REKLAMI GEÇ

Laodikeia’da bir gün (3)

10 Ekim 2013 Perşembe

denizli-laodikeia-arkeoloji-müzesi-h

Laodikeia üzerine yaptığımız söyleşiyi gezi anlatımı ve gözlemlerle tamamlamak gerekirdi. Öyle ya, bu yazı dizisi baştan beri bir tür gezi yazıları manzumesi olageldi. Örneğin Celal Şimşek Hoca ile birlikte yaptığımız antik kent içindeki geziyi, karşılıklı diyalogları, mekanları algılayışımızı, Pamukkale travertenleri ile bakışıp durmasını, Amerikan kanyon sırtlarını andıran engebeli topografyasıyla egzotik coğrafyasını, su taşıma sistemini, nekropolünü…

Umarız önümüzdeki kış ve ilkbahar aylarında gezme fırsatımız olur ve bir gezi, gözlem anlatısı ile Laodikeia’yı sayfalarımıza yeniden taşırız.

Röportajımızın son bölümüne geçelim.

ic1

DÜNYAYA CANLI ARKEOLOJİK KAZI YAYINI

Y.Tok: İşin bir de ekonomisi var hocam, onu sormak istiyorum.  Buranın diğer kazı bölgelerinden farklı bir statüsü var. Belediye var işin içinde. Bakanlık bu koşullarda size bir ödenek tahsis ediyor mu, varsa bu ödenek doğrudan belediyeye mi, yoksa size mi aktarılıyor?

C.Şimşek: Böyle bir ödenek var ama sembolik bir şey. O da özel idare eliyle doğrudan bize aktarılıyor. Bakanlık, Belediye ile yapılmış olan protokolü bildiği için bize daha az para gönderiyor.

Y.Tok: Belediye neleri karşılıyor, hangi giderleri?

C.Şimşek: Belediye tüm ustaların, işçilerin, arkeologların, sistem içinde maaşla çalıştırdığımız herkesin bordrolarını karşılıyor. Belediye ile aramızdaki bu işleri organize eden arkeolog bir arkadaşımız var belediye de görevli. Tümünü o takip ediyor. Bordrolar bankaya ve çalışanların doğrudan hesabına aktarılıyor.

ic2

Belediye ayrıca güvenlik sistemini kurdu. Şu anda çift vardiya halinde 12 tane özel güvenlik çalışıyor. Alanlarda çeşitli yerlere yerleştirdiğimiz dijital saatler var, onları kuruyorlar.

Ayrıca 6 tane mobese kamera tüm alanı izliyor. Birisi gördüğünüz gibi kazı alanı bahçesinden tüm kazıya hakim bir görüş açısına sahip. Bu kamera ayrıca dünyaya canlı kazı yayını yapıyor. Belediye sitesinden bunu şu an izleyebiliyorsunuz. Bu kameraların tüm kayıtları ana vericide içeride depolanıyor. İstediğiniz zaman geçmiş kayıtları tarama imkanınız var.

Buranın temizlik, bakım ve teknik ihtiyaçları karşılanıyor. Türkiye’de beş kilometrelik alanda ot temizliği yapılan tek ören yeri herhalde burasıdır. Yangın riski dolayısıyla zeminin tüm temizliği yapılıyor.

YANGIN EN ÇOK FLORAYA ZARAR VERİYOR

Y.Tok: Yeri gelmişken, çıkan yangınlardan ne kadar zarar gördünüz?

C.Şimşek: Maalesef çok küçük bir olay bile basına değişik yansıyor. Ben bu sene çıkan habere biraz üzüldüm. Beş km.lik alanın ot temizliği bitmişti-bu arada belirteyim bu işin sıralamasında öncelik kazı ve birinci güvenlikli alanlarda oluyor, yani depolar, kazı evi, kazı alanları öncelikli-ama kentin batı tarafında az bir yer kalmıştı. Tam yüz dönüm, bunu ölçtük. O yüz dönümün yarısı kesmiş belediyeden gelen işçiler ama ot biçme makinası bir işçinin sırtında ateş almış, o da sırtından atmış. O sırada küçük bir yangın çıktı, ardından hemen “Laodikeia yandı” diye yerel ve ulusal basında haber yapıldı. Böyle küçük ve sansasyonel şeyler hemen haber oluyor da, büyük ve önemli şeyler ne yazık ki zor dönüşüyor.

ic6

Y.Tok: İki yıl önceki son büyük yangında ne kadar zarar oluştu? Özellikle hamam bölgesinde çıkan yangın uzaktan oldukça dehşet verici görünüyordu.

C.Şimşek: O son yangındı. Ondan sonra da yangın çıkmadı zaten. Hamam da çok zarar görmedi. Çünkü yanan dışındaki otlardı. İçinde ise ot falan yok, yanacak bir şey de yok. Yangın en çok flora ve faunaya zarar veriyor. Bir de mermer üzerinde yanarsa kireçlenme yapıyor. O nedenle özellikle mermerlere sıçramaması gerekiyor.

Biraz önce söylediğim gibi burası yaşayan bir alan. Laodikeia’da binlerce yaban güvercinimiz vardır. Baltalı kuşlar var, bıldırcınlar var, keklik ve tavşan var. Bu doğal hayatı korumak, flora ve faunayı yaşatmanız lazım. Bu nedenle biz burada hiç ot ilaçlaması yapmayız. Zaten doğaya böyle bir müdahale hakkınız da yok. O nedenle yangınlar çok yönlü zarar verir ve bunu önlemek bizim birinci öncelikli işlerimizden biridir.

ic3

ÜÇ TEMEL KATKI: ÜNİVERSİTE-BELEDİYE-BAKANLIK

Y.Tok: Biraz önce soruya tam yanıt alamadım, bu teknik desteği nasıl sağlıyorsunuz? Bilgisayar gibi büro ihtiyaçlarından tutun çalışma alet edevatına kadar.

C.Şimşek: Bu konuda biz mesela bilimsel araştırma projeleri yapıyoruz, Birçok alanda kullandığımız bilgisayarlar, programlar, fotoğraf makinelerini, bunun yanında bir takım malzeme desteklerini üniversiteden sağlıyoruz. Yani şu anda Laodikeia kazılarının üç yerden temel katkısı var; birisi üniversite, birisi Kültür ve Turizm Bakanlığı ama ana olan Denizli Belediyesi.

Biz burada bir proje yapıyor ve proje ihtiyaç bilgilerini belediyeye gönderiyoruz. Kuruldan geçen projeler, 5226 sayılı yasada yer alan yüzde on emlak vergilerinin içinden bir kısmı karşılanıyor. Ama bir kısmı yalnız.

ic7

BELEDİYE PROTOKOLÜ 2016’YA KADAR

Haberci refleksiyle araya giren Şengül Boz, Hocaya biraz güncel politikaya uzanabilecek bir soru yöneltiyor. Ama tüm bilim insanları gibi kuşkucu ve mesafeli bir cevap veriyor Hoca. Bu konuda oldukça hassas olduklarını yıllardır gözlemliyorum. Nasıl olmasınlar, tüm çalışma olanaklarını devlet ve hükümet karşılıyor.  Kimin ya da hangi partinin hükümet ettiğinin önemi yok.

Ş.Boz: Biliyorsunuz 2014 yılında yerel seçimler var. Belediye Başkanı değişecek olursa bir endişeniz oluşur mu?

C.Şimşek: Benim bir endişem yok. Bu bir sistem. 2016 yılının Ağustos ayına kadar devam edecek olan bir protokole bağlı çalışma. Protokol bittikten sonraki süreç ise bizim üstümüzde olan bir şey. Yani Bakanlık ile Belediye arasındaki anlaşma protokolünün olup olmamasına bağlı. Ama ben şöyle düşünüyorum,  Özellikle Büyükşehirlerde, hem vergi bakımından, hem de -yeni belediye yasasının tam içeriğini bilmiyorum ama- kurulacak kültür daire başkanlığı eliyle birçok şey daha iyi olacak diye düşünüyorum. Farklı alandaki para daha fazla belediyede olacak ve kültür ve sanata daha fazla pay aktarılmasının imkanı olacak. Bu tabi benim şu andaki şahsi düşüncem.

Kazılar için kaynak varsa ve bunun sürekliliği varsa ekip ve sistem kurabilirsiniz. Üç aylık bir kazı bu sistemi kuramaz. Çünkü ustası, restoratörü eve ekmek götürmek zorundadır. Geçimi, çoluk çocuğu, ev kirası vs. var. O adama 12 ay üzerinden para verirseniz sizinle o koşulda çalışır.

ic4

BURASI BİR AÇIK HAVA MÜZESİ

Y.Tok: Hocam Denizli’de antik kentlerle ilgili asıl sorun müze meselesi. Sizin de zaman zaman muhtemelen tartışıp konuştuğunuz bir konu olabilir. Nitekim geçtiğimiz yıl burada yapılan bir törende, Denizli kökenli ünlü bir işadamı, bizzat zamanın Kültür Bakanı Günay’ın katılımıyla bir taahhütte bulundu ve bir protokol imzalandı. Yakında Vali Bey’e sorduğumuzda bu konuda gelişmeler olacak demişti. Bir de başta bir söz ettiniz, burası bir açık alan parkı demiştiniz.

C.Şimşek: Park ve açık hava müzesi, öyle diyelim. Zaten onu bizim tapınakta görebilirsiniz, dikkat ederseniz orası bir müze.

Y.Tok: Teorik olarak her antik kent zaten bir açık hava müzesi ya da parkıdır ama bunu bilinçli biçimde sürdüren benim gördüğüm Aphrodisias var. Sizin burada yapmaya çalıştığınızın da farkındayım. Şimdi Açık hava parkı ya da müzesi bir yana, Denizli’de kent içinde bir müze meselesine nasıl bakıyorsunuz, Hierapolis müzesi ne olacak, yani ne müzesi olacak bu? Eski bir müze deneyimi olan bilim insanı olarak genel bakış açınız nedir?

1950’DEN BERİ MÜZE YAPAMADIK

C.Şimşek: Biliyorsunuz Denizli’nin en büyük meselelerinden biri müzedir. Denizli’nin sanayisinin yanında, gelecekte de devam edecek kaynaklarının başında turizm gelir. Kültür yayla, sağlık, termal gibi çeşitleriyle birlikte kompleks bir turizm alanı bu.

ic8

Tarih ve kültür turizmi açısından bakarsak, Denizli coğrafyasında birçok antik kent var. Bunun yanında yüzlerce, binlerce höyük yerleşmeleri var. Bu potansiyele sahip bir kentte 1950 yılından beri müze yapımı için girişimlerde bulunulmuş. Aslında bir talihsizlik bu. Bu amaçla müze derneği kurulmuş(Kent Müzesi Girişimcileri Derneği.) Ama maalesef şimdiye kadar bir müze yapılamamış.

Hierapolis müzesi ise aslında bir hamam. Oradaki ziyaretçileri hamam vasfıyla kabul etmek gerekir. Zaten orası hamam olarak kendiliğinden bir müze. Şu anda ziyaret edilen üç salonun da tabanı mevcudun 5.5 metre altında. Ben daha önce müzede çalışırken dört yıl orada kazı yaptım.

____________________________________________________________

FC_Kis450x150

____________________________________________________________

Buradaki yapılan protokol törenine gelelim, Zorlu grubu bir müze yapmak üzere protokol imzaladı. Bildiğim kadarıyla bu müze ile ilgili projelendirme çalışmaları şu anda devam ediyor. BU çalışmalar bittikten sonra, ilgili tüm kurumlar karşılıklı olarak hemfikir olduğunda, kısa sürede bir müze herhalde yapılır. Yerini biliyorsunuz, merkezde, Valiliğin olduğu bölgenin yanındaki arazide büyük bir müze düşünülüyor.

ic10

Bu bir şans. Büyük bir müze gerçekten çok önemli. Mesela ben Pompei’ye çok gittim. Pompei’yi geziyorsunuz, 1079 yılında Vezüv yanardağının patlamasıyla küller altında kalan hayalet şehir. Her şey var orada. Sonra oradan çıkıp merkeze gidiyorsunuz, Müze Napoli’nin tam göbeğinde. Bu müzeler, içinde kafeteryaları, dinlenme salonları, alışveriş bölümleri, kitap satış yerlerine varıncaya kadar bir kompleks müze. İtalya turizmden para kazanmayı çok önceden öğrenmiş. Müzeye girince gidip bir su alıyorsunuz, hoşunuza gidiyor katrpostal veya broşür alıyorsunuz, bunlar müze gelirini oluşturuyor.

ÖNCELİK ARKEOLOJİ MÜZESİNDE OLMALI

Y.Tok: Ne müzesi olacak bu? Salt arkeoloji müzesi mi, yoksa başka bir şey mi?

C.Şimşek: Ben şöyle düşünüyorum, Denizli’deki müzenin ana konsepti bir arkeoloji müzesi olması. Bunun yanında tabi ki bir etnografya müzesi, bir sanayi müzesi olmalı. Ama bir turizm kentiysek acil ihtiyacımız arkeoloji müzesidir.

ic9

Ama dediğim gibi örneğin dokuma kültürümüzü içeren bir müze de önemli. Bu işler için bilinç edinmemiz henüz çok yeni. Daha 10 yıl kadar önce hangimiz koruma duygusuyla şu ev korunsun, şu ev restore edilsin diyorduk? Ama son on yıldan itibaren eski evleri belediye kamulaştırıyor, valilik kamulaştırıyor, restorasyon projeleri hazırlanıyor… Yani keşke o bilinç elli yıl önce oluşsaydı. Burada Coşkun Abi(Coşkun Önen)’yi rahmetle anmak lazım, onunla çok haşır neşir oldum. Siyah beyaz fotoğraflarıyla çok birlikte olduk. O fotoğrafların bir çoğu bendedir. Birlikte çok fotoğraf çektik. Onun ayağındaki rahatsızlığı nedeniyle bazı yerlerin fotoğrafını hep ben çekerdim. Sonra banyo yapar ve paylaşırdık.

Velhasıl o siyah beyaz fotoğraflardaki evler şimdilerde canlanmaya başlıyor. Külahçıoğlu Değirmeninden sonra şimdi de Merzeci değirmeni restore ediliyor. Onun yanında mavi ev var. Harika şeyler bunlar. Keşke bunlar biraz daha fazla olabilseydi. Bir diğeri Hulusi Oral evi. Orasının da kamunun olması ve restore edilmesi lazım.

ic12

ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ HAZIRLIKLARI SÜRÜYOR

Y.Tok: Ben başka bir soru sormak istiyorum. Vali Beyin bir fikri var. Muhtemelen siz bilgi vermiş olmalısınız, bölge arkeolojisini derli toplu ele alabilecek, onu bir sisteme oturtabilecek, kazıları, korunan ve korunmayan alanları bünyesinde toplayacak bir Arkeoloji Enstitüsü fikri bu.

C.Şimşek: Bu fikir Sayın Cumhurbaşkanı’nın burayı ziyaretiyle ortaya çıkan bir şey. Hatırlıyorsanız Sayın Cumhurbaşkanı burayı ziyaret ettiğinde Denizli’de bir enstitüden de öte Arkeoloji Fakültesi olmalı diye demeç vermişti. Bu düşünce ondan sonra gelişti. Onun arkasından bu konuda bir altyapı oluşmaya başladı. Bürokratik engeller aşılabilirse, bunun arkasından bir Arkeoloji Bilimleri Enstitüsü kurulabilirse eğer bölgede daha disipline bir çalışma sistemi kurulabilir. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.

Bu konuda bir örnek verelim, Türkiye’deki Alman arkeolojik çalışmalarının tümü İstanbul’daki Alman Arkeoloji Enstitüsü temsilciliğine bağlıdır. Kazılar onun sistem ve kurumsal yönetimi altında devam eder. İngiliz kazıları da yine Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü temsilciliği tarafından organize edilir.

Burada bizim savunduğumuz da şu, burada böyle bir kurumlaşma olursa bölgedeki çalışmaları koordine edebilir. İhtiyaç dağılımını sağlar, yayın basımını düzenler, periyodik bir dergiyi ortak olarak sürdürür. Mesela bir Lycus Dergisi gibi. Bunların hepsi kalıcı olan şeylerdir. Antik dönemden bir sözü hatırlayalım“Verbavolantscriptamanent-Söz uçar yazı kalır.” O nedenle yayın çok önemlidir.

Roma Üniversitesi’nden epigraflarla çalışıyoruz, La Spienza Üniversitesinden Prof.Dr.FrancescoGuzzi. Onlar 2000 yıl öncesi veya 1800 yıl öncesinin yazıtları ne diyor, onu bize anlatıyorlar. Yani yazılı belge var elde o nedenle iki bin yıl sonra o belge üzerine yorum yapabiliyoruz. O nedenle kalıcı ve sistematik bir kurumsallıkla devam edilebilir ve bu yönüyle de kendi alanında Türkiye’de öncü bir kurum olabilir.

ic11

“BEN EKİBİN ORKESTRA ŞEFİYİM”

Y.Tok: Hocam sona doğru geliyoruz, bilgi vermek açısından şimdiki görevlerinizi sorsak?

C.Şimşek: Ben Laodikeia Kazı Başkanlığı ve PAÜ Arkeoloji Bölüm Başkanlığını yürütüyorum şu an. Ayrıca Koruma Kurulu üyelik ve başkanlığını yürütüyorum. Ama Koruma Kurulundaki başkanlık ile üyeliğin hiçbir farkı yoktur. Başkan sadece kurul üyelerinin aldığı kararı yazdırır o kadar. Laodikeiabaşkanlığını da sayma o bizim zaten işimiz, mesleğimiz. Yani iki tane başkanlığım var diyebiliriz. Burada kazı kurulunun orkestra şefiyim ben, öyle diyelim.

Y.Tok: Şimdi kazı alanında bir gezinti yapabilir miyiz? Ama sizin rehberliğinizde.

C.Şimşek: Elbette. Gezelim, alanları birlikte görüp gezelim, ben size orada, yerinde anlatayım.

***

okunak-ic

Kayıtlı röportajımız burada sona eriyor. Hoca önümüzde duran ve baskıdan yeni çıkmış olan Laodikeia başlıklı kitabı bize hediye edip imzalıyor. Sonra birikmiş idari işlerini halletmek üzere kısa süreliğine kalktığında, uzun yıllardır tanıdığım kazı ekibinden Öğretim Görevlisi Mehmet Okunak’la kısa bir sohbete girişiyoruz.

“Elinizde tuttuğunuz kitap” diyor Okunak, “Daha önce, 2007 yılında basılan ilk Laodikeia kitabının genişletilmiş hali. Çok talep var kitaba. Özellikle turist rehberleri tarafından aranıyor. Biz de Hoca’ya kitabı kısaltıp rehbere dönüştürelim ve farklı dillerde baskısını yapalım dedik. Çünkü buraya mesela İnanılmaz sayıda Koreli geliyor. Ya da tuhaf biçimde Fransız az geliyor ama Amerikalı çok geliyor. Yani genel nüfus açısından şöyle baktığımızda Alman geliyor, Almanlara göre az olmasına karşın İngiliz geliyor, Amerikalı geldiğinde bazen, çok ilginç biçimde mesela aile olarak geliyorlar. Bunlar çok zengin bir aile olabiliyor. Özel bir rehber tutuyor, araba kiralıyor ve sadece burayı gezmek için yapıyor bunu. BU tür geziler Türkiye için pek alışıldık değildir, benim çok ilgimi çekiyor. Yine birkaç yıl önce 250 kişilik bir Amerikalı Turist grubu gelmişti, sadece Türkiye’deki yedi kiliseyi geziyorlardı. Ama geldiğinde buradan gelmişken Hierapolis’i göreyim demiyor. Nokta atışı yapıyorlar adeta.”

– Biraz buradaki akademik kadroyla ilgili biraz bilgi alalım mı?

“Celal hoca dışında ben varım, Mehmet Okunak, öğretim görevlisiyim. Ayşem Sezgin var Araştırma Görevlisi Doktor. Araştırma Görevlisi Barış Yener, Öğretim Görevlisi Umay Oğuzhanoğlu Akay, Uzman Mustafa Bilgin ve Araştırma Görevlisi Bilge Yılmaz Kolancı.”

ic13

– Yaz kış çalışan ve öğrenci sayısı nasıl?

“Kışın 60 civarında çalışan oluyor. Yaz aylarında ise 120-140 arasına çıkıyor bu sayı. Öğrencilerle birlikte ise 180’i buluyoruz.”

***

Görüşme sonrası Celal Hoca ile Laodikeia’da halen devam eden kazı, restorasyon ve diğer çalışma bölümlerinde kısa bir gezintiye çıkıyoruz.

ic5

Uzaktan Pamukkale’nin bembeyaz tarvertenleri görünüyor. Bu görüntüyü fotografik kılan ise tapınağın solundan Kuzey Tiyatrosuna giden portiğin devasa sütunları oluyor.

Ortada, tüm gezicilerin gözde mekanı olan tapınağın üstü camla kaplı bölümü ise, hatıra fotoğrafı çektirmek isteyen gelin ve damadı ağırlıyor.

Az ileride, Kilise ve tapınak arasındaki uzun sokaktan çıkan kalabalık bir turist grubu, Kuzey tiyatrosu caveasının üst oturmalıklarında biraz oyalanıp Batı tiyatrosuna yöneliyor.

Celal Hoca bizi kazının devam ettiği tek alana, Suriye Caddesi ile Stadion Caddesinin birleştiği yere yakın çalışan gruba doğru yönlendiriyor. Sürekli kazı işçilerinin yanında oldukça genç bir grubu işaret edip, “İş Kur ile yapılan anlaşmayla buraya gelen kimsesiz, 14-17 yaş arası gençler bunlar” diyor.  Hepsinin elinde kazı aleti olarak kürek ve toprağı taşımak için el arabaları var. Bana eşlik eden iş arkadaşım Şengül Boz “ben haberimi buldum” deyip onlarla ilgileniyor. Başımızın üstünden uçan ‘zarfsız kuşlar’(Ece Ayhan) o çocuklara kanat çırpışlarıyla adeta selam verip geçiyorlar.

Sonra SeptimusSeverus çeşmesine, Caracalla çeşmesine uğruyor ve geziyi sonlandırıyoruz. Hoca gezi boyunca her ayrıntıya dikkat çekip açıklamalarda bulunuyor.

Uzakta, Karcı Dağı tepelerinde gölgeler hafiften uzamaya başlamış, günün akşama döndüğünü haber veriyor.

Biz yavaşça Kazı evine yöneliyor, derlenip toplanarak yola çıkmaya hazırlanıyoruz.

———-SON———-

Yorumlar

Mehmet Oselemis   -  Bağlantı 28 Ekim 2013, 00:36

slm denizli
Tüm Laodıkya da calışanlara kolay gelsin ve işlerinizde başarılar dileriz.

ALİ AKTÜRK   -  Bağlantı 10 Ekim 2013, 10:34

ONCELİKLE CELAL HOCAM, SERI HALDE SUNULAN ROPORTAJ İÇİN YAŞAR BEYE VE SAYFA YONETİCİLERİNE TEŞEKKÜRLER.
CELAL HOCAM SOYLEDIKLERINIZDE YERDEN GÖĞE KADAR HAKLISINIZ,DENİZLİLİ OLARAK HERZAMAN HER YERDE SIZINLEYIZ.ARKEOLOJİ MUZESİ LAZIM ANCAK 30 EKIMDE TURKIYE GENELİNDE 105 MUZE HIERAPOLIS ARKEOLOJİ MUZESİ DE DAHİL TOPLU OLARAK İHALEYE CIKIYOR, SOYLENECEK SOZ YOK…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı