REKLAMI GEÇ

“ÇÜRÜKSU’YU SANAYİ ATIKLARI KİRLETİYOR”

13 Kasım 2014 Perşembe

denizli-olmeye-yatan-nehir-menderes-kirlilik-kucuker-tekstil-mustafa-kucuker-curuksu-sanayi-atiklari-yasar-tok-h

Geçtiğimiz haftanın “Ölmeye Yatan Nehir” dizisi için yayınladığımız röportajdan sonraki saatlerde telefonumuz çaldı. Arayan MNT Çevre Danışmanlık şirketi sahibi Tarık Tümbal’dı. Yazılarımızdan haberdar olduğunu, konu ile ilgili olarak danışmanlık hizmeti verdikleri Küçüker Tekstil Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Küçüker’in bizi fabrikadaki arıtma tesisi ve çevre yatırımlarını konuşmak üzere davet ettiğini bildiriyordu.

Görüşme için Pazartesi günü randevulaşmayı kararlaştırdık. Sonuçta Çarşamba sabah saatlerinde buluştuk, birlikte Küçüker Tekstil’i ve Mustafa Küçüker’i ziyaret ettik.

Denizli Organize Sanayi Bölge Müdürü Tanju Beştaş ile yaptığımız röportajdan sonra doğrusu böyle bir görüşmeye ihtiyacımız olduğunu fark ettik. Geçen hafta Organize Sanayi Bölge Müdürü Tanju Beştaş ne demişti, “Çürüksu’daki sanayi kirlenmesi konusunda Organize Sanayi dışındaki işletmelere de bakmak lazım.” İşte bu vurgu, ister istemez bir karşı açıklamaya, sanayi dışında yer alan belli başlı tesis sahiplerine söz hakkı tanıyordu. Bu kirlenme yeni değil ve hala devam eden bir süreç. Oysa nereye baksak herkesin bir açıklaması var. Doğal olarak Organize Sanayi Bölgesi dışındaki işletme, fabrika ya da muhtelif işyerlerinin içinde en önemli kurumlardan biri olan Küçüker Tekstil görmezden gelinemezdi. Kimbilir, onlar davet etmese belki bir gün kapılarını biz çalacaktık.

Ziyaretimiz böyle bir ihtiyaç psikolojisiyle başladı. İyi de oldu, hem merakımızı giderdik, hem de başlıca sanayi tesislerinden birinin bir numarası ile gezip gördük ve yüz yüzekonuştuk. Mustafa Bey’in deyişiyle ‘saklayacak bir şeyi olmadan, açık açık’ konuşma fırsatı bulduk. Biz sorduk, kendileri yanıtladı ya da sormamıza gerek kalmadan kendi projelerini açıkladılar.

İnsan artık şunu düşünmeye başlıyor. Keşke daha fazla büyük ve orta ölçekli firma ile görüşme imkanımız olsa da, bu meseledeki hedef alanı küçültüp, giderek nehir ve çevre kirlenmesine ilişkin kaynaklara biraz daha yaklaşmış olabilsek. Ama konuşma içinde dediğim gibi, biz nehrin kirliliğini önleyecek değiliz. Bunun hesabını da sormayacağız. Bunu yapacak merciiler resmi kurumlar. Yaptırım olanakları onlara ait. Bizimki yalnızca kamuoyunun dikkatini çekmek, bir çevre bilincinin oluşmasına kapı aralamak, kültürel alanda kaliteli bir sosyal yaşam düzeyinin yakalanmasına katkı vermek olarak sınırlanır. Ama olsun, bu da bir şey değil midir? Sonuçta kendi ikbalimiz değil, toplumsal sorumluluğumuzun gereklerini yerine getirmiş olacağız. Yaşadığımız dünyadaki bu çok yönlü kirlenmenin, vicdanımızda açtığı yarayı daha fazla büyütmesine izin vermeden….

2

“ÜZERİMİZDEKİ SORUMLULUK ÇOK BÜYÜK”

Mustafa Bey tüm gezi boyunca bize eşlik etti. Gerektiğinde kendisi açıklama yaptı, gerektiğinde sözü teknik personele bıraktı. Yıllardır Denizli tekstili anıldığında ilk akla gelen şirket olmanın yanı sıra, Çürüksu’nun kirliliği konusunda da akla geliyor oluşunun ağırlığından kurtulmak ister gibiydi. Durumun dışarıdan göründüğü gibi olmadığı, şirketin uluslararası standartlara uygun bir düzenleme için her tür yatırıma hazırlıklı olduğunu özellikle vurgulaması bundan olmalı. Hatta sadece bu gün değil, gelecek dönemlerde AB müktesebatına uygunluk süreçlerine de önceden hazırlık yaptıklarını belirtmesi aynı nedene dayanmalı.

Ofisinde çaylar gelmeden konuşmaya başladı Mustafa Bey:

“Çevresel konularda sorumluluk üzerimizde çok büyük. İsim olarak, itibar olarak iyi bir aileyiz, iyi bir işletmemiz var. Sanayide kullanılan kimyasal maddelerin arıtma tesisinde arıtılması için harcanan bir para var. Biz paradan ziyade, 2016 sonunda devletin yürürlüğe sokacak olduğu kostik mevzuatına uyum göstermeye çalışıyoruz. Biz kostiği arıtmaya atıyor sonrada arıtmada çözdürmeye çalışıyoruz. Denizli’de ilk kez biz de olmak kaydıyla kostik geri kazanım sistemini devreye soktuk. Bu sistemle kullandığımız kostiğin %80’ini geri depoluyoruz. Sistem Denizli de sadece bizde var. İsmini vermeyeceğim, iki tane büyük firmanın teknik sorumluları gelip burada sistemi gördüler, kendileride kurmak istiyorlar. Onlara gösterdik. Onlar da kursunlar, hem ekonomiye geri kazandırsınlar, hem de oradaki deşarja bu türden kötü maddeleri vermesinler. Zaten devlet 2016 sonunda bu tür tesislere yaptırım koyacak, şu anda onun yazısı var. Biz 2016’yı beklemedik. Nasılsa olacak.

Doğrusu bizim sormak istediğimiz soruların bir kaçına aynı anda yanıt veriyor Mustafa Küçüker. Bu arada yeni sorunlardan da haberdar oluyoruz. Mesela Kostik arıtması. Bunun AB mevzuatlarına göre geri kazanım ya da arıtmasının yapılması gerektiğini ilk burada duydum. Belki de bir tekstil fabrikasına yakın mercekle ilk kez burada bakıyor oluşumuzdan kaynaklanıyor bu algı eksikliği..

3

“ARITMA SUYUNDA ÇİÇEK YETİŞTİRİYORUZ”

“Biz kendi arıtma tesisimiz yanında çiçek yetiştiriyoruz Yaşar Bey” diye devam ediyor Mustafa Bey.“Ben iki sene önce arkadaşlara dedim ki, “Arkadaşlar bu iş bitecek, yönetmelikte ne yazıyorsa daha iyisi olacak” dedim. Bittikten sonra İl Çevre Müdürü, zamanın ValisiAbdülkadir Demir ve Bakanımız Zeybekci’yi davet ettik. Açılışı onlarla yapmak istiyorduk. Ama seçim dönemiydi, o nedenle açılışı erteledik, sonra da yapmadık.”

Ardından davet etme nedenini açıklıyor, “Biz” diyor, “sizi yaptığımızı gururla göstermek için davet ettik. Denizli’nin çevresinin yeşil kalması ve bunu gelecek nesillere bırakmak için üzerimize düşen görevi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Ha, ufak-tefek eksiklerimiz yok mu, mutlaka vardır, onları da sırası geldikçe veya tespit ettikçe tamamlıyoruz. Ama biz birinci derecede yapılması gereken en önemli şeyin üstesinden geldik.”

Madem burada ve hemen başladık,biz de sormaya başlayalım diye düşünüyoruz. Bu tür görüşmelerde edindiğim deneyim, önce genel sorunun ne olduğunu karşı tarafla aktarmak olduğunu öğretti. Arkası geliyor. Detaylara daha rahat iniyor, vakıf oluyorsunuz. “Ben birkaç soru ile başlamak istiyorum. Önce genel bir soru. Burada bir nehir var, Çürüksu. Bu suyun belli bölümlerinde yapılan ölçümlerde oksijen oranı çoğunlukla sıfır çıkıyor. Yolu üzerindeki bazı kaynaklarla seyrelse de, devam eden atıksu bağlantıları nedeniyle bu seyrelmenin yararı olmuyor. Sarayköy altlarında, Menderes nehriyle birleştiği noktaya kadar rengi hiç değişmiyor. Menderes’le aynı yatakta buluştuğunda da bir süre içindeki metaller nedeniyle birleşmiyor. Şimdi burada çıplak bir gerçek var, kirleniyor su. Ve bu su temizlenemiyor, bu suda canlı yaşamıyor, balık yetişmiyor, ölçüm yapılan bölgelerde canlı organizmalara da hayat yok. Lütfen bana genel bir değerlendirme yapar mısınız, nedir bunun sebebi?”

4

“ÇÜRÜKSU’DAKİ ASIL KİRLETİCİ SANAYİ ATIKLARIDIR”

Mustafa Küçüker kısa bir duraklamadan sonra rahat ve çekincesiz bir edayla yanıtlıyor: “Doğrudan söylemek gerekirse bunun sebebi sanayi. Böyle bir nehri kim kirletir, sanayi kirletir, fosseptik kirletir. Yani başka bir kirlilik kaynağı yok. Doğada kendi kendine kirlenmez bu. Bunlar bizim kuruluşlarımız yüzünden kirleniyor. Ama bunu kirletmemek elimizde mi, elimizde tabi. Bunun mutlaka önlemini almak lazım.”

5

Bu kısa ve tartışmasız netlikteki yanıtı, kendi kaygıları ve çalışmalarına getirerek devam ediyor: “Biz kendi çapımızda bunun önlemini aldık. Herhangi bir korkumuz yok. Önlem almadan önce bizim de ufak tefek kaçaklarımız yok muydu, vardı. Bundan 20 yıl önce bu teknoloji yoktu. O zamanlar bana deselerdi, “teknik olarak senin boyahanenden çıkan suyu biz bembeyaz yapacağız”, biz gülerdik. Daha on yıl önce yavaş yavaş başladı. Şimdi ise 2016 Ocak ya da Haziran’dan sonraki adımımızı hazırlıyoruz. Hedefimiz, boyahaneden çıkan suyumuzu yeniden kullanabilmek. Bunu ihracat malında kullanmak istiyoruz. Şu anda bu teknoloji var. Çok pahalı bir teknoloji ama biz bunu yapacağız. Ben bu işletmeyi, boyahaneyi, bu fabrikayı birkaç yıl daha çalıştırıp gerisini düşünmeyeyim mantığında değilim ki. Benim çoluk çocuğumun ve bine yakın insanın ekmeği buradan çıkıyor. Burası sonuna kadar yaşayacak ama saygınlığını koruyarak yaşayacak. 2016 yılının ikinci yarısında umarım sizinle tekrar görüşürüz, o zaman kullandığım suyun %90’ını yeniden kullanır hale geleceğimi göreceksiniz. Bu da o suyu içebilmek anlamına geliyor.”

________________________________________________________________

FC_Sonbahar_denizlihhbr_450x150px-04

 

________________________________________________________________

 

YEREL BÜROKRASİNİN YEREL ALIŞKANLIKLARI

Burada ara verip düşündüklerimizi kısaca özetleyelim. Büyük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin en büyük sorunu (özellikle tekstil ve deri sektöründe) arıtma sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Gerek Büyük Menderes ve gerekse Çürüksu üzerinde yaptığımız gezi ve gözlemlerden bu sonucu çıkardık. Konuya ilişkin Bakanlıkların sık sık değiştirdikleri mevzuatlar da bu alanda yapılacak iyileştirmeleri kapsamaya dönük oluyor. Peki, uygulama nasıl oluyor? Bunca düzenleme ve yaptırıma karşın sonuç alınamaması neden? Neden onca karar ve girişim, proje hayata geçmiyor?

8Kanımca konuya daha spesifik yaklaştığınızda devreye başka faktörlerin girmesi buna etki ediyor. Yerel ölçekte alışkanlıklar, tutumlar, hatır-gönül ilişkileri ve her adımı politika kazanının potasında karıştıra karıştıra cinsi belirsiz bir çorbaya dönüştürmeler söz konusu faktörlerin başında geliyor. Bürokrasinin alışkın olduğu yöntemler de buna uygun oluyor haliyle. Bir telefonla cezalar affediliyor, birkaç hatırlının araya girmesiyle proje iptal ediliyor. Bu her alanda böyle değil mi? Son yıllarda özellikle inşaat ve kentsel dönüşüm projelerinde sıkça tanık olduğumuz bu yöntemlerin sanayi alanında işlemediğine kim inanır ki? Affedilen kirletme cezaları ya da Denizli Büyükşehir’in aldığı bazı inşaat alanları ile ilgili kararlar yargının engellenmesine dönük olarak nasıl bir işleyişin döndüğünü bize göstermekte. Çok değil, son birkaç ayın haberlerine dönüp bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Böyle bir mecra bizimle ve bize rağmen akıp dururken, önemli tekstil fabrikalarından birinde yaptığımız bu gezi ve gözlemleri sizlerle paylaşmayı önemsiyoruz. Yıllardır ortalıkta dönüp duran belirsiz bir ‘sanayi kirletiyor’ suçlamasının geniş kapsama alanı biraz daralsın, ‘suçlu olan ne’ genel sorusunun yerini ‘suçlu kim’ özel sorusu alsın, kimin başı kel biraz daha netleşsin istiyoruz. Haksız sayılmayız sanırım.

1

“ARITMA TESİSİMİZ İKİ KÜÇÜKER’İ TEMİZLEYECEK KAPASİTEDE”

Hızla konuşan Mustafa Küçüker’in sözünü kesmek zorunda kalıyorum soru sormak için. Böylece sözü arıtmaya getiriyorum. “Arıtmanın kapasitesi nedir? İşletme için yeterli mi?”

Mustafa Bey, “Şu anda fazla anlatmayalım, az sonra tesisi gezeceğiz, hem teknik arkadaşlar, hem arıtmanın başındaki arkadaşlar size orada görsel ve rakamsal olarak anlatsınlar” diyor ve sonra ekliyor, “Şu kadarını söyleyeyim, arıtmamızın kapasitesi, mevcut atık suyumuzun kapasitesinin iki katı kadar miktarı temizleyecek büyüklükte. Yani bu fabrika büyüklüğünde ikinci bir fabrikanın atıklarını da eş zamanlı temizleyecek donanım ve alanımız var.”

“Arıtmanın ömrü ne kadar?” sorusuna ise görevli teknik sorumlulardan yanıt geliyor. “Bu tip işletmelerin ömrü kullandığınız teknolojiye göre değişir. 30 yıl ortalama ömürdür. Ama makine ekipman yenilemesiyle ömrü uzatılabilir.” Söze Mustafa Bey karışıyor, “Afaki bir şey söylemek istemem ama burasının ömrü hiç dokunmadan 7-8 yıl gider. Sonra ne olur, ekipmanda ya da betonarmesinde vb. değişiklik ihtiyacı ortaya çıkar, onları yeniler ve bakımını yaparız.Dekantör var kaba atıkları yükleyen onun bakımı sık yapılır, onun dışındaki makinaların yağlama bakımları yapıldığı sürece 7-10 yıl hiç masrafsız bizi götürür.”

6

“SİZİN GELMENİZİ BEKLEMEDİK BİZ ÇAĞIRDIK”

Hızlı başladık, aynı hızla devam ediyoruz. Ama burada kalıp herşeyi burada konuşmak istemiyorum. Alanı görmek ve fotoğraflamak istiyorum. “İşletmeyi gezerken de bazı sorular sormak istiyorum. Umarım bu mümkün olur. Sonuçta buradaki kirlenme problemini biz çözmeyeceğiz. Biz sadece dikkat çekmek, kamuoyunun bu konudaki duyarlığının ortaya çıkmasına katkı sağlamak dışında bir şey yapmıyoruz.”

7

Bizim bu kendimizi anlatma çabamızı çok gereksiz görmüyor Mustafa Küçüker. Teşvik edici sözler söylüyor. “Sorunu çözmeyeceksiniz de, siz çok iyi bir şey yapıyorsunuz. Biz de bu iyi şeye karşılık kendimizin de iyi bir şey yaptığına inanıyoruz. Yoksa buraya sizi davet edip gösterecek cesaretimiz olmazdı. O nedenle arkadaşlarla konuşup sizin gelmenizi beklemeden kendimiz çağıralım istedim. Ben bu tesisi yaptım ve gurur duyarım. Mali olarak çok para harcadım ama neticede bu benim fabrikamın ve burada çalışan onca insanın geleceği ile ilgili bir olay. Bir özeleştiri yapmak gerekirse, çokluk olan yerde arız mutlaka çıkıyor. Bizim atıklarımızın tümü sınıflanır ve ayrı ayrı depolanır. Ama çalışan geliyor, alıyor bidonu boşaltıyor. Sabah gelip bakıyorsunuz olmayacak bir yerde atık var. “Oğlum kim bıraktı?..” Sırf bundan dolayı fabrikanın etrafına otuz tane kamera yerleştirdim. Onu atanı bulsanız ne olacak? Bir şey diyemiyorsunuz ki? Koli, tahta, çöp atıyor. “Gece soğuktu, işim vardı attım” diyor. Sadece çevre ve tuvalet temizliği için 3 ayrı personel çalışıyor burada.”

***

İşletme içinde gezimiz için ofisteki sohbeti noktalıyoruz. Aşağıya indiğimizde Mustafa Bey makine enerji müdürü ve atıksu tesisi sorumlusu Erkan Çeler’i anons ediyor. Bundan sonraki gezi söyleşide bize onunda eşlik etmesini istiyor. Arıtma tesisi, boyahane, laboratuvar ve üretim ve deneme ünitelerinde yapacağımız gezi boyunca bize daha detaylı bilgi verecek olan o. Sorularımızın bir kısmını da yine Erkan Bey yanıtlayacak.

Yarın: “Arıtılmış suda balık yetiştireceğiz!”

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı