REKLAMI GEÇ

“Denizli Türkiye’nin en büyük şantiyesi”

23 Mart 2018 Cuma

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Denizli Şubesinin kuruluş tarihi 1992. Ancak bu şubeye dönüşme tarihi. Öncesinde temsilcilik olarak yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip. 1970’li yıllardaki dört meslek odası temsilciliğinden biri. Üyeleri arasından tıpkı mimarlar gibi iki belediye başkanı çıkarmış. 1989-1999 arası iki dönem görev yapan Ali Marım ve Ali Aygören oda üyesi.

Şube tarihine kısaca göz atalım. Kurucu başkan Mehmet Acar’ın verdiği bilgilere göre 1975 yılında 10-15 arası üye ile temsilcilik oluşturulur. İlk temsilci geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Mehmet Salih Basmacı’dır. Mehmet Acar, Basmacı’nın temsilciliği ertesi yıl kendisine devrettiğini belirtiyor ve “1976 depreminde ben Odanın Denizli temsilcisiydim” açıklaması yapıyor.

O ilk kuşak mühendisler grubu, oda içindeki çalışmalarını 2000’li yılların başına kadar aktif olarak devam ettiriyor. Oda yönetim dönemleri ile ilgili verilen bilgiler de doğruluyor; Mehmet Acar temsilciliğin kurulmasında olduğu gibi, şubeye dönüşme sürecinde de aktif görev alıyor.
İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi 1991 yılında kurulduğu zaman ilk yönetim atamayla geliyor. Ertesi yıl genel kurul yapılıyor, bu kez yönetim kurulu seçimle oluşuyor. Mehmet Acar kuruluştan itibaren ilk üç dönem Şube Başkanlığı yapıyor.

Şube bu yıl 14. Dönem Genel Kurulunu yaptı. Önceki iki dönem olduğu gibi bu dönem de PAÜ Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Murat Şenel’in listesi yönetime geldi. Başkanlığı yeniden Şenel üstlendi.
Geçen Ocak ayında yapılan İMO Denizli Şube 14. Genel Kurulunda iki ayrı liste yarıştı. Yarışmalı olması ister istemez kısmi tartışmaları beraberinde getirdi ve Hükümetin TMMOB ve odaların yasal konumunu yeniden düzenleme girişimleri gündem oluşturdu. Gündeme dair yapılan açıklamalar içinde, Şevket Murat Şenel’in yasal değişiklik tasarısına ilişkin “kilit bozuksa kapı değiştirilmez” sözü damga vurdu. Basın seçim sonuçlarından çok bu sözü manşetine taşıdı.

Şevket Murat Şenel ile Üniversite kampüsünde, Mühendislik Fakültesi’ndeki odasında görüştük. Hem sorularımıza yanıt aldık, hem mesleğin Denizli’de uygulanışını tartıştık, hem de genel kurul döneminde gündem olan yukarıdaki sözünü sorduk ve bu çerçevede TMMOB meselesini masaya yatırdık.
Bir not düşmek istiyorum. Şevket Murat Hoca umduğumdan daha açık ve gerçekçi yaklaşımlarıyla beni biraz şaşırttı. Bunda kısmi önyargılarımın rolü olmalı. Kamu kurumunda çalışıyor olması nedeniyle, söz söyleme hakkını daha cimri biçimde kullanabileceği endişesi taşıyordum. Öyle olmadı. Hiç ‘kayıt dışı’ konuşmadık. Sorularımı oldukça sarih ve net biçimde yanıtladı.
Bir dokunduk, bin ah işittik. Hoca öyle detaylı anlattı ve sektör tablosu çizdi ki, neredeyse her konu kentin hayati meseleleri olarak gündemden düşmüyor. O nedenle anlattıklarını bir güne sığdıramadık, iki güne böldük. İlk bölümünü bu gün, ikinci bölümünü yarın yayınlıyoruz.

YENİ DÖNEM ÇALIŞMA BAŞLIKLARI
Önümüzde iki yıllık yeni bir yönetim döneminiz var. Bu dönemin çalışma başlıkları neler?

Genel Kurul döneminde de dile getirdiğimiz iki yıllık çalışma başlıklarımız var aslında. Fakat üzüntüyle söylemeliyim ki üyemizle mesafemizin açıldığı bir süreç yaşıyoruz. Meslek odalarının yasal anlamda bir takım yükümlülükleri var. Mesela üye sicili tutmak. Kim proje üretir, kimin yetkisi vardır, kim işyeri olarak faaliyet yürütür, kim inşaat mühendis olarak kabul edilmelidir? Bunlar bizim oda olarak yasal anlamda takip ettiğimiz faaliyetler. Bunları biz yapmazsak eğer, burası ‘vahşi batıya’ döner doğrusu. Bizim meslektaşlarımızın belediyelerde ruhsat alan projelerinde kimin meslekten olup olmadığını kayda bağlamak… Biz artık ruhsatları elektronik olarak takip ediyoruz. Bir meslektaşım ruhsata imza attığı zaman ben onu anında görüyorum.

Vermemesi lazımsa hemen tespit ediyoruz. Aksi taktirde ben savcılığa suç duyurusunda bulunup o ruhsatı iptal ettirme hakkına sahibim. Çünkü siz vatandaş olarak sahte mühendislerin elinde oyuncak oldunuz. Buna kim engel olacak? Bu denetim olmalı. O nedenle biz yasal anlamda bir kamusal görev ifa ediyoruz. Diğer şehirlerle de karşılaştırdığınızda İnşaat Mühendisleri Odası pek çok örnek çalışma yapmış bir oda. İMO yapı denetimin olmadığı zamanlarda laboratuvar kurup Denizli’de dökülen betonlar usulüne uygun mu değil mi, bunu yapmış bir şube.
(Ed. Notu: TMMOB binası 1990’lı yılların sonunda hizmete açıldığında zemin katı İnşaat Mühendisleri Odası Laboratuvarı olarak faaliyete geçmişti. Laboratuvar mülkiyeti inşaat Mühendisleri odasına aitti.)

ANKARA’NIN FİSKESİ BİZE NASİP OLUYOR
Bu faaliyetlerinizin kadri bilinmiyor mu?

Bunun haricinde ustalar neye göre eğitiliyor, neye göre inşaatlarda çalışmasına izin veriliyor? Yakın bir zamana kadar sabahın köründe işçi kahvelerinden toplanan insanlarla yapılırdı inşaatlar. Saç kesen berberden sertifika istenir am inşaat yapacak, kalıbını çakıp demirini bağlayacak işçiden hiçbir belge istenmez. Milli Eğitimle işbirliğine gidip bunları bir belgeye bağlayalım, elini kolunu sallayan çalışmasın gibi girişimleri kendine iş edinen bir oda. Bu konuda denetleme işini yapan bir oda. Yapı denetimler yokken proje denetimi yapan bir şube. Bunu ne İstanbul, ne Ankara yapmamış. Dolayısıyla İnşaat Mühendisleri Odası bu anlamda burada bir şeyler üretmiş bir odadır. Ama Ankara (merkezi yönetim, ed.) baktığı zaman bizi görmüyor. Yerelde biz iş yapıyoruz. Fakat Ankara’da TMMOB ile siyasi irade arasında her zaman bir sürtüşme oldu, artık bu son gelişmelerde Ankara TMMOB’ye tokat atmaya çalışırken ne yazık ki bu fiske bize de nasip oluyor. Örneğin projeler belediyeye giremez diye yasa asıldı. Bu şartlar altında üyemizle aramızdaki bağı canlı tutmak için uğraşıyoruz. Yasal anlamda sadece ‘odamızın üyesidir, işyeri tescil belgesi vardır, serbest inşaat belgesi’ dışında şu anda bir yetkimiz kalmadı.

FAALİYET ALANIMIZ ÇOK GENİŞ
Faaliyet alanınız sadece inşaat yapmakla mı sınırlı? Kamuoyu algısı böyle. Siz mimarın projesini alıp binayı yapar bırakırsınız, gerisi sizi ilgilendirmez. Alanınız bu kadar mı?
İnşaat Mühendisleri Odasının o kadar geniş bir alanı var ki, bakın bu açıdan baktığınızda Denizli’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden bir tanesiyiz biz. Bir çözüm yolu, çıkış yolu bulmaya çalışıyorsunuz, pek çok sorunu var meslektaşımızın. İşte şu anda pek çok mühendislik kurumu şantiye şefliği belgesinin altına imza atıyor. İstenmeyen bir başıbozukluk var. Ankara’dan bir dostumuz buraya geldiğinde bana şunu söylemişti, “burası herhalde Türkiye’nin en büyük şantiyelerinden bir tanesi!” Haksız mı?

DENİZLİ TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ŞANTİYESİ
Ben de size onu sormak istiyordum, yatay mı yoksa dikey mi gelişiyor bu kent anlamadım.
Yatay genişleme için pek uygun değil burası. O ayrı bir başlık, onu da hep dile getiriyoruz. Fakat Türkiye’nin en büyük şantiyesi. Ben ilk göreve geldiğim zaman sorunları şöyle silsile halinde bir sıraladım. Bizim kamudan çözecek o kadar çok sorunumuz var ki! Taleplerimizi karşılayacak olan kim, belediyeler, resmi kurumlar. O nedenle dedik ki bir işbirliği sağlamamız lazım. ‘Odalardan onaylanan projeler giremez’ kararı, bizim yerelde elimizi kolumuzu bağlıyor. Oysa meslektaşımızın sorunu için çaldığımız ilk kapı yerel idareler. Bir diyalog köprüsü şart, aksi takdirde yol alma şansımız yok. Ben şahsen geçen dört yılın içinde bu girişimleri sürdürdüm. Ben açık söyleyeyim, bizim belediyelerle bir sorunumuz yok. Ama belediyelerin bizim sorunlarımızın çözümü konusunda somut bir adımı da yok.

HEM MÜCADELE, HEM MÜZAKERE EDECEKSİNİZ
Nede yok? Belediyeler neden bu adımı atmıyor?
Ben bunu biraz şuna bağlıyorum: TMMOB’nin bileşeni olan İMO’ya yarayacak bir faaliyette bulunmayı genel ülke siyasetine ters buluyor. Ama biz bir iş üretiyoruz, buna böyle bakmamak lazım. Biz öğrenci arkadaşlarımızın 3. Havalimanı inşaatı, 3. Köprü inşaatlarını görüp incelemesi için İstanbul gezisi yapmak istedik, Merkezefendi Belediyesi’ni arayıp rica ettik, hemen bir otobüs sağladılar. Sosyal belediyecilik adına onlar böyle şeyleri yapıyorlar. Tamam iyi ilişkilerimiz var, görüşüyoruz falan da ama genel olarak benzer konularda yol almakta zorlanıyoruz. Çünkü yasayı açıp bakıyorsunuz, belediyelerin adım atmasını gerektirecek bir hüküm yok. Yasa, sorunların çözümü konusunda onları cesaretlendirecek hüküm de içermiyor. O kadar zor bir denge ki bu, hem mücadele edeceksiniz, hem de müzakere edeceksiniz. İşinizi yaptırmak için bu dengeyi bulacaksınız. Ben görevde olduğum son dört yılın toplamına baktığım zaman somut kazanımlar elde ettiğimizi söyleyemem. Bizim girişimlerimizin karşılığı daha fazla olmalıydı. Başka bazı şehirlere bakıyorum, Odanın belediyelerle daha fazla işbirliği içinde olduğu örnekler görüyorum. Bunu bizde de istiyorum doğrusu.
Siyaseten öyle veya böyle düşünürsünüz. Birbirine hiç benzemeyen insanların başka başka düşünmelerine rağmen oturup iş yaptığını görüyor musunuz? Görüyoruz. Biz de bir iş yapıyoruz.

 

RANT PAYLAŞIMI İŞBİRLİĞİNİ ETKİLEMİYOR
Doğrudan kanıtlanabilir değil ama şunun rolü var mı acaba; sektör bir rant merkezi çok hızlı yükselen bedeller var. Dolayısıyla belediyeler ki hangi partiden olduğu önemli değil, onlarla yaşanan sorunların rant paylaşımıyla ilgisi olabilir mi?
Ben sanmıyorum. Denizli mesela Konya gibi bir siyasi görüşün 40-50 yıl boyunca iktidar olduğu, yerel yönetimlerde bulunduğu şehir değil. Burada 15-20 yıl öncesine bakıyorsunuz birden fazla dönem başka siyasi parti vardı, sonra başka bir siyasi parti gelmiş, en son şimdiki iktidar partisi belediyeyi kazanmış. Baktığınız zaman şu görüş şunu, bu görüş bunu yapar diyebileceğiniz bir konu değil bu. Ekonomik olarak canlı bir şehir. Para harcayacak bir mecra lazım. Devlet de her zaman inşaat sektörünü özendirdi. Bu örneği bazen veriyorum, üçüncü havalimanı inşaatında bu gün otuz bine yakın insan çalışıyor. Bittiği zaman beş bin kişiyi istihdam edecek. Yani 15 yıllık inşa döneminde istihdam edeceğiniz kişi sayısı bittikten sonra bilmem kaç yılda istihdam edeceğiniz kişiye denk geliyor. TÜPRAŞ gibi Türkiye’nin en büyük tesislerinden birinde 4-5 bin insan çalışıyor. Yani inşaat sektörünün istihdam edebildiği insan sayısı çok çok fazla. Ben inşaat yapmıyorum dediğiniz anda bu kez başka problemler çıkacak. Bu bizim gerçeğimiz. Ancak buna fren yapmayayım derken, arabayı da yokuş aşağı boşta ve frensiz sürmemek lazım. Yıkılan bir binanın fotoğrafına bakıyoruz, günah keçisi arıyoruz. 17 Ağustos Marmara depreminde buldular bir Veli Göçer, bütün ihaleyi ona yüklediler gitti. Oldu mu yani, bunun projecisi var, müteahhidi var, kaça yaparsın deyip, nasıl yaparsın diye sormayan vatandaşı var. Biz ne yazık ki suçlu aramakla geçiriyoruz zamanı. Bakın Soma… O da bizim işimizin parçası. Ama ne yazık ki denetleyen adamın maaşını patrona ödetiyorsun. Böyle çarpık bir anlayışla denetleme olabilir mi? Mahkemeye gidiyorsunuz, ‘beni falan hakim yargılasın!’ Böyle bir şey olur mu?

MÜTEAAHHİTLİĞİN KANUNU YOK!
Hocam mesleğiniz en önemli unsurlarında ve en çok tartışılanı müteahhitlik. Buna meslek der misiniz bilmem. Yasal çerçevesi hangi kanunla çiziliyor?

Bir müteahhitlik kanunu yok. Cebinizde üç kuruş paranız varsa gidiyorsunuz, ticaret odasına kaydını yaptırıyorsunuz, tamam. Berber dükkanı açmak daha zor. Niye buraya gelmiş bir ülkenin müteahhitlik kanunu yoktur ki hala? Müteahhitlerin bir sürü yanlış uygulamaları var, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü denetliyor şantiyeleri. Ama aynı müdürlüğün müteahhitlere ceza yazma yetkisi yok! Yapı denetimlere, şantiye şeflerine yazıyor. Yani vur abalıya. Ama onu çalıştıran, işi veren müteahhide yazma yetkisi yok.

Yönetmelik yok mu?
Var ama bir sürü eksikliği var. Yerelde bunları dile getiriyoruz. Çünkü neden? İnsanlar elimizde sihirli değnek varmış gibi düşünüyor. Biz de diyoruz ki, bunları söylüyoruz ki su yolunda aksın. Bu su neden rampayı aşmıyor diye bakmayalım. Neden aşsın ki?

Burada yapmaya çalışıp çözdüğümüz ve çözemediğimiz şeyler diye ayırıyorum işi. Milletvekilleriyle de zaman zaman görüştük, ne yazık ki ülke gündemi o kadar başka şeylerle meşgul ki, her görüşme, ‘sen biraz bekle çok önemli işlerimiz var’ gibi oluyor. Yani tabiri caizse bu konuda debelenmeye devam edeceğiz. Şöyle de bir şey var, üyemizle aramızın daha fazla açılmasına izin vermemek lazım. Son iki yıldır asıl buna kafa yoruyoruz. Takdir edersiniz ki, bizim kadar çok geniş bir mecraya dağılan bir meslek grubu herhalde yok. Yani bilirkişimiz var, değerleme uzmanımız var, kamuda çalışanımız var. Yapı denetimci, projeci, müteahhit olanımız var. Ayrıca mesela Devlet Su işlerinde çalışan meslektaşımın derdi, belediyedekinden apayrı, böyle sorunlarımız da var.

 

BİLGİ VE TECRÜBENİN DEĞERİ KALMIYOR
Yasal boşluklar meslektaşlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde sorunlara neden oluyor mu? Yasanın olmayışı rekabet unsurunu olumsuz etkilemiyor mu?

Özellikle genç meslektaşlarımızın üniversite sonrası hemen işe başlamak gibi problemleri var. Bu yasal boşluktan kaynaklanıyor. Mesela yurt dışında böyle değil. Okul sonrası belirli bir süre iş deneyimi için çalışması gerekiyor. Bazılarında ise çalışma döneminden sonra tekrar sınava alınıyor. İmza yetkisi ancak o zaman veriliyor. Türkiye’de böyle bir şey yok ki. Bizim meslekte gazetecilik gibidir. Zaman içinde ustalaşırsın. Oysa yeni mezun bir arkadaşımız, 20 yıllık tecrübeli bir meslektaşının karşısına mezun olduğunun ertesi günü bürosunu açıyor. Vatandaş gelip her ikisiyle ‘kaç para’ pazarlığı yaptığında o tecrübenin değeri kalmıyor. Yasal müktesebat buna izin verdiği sürece biz nasıl bir mücadele yapabiliriz ki?
Bu konularda bir bilinç de yok. Marmara depreminden sonra oradaydım, üzerinden on-onbeş yıl geçti, orada bir bilinç oluştuğunu bizzat gördük. Fakat geçen yıl bir takım toplantılarımız orada oldu, tecrübeli meslektaşlarımızdan biri şunu söyledi; “Hocam gençler o günleri unuttular. O günleri yaşamayan insanlar bunun bedelinin ne olduğunu bilmiyorlar.” Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, su tersine akmıyor işte, hendeği aşamıyor. Mevzuat da, bakış açısı da bunu özendirmeli. Ama siz inşaattan büyümeye kafayı taktığınız zaman, herhalde öyle oluyor; en ufak fren olabilecek değerlendirmeler bile dikkate alınmıyor.

DEPREM SENARYOSU ÜRETTİK
Yeri gelmişken biraz da depremi konuşalım mı?

Bu konuda çok somut önerilerimiz var. Denizli deprem bölgesi. Şehrin mevcut bina stoğu ile ilgili problemleri var mı, var. Burası bir çukurun içinde. Elli kusur mahallenin eski ve yenileri ayrışmış durumda. Buraya neşter vurulması gerekiyor. Biz burada bir ekiple 12 mahalleyi tarayıp bina envanterlerini çıkardık. Beş bin kadar parsel, daire sayısı olarak çok daha fazla. Bir deprem senaryosu ürettik. 6.3 ve 7.2 ölçeğine göre iki tane deprem senaryosu. O senaryoları Halil Kumsar ve diğer hocalarımız değerlendirdi. Sonuçları bulup sunduk. Biz bunu yaptık, bazıları “kamuoyunu velveleye vermenin alemi yok” dediler. İyi o zaman siz de bir şey yapın!

Bir şey yapmak lazım. Elimizde bir reçete var mı? Benim önerim şu: Kentsel dönüşümden bahsediliyor ama Denizli arsa üretmiyor. Bunun birkaç tane sebebi var. Bir tanesi Büyükşehir olduktan sonra Belediye tüm enerjisini ilçelere ayırmaya başladı. Hatta slogan da üretildi; “Büyükşehir de ne varsa ilçelerde de o olacak.” Bu sosyal belediyecilik açısından doğru bir şey. Fakat şu da var, sorunları yukarıdan aşağı sıraladığınızda eldeki sınırlı imkanları nereye harcadığınız çok önemli. İlçelere harcanan ciddi paralar doğru belki ama her tercih bir vaz geçiştir aynı zamanda. Ben olsam şunu yapardım doğrusu; riskli bir alan var. Burayı rehabilite etmeniz lazım. Bunun için rezerv alanlar üretmelisiniz. Yapılaşmayı o yönde planlayıp altyapı hizmeti götürmelisiniz…

İMO Şube Başkanı Şevket Murat Şenel görüşmesinin yayını yarın devam edecek

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı