REKLAMI GEÇ

MATEMATİK VE TARİH

10 Ekim 2018 Çarşamba

Eğitim sistemimizde genel olarak öğrencilerin korktuğu iki ders vardır. Biri matematik, ikincisi tarih dersleridir. Nedeni ise; ilkokul 1. sınıftan itibaren bu iki dersin işleniş şekli. İlkokul 1. sınıf öğrencileri, yani 7 ve 8 yaşları çocukların SOMUT KAVRAMLAR döneminde olmasıdır. Bu yaşlarda çocuklar soyut kavramları algılamakta zorlanırlar. Bu nedenle 1. sınıf öğretmenleri konuları olabildiğince somutlaştırarak öğretmeleri gerekmektedir. Ama ne yazık ki birçok öğretmenimiz önce rakamları öğretmeye çalışır. Sonra tahtaya rakamları yazar ve toplama çıkarmaya geçer. Bu yöntemle başarılı olamayan öğrenci için ilerleyen sınıflarda matematik dersi kabus olur.

Aynı sıkıntı ilerleyen sınıflarda tarih dersi için geçerlidir. Öğretmen genel olarak tarihsel olayları kronolojik sıraya göre anlatmaya çalışır. Sınavlarda aynı sıralamayı ister. Bu yöntem tamamen ezbere dayalı bir sistem olduğu için öğrencide kalıcı öğrenme olmaz. Tarihi ezberletme yerine, tarihsel olayların nedeni, niçini ve sonuçları sorgulayacak şekilde dersler işlenir ise çocukta konulara karşı ilgi uyanacağı gibi öğrenmede kalıcı olacaktır.

Öğretmenlerimize haksızlık yapmayalım. Matematik ve Tarih derslerini korkulu ders olmaktan çıkaran ve bu dersleri uyguladıkları yöntemler sayesinde zevkli hale getiren öğretmenlerimiz yok değil.

Örnek mi?
Hürriyet Gazetesi’nden Esra ÜLKAR çok güzel örnekleri bize gösterdi. Karadeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden matematik öğretimi ile ilgili 3 tane güzel örnek sundu.

İşte Esra Ülkar’ın görüştüğü 3 başarılı öğretmen ve söyledikleri;

“Samsun Çarşamba ilçesindeki Dikbıyık İlkokulu’nda Tuğba Başturan’ın öğrencileri matematik dersinde bowling oynayarak ve ‘Sallanan Dişlerimi Çekiyorum’ etkinlikleriyle çıkarma işlemini eğlenerek öğreniyor. “Matematik genelde korkulan bir ders olarak görülür. Onu, bu anlayışın aksine sevilen bir ders olarak zihinlere yerleştirmenin ilk yolu birinci sınıftan geçiyor” diyen 11 yıllık sınıf öğretmeni Tuğba Başturan, şunları anlatıyor:

“Birdeyken sevilirse, diğer sınıflarda da bu devam ediyor. Onu eğlenceli yöntemlerle anlatarak, onların da benim kadar seveceği hale dönüştürmek için böyle bir proje geliştirdim. Çeşitli sınıf öğretmenleri gruplarından, sitelerinden araştırarak, hoşuma gidenlere kendim de bir şeyler ekleyerek sınıf içinde değişik etkinlikler yapıyorum. Örneğin bowling tüm çocukların sevdiği bir oyun oldu. Önce tahtaya kaç labutumuz olduğunu yazıyoruz. Topu atınca yıkılanlara ‘çıkan’ dedik, yıkılmayanlara ‘kalan’. Bu şekilde çıkarma işlemini ilk derste birçok öğrenci anladı. Hem çok eğlendik, güldük hem de matematiğe karşı önyargıları yıktık. Oyuncak hamurdan damak yaptık. Üzerine kuru fasulyeden dişler dizdik. Onlara süt dişlerimiz dedik. Doktor oldular, dişleri çektiler teker teker. Kaç dişimiz çıktı, kaçı kaldı saydık. Ritmik saymayı eğlenerek öğrenmeleri için, sınıfa yağlı boyayla sayılar çizdim. Üzerinde zıplayarak öğreniyorlar. Toplamayı da belde döndürülen halkalar ve renkli toplarla anlatıyorum. Matematiği direkt bilgi olarak tahtada anlatsam, çocuk için korkulan bir ders haline gelebiliyor. Problem olarak yazsak, çocuk zaten okuma-yazmayı yeni öğreniyor. Okuması yavaş olan güçlük çektiği için matematikten soğuyor. Bir dersi eğlenerek vermek en başta önyargıyı yıkıyor. Hep matematik dersi yapalım diyenler oluyor.”

YAPBOZLA ÇARPMA ÖĞRENİYORLAR
Aydın Didim Mahir Özgür Damar İlkokulu’nda Şayeste Dailli’nin öğrencileri çarpma işlemini oyunlarla öğreniyor. 17 yıllık sınıf öğretmeni olan Dailli, matematik öğretirkenki uygulamalarını şu şekilde özetliyor:

“Şimdikiler teknoloji çocuğu olduğu için dikkatlerini toplamak zor oluyor. Değişik etkinliklerle dersleri daha eğlenceli hale getirmeye çalışıyoruz. Eskisi gibi klasik sistemden çok sıkılıyorlar. O yüzden değişik uygulamalar gerekiyor. Örneğin çarpma işlemi konusunda dersi resimle, görsel sanatlarla ilişkilendirdik. Bir resmi 7-8 parçaya böldüm. Karışık halde başka bir kağıda yapıştırdım. Çocuklar bu karışık haldeki kağıtları çarpma işleminin sonucuna göre eşleştirdiler. Sonuçta doğru yanıtlarla resmin orijinalini tamamlamış oldular. Bir de yarışma düzenledik. Karton bardakların üzerlerine çarpma işleminin sonuçlarını yazdık. Kartona daireler çizdik. Çarpma işlemleri yaptık. Bu çarpma işlemleriyle sonuçlarını en hızlı yapanlar kazandı. Bu şekilde sınıfta heyecanlı bir ortam oluyor. Başka bir ders için ‘survivor’ gibi bir etkinlik düşünüyorum. Engelleri aşarak zihinden çarpma işlemi yapacağız. Önce normal anlatıyoruz, bir süre sonra sıkılıyorlar. Oyunla öğrendiklerinde daha kalıcı oluyor. Hem eğleniyor, hem öğreniyorlar. Oflamalar, sıkılmalar olmuyor. Bütün öğrencilerim matematiği çok seviyor.”

ZIPLAYARAK ÇARPIM TABLOSU
12 yıllık sınıf öğretmeni Mustafa Kemal Fırat, Gaziantep Nizip’teki Cumhuriyet İlkokulu öğrencilerine çarpım tablosunu ve ritmik saymayı bahçeye çizilen tabloyla öğretiyor. Sek sek oynar gibi sayılarla oynayan minikler, şimdi teneffüste bile farkında olmadan matematik çalışıyor.

Öğretmen Fırat, şöyle anlatıyor:
“Bahçede matematik projesini 2017-2018 eğitim yılı başında planlayıp uygulamaya başladık. Amacımız öğrencilere matematiği ‘oyunla-eğlenerek’ sevdirmek. Biliyoruz ki, hiçbir öğrenci sevmediği bir işte başarılı olamaz. Öğrenciler, tam da oyun çağında. Matematiğe karşı ülkemizde bir önyargı var. Bunu daha baştan, ilkokulda kırmak için matematiği oyunla eğlenceli hale getirmeye çalıştık. Okul bahçesine öğrencilerimiz için sayı tablosu ve geleneksel oyun alanları yaptık. Matematik derslerinde bahçeye çıkmaya başladık. Tablomuzla ritmik saymayı sek sek oynar gibi eğlenerek yapıyorlar. Zamanla öğrencilerimiz teneffüslerde, oyun ve fiziki etkinlikler dersinde öğretmenleri söylemese bile ritmik saymayı tablomuzdan yapıyor, hatta birbirlerine sırtlarını dönerek çarpım tablosu soruyorlar. Bahçeye çıkmanın öğrencilere birçok faydası oldu. Sınıfta öğrendiklerini pekiştirdiler. Oyunla matematiği öğrendiğinden akılda kalıcı oldu ve farkındalık oluştu. Hem oyun, hem ders, hem de spor yapıyorlar.”

Bu ve benzeri çalışmaları yapan çok sayıda öğretmenimiz var. Müfettişlik yıllarımızda bu örnekleri çok gördük. Ancak burada vurgulamak istediğimiz, bireysel çabalarla bir şeyleri başarma yerine, kurumsal olarak soruna genel bir çözüm getirilmesidir. Bunu da yapacak olan kurum Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı