REKLAMI GEÇ

Soma Katliamının üzerinden bir yıl geçti

Soma Katliamının üzerinden bir yıl geçti

Yaşar Tok, 301 madencinin yaşamını yitirdiği facianın 1 yıl sonrasında Soma’daydı. Ulusal basında çok fazla yer bulamayan anma törenlerini görüntüledi, gözlerdeki acıyı gördü. Öyle ki Soma’da çocukların balonları rengarenk değil, kömür karasıydı. Çünkü onlara rengarenk balonlar alacak babaları yoktu artık… İşte Yaşar Tok’un üzerinden bir yıl geçen ama asla bitmeyecek acıların yaşandığı Soma’daki izlenimleri…

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 18 Mayıs 2015 Pazartesi, 14:34

Soma’da yaşanan maden katliamının üzerinden tam bir yıl geçti.
O kabus dolu günleri hangimiz hatırlamak istiyor?
Bilincimizin gerilere, bilinçaltına sonra da bilinçdışına sürgüne gönderdiği hatıraları…
O nedenle mi bilinmez, bazılarımız hatırlamak dahi istemedi o günleri.
Çoğumuz aynı gün saatte piknik yapmayı, futbol oynamayı, denizde yüzmeyi, kahvede okeyi tercih etti.
Bu vesileyle hiç kimseyi suçlayacak değiliz.
Biliyorum onlar da üzüldü, canı yananlara uzaktan da olsa bir gönül selamı gönderme arzuları oluştu.
Ama yaşamın çırılçıplak gerçeği odur ki, yine de kendi gündelik telaşlarının akışı birkaç saatlik yolculuktan alıkoydu.

Bu tespit hepimiz için ve başka olaylar için de geçerli.
Oysa sokakta, evde, tarlada, ocakta ve işte hayat eskisi gibi değil Soma’da.
301 canın bedelini ironik gelecek ama devletin şamarıyla ödediler, ödemeye devam ediyorlar.
Bundan olsa gerek yüzler asık, gözler hülyalı, eller sakınarak uzatılıyor.
Türkiye’nin dört bir yanından gelenlere tutulan alkış içten ama çekinceli.

1
Bir yıl sonra yine Soma’daydım.
Yukarıdaki satırlarda betimlenen insan davranışları katıksız herkeste bir ve aynıydı.
Dudaklar sanki mühürlü.
Miting kortejine doğru müteşekkir bir gülümsemenin izi yanaklara doğru belirsizce yayılmış.
Eller şaşkınlıkla alkışlamaya çalışıyor.
Atılan sloganlara, taleplere, iktidara karşı yükselen öfkeye duyarlı mı, duyarsız mı anlamak zor.
Yine de ara ara heyecanlı bakışlar ve konuşmalara rastlıyorum.
Korteji baştan sona fotoğraf çekerek takip edip bir yandan da Soma halkının tepkilerini gözlemeye çalışırken edindiğim ilk izlenim bu.

2
Oysa daha bir yıl kadar önce yapılan yerel seçimlerde iktidar partisinin adayı belediye başkanlığını en yakın rakibine %15 fark atarak %43 gibi yüksek bir oy oranı ile kazanmıştı.
Üzerinden henüz bir buçuk aylık bir zaman geçmemişti ki, maden ocaklarında yüzyılın en büyük maden faciasıyla yüz yüze gelindi.
O %43 oranında oy verenlerin partisinin lideri Soma’ya geldi.
İlk icraatı kendisine laf atan bir işçiyi alışveriş merkezinde tokatlamak, sonra da özel kalem müdürüne tekmeletmek oldu.
Ardından Soma Yırca’da kurulmak istenen termik santral için hoyratça, hunharca, yasadışı biçimde, zorbalıkla, karşı çıkanların coplanıp yerlerde sürüklendiği 6000 zeytin ağacının katliamı geldi.
Danıştay yürütmeyi durdurmuş ne gam!
Giden 6000 ağaç ne zaman yerine konabilir? Bu mümkün mü?

3
Buna ne kadar niyetli iktidar sahipler, kuşkulu.
Taşeron sisteminin, yargılamaların, sorumluluğu üstünden atmaların, ipe un sermelerin, işsizlik ve yoksulluğu sadece seyrederek güç gösterisi yapmanın revaçta olduğu zamanların kolayca sonu gelecek gibi görünmüyor.
Miting kürsüsünde söz alan KESK Eşbaşkanı “İlk gün TV kameraları önünde buz gibi, hiçbir insani duygu belirtisi göstermeden maden faciasını anlatan Enerji Bakanı hala koltuğunda. Oysa ilk gitmesi gereken oydu!” diyordu.

7
Mitinge kaç kişi katıldı sorusunu geçelim.
Aslı kimler vardı sorusunu soralım.
Bir tek İktidar partisi ve aynı yörüngede siyaset yapanların olmadığı bir yürüyüş ve miting oldu.
Bir de MHP yoktu. Doğal mı derseniz doğal!
Tüm yelpazenin kapsamlı biçimde hazır bulunduğu bir anma töreniydi. Meslek örgütleri, siyasi partiler, dernekler, halk forumları, iş cinayetlerine karşı mücadele platformları, Zonguldaklı maden işçileri… ve diğerleri.
Barış içinde, Soma katliamına odaklı, hiç birinin siyasi çıkarları için bir tek slogan bile atmadıkları, sanatçıların, milletvekillerinin kravatı, ceketi çıkarıp başlarına madenci kaskı geçirip geldikleri bir miting oldu.
İnsan keşke diyor, keşke 40 yıl önce de bu birlikte yürümeyi öğrenebilmiş olsaydı Türkiye demokratları, devrimcileri.
Ama bu günlere gelmiş olmakta güzel.
Ne ki çekilen onca acı, ödenen bedele değiyor mu, değecek mi henüz bilinmez.

4
Soma’da, Soma halkının yaşadığı bu baskı nasıl tarif edilir bilmem.
Birlikte yolculuk yaptığım Harita Mühendisi arkadaşım akşam saatlerinde yemeğe oturduğumuzda “farkettin mi” dedi, “evet” dedim.
Aynı şeyi düşünüyorduk.
O bunun adına alışılmış bir retorikle “mahalle baskısı” dedi.
Bense sadece mahalli bir baskı olmaktan çok daha fazla bir birikimin, “korku imparatorluğu” duygusunun eseri olduğunu düşünüyorum.
Kendi canın alana karşı müsamaha değil ama korkarak biat etme duygusu!
Yazılarımızda sık sık gönderme yaptığımız 20.yy Alman faşizminin toplumsal travmaya kadar uzanan baskı politikalarının psikolojik sonuçlarından izler çağrıştırıyor.
İngeborg Bachmann’ın yanarak ölmeden önce kaleme aldığı satırları yeniden hatırlıyorum. Bu baskı öyle bir şey ki, faşizmi bireyin içine gömüyor adeta.
Çıkarması yılları hatta belki de asırları alacak bir gömülme.

5
Soma’yı geride mi bıraktık? Eh, günlük yaşam bizi böyle bir uzaklığa savursa da gönlümüz orada. Gönlümüz, babasını yitirmiş güzel yüzlü kız çocuğunun dudaklarını bükerek hesap sorulsun diyen haykırışında. Yüreği dağlanmış annenin mikrofondan “neden, neden?” diye sorarak tamamladığı ağıt gibi konuşmasının ağır yüklü sözcüklerinde. Ölen madenci çocuklarının oluşturduğu kalabalık madenci korosunun söylediği şarkıların notalarında. Ya da annesinin kucağında her şeyi yenice fark etmeye başlamış küçük erkek çocuğunun eline aldığı kömür karası balonu minicik avuçlarıyla rüzgara karşı sımsıkı kavramasında…

6
Sizi bilmem ama bizim yüreğimiz hala Soma’da. Bu acı dinene kadar, diktatörlerin saltanatına kurban edilen canların sonu gelene kadar da orada kalacak.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı