REKLAMI GEÇ

“MENDERES’İN KİRLİLİĞİ ULUSAL BİR SORUNDUR”

16 Temmuz 2014 Çarşamba

denizli-olmeye-yatan-nehir-menderes-mustafa-duran-roportaj-h

Menderes Nehri üzerine yaptığımız gezileri bu hafta biraz uzunca bir röportajla sürdürüyoruz. Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü Zooloji anabilim dalı öğretim üyelerinden Prof.Dr. Mustafa Duran ve aynı bölümde görevli Yard.Doç.Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız sayfamızın konuğu.

Mustafa Duran ve Gürçay Kıvanç Akyıldız Menderes üzerine çalışmalarını halen devam ettiren bilimadamları. Mustafa Hoca beş yıldan beri, şimdiki adı Mahalli Sulak Alan Komisyonu olan ve başında Denizli Vali Yardımcısı Ekrem Erdoğan’ın bulunduğu yaklaşık 30 kişilik bir komisyonda yer alıyor. Bu komisyonla ilgili kısa bilgileri geçtiğimiz hafta özetlemiştik. Hoca’nın ifadesine göre yılda 2-3 kez toplanan komisyonun ortalama her iki toplantısından birinde sunum yapıyor, Denizli bölgesi sulak alanlarının güncel durumu ile ilgili birifing veriyor.

15

Gürçay Akyıldız ise yüksek lisans tezini Menderes nehri üzerine yapmış. Doğal olarak suyolu ve bağlantılı kollarına dair yetkin bilgi sahibi.Tez konusu tam olarak Menderes nehri ve Çürüksu kolu üzerine. “Bizim tez olarak başladığımız çalışma aslında halen devam ediyor” diye açıklıyor Gürçay Hoca. Biz de bunu bir kenara not ediyoruz. Nasılsa bir gün yukarı havzadan inip, Çürüksu üzerine de geziler düzenleyeceğiz, işte o zaman hem tez çalışması, hem de devam eden çalışmaları ile ilgili kendisiyle Çürüksu üzerinde bir gezi düzenleme teklifini şimdilik saklı tutuyoruz.

Bu röportajı oturup bir köşede ya da büroda gerçekleştirebilirdik. Ancak öyle yapmadık. Birlikte kalkıp gittik, yukarı Menderes havzasının Sarayköy ovası ile buluştuğu yerde, Cindere barajından çıkıp ovaya yayılmadan önceki noktalarında gezip gözleyerek konuştuk. İyi de yaptık, sadece kuru bilgi yerine, suda yaşayan canlı türlerinden örneklerle konuşmamızı somutlaştırdık.

Bu görüşme şimdiye kadar yerel yöneticilerle yaptığımız görüşmelerden oldukça farklı. Her şeyden önce konuya vakıf iki bilim adamı konuğumuzdu. Ayrıca Menderes nehri üzerine yaptıkları tez çalışmaları vardı ve uzunca bir zamandır ilgili kamusal kuruluşlarda görev yapmaktaydılar. Bunlara ek olarak Mustafa ve Gürçay hocaların kendi kurdukları bir çevre derneği var, bu dernek eliyle çevre bilincine yönelik eğitim çalışmalarına yönelmek istiyorlar.
Denizli’de buluşup yola koyulduğumuzda başladık söyleşmeye. 1 saate yakın yolculuğumuz boyunca konuşmayı tasarladığımız konuya ilişkin aklımızda ne varsa sıraladık. Mustafa Hoca yüksünmeden yanıtladı. “Bunları kayıt altına almak için yeniden konuşmak zorunda kalacağız hocam” dediğimde, sorun olmayacağını söyledi.

2

TRİPOLİS’TE SOLUKLANMA
Yolumuz Tripolis antik kentinden geçiyor. “Kazı başkanı Bahadır Hoca burada olabilir, içeri girip soluklanalım, hem de kazının son halini görmüş oluruz” diyorum, “tamam” diyorlar. Denizli Haber’den Şengül Boz’da bize katıldı, toplam dört kişilik bir ekibiz.

Bahadır Hoca’yı arıyoruz, “Yenicekent’te kazı evindeyim, on dakikaya sizin yanınızda olurum” diyor. Bekliyoruz. Az sonra geliyor ve antik kenti birlikte dolaşıyoruz. Geçen yıllarda ortaya çıkarılan üstü kapalı, kemerli muazzam yapının taş duvarlarının serinliği ve gölgesinde bir süre anlatıyor hoca, ilgiyle dinliyoruz. Henüz birkaç hafta önce gelmiş olmama karşın, her gelişimde bir şey öğreniyorum. Bu kent beni her gelişimde bir kez daha büyülemeye devam ediyor, bu gidişle daha da büyüleyecek galiba. Yeni kazı noktalarını gösteriyor hoca. Kentin merkezinde inşa edilmiş devasa su sarnıçları (yanılmıyorsam her birinin derinliği 5.5 metre) ortaya çıkarılmış, alanda kazı çalışması devam ediyor.

Sonra bir ara ekliyor, “Yaşar bey siz ilgilisiniz, ben olayım ya da olmayayım, bu kentin mutlaka sürekli olarak kazılarak ortaya çıkarılması lazım, ama mutlaka…” diyor. Yıllar önce yazdığım satıları hatırlatıyorum bende. “Bunu ben 7 yıldan beri durmadan geziyor ve yazıp çiziyorum hocam. Size katılıyorum.”
Mustafa ve Gürçay hocaların meraklı sorularına yanıtlarla gezimiz devam ediyor. Bir süre sonra izin istiyoruz Bahadır Hoca’dan. Birlikte Tripolis ‘hatırası’ çektirip yola koyuluyoruz.

6

MENDERES’İN KENARINDA
Tripolis’i dolanıp Cindere-Güney yönüne giriyoruz. Bir süre gidip, termal sera tesislerini geçiyor ve Yenicekent önceki belediyesinin kurduğu termal hamam işletmeleri önünde duruyoruz. Burayı iyi biliyorum. Yıllar önce bir akşam yemeği yemişliğim bile var. O dönem Tripolis’i kazan Ege Ünv. Kazı ekibinin akşam yemeğine kalmıştık Dr.Bülent Topuz’la birlikte. Ekibin kazı evi burasıydı. Şimdi aynı şahıs termal hamam olarak işletiyor. Menderes yola paralel akıyor ve arada tesisin binası var.
Önünde durup çayınız var mı diyoruz, “hemen yaparız” diyor işletmeci.
Nehir kenarına geçip birleştirilmiş uzun masalarda oturuyoruz. Su ‘ayaklarımızın’dibinden akıyor. Hava suyun etkisiyle hafif esen bir rüzgarın serinliğinde. Keyifli bir suyolu molası olacak.
Biraz nehir kenarında dolaşıyoruz. Şengül fotoğraf çekiyor, ben onların suda buldukları küçük canlıları, suyun rengini vs. inceleyişlerine merakla bakıyor, arada sorular soruyorum.

Geldiğimiz yere ilişkin çevre merakımızı ve diğer ihtiyaçlarımızı giderip nihayet masaya oturuyoruz. Bu arada çaylarımız demlenmiş geliyor. Taze çaydan ilk yudumlarımızı alır almaz ses kayıt cihazına davranıyor, kayıt düğmesine basıp Mustafa Hoca’nın önüne sürüyoruz.
İşte bilimsel yaklaşımla, iki bilim adamının Büyük Menderes nehrinin kirlilik sorunlarına ilişkin güncel görüşlerinin notları.

5

MENDERES NEHRİ ULUSAL ÖNEME SAHİP
İlk sorumuz, Mahalli Sulak Alan Komisyonu üzerine. “Tam adı ne bu komisyonun” diyerek soruyu bitiriyorum. Benim biraz uzatarak sorduğum soruyu hoca müstehzi bir ifadeyle dinliyor. Bu ifadeyi komisyonunu şimdiye kadarki çalışmalarına ilişkin yorumluyorum. Kim bilir benim tek soruya birden çok soru sıkıştırmama da gülümsemiş olabilir!
“Tam adını ben de bilmiyorum bu komisyonun” diyerek konuşmasına başlıyor Mustafa Hoca aynı yüz ifadesiyle.“Eski adı yerel Sulak Alan Komisyonuydu. Şimdi mahalliye çevrildi. Komisyonlarla bölgelerde bulunan sulak alanlar böyle kategorize ediliyor işte mahalli, bölgesel, ulusal olmak üzere… Hatta Menderes’i de bu kategori içinde nereye yerleştireceğiz diye tartışıldı. Mahalli komisyonun içine alalım diyorlardı ama bu tabi ki ulusal bir potansiyel su kaynağı.”

Yaşar Tok: “Menderes şu anda hangi kategori içinde değerlendiriliyor tam olarak?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Şimdi mesele şu: Su kaynaklarını, akarsuları, dereleri, gölleri mahalli sınıflandırma içine alırsanız-ki şu anda bunların hepsi belirleniyor-o zaman bu sorunları buranın yerel kaynaklarıyla çözmek zorundasınız. Ama ulusal kaynak sınıfına soktuğunuz zaman ulusal kaynaklar devreye girecek. Dolayısıyla Menderes’in birikmiş sorunlarını yerel kaynaklarla çözmemizin mümkünü yok. Çünkü bazen yasal düzenleme gerekecek, teşvikler gerekecek, bizim bunları Denizli kaynaklarıyla karşılamamız mümkün değil, bu anlamda o bilincin oluşması da mümkün değil. Bölgesel bir toplantı olacaktı. Belki bu günlerde oluyordur, Menderes’in durumunu soracaklardı.”

“MAHALLİ SULAK ALAN KOMİSYONU”

Yaşar Tok: “Mahalli Komisyonun esas görevi de nedir?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “İşte burada oluşacak sularla ilgili bütün sorunların çözümü, kullanımının düzenlenmesi, sit alanındaysa korunması sorunlarının çözülmesi. Mesela Işıklı’da avlanma büyük problem. Kuş avcıları var orada, izinsiz kaçak avlananlar, balık avcıları var, onlara karşı nasıl tedbirler alınacağı, Jandarma ve Tarım İl Müdürlüğü ile koordineli çalışarak nasıl engelleneceği, belediye ve kaymakamlıkların rolü… Bunlar konuşuluyor hep. Bu komisyonların önemli görevlerinden bir tanesi de her sulak alanın, havzanın çevre il yönetim planları yapılacak. Bir kısmı yapıldı, bir kısmı yapılıyor. Çivril Gökgöl’de yapıldı 2 yıl önce.”

Yaşar Tok: “Yönetim Planlarının işlevi nedir?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Bu yönetim planlarında öngörülen bazı işler oluyor. İşte DSİ ne yapacak, Orman Su İşleri ne yapacak, Üniversite ne yapacak, kaymakamlık ve belediye ne yapacak, bunların bir takvimi çıkıyor. Bu çerçevede komisyon işlerin yürüyüp yürümediğini denetliyor. Yürümesi için elinden gelen koordinasyonu sağlıyor. Herhangi bir problem olması halinde çözümü ile ilgili kurumlar arasında iletişimi sağlıyor. İleriye dönük olarak ise bir çevre örgütü gibi düşünün, çözüm öneren, çözüm getiren…”

Yaşar Tok: “Yarı bağımsız bir inisiyatife dönüşmesi mi hedefleniyor?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Tabii. Bu komisyonda Sivil Toplum Kuruluşları(STK) da var. Mesela Çivril avcılık derneği, balık kooperatifi ve üyeleri bu toplantılara katılıyor.”

18

KOMİSYONA HER STK GİREMEZ

Yaşar Tok: “Sözkonusu Sulak Alan Komisyon yönetmeliğinde benim dikkatimi çeken bir madde vardı. Komisyonda yer alacak STK’ların belirlenmesi kamusal idari merkezlerin seçimine bırakılıyordu. (İlgili Madde 35/3:Komisyonda yer alacak yükseköğretim kurum ve sivil toplum kuruluş üyeleri, Şube Müdürlüğününteklifi ile valiliklerce belirlenir ve gerek görüldüğünde Şube Müdürlüğünceyenilenir.) Buradaki seçim kriterleri neler olacak?

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Herhalde başvuru esas alınacaktır. Aslında şu anda kimse bilmiyor yani. Bir başvuru yok. Başvuru yapılırsa onlar değerlendirecekler.”

Yaşar Tok: “Bu yönetmelik çok yeni değil. 2005 tarihli bir yönetmelik daha var. Sanırım o zaman kurulmuş komisyonlar. Şimdiki ile sadece revize edildiğini söylediniz.”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Doğrudur, ben 4-5 senedir o komisyondayım.”

Yaşar Tok: “Yani yönetmeliğe tarihlersek 9 yıldır bu komisyon var. İçinde yer alacak STK kriterlerini bu zaman zarfında belirleyemedi mi?”
Mustafa Hoca durup kısaca gülüyor. Bu soruların muhatabı o değil aslında. Sonuçta o da PAÜ’den davet edilip katılan birisi. Yani statüsü biraz STK’ların komisyon içinde yer alma koşullarına benziyor.

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Yok… Zaten biz yılda 2-3 kez toplanıyoruz, gündem oluşuyor ve şu andaki gündemimizi oluşturan tek raporIşıklı,Gökgöl, onu değerlendiriyoruz. Şu andaki görevimiz o çalışmanın tamamlanması. Komisyonun yeni yönetmeliğe uygun revizesinden sonra yeni görevler tevdi oldu. Buna göre bölgemizdeki suları gruplandıracağız, bu konuda bir çalışma yaptık zaten. Ondan sonra bunlarla ilgili bir yönetim planının oluşmasını sağlayacağız. İhaleyle mi olur bilmem artık. Kurumlar bunu kendi bünyelerinde yaptıracak. Orman Su Bakanlığı ihale açacak, diyelim Buldan Süleymanlı yayla gölünde yaşanan bir problem vardı. Toprak alımı ile derinleştirilmesi ve iyileştirilmesi ihale edildi. Biz komisyonda bunları da takip ediyoruz ve her toplantıda, yapılan çalışmaların raporları ilgili kurumlarca fotoğraflanarak sunuluyor. Kufi çayının restorasyonu şimdilerde DSİ tarafından yapılıyor. Raporu sunuldu, çalışma kararını da zaten komisyon almıştı.”

4

KOMİSYON BÜTÇESİNİ KURUMLAR SAĞLIYOR

Yaşar Tok:“Mahalli Sulak Alan Komisyonu’nun bütçesi var mı?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Hayır, bir bütçesi yok. Biz projelendirip kurumlara havale ediyoruz, onlar ihale ile ya da kendi bünyelerinde çözüyorlar. Gücü varsa yapıyor, yoksa İller Bankası’na başvurup kredi kullanıyor. Ya da farklı kurum bütçelerine bazı projeleri ekliyoruz. Mesela biz Tarım İl Müdürlüğü bütçesiyle geçen yıldan beri gölde analiz yapıyoruz. Gölün 4-5 noktasından su örnekleri alıp kimyasal analiz yaptırıyoruz. Azot, fosfor, oksijen durumu veya ağır metaller var mı yok mu gibi, kirliliği tespit etmeye çalışıyoruz. Bunların tümü komisyon marifetiyle oluyor.”

Yaşar Tok: “Anladım. Yani komisyon o kadar da boş bir şekil komisyonu değil diyorsunuz.”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Yetkisi olan bir komisyon ama şu an henüz tam kapasiteyle çalışmıyor diyebiliriz. Yeni revize oldu, duruma yeni yeni hakim olmaya çalışıyor. Bir de şu var, komisyona gelen şube müdürleri veya personelin mevzuat olarak hem elleri kolları bağlı, hem de yeni yükümlülükler konusunda çekinceli davranıyorlar. Ama bu komisyonda güzel bir çalışma başlatıldı mesela, Tarım İl Müdürlüğü tarafından yine Işıklı çevresine ilişkin bir proje verilmiş. Bu tarımsal ilaçların satıldığı kaplar var. Bu kaplar sağa sola atılıyor. İçinde ilaç bulaşığı kalıyor ve kontamine(farklı kimyasal bulaşıkların birleşerek zehirli karışım oluşturması) ediyor. İşte bu kapların sağlıklı bir şekilde toplanması ve imhası ile ilgili bir proje. Tarım İl Müdürlüğü projeyi yazmış ama para yok. Komisyona geldi ve komisyon, Özel İdare kapanmadan bu projeye kaynak sağladı. Hatta Komisyona başkanlık eden Vali Yardımcısı ısrarla takip etti. Bu takip üç ay sürdü, son anlarda faksla falan yazışmaları hızlandırıp parayı sağladı.”

Yaşar Tok: “Nasıl bir uygulama sahası var bu projenin?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Şöyle ki; belirli köylere toplama varilleri konuldu. Üçlü yıkama dediğimiz bir sistem var, köylüye onun eğitimi verildi, bu sistemde kabı en az kirli seviyede bırakıyorsun. Toplama konteynırları yerleştirildi, kullandıktan sonra getirip bu plastik kutuları oraya atıyorlar. Daha sonra belediye bunları toplayıp çimento fabrikasına gönderecek, orada yüksek fırında yakılacaklar. Bütçesi küçük ama orada yedi tane köyün zirai ilaçlama kaplarını toplayacak iyi bir proje.”

3

BALIK ÇİFTLİKLERİ VE ÇEVRESEL ETKİSİ

Yaşar Tok: “Komisyon konusunda ileride gelişmeler olursa konuşuruz umarım. Bir başka konuya geçelim, balık yetiştiriciliği. Bizim yazılarımızda sıkça atıfta bulunduğumuz, Menderes üzerindeki balık yetiştirme çiftlikleri. Menderes’in kaynağı Suçıkan’dan başlayarak, yukarı havzanın farklı bölgelerinde balık üretme çiftlikleri var.Bunlar tek başına kirlilik kaynağı değil. Sudaki kimyasallara ilişkin bir sorun yaratıyor olabilir ama. Şunu sormak istiyorum, bu konuda birtakım kurallar, kıstaslar var mı, iyileştirmeler yapılabilir mi ve bu ünitelerin işletmecileri gereken kıstaslara gerçekten uyuyorlar mı?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “Bu konuda çalışma değil ama gözlemlerimiz elbette var. Her şeyden önce balık çiftlikleri önemli, üretimin yapılması gerekir. Protein kaynağının üretilip suların verimli kullanılması için su ürünleri dediğimiz fakültelerimiz var, bu işin üzerine uzman yetiştirip yapılmasını öngören yerler.
Her şeyin bir kriteri var. Balık çiftlikleri zaten kendi bulundukları çevrede bu kritere uymazlarsa zararını önce kendileri çekerler. Balıklar öyle siyaset ya da torpilden anlamaz, anında refleks verip ölürler. Son bir yılda ortaya çıkan toplu ölümleri gördük. Doğadaki herhangi bir değişimde, bu özellikle alabalık ise oksijensizliğe dayanamaz, ya da yüksek sıcaklığa çok fazla dayanamaz. Ya ölür, ya hasta olur. Bu hastalıklar da genellikle enfeksiyonel hastalıklardır, virüs ve bakteri şeklinde olur. Mantarçok hızlı yayılır. Yani işletmeci zaten düzgün çalışmak zorundadır. Gökgöl civarındaki balık üretimine baktığımız zaman şu ölçümlerin yapılması lazım: Çiftlikten önce ve çiftlikten sonraki suyun kimyasal azot, fosfor ve oksijen ölçümleri yapılmalı. Elbette bir değişim olacaktır, neticede canlılar oksijeni tüketiyor, özellikle alabalıklar beslendiği yemler gereği azot ve fosfor oranını bir miktar yükseltir. İşte bu yükselme hangi değerler sınırında? O suyun bu yükselmeyi temizleme kapasitesi var mı? Biz aslında tarlaya bile azot-fosfor atıyoruz. Hatta 15-20 yıldır tartışıldığı gibi büyük çiftliklerden çıkan suların tarıma yönlendirilerek azot fosfor gübresi yerine bunun verilmesi üzerinde duruluyor.

7

“GÖKGÖL’DE BİR OKSİJEN PROBLEMİ VAR”
Gökgöl civarındaki balık çiftliklerine baktığımız zaman, zaten bir oksijen problemi var. Suyun yüksek oksijene sahip olduğu bir bölge değil. Su Akdağ’ın altından geliyor. Soğuk ve alabalık yetiştiriciliğine uygun. Ama aynı su yeraltından geldiği için oksijeni az. Su yerin altındayken oksijeni yitirir. Hatta yeraltı suyu azot, kükürt, metan gazı ile de komtamine olabilir. Dolayısıyla bu su çıkarıldığı zaman aslında havalandırılması lazım. Fıskiye yöntemi olabilir, dönen türbinler yoluyla olabilir, havayla temas etmesi lazım ki oksijenlensin. Gökgöl de işte böyle bir problem var. Yine de çok düşük değil, litrede 8-9 gram oksijen var. Debisi çok yüksek o suyun. Ama alabalık bu oksijenden tükettiği için çiftlik çıkışında oksijen miktarı daha da aşağılara düşüyor. Durumu yine de çok kötü değil. Çünkü akan bir su. Dört kere örnekler alıp kimyasal ölçüm yaptık, çiftliğin Işıklı ve çevresine azot ve fosfor bakımından ciddi bir katkısı yok. Zaten balığı çok yemlediğinizde zarar edersiniz. Onun yemesi gerektiği kadar yem verebilirsiniz.
Ağ kafes balıkçılığında derinlik asgari 10 metre, ağın bittiği yerle zemin arasında 4 metre mesafe olması lazım. Atıklar dibe çöküyor ve orada anoksik bir ortam yani kirlilik yaratıyor, oksijeni bitiriyor. Zamanla yukarı doğru sirayet ediyor.”

ÇİFTLİKLERDE ÜRETİM DİKKAT VE ÖZEN İSTER

Yaşar Tok:“Bir çiftlik balığının beslenmesi için günlük yem ihtiyacı nedir?”

Prof. Dr. Mustafa Duran: “10-20 gramlık bir balığı alırsanız, normal koşullarda 3.5 ayda 250-300 gramlık porsiyona ulaşır. Bunun için de günlük 2 gram kilo alması gerekir. Bu demektir ki, bir balık 2 gram alacaksa, 2-3 gram beslenmek zorunda. Beslenmeyi mekanik ya da manuel yolla yapabilirsiniz. Burada önemli olan ölçüyü kaçırmamak. Çünkü hem size yem olarak zarar verir, hem de dibe giden her yem zararlı toksin üreten bitkilerin üremesine yol açar. Bu toksinler balıklara zarar verir. Doğada bir denge var, siz onu aşarsanız o da refleks olarak kendini hatırlatır.”

20

MENDERES’TE BALIK ÖLÜMLERİNİN NEDENLERİ

Yaşar Tok: “Nehir üzerinde çeşitli balık ölümleri oluyor. Geçtiğimiz hafta yine Çivril Kaymakamı, Dinar Belediye Başkanı ve bölgedeki diğer yetkililer bir araya gelmişler. Dinar Belediye Başkanı anlattı. Gökgöl’de yine bir balık ölümü olmuş. O gün Dinar Çevre Mühendisi’nin anlattığına göre Gökgöl’den gelen su ile Dinar’dan gelen nehir suyunun birleştiği yerde oksijen seviyesi birkaç saat sıfır düzeyinde seyretmiş. Sebebi bilinmiyor. Neden olabilir bu?”
Hoca bir an durup gülüyor. “Valla o kadar zor bir soru ki!”
“Havuz sorusu kadar değil hocam” deyip şakalaşıyoruz. Mustafa hoca devam ediyor. “Bu tamamen bir bilmece. Ona ancak kimyasal ölçümler sonuç verebilir. Muhtemelen oksijeni tüketen bir şey sebep olabilir.”
Hoca yanıt verirken, Yard.Doç.Dr.Gürçay Kıvanç Akyıldız ilk kez söze karışıyor, “başlıca iki parametre var” diyor. “Bu parametrelerin birisi sıcaklık, diğeri tuz olabilir. Fosfor, azot gibi etkenler de rol oynar ama asıl önemlisi ilk iki faktördür.”
Bu yanıtı Mustafa Duran hoca “mutlaka bir atık atılmıştır” diyerek tamamlıyor.
Geçmiş yıl içinde farklı tarih ve yerlerde balık ölümleri gerçekleşti yukarı havzada. Bunların nedeni belirlenebildi mi, bunu soruyoruz. Doğrudan yanıtlıyor.

14

Prof. Dr. Mustafa Duran: “O balık ölümlerinin iki tanesinin nedeni belli. Zaten dava açıldı, idari ceza yazıldı. Sebep o bölgedeki organik deşarj.(Organik deşarj içinde farklı maddeler olabiliyor. Meyvesuyu fabrikası atıklarından tutun, evsel atıklara kadar Y.Tok)Yani organik maddeler oksijeni çok süratli tüketen maddeler. Oksijen bunları parçalamaya çalışırken miktarı düşüyor. Zaten sınırda seyreden sudaki oksijen miktarı bu maddelerle iyice azalıyor ve balık boğularak ölüyor. Kaldı ki bu işlem kanalizasyon atığı ile dahi gerçekleşebilir. Çünkü her insan günde ortalama 10 gram azot atıyor. Siz kanalizasyonu nehre bağladığınızda ya da vidanjör gelip o atığı nehre boşalttığında suya azot bırakarak oksijeni tüketmiş oluyor.”
Kısa bir arayla soluklanıp çayları tazeliyoruz. Hızlı başladık, hızlı seyrediyor konuşmamız. Belki bir bilim insanı için sıradan sayılabilecek bu bilgiler bizi etkiliyor. Kaç zamandır hem kendimizde, hem kamuoyunda birikmiş basit sorular bunlar. Ama yanıtları soruların basitliği ölçüsünde yalın olsa da, Büyük Menderes’in kirlilik sürecinde can alıcı öneme sahip. Bizim istediğimiz de bu yanıtlar zaten.
Çay molamız uzun sürmüyor. Bu arada işletme sahibi geliyor, kısa bir sohbet gerçekleşiyor, ‘kafa dağıtıp’ yeniden başlıyoruz.
(Devam edecek)

 

Yorumlar

eren20   -  Bağlantı 16 Temmuz 2014, 14:07

koskoca nehir ölürken yetkili kuruluşlardan tık yok.bu sorunun nedeni belli nehire bilinçsizce boşaltılan sanayi artıkları.gelecekte su olamyınca sanayiden kazanılan para bizi kurtarmayacak.sorumlu yöneticiler ne yazık ki bu ülkede çok az.

İsmail Hakkı KUŞ   -  Bağlantı 16 Temmuz 2014, 13:32

Suyun hiç akmadığı zamanlar orada çok fazla malesef.

İsmail Hakkı KUŞ   -  Bağlantı 16 Temmuz 2014, 13:31

Merhaba,
Yenicekent Termal hamam kompleksinden sonra karşınıza çıkan baraj yapmak adına yapılan katliamlarıda gördünüzmü. Sulama barajı için yapılan özensiz dikkatsiz kazılar ve sonrasında bozulan menderes nehir yatağı.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı