REKLAMI GEÇ

16 MART ve 18 MART

21 Mart 2018 Çarşamba

16 Mart öğretmen okullarının kuruluş yıldönümüdür. Türk Milli Eğitimi’nin en önemli eğitim kurumlarının başında gelen öğretmen okulları, Osmanlı döneminden itibaren öğretmen yetiştiren kurumlar olarak Türk eğitim tarihinde özel bir öneme sahip olmuştur.

16 Mart 1848 yılında kurulan öğretmen okullarının 170. yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı. Öğretmen okulları niteliği ve ruhu her ne kadar değişse de, bundan sonra da kutlanmaya devam edecektir.

Öğretmen okulu mezunu bir eğitimci olarak bu kutlamaların bende yarattığı duygunun tarifi anlatılamaz. Öğretmeni ve öğrencisi ile aylar öncesinden başladığımız hazırlıkları, 16 Mart günü sergileme heyecanı tarifsiz bir duygudur.

Halkoyunları ekibimizle bu kutlamalarda yer alabilmek için öğretmenimiz ve arkadaşlarımızla haftanın hemen her günü yaptığımız çalışmalar, 16 Mart günü yaklaştıkça daha da sıklaşır, kostümlerimizi elden geçirir, bütün hazırlıkların tam olması için titiz bir çalışma yapardık. 16 Mart günü okul bir bayram yerine döner; günün anlam ve önemine uygun konuşmalar, şiir, tiyatro, halkoyunu, resim sergisi gibi değişik etkinliklerle dolu bir gün yaşardık. Üstüne de o gün yemekhanede özel menü olunca okulda bayram havası yaşanırdı.

Bu duyguyu yıllarca yoğun olarak yaşamak, mesleki hazırlık anlamında bizlere önemli bir katkı sağlıyordu. Hele her hafta başında istiklal marşını okuduktan sonra “candan” söylediğimiz öğretmen okulları marşı, tüylerimizi diken diken ediyordu. Bu gün bile aynı duygu ve heyecanı yaşıyoruz.

ALNIMIZDA BİLGİLERDEN BİR ÇELENK,
NURA DOĞRU CAN ATAN TÜRK GENCİYİZ.
YERYÜZÜNDE YOKTUR, OLMAZ TÜRK’E DENK;
KORKU BİLMEZ SOYUMUZ.

ŞANLI YURDUM,
HER BUCAĞIN ŞANLA DOLSUN;
YURDUM SENİ YÜCELTMEYE ANDLAR OLSUN
YURDUM SENİ YÜCELTMEYE ANDLAR OLSUN

CANDAN AÇTIK CEHLE KARŞI BİR SAVAŞ,
EY BU YOLDA AND İÇEN GENÇ ARKADAŞ!;
ÖĞREN ÖĞRET HALKA HAKKI, GÜRLE COŞ;
DURMA DURMA KOŞ!

ŞANLI YURDUM,
HER BUCAĞIN ŞANLA DOLSUN;
YURDUM SENİ YÜCELTMEYE ANDLAR OLSUN.
YURDUM SENİ YÜCELTMEYE ANDLAR OLSUN
18 MART;

16 Mart Cuma günü saat 10.00 sularında arabayla trafikte giderken tesadüfen açtığım TRT FM radyosunda şöyle bir duyuru geçti.

“Sayın dinleyiciler; bugün 16 Mart, Azerbaycan Asan Radyosu ortak yayınındayız. Merhaba Asan Radyo söz sende” benzeri bir konuşma.

Devamında sözü alan Azerbaycan Asan Radyosu spikerinin kısa bir girişten sonra, “Bu hafta sonu 18 Mart, biz Türkler ve Türkiye için çok özel bir gün. Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü kutlu olsun. Azerbaycan’da; ilkokul, lise ve üniversitede Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Çanakkale Zaferi bizlere öğretilmekte, çok özel önem verilmekte” diye başlayan, Çanakkale Zaferi’nin ne kadar anlamlı olduğunu, bu zaferde Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar önemli bir başarı elde ettiğini vurgulayan çok güzel bir konuşma.

Karşılığında sözü tekrar alan TRT FM spikeri benzeri duyguları paylaştı, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına rahmet diledi.

Ne kadar güzel.
İki ayrı ülkenin radyoları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temel taşlarından olan Çanakkale Kurtuluş Savaşını ve bu savaşın kahramanlarından olan Mustafa Kemal Atatürk’ü aynı duygu ve düşüncelerle anlatıyor.

Aradan 3 saat geçiyor. Bütün camilerimizde Cuma hutbesi okunuyor. Konu: Çanakkale Zaferi. Hocaefendiler Çanakkale Zaferi’nin önemini, ne kadar büyük bir başarı olduğunu anlatıyorlar. Ancak, bu zaferin mimarı Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarından hiç söz edilmiyor.

Okunan hutbe metnini kim hazırlıyor?
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı.
Diyanet İşleri Başkanlığını kim kurdu?
Mutafa Kemal Atatürk.

Cumhuriyetin ilk resmi kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924 yılında 429 Sayılı Yasa ile kurulmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam dinine verdiği özel önem ve dinin doğru öğretilmesi amacıyla kurulan bu kurum ne yazık ki bu ülkenin ve kendi kurumlarının kurucusunu ve arkadaşlarını böyle bir günde görmezden gelmiştir.

Doğruluğu, dürüstlüğü vefayı öğretmekle görevli bir devlet kurumuna böyle bir davranış yakışmamıştır.

Ne yazık ki bazı kurumlar zaman zaman bu tür hataları yapıyorlar. Ama bu tür davranışlar, Mustafa Kemal Atatürk’e olan inancı, sevgiyi ve vefayı azaltmayacaktır.

Örnek mi?
Çanakkale Savaşı’nın yaşandığı yıl Selanik’te sürgünde bulunan Abdülhamit anılarında; savaşla ilgili haberleri gazetelerden öğrenmeye, bazen bu haberleri doğrulatmak amacıyla saraydan aracılar vasıtasıyla haber almaya çalıştığını belirttikten sonra aynen şunları söylemektedir:

“İşte bu sırada rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman tasını tarağını toplamış askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal Bey adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun.”

Bu sözler bir şeyleri anlamamıza yetmez mi?
Başka örneklere gerek var mı?
Alın size bir örnek daha;

“Şu anda mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm!
Oldukça mutluydum ki, daha düne kadar Çanakkale bizimdir diyebiliyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için; askeri, parayı, cephaneyi akıllarına gelebilecek her şeyi hesaplamıştım. Hepsinden çok üstündük ve mutlaka yenecektik. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal’i. Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.”
Winston Churchill.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı