıp-kazanım faktörlerine etkisinin neler olduğunu anlama çabası oluyor.

4

5 MEGAVATLIK SANTRAL
Laboratuvar elemanlarını yolcu edip gezimize devam ediyoruz. Yürüdüğümüz yolun solunda atık depoları sıralanmış. Atıklar sınıflanarak bölümler halinde biriktiriliyor, daha sonra bertaraf edilmek üzere sırf bu işi yapan şirketlere gönderiliyormuş. Kimyasal bidonları ayrı, kağıt atıkları ayrı, kumaş atıkları ayrı, teknolojik atıklar ayrı yerde. Pil, akü, elektrik malzemeleri ise yılda iki kez İZAYDAŞ’a gönderiliyormuş. (İZAYDAŞ, İzmit’te kurulu katı atık yönetimi yapan İzmit Büyükşehir Belediyesi çevre kuruluşu.)

Önümüzde yükselen yapıyı gösterip, “bakın baca dumanına, renginin farkında mısınız” diye soruyor Mustafa Bey. Hafif, beyaz bir duman yükseliyor. Sonra dönüp uzaktaki bir fabrikayı göstererek “işte bu dumanlara da bakmanız ve karşılaştırmanız lazım” diye ekliyor. “Kullandığımız kömür, olması gereken değerlere uygundur. Arada eksildiği zaman zorluk yaşamıyor değiliz ama bunu da bir biçimde aşıyoruz.” Toplam 5 megavatlık bir üretim kapasitesi var. İşletme, elektrik ihtiyacının bir bölümünü buradan karşılıyor.

10

“BOYAHANEMİZDE ROBOTLAR ÇALIŞIR”
Fabrika gezimizde gördüklerimiz çok ilginç değil. Boyahanede boyalar tümüyle otomatik bir sistem kullanılarak hazırlanıyor. “Burası otomatik sistemle çalışır” diyerek bir asma katı gösteriyor Mustafa Bey. “Ne kadar boya lazımsa o kadar boya gönderilir. Bu hem fazla atık çıkmasını önler, hem de boyama işlemi ihtiyacının ekonomik olmasını sağlar. Kaç gram boya kullanılacaksa o kadar boya çıkar. Tamamıyla robot sistemiyle çalışır, hiçbir işçinin boya ile teması olmaz.”

Üretim bandından kumaşlar geçip baskıya hazırlanıyor, baskı bölümünde baskılar yapılıyor, ileride başka bir bölümde 11dijital baskı tekniği ile kumaş üzerine baskı yapılıyor. “Bizim kullandığımız bu teknoloji aslında geleceğin kumaş baskı teknolojisi” açıklaması geliyor Mustafa Küçüker’den. Sonra duvarda asılı büyük boy bez panonun önüne geçiyor fotoğrafını çekiyorum. Kontrol planlama bölümünü geziyor, laboratuvara geçiyoruz. Burada çeşitli analizler yapılıyor. Duvardaki çerçeve içinde Marks&Spencer tarafından verilmiş akreditasyon sertifikasını gösteriyorlar. Fotoğraflıyorum. “Laboratuvarımız” diyor Mustafa Bey, “dünyanın en önemli kurumlarından biri tarafından sertifikalandırıldı. Bu bizim ihracatımız içinde çok önemli. Hangi ülkeye ihracat yaparsak yapalım, bu sertifikayı sorarlar.” Yanındaki bölümler ise yıkama denemeleri ve testlerin yapıldığı birimler… Yıkama denemeleri bölümündeki çeşitli boy ebat ve teknolojik özellikteki makineleri Erkan Bey açıklıyor. “İhracat yaptığımız ülkelerin yıkama makinelerinde testlerimizi yapıyoruz. Zaten onlar da bunu istiyor. Kendi teknolojilerine uygun mu diye bakıyorlar. Sürtünme, yırtılma, solma; bu testlerin tümünü aynı sıcaklıkta, aynı nemde ve şartlarda yapabiliyoruz.”

5

KOSTİK GERİ KAZANIM ÜNİTESİ
Mustafa Bey’in özellikle göstermek istediği bölümlerden biri kostik geri kazanım bölümü. “Kullanılan kostik buraya geliyor ve %80’i yeniden geri kazanılıyor. Bunu kesinlikle doğaya vermiyoruz. Geri kazanım doğanın kazanımı olduğu kadar, bizim içinde ekonomik bir kazanım. Bu sistem Denizli’de yok. Gelip bizim sistemimize bakıyorlar. Biz gelip görmelerine izin veriyoruz. Kursunlar, bundan ekonomi ve çevre kazançlı çıkar, biz göstermekle bir şey kaybetmeyiz.”
Sessiz, geniş ve beyaza boyalı bir hole çıkıyoruz. “Eh birer çay içeriz artık değil mi” diyor Mustafa Bey. İçeriz. Neredeyse 1.5 saattir geziyoruz. Çıktığımız holün duvarları kumaş üzerine fotoğraf baskı uygulaması yapılmış büyük ebatlı örneklerle donatılmış. Kenarda piknik tipi oturaklı ahşap masalar dizili. İşçiler burada dinlenir, sigara-çay molasını burada geçirirlermiş. Hoş ışıklı bir ortam, dinlendirici.

________________________________________________________________

FC_Sonbahar_denizlihhbr_450x150px-04

 

________________________________________________________________

ÇAY FASLINDA KONUŞTUKLARIMIZ
Fabrika içindeki gezi noktalanıp yeniden Mustafa Bey’in ofisine çıkılıyor, çaylar söyleniyor. Biraz daha konuşalım ve geziye nokta koyalım istiyorum.

Konuşmaya Mustafa Bey başlıyor. “Biz” diyor “gelecekte organik üretim yapacak projeler üretiyoruz. Bu konuda bir sertifikamız var. Bizdeki bu sertifikayı kullanmak isteyen firmalar bile var.” Ben “kiralanan mühendis diploması gibi mi” diye soruyorum, “değil” diyor. “O örnek çok kötü tabi.”

Peki Organik tekstil üretimi nedir? Hammadde üretiminden itibaren doğal koşulların korunması, örneğin tarım kimyasallarının pamuk üretiminden uzak tutulması vs. örnekler veriliyor.

Sözü atık tesisinin maliyetine getirip soruyorum, “2 milyon civarında bir maliyeti oldu bize” diyor Mustafa Bey. Devam ediyor, “Küçüker Tekstil’in her zaman hazır olması gerekiyor denetimlere. Bu Çevre İl Müdürlüğü’nün denetimiyle sınırlı değil çünkü. Ürettiğimiz mallarımızı ihraç ettiğimiz ülkelerde aynı denetimleri yapıyorlar. Kalite kontrol sadece malla sınırlı kalmıyor, çevre değerlerini de kontrol ediyorlar. Üstelik bunu kendi bağımsız firmaları eliyle yapıyorlar.”

7

MERKEZİ ARITMA OLABİLİR Mİ?
Son bir soru soruyorum Mustafa Bey’e, “Sanayi bölgesinde çok sayıda küçük ve orta ölçekli işletme var. Bunların içinde atık kirli su deşarj eden firma sayısı az değil. Tümünü bir ortak arıtmaya bağlamak mümkün değil mi? Küçüker kendi arıtmasını yaptı çünkü bunu zaten yapmak zorunda. Peki diğerleri ne olacak? Yönetmeliklerin öngördüğü sayıdan daha az insan çalıştırdıkları için kapsam dışındalar. Ama bu nehir kirleniyor ve giderek kirlilik önüne geçilemez bir hal almakta. Tümü için böyle bir çözüm projesi önerilemez mi? Büyükşehir arıtması atıkları nasıl toplayabiliyorsa, buradaki atıksular da aynı biçimde toplanıp merkezi bir arıtmayla temizlenebilir.”

“Bu mümkün” diyerek söze başlıyor Mustafa Küçüker. “Ama” diyor, “bu konuda mutlaka teşvik olması lazım. Biz burayı kendi imkanlarımızla kurduk. Dışarıdan hiçbir teşvik almadık. Hiçbir yardım almadık. Bence sorumluluk gereği, bu işten para kazanan herkes böyle bir tesisin kurulmasına sıcak bakmak zorunda. Palyatif çözüm olarak, bizim gibi kapasitesi geniş arıtma tesisi olan firmalara başvurup kullanabilirler. Gelsinler benim tesisimi kullansınlar. Kapasitem elverdiği kadarıyla ben bunu kiralarım. Kaldı ki kapasitemi büyütebilirim de. Buna uygun durumda bizim tesisimiz. Ama burada sorun şu, ilerideki fabrika atıklarını buraya nasıl getireceğiz? Sonuçta devlet ve resmi kurumlar işin içinde olmadığı, destek vermediği sürece zor. Anlaşmak kolay ama atığı taşımak zor. Oradan nasıl getirecek buraya? Sorun teşvikle de bitmiyor. O fabrikayla bizim aramızda kaç kişinin arazisi varsa onlara kullanım hakkı verdirecek devlet. ‘Kardeşim’ diyecek, ‘bu firma atıksuyunu buradan boruyla geçirecek’ diyecek. Bu iş giderek istimlak sorunlarına yol açıyor yani.”

12

“ARITILMIŞ SUDA BALIK YETİŞTİRECEĞİZ”
Başka bir açıklama teknik sorumlu arkadaştan geliyor, “burada önemli olan yerinde arıtmadır. Atığın cinsine göre de teknoloji değişir. O nedenle sorunlar biraz karmaşıklaşıyor aslında.” Mustafa Bey müdahale ediyor, “yine de tekstil sektörü atıkları yaklaşık özelliklerdedir. Bu nedenle başkaları ne öneriyor bilmem ama burada bir ortaklık yapılması gerekir, bunun içinde hem istimlak hem de teşvik sorunlarına çözüm getirmek gerekir. Bir başka boyutu ise şu, atıksu deşarj edilip bırakılmayacak, tekrar proses suyu olarak kullanılacak. Bu işi Hindistan yıllar önce yaptı. 600 boyahaneyi bir gecede kapattı. Bunu yapan işletmesini açar dedi ve bir gecede tümünün kapısına kilit vurdu. Böyle bir çözümün çok yönlü faydası olacaktır, her şeyden önce rekabet gücünü yükseltecektir. Ben 2016 yılında tesisten çıkan suyumu yeniden kullanmayı hedefliyorum. Benim bacamda online sistem var. 24 saat bacamdan çıkan atığı Bakanlıktan takip edebiliyorlar.”

“Bizim burada en önemli hedefimiz, önümüzdeki iki-üç yıl içinde arıttığımız atıksuyu proses suyu olarak yeniden değerlendirmek ama daha önemlisi aynı suda balık yetiştirmek istiyoruz. Bunu yapacağız ve örnek olacağız.”
Mustafa Bey’in son sözü sıkça duyduğumuz bir şikayeti dile getiriyor. “Ben burası için çok ciddi yatırımlar yaptım, hala daha yapacağım. Organize sanayi ile Akhan arasından diyelim 60 işletme var, bunların bir tanesi bile bu yatırımı yapmazsa, aramızda ciddi maliyet farkı, dolayısıyla rekabet güçlüğü çıkıyor. O nedenle devletin bu işi mutlaka sıkı tutması gerekir.”

Küçüker Tekstil’de yaptığımız gezi bu konuşmayla sona erdi. Mustafa Küçüker’e, bize böyle bir olanak tanıdığı için teşekkür ediyoruz. Sorunlar ne burada başladı, ne de burada sona erecek. Ama Tekstil dünyasının önemli kurumlarından biriyle böyle bir görüşmenin yaptığımız çalışmaya katkısı tartışılmaz. En azından bu yaşanan sorunların kaynağına yaklaşmak açısından değerli bir gezi oldu.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı